SERVETİFÜNUN No. 118— 3 iŞ Talefen ; 2-013 Mi Yedi 0 “ leri yerine ae ii gazetesi Abonesi : Medi — edi i aylığı 600 ei Yabancı m rg? kuruştur. Ünretemize İlan verecekler, İstanbulda Kamal $ Salih, le $aanan ya Huli İlân Şirketini gitmelidir. : İstanbul Uyanış şey söylemediğine, Aliyeye açılmadığına şimdi memnun olüyordü : — Baloda, düğünde de insan sevgilisinin hayalile beraber yaşayamaz ımı? Tonluluğun içindeki her adam o kalabalığa kendini emdirmiş mi demekdir? Böyle düşünmekle beraber dün gece sandal- da verdiği kararı hemen kuvveden fiile çıkar- manın tedbirsizlik olacağına inanıyordu : — Bir müddet daha geçsin! Beni her kes- ten ve her şeyden çok seviyorsa başka birile kat'iyen evlenemez. Ben de ne bahasına olursa olsun onu kendime eş seçmiş bulunuyorum Ne çıkar, evlenmemiz bir az geç olursa!.. Bunda kabahat benim mi? Bütün kaygılardan, üzüntü- lerden kendimi kurtardığım bir sırada beni te- reddüde sürükledi, beklemeğe mecbur etdi. Bekleyeceğim ! Aşkının kemalini bekleyece- gim! Ya bir hasta mevye gibi cılız ve ham kalacak veya zamanla haddinden fazla olgunla- şacak.. Hükmünü zaman versin!.. Aliye harıl harıl evi düzeltmekle meşguldu. Macidin kalkdığından, aşağı indiğinden haber- sizdi. Süd kardeşini elinde havlusu yüzünü yı- kamaktan dönerken görünce: — A sen kalktınmı Mecid? dedi, bu sabah ne kadar geç kaldın! — Ben mi geç kalkdım, yoksa sen horozlar- dan evvel mi uyandın? Bune acele böyle? — Bu gün pazar değilmi? Davetlileri unut- dun galiba!. — Fakat akşama kadar vakit mi yokdu?. — Ne akşamı?. Saat onda davetlilerim ge- lecek. Kızım saat tam onbirde dünyaya gelmişti. Doğum gününün ayni saatde kutlanmasını iste- dim, dostlarımı öğleden evvel çağırdım. — Fena değil!. O halde ben de öğleden sonra dönebilirim. — O ne demek öyle. — İznim bitiyor!. Bn akşam dönmeliyim. — Göndermem ki.. — Kaçarım ben de... Macid, avunmağa o kadar çalıştığı halde, can atarak buraya geldiği bir akşamda Nuranın kendisile alâkadar olmayışını bir türlü hazm edemiyordu. Vapuru saat on beşde hareket edecekdi. Bü zamana kadar Nuran eve uğrarsa açıkca konu- şacak, teessür ve teessüflerini söyleyecekti. Ay- rılıncıya kadar hiç görünmezse hareketini tehif etmiyecekti, Bu ihmal ve lâkaydiye zfala ta- tahammül edemiyerek buradan bir an evvel, izni bitmeden kaçacaktı. Aliye ile bir dakika olsun konuşmağa, bir şey sormağa imkân yoktu. Gelen misafirlerini ağırlamakdan etrafına bakacak halde değildi. Aliyenin kocası Tahsin bey de bu gün izin- li idi. Bir saat önce gemisile limana girmiş, demirledikten sonra evine koşmuştu. Davetliler arasında Nuran ve ağabeyisi de vardı. Büyük misafir odasındaki davetlilerin topu topu: onbir kişiyi geçmiyordu. Bunlar, Aliyenin en sevdiği ailelerdi. Davetliler gayri ihtiyari iki gruba ayrılmışdı: Kadınlar, kızlar ve erkekler. Birinci parti odanın sağ tarafını, ikinci kısım da odanın sol tarafını işgal etmişlerdi. Macidin yanında Tahsin bey ve Nuranın kardeşi oturuyordu. Dereden tepeden konuşulu- yor, bazanda her kafadan bir ses çıkıyordu. Hadi de ( Nuranın ağabeyisi) garip bir dur- gunluk vardı. Çok az konuşuyordu. En çok konusan, nükteletile misafirlerini oyalamağa. çalışan Tahsin beydi. Macid ağzını açmıyor, belkide söylenenleri duymuyordu. Yan gözle (karşı köşede otu- ran Nurana bakiyor; dün gece rastladığı kızın bu kız olduğuna inanamıyordu. Konuşanları, ha- fiı hafif gülerek dinleyen, pek az söyleyen genç kızın bu munis halini gören Macid hareketden vaz geçmeği aklından geçirmiyor değildi. Beş dakika Nuranla konuşabilseydi, hakikatı: ondan öğrenseydi belkide yanıldığını anlıyacaktı. Nuranda aşikâr dir değişiklik görüyordu: Kuvvetlenen sevgisiyle cesaretinin artması icap- ederken eskisinden daha korkak ve çekingendi. Neden? Müsbet, menfi bütün ihtimalleri düşünmesi- ne rağmen ilk kararından dönmedi. Davetlilerle yenen öğle yemeğinden sonra Macid vapura doğru yollandı... Zonguldakdan Oo döndükten dığı mektubunda diyordu ki: sonra, yaz- — Devamı var — AHMED İHSAN Basımevi Ltd.