No. 9716—530 Tablolar — 169 uncu Sayıfadan Devam — zevcesinin (ocesedile (beraber gömdürdü. Sekiz yıl yalnız resimle meşgul oldu. Ancak bundan sonra, 1870 dedir ki karısının kabrini açtırarak ya- çıkarttı ve neşretti. esnasında Dante- zılarını Tercümeleri nin Vita nuova adındaki eseri bilhassa büyük bir şöhret ka- zanmıştı. Tablolarından bir ço- gunun mevzuunu da bu büyük İtalyan şairinin hayatından ve eserlerinden seçmişti. Rozetti- nin son yılları asabi hastalık- lar içinde geçti, Uykusuzluk hastalığına tutuldu. Yıllarca, uyku denilen lütufkâr sükünet haline, ilâçlar yamlarak kavu- şabildi. Reşad Ekrem Koçu abur a iL baza Hü kli e kendi sol omuzunu benim henüz paltosuz olan sağ omuzuma sürtüp çekildi ve gidip o eşki, ilk yerine oturdu, gazetesini gene cebri oku» yan bir hafız gibi harıl hari oku- maya başladı. İşin iç yüzünü, düşüne düşüne biraz sonra yolda hal ettim: Muhakkak ben, kıraathaneye gi- rib de onun yanından geçerken farkında olmadan sol omuzumu o- nun gağ omuzuna bafifçe dokun- durmuşdum, Ve o, bunun için hak yerini bulsun! diye sonradan kendi 8#ol omuzunu benim sağ omuzuma dokundurmak için beni kovalı- yormuş. Osman Cemal Kaygılı UYANIŞ Yeni ın Dünya Nimetleri'nden Me m Andre Gide'den çeviren: N. İlhan Berk O gün, şehirde tesadüfe ve key- fimize uyarak, Seine caddeşinde - hatırlar mısın - uzun zaman sey- rettiğimiz bir zenciye rastlamıştık. Fichbacher kütüphanesi camekânı boyunda idi. Bunu söylüyorum, çünkü insan dâha fazla lirik ola- bilmek için, bazan tamamen vazıh olmaktan da ayrılıyor, Ve duruşumuza bir vesile ol- mak için dükkân camekânına ba- kar görünüyorduk; Fakat baktığı- mız o zenci idi. Zavallı muhak- kakki fakirdi. O bunu gösterme- miye çalıştığı nisbete daba fazla fakir olduğu görünüyordu; zira O, haysiyetini çok düşünen bir zen- ci idi, Silindir bir gapks, düzgün bir redingot giymişdi; fakat, şapka sirktekilerin aynı olmakla beraber redingot çok bozulmuştu. Muhakkak çamaşırı vardı, fakat ancak bir zenci üzerinde beyaz görünecek bir çâmeşir.. Sefaleti zedelenmiş ayakkapliarından görü nüyordu. Çok küçük adımlarla, ve artık bir daha ilerleyemiyecek, gayesiz bir kimse gibi yürüyordu. Ve her dört adımda bir, duruyor, bir soba borusuna benziyen şap- kasını kaldırarak; havanın soğuk olmasına rağmen onunla yelpaze- leniyor, sonra cebinden çıkardığı kirli bir fölarla alnını siliyor ve tekrar yerine koyuyordu. Kır, iğ- reti saçları ile örtülü geniş bir al- nı vardı. Bakışı hayattan hiç bir şey beklemiyenlerinki gibi gayri muayyendi. Karşılaştığı kimseleri görmüyor gibiydi. Fakat onlar kendisine bakmak için durdukları vakit o, hemen şapkasını vakarla giyiyor ve yürümiye başlıyordu. Hiç şübhesiz kendisinin beklediği şeyı redetmiş olan birini ziyaret ten geliyordu. Onda ümidi kgima- mış insanların tavrı vardı. Ve ge- ne onda açlıktan ölmek üzere bu- lunan, fakat yeniden istemek Zil- İetine katlanmıyarak ölmeğe razı olan birinin hâli. Sübhesiz o, kendi kendine ifüs- termek ve isbat etmek istiyordu ki, hakarete katlanmak için zenci ol- mak kâfi değildir. Ah! Onu takib etmek, ve ne- reye gittiğini bilmek istiyecektim; fakat o, hiç bir yere gitmiyordu. Ah! Ona yaklaşmak istiyecek- tim; fakat onun alıngan hâlini bozmaksızın, gücendirmemek için ne yapmak lâzım geldiğini bilmi- yordum; ve sonra bilmiyordum ki, ona, benimle olan sen, bu hayat- tan olan, ve yaşıyan bütün bu “ şeylerle ne dereceye kadar alâka- dardın., .. Ah! Ne de olsa ona yaklaş- malıydım, INAN BANA! Yazan: Enver Naci « 1939» un ülk yerli romamı: Aşk, İnkisar, Nedamet, Tahlil, 'Yefrikası büyük bir alâka ile takib edilen bu edeb! roman yakında kitab halinde çıkıyor.