No.1879—194 1 Şi SERVETİFÜNUN ri KOMA MN Yazan: Şemsettin Cem — Tefrika 6 — Yalnız bir bahar! O zaman kendime geldim. Aşkın beni pek derin hülyalara daldırmış bana hayatı, hayatın acılıklarını unutturmuştu. Vapurda, Siretin vaziyeti aldım. Siret anlatıyor: — Bilsen ne mesut ne bahtiyar idim Fikret. Hiç bir şey düşünmüyordum. Bundan maksadım böyle para kazanmak kaygusu yoktu. Ve böyle bir şey aklıma gelmiyordu. Güzel bir mektebim, zengin bir ailem ve kibar arkadaşlarım vardı. Çok güzel eğle- niyor, iyi yaşıyordum. Bir gün babam öldü. Onun acısını pek çabuk unuttuk. Açlık ve kimsesizlik bütün gilâhlarile, bü- tün korkunçluğu ile karşımıza çıktı. O zaman bütün irâdemi topladım. Bana muhtaç küçük bir kardeşim ve bir annem vardı. ve işte görüyorsun ber halde bir genç kız için, başka ümit- ler, başka hayallerle kendini avutan, istikbâlini parlak görmek hakkını kendisinde bulun bir genç kız için hiç de arzu edilmeyen bir vaz'iyet: Kız noterin yanında daktilo. Bu kelimeler sanki zehirli eziyor, öyle mahzun ediyor ki. — Siret, dedim. Teessürünü anlıyorum, fakat bu teessürün şimdiye kadar olan bu feci vaz'iyet için olsun. Ve işte sana rica ediyorum, artık üzülme, seni değil böyle ağır teessürlerden, hatta en hafiflerinden bile kurtarmak için bütün kudretlerimi kullanacağım Yalnız... Bu yalnız kelimesine darılma Siret, bunu katiyyen bir maksatla söylemedim. Durdum. Pek fena şeyleri aklına getirmesi ihti- mali olan bu kelimeyi pek &irasız bir zamanda söylediğime pişmano Idum. — Siret benimle hayatını birleştirebilirmisiu ? Siret birden şaşırdı. Mâmafi bende şaşırmıştım. Evlenmek, Sirete evlenmek teklif ediyordum. Hal. buki bunu hiç düşünmemiştim, Evet evlenmemizin zamanı mı idi? Acâba bu işe razı olmayacaklarda varmı idi? j Bilmiyorumki, evlenirsek ne olacak * hakkında malümat birer ok, Beni öyle — Fikret, evlenmeyi daha hiç düşünmedim, hem. bu hususta pek acele etmesek. Bunları durarak, ve kekeleyerek söylemişti. Kim- bilir belki benimde şaşkınlığımı hissetmeğdi, hazır- lanmış ve tasarlanmış bir söz olarak kabul etti ve hemen reddederse beni darılırım zannetti. — Evet Siret dedim. Bende bunu düşünmeyerek söyledim. Kim bilir bu işe belki razı olmayacak şah- siyetler de vardır. vi Aradan iki ny geçti, Ö.nrümün en çılgın iki ayını ydşadım. Bu iki ay nasl geçti bilmiyorum. Bir rüya, evet tıpkı bir rTÜuya, hoş tatlı bir rüya. Bu iyi ay içinde istikbalin rüyasını gördüm. Rüya dâima müstakbel hakikatın aksi olutmuş.. Acaba, bu güzel rüya benim bundan sonraki hayatımın tamamen zıt bir aynasımı" İki ay geçti diyorum. Bu zaman nasıl geçti. Şöy- le: ben çılgın bir aşık, ama nasıl, deli, tıpkı bir deli, bütün şuurunu muhakemesini, mâzi ve istikba- lini kaybetmiş unutmuş iki tezat kuvvetiu arasında mahkum ve zebun. Birisi bütün dünyaya, bütün, tabiata, tabiatın en şiddetli kanunlarına bile karşı kofacak kadar müte- hevvir, mağrur ve hâkim bir kuvvet, yani benin ondan başka her kese ve her şeye karşı olan cephem., Diğeri bütün bu her şeyin küçük bir parçası olan ona karşı zelil, hakir ve biçare bir kuvvet olan cephem, yani aşkını. İşte aşk beni böyle yaptı. Ben metin irâdeli, sağlam fikirli, mazisinde temiz, istikbaline emniyetle bakan bir gençdim. Ne oldum, Âciz, korkak, düşkün bir insan. Sanki bir hastalık geçirdim. Şifudan sonra bile bu kadar mühim mânevi azızalar bırakan bir hastalık. Evet bu aşk bana bir hestalık gibi geldi. Ve ben hiç iyi olmayacak bir basta oldum. Sireti adadan döndüğümüzün hemen ertesi günü işinden çıkardım .. Babamdan kalma bir ev vardı, nu sattım, Siretin ailesini o eve yerleştirdim, üç cümlenin içine sıkıştırdığım işler o kadar güç, o kadar zah- metli oldu ki. Ne itirazlar, ne ağlamalar karşı- sında kaldım. Annem gittiğim yolu beğenmiyordu, babamın yâdigârı olan ve kardeşlerimin de hissesi bulunan bu evi satarken annemin yeig ve gayzi son dereceyi buldu. Ertesi gün küçük kardeşim anlatıyor bana ana- lığının son kuvvetini kullanacak dinlemediğim tak- dirde beni evlatlıktan tardedecekmiş. Fakat bir. komşu kadın ona nasihat vermiş. «Bu bir hastelık- tır hanım, Allak düşmanımıza vermesin. Bunun adr na kara sevda derler. geçer inşallah demiç. Ve annemi ilk gördüğüm zaman beni bağrına bastı, ağzile bir şeyler okuyor, Allah seni kurtarsın yavrum diyordu.