No. 1879—194 ŞİR Süsten kaçıyoruz Ben kendimi unuttum, sen de unut kendini, İkimiz unutunca, kimse düşünmez bizi, Dinliyelim başbaşa, yalnızca içimizi. “ Başkaları hep neden kalınca yapayalnız, Bahsederler sevmeden, sevilip kül olmaktan?. Halbuki korkuyoruz biz hatta solumaktan.. Bülbül sesi altında iç çeken zavallılar, Yaprak hışırtısından ne bekliyorlar, bilmem?. Sen yanımda olunca ben başka ses dinlemem. “ Sevenler, sevilenler ağlaşırmış başbaşa, Gözümüzü örtecek biz yaş istemiyoruz; Biz ki süsten kaçıyor, yaş süstür biliyoruz. Reşat Feyzi Cihan buhranı çıkınca biz de tedbirler almağa başladık, meselâ harp bütçesini 75 milyondan 45 milyona indirdik, Umumi bütçeden yüzde 30 tasar rTufumuz vardır. Dahada kısabiliriz. Yani dünya buhranından biz çok korkmayız. Fakat aşıkı olarak prensiplerini kabul eylediğimiz Ayrupa medeniyeti yukardan şiddetle düşen iktisat yıldırımlar altında ezilirse bize de zararı gelir ve medeniyetin ailesinden olarak biz de ağlarız. a Konferansın stenografi kâtiplerinden aldığım müsveddeye göre nutkumun aşağı yukarı umumi şekli budur. Beynelmilel parlamentolar konferansları muhtelif milletlerin mebuslarını birbirine temasa getirdiği cihetle propaganda noktasından bizim için çok lâzım şeydir. Çünkü konferanstaki ecnebi arkadaşların söy- ledikleri gibi biz Türkler çok iş gördük fakat yaptık- larımızı hariçte hakkile duyuramıyoruz ve bu hususta gok uğraşmak lâzımdır. Ahmet İhsan SERVETİFÜNUN 179 Kalemin Ucundan Hudut Vâlâ& Nurettin B. Servetifünunun anketine verdiği cevapta; «Edebiyatımızın Erenköyünden dışarı çık» madığını» söylüyordu, Sevimli muharrir burada bir yanlışlık yapıyor. Daha doğrusu, kimbilir, hakikati söylemek o kadar yüz kızartıcı ki, Vâlâ, mubalâğaya kaçmaktan kendini alamamış. Mubarririn hudut olarak gösterdiği Erenköyü bile ben çok ileri bulu- yorum. Demek oluyor ki Türk edebiyatı İstanbulun dört bir köşesini yazmış, anlatmış, bitirmiş ve Eren- köyüne dayanmış.. Ben böyle olduğunu hiç zannet- miyorum. Vâlâ Nurettin beyin de benim zannımda olduğunu kabul ediyorum. Edebiyatımız değil Anadoluyu, değil İstanbulu, kitap ve gazetelerin vatanı olan Babığli caddesini bile daha iâyıkile yazamadı. Burada, hepimizin içinde olduğumuz bir hayat vardır. Bu hayatın devirden devire değişen tipleri, onların yaşayışı, ıstırabı, eğ- lencesi, maceraları vardır. Babıâli caddesinde (Anka ra caddesi) hergün ne facıalar, ne komediler oluyor. Babıâli caddesinde senelerdenberi çalışan küçük bir perukâr dükkânının teorübedide berberinin hatıratı yazılsa ne kıymetli bir eser vücuda gelmiş olur. Bu berber neler görmüş, önünde kaç kişi oturmuş, ne kadar adamın hayatı ile alâkadar olmuştur. Köşe başındaki tütüncü Acem, yan sokaktaki pis kahveci, biraz ilerdeki piyazcı Arnavut neler bilir, neler gör- müştür. Bunların arasında geçen bir matbuat hayatı- “bir san'atkâr hayatı vardır, Otuz beş senedenberi Babıâli piyasasında müret- tiplik yapan bir arkadaşın geçenlerde bazı hatıralar rını dinledim. Düşünüyorum: içinde yaşadığımız bu âlemin bile aynası olan hakiki bir tek kitap yok.. Babığli cadde- sinde karnını doyutan romancı, daha kendi kaldırım- larını yazmadan, Şişlinin züppe muhitinden edebi eser çıkarmıya uğraşıyor. Değil bütün İstanbul, Babı Âli caddesi daha işlenmemiş, görülmemiş, duyulma- mış duruyor. Anadoluya gitmeden evvel, Erenköyüne bile çok vakit var. Fransız romancıları kendi yaşadıkları muhiti yüzlerce cilt kitapla anlattılar. Parisin yazılmamış sokağı, tipi, hayatı kalmadı, Bütün Fransa baştan başa dolaşıldı, her tarafı karış karış yazıldı. Şimdi onlar, Fransada yazacak yeni birşey bula- mıyorlar. Her bir romancı Amerikayı, Çini, Okyanos adalarını, Afrikanın şayanı dikkat sahillerini dolaşı- yorlar. Buralara âit yazdıkları romanları yüz binlerce satıyorlar. San'atta yenilik budur, yoksa saçmasapan- lık değil.. Vâlâ Nurettin R., her halde utancından mubalâğa ediyor. Edebiyatımız Erebköyünden dışarı değil, yazı odasından dışarı çıkmamıştır. R. F.