No. 1874—189 İçimi tuhaf bir ürperme alıyor ve sanki bir ses kulağıma fısıldıyor. sen bu sevda oyununda pek mesut olacaksın, fakat aynı zamanda bir korku, bir ıstırap ve elem korknsu da dımağımı kurcalıyor. Ve şimdi onu düşünmiye başlıyorum. Ne güzel bir kızdı. Fakat acaba hakikaten güzel mi idi Mamafih aklımı ve kalbimi o kadar âni ve o kadar şiddetli dordurmuştu ki, artık hayatımın bütün hâ- diseleri gözlerimde küçüldü küçüldü, elemmiyetsiz, tatsız birer mesele halini aldı. Ve artık nazarımda yalnız o, ona âit en ufak şey bir ehemmiyet, büyük bir kıymet kespetmişti. Şüphesiz ilk işim onun kim olduğunu öğrenmek olmuştu, Bu arkadaşımın akrabasından bir genç kız imiş. İsmi Siret, Amerikan kollejine devam etmiş, geçen sene babası ölmüş, vaziyeti maliyeleri bozul- muş, şimdi Eminönünde bir noterin yanında daktilo. kadaşım «ne o fikret demişti. Yoksa Siret hoşuna mı gitti? Arkadaşım bu sözü öyle bir mânâda söylemişti ki hakikati anlamakta hiç te güçlük çekmedim, netekim hemen yaptığım bir tecrübe bana bu haki- kati bir kat daha teyit etti, Yıne gayet yakından tanıdığım iki arkadaşımın oturdukları masaya gittim, onlara şursdan, buradan laf açtıktan sonra şöyle bir sual sordum: — Haydi sizinle kendi aramızda bir güzellik müsabakası yapalım. bu akşam en güzel kadın ola» rak hangisini intihap edeceksiniz? Onlar birinciyi çoktan seçmişlerdi, ikisi de bir ağızdan bağırdılar: — Gelin hanım. Ve hemen benim ve diyeceğimi sorar gibi yüzü- me baktılar. — Ben, dedim, Gelin hanıma birinciliği vermi- yorum. Ben başkasına verdim. Mamafih size dört kadın göstereceğim, siz içinden hangisi olduğunu bulunuz. Ve Sireti de dahil ederek üç güzel kadın intihap ettim. İlk itiraz Sirete oldu. Canım diyorlardi, onu da bu müsabakaya ithal etmekte mâna var mı! Ve onlar diğer üçü arasında münakaşa ederlerken ben aralarından kaçtım. Uzaktan Sireti son bir defa seyrettim, Sabah olmuş, Siretin ailesi de gitmiye hazırlanmıştı. Onu teşyi ederken çok fena olmuştum. Onunla bir defa dansedememiş, bir parça yakından konuşama- mıştım. Bana öyle geliyordu ki, ve ben öyle istiyor- düm ki onunla hemen başbaşa kalayım, ona, onu ne kadar şevdiğimi, me rağmen onu ne kadar güzel bulduğumu göyleyey Elini sikarken hiç birşe ız p op ii, hatta tekrar görüşebilirmiyiz bile diyemedim. O şüphesiz buna hayret etmedi, bende uyandırdığı alâkayı, içimde yarattığı fırtınayı şuphesiz hissetmedi. Buna belki ihtimal veremezdi. Onun gittikçe uzaklaşan ve sabah aydınlığı içinde silinen hayalinin arkasından baktım, baktım: ne güzel kız, ne hoşuma gitti, ne çok sevdim diye düşündüm. Ertesi günü akşama kadar uyuduktan sonra geç vakit doğrudan dogruya yemeğe oturduk. Başımda hâlâ sersemlik vör, etrafıma dikkat bile edemiyorum. SERVETİFÜNUN ili Yalnız dilimin ucuna bir isim, kulağıma bir ses ve gözlerimin önüne müphem bir hayal gelip, gelip gidiyor. Kimse hissetmesin diye düşünmek bile istemiyorum ve şimdi istediğim yegâne şey yalniz kalmak. Başımın ağrısını çekildim. bahane ederek hemen odama İki gün mektebe gidemedim, pek fazla yoruldu- ğumu, sebebini anlamak için israr etmemelerini rica ettim. Arasıra böyle gayritabülikler yaptığım için kimse de bunu izâm etmedi. Odamda rahat rahat onu düşündüm, Ah bir resmi olmasını, onun elile yazılmış iki satırlık bir mektubu ne kadar atadım. Odamın içinde ona git hiçbir şey yoktu. İki gün hiç aklımdan gitmedi, esasen onun ha- yalile, onun hatırasile başbaşa kalmak için odamdan çıkmıyordum. Onu düşünmek, hele onun haberi olmadan onu sevmek, onunla bu kadar meşgul olmak bana çok hoş, fakat o kadarda garip bir neşe veriyordu. Nihayet ikinci günü öğleden sonra onu aramak için İstanbula indim. Birer birer oEminönündeki noter dairelerini gezmeğe başladım. biriş tâkip ediyor gibi göründüğüm için pek fazla soramıyordum. Halbuki noter dairelerinde kapalı odalar da vardı, hepsini dolaştıktan sonra nihgyet sonunçusuna geldim, Ve bu semtte başka bir kâtibiadil dairesinin bulun- madığını iyice öğrenerek sür'atle merdivenleri çıktım. Kalbim yine heyecanla çarpmağa başlamıştı, bir hissi kablelvuku onun burada çalıştığını bana göylüyordu. Akşam olmuş, memurlar yavaş yavaş gilmeğe hazırlanıyorlardı, benden başka işi olan kimse kalma- mıştı, bana da ne istiyorsunuz diye sordular; gayrı ihtiyari ağzımdan şu cümle döküldü: — Affedersiniz efendim! burada Siret H. isminde bir daktilonuz var mı? — Evet var, fakat üç gündür gelmiyor galiba hasta.. dediler. Teşekkür ederim dedim ve geri döudüm. Duyduğum azap tahammül edilecek gibi değildi. Kalbim sıkılıyor, nefesim tıkanıyor gibi oldu. Kapı- nın kenarına dayandım, gözlerimi kapadım. Aklımdan pek fena şeyler geçiyordu. Onu çok ağır hasta veya ölmüş düşünüyordum. Hayatıma ilk defa neşe getiren, mâneviyatımı bu kadar şiddetle sarsan, henüz tesbit edemediğim, müphem fakat muhakkak pek mesut günler geçireceğim bu vücudü yok olmuş görmek bana pek ağır geliyordu. Arkamdan gelen adamın «müsaade edermisiniz» demesi beni daldığım acı hulyudan uyandırdı. Bu adam bana demin cevap veren memurdu. — Affedersiniz, dedim. Bana Siret hanımın adre- sini lütfeder misiniz — Hay, hay efendim, dedi: Selimiye, Taş sokak 8 numara. — Mabaadi var —