98 SERVETİFÜNUN No.—1874 189 Münevver kime denir? Büyük Harp sonunda klâsik ve umumi bilgi hudut- ları da tarumar oldu. Cemiyet içinde yaşayan insan bugün ne bilmeli, ne okumalıdır ?.. Meslek ve ihti- sas sahaları haricinde münevver adam neleri takip et- mek mecburiyetindedir ? Ansiklopedik bilgi bir esas teşkil edebilir. Her gün, dev adımlarile koşan, deği- şen bu asır hayatında öyle hadiseler ve haraketlerle karşılaşıyoruz ki bunları takip etmek için ansiklopedi çok geri, yüksek ilmi ihtisas kitapları çok ileri kalıyor. Bazı şeyler var ki bunları bizzat cemiyetin değişen bünyesinden okumak mecburiyetindeyiz. Kitap sabit bir nokta ifade eder. Mecmualar, gazeteler, broşürler dir ki haraket mefhumunu bize telkin ederler. Binaenaleyh, münevver insan içinde bulunduğu ce- miyeti okuyan, haraketlerini takip eden adamdır. İh- tısas ve meslek kitapları tabii başta gelir. Cemiyeti okumak, muhitini tetkik, ona karşı alâka ve dikkat sarfetmekle olur. Haraketleri takip de mu- hitinde çıkan gazete, mecmua ve broşürleri okumak, tanımakla kabildir. Bizde “Münevver,in manası hiç bir zaman anlaşı- Tamamıştır. Bizim telâkkimize göre, münevver adam vasfı iki sınıf insanlara verilir. Birinci zümrede mü- nevver olmak, bir titre, bir etiguette sahibi olmağa vabestedir. Titre'e misal: Filân müessesede direklör, filân vekâlette müdüri umumi, filân lisede bilmem ne hocası gibi. Etiguette'e misal: Filân fakülteden mezun, filân âli mektepten diplo- malı gibi.. İkinci zümrede münevver'in manası daha bambaş- kadır. Bu sınıfa dahil olan ve münevver sayılanlar közmopolitlerdir. Bulunduğu cemiyetle, o cemiyetin san'atine, kültürüne zekâsına, etrafındaki insanlara iti- madı olmıyan kimselerdir. Onlarda garba karşı bir hayranlık vardır. Bu sınıf insanlar memleketin maddi manevi hiç bir faaliyeti ile alâkadar değillerdir. Bu insanlar ekseriya tahsillerini Avrupada, Amerikada yap- mışlardır. Yahut oralarde bir kaç sene dolaşmışlar, memlekete sadece deli bir hayran olarak dönmüşlerdir. Yazan : REŞAT FEYZİ Bu insanların bizim cemiyetimizle alâkaları yoktur. Fakat tuhaftır ki kendilerini bu memleketin yegâne münevverleri addederler. Türkçe hiç bir şey okumazlar. Çünkü onlarda bize karşı bir itimatsızlık bir istihfaf vardır. Türk edebiyatında roman, şiir var mıdır? farkında değillerdir. Fakat sorarsanız, dudak bükerek: — Yok.. derler.. Edebiyatı garp kitap ve mecmualarından takip ederler İnkilâplarımızı Avrupalı muharrirlerin garezkâr kitapla- rından okurlar, siyasi hareketlerimizi Tamps'da görürler. Memleketi bilmezler, bigânedirler. Nişantaşında aile nedir, Fatihte aile nedir; farkında değillerdir. Onları Paris, Berlin sokakları alâkadar eder. Onların nazarında türkçe en kötü bir lisandır. Bu lisanın edebiyatı olamaz. Bu hükmü verirler, çünkü türk- çeyi okumamışlardır. Memlekette gazete, mecmua, kitap az satılıyor.. Fakat ekspresin Sirkeciye getirip bıraktığı gazete, kitap, mec- mua daha fazladır. Birinci zümredeki münevvere gelince.. O, bir zaval- lıdır. Mesleğine ait bir iki kitaptan başka bir şey okumamıştır. Mesleğinden başka, her şeye karşı, ken- disini alâkasız görür.. İçinde bulunduğu cemiyet, muhit insanlar, onu ancak kendi sahasında alâkadar eder. Bir lisede bir riyaziye hocası için Racing kulüp İstan- bula gelmemiştir. Bir doktor kontenjan usulünün tat- bikinden henüz haberdar değildir. Filan vekâlette ki müdürü umumi Halit Ziya beyi hâlâ roman yazıyor zanneder. Bir lisede edebiyat hocası beş senedir bu memlekette jimnastik şenliği yapıldığını daha duyma- mıştır. Yukarıda izaha çalıştığım bu iki zümre insanlar da bu memleketin münevverleri addedilirler. Münevver adam, hayatı, içinde yaşadığı cemiyeti hareketlerini, insanlarını, teşkilâtını tanıyan insandır. Bu iki zümre adamların da bu memlekete faydası yoktur. Memleketler münevverlerin omuzlarında yükselir. Bize memleketini bilen, onun iyiliklerini, kötülüklerini tanı- yan hakiki münevverler lâzımdır,