238 SERVETİFÜNUN No.—18566 İ7İ Bu da bir tarz !... Yazan: Hasan Refik e Onunla tramvayda tanıştılar. Birbirlerinden hiç haberleri olmadan yan yana giderken kontrolun: — Biletler... efendim!... Sesini duysn genç kız bembeyaz ve tombalak elini uzatarak biletini gösterdi. Bu hareket sanki onları birbirlerile alâkadar etti. O zamana kadar camdan dışarnısını seyreden genç kız başını içeri döndürdü; tramvayın kapısı yanında, ayakta duran levent bir kadını seyretmekle vakit geçiren Sami de bu işinden vazg: Birbirlerini tetkike başladılar!... Bir dönemeçte birdenbire sarsıldılar. Traravay sokak içinden çıkan otomobile çarpmamak için âni duruş yapmıştı. Bu sarsıntı genç kızın dizleri üze- rindeki çantayı yere düşürtüü. Sami hemen eğilerek kaldırdı. ve sahibine uzattı. Bu hareket konuşmak işin sanki bir vesile oldu.. Genç kız Bakin ve tabit bir sesle; — Teşekkür ederim, efendim.. dedi; ve sonra gene ayni açık ve berrak seşile tramvayların sarsın- tılarından, akşam seferlerinin kalabalığından, inip binmedeki müşkülâttan uzun uzun bahaetmeğe başladı... Çıtır, pıtır çok tatlı bir give ile konuşuyordu, İnsanı adeta büyüleyen hareketleri vardı.. Ellerinin asabi kımıldanışlarında, çantasiyle oynayışında, boy- nundaki zarif kolyelerin başının hereketleriyle bir ahenk gallanışında anlaşılmaz birer güzellik sezili- yordu. Sami artık onun sözlerinin manasını anlamıyor; yalnız kelimelerin iki kırmız böceği gibi kımıldanan nemli ve canlı dudakları arasından nasıl çıktığına bakıyor, her hecenin ogüne kadar hiç duymadığı bir takım aksanlarına dikkat ediyordu... Tramvay yavaş yavaş Tepebaşına yaklaşıyordu. Genç kız durmadan anlatıyordu; bir lâftan ötekine atlıyor, hiç münasebeti olmadığı halde şimdi de Taksimde açılan yeni bir pastacıdan bahsediyordu: — Bilmem niçim? diyordu, bürasını o kadar benimtâedim. o kadar hoşlandım ki tarif edemem..... Ama nedir sanki? Burası pek mi mükellef, pek mi lüks? Hayır, hiç biri değil. Yalnız pek temiz, pek cana yakın bir yer... Adeta insana kendi evinin 88- lonund& oturuyormuş hissini veriyor!.. Pek, pek fazla seviyorum buraaını... Vakıtlı vakıtsız oturmağa ge- Yiyorum... Tramvay Galatasaraya gelince Sami ayağa kalktı. Genç kız uzun seneler doslink etmiş gibi samimi bir jestle elini ona uzattı, Elleri birbirinin eli içinde biraz fazla kaldı, Gözler biraz fazla manalı bakıştılar: — Allahısmarladık Hanımfendi... — Güle güle Beyfendi... — Garson bir dondurma daha getir.... Üç dört saattenberi pastasının üst salonunda bekleyen Sami belki dördüncü beşinci defadır ki bir şeyler ıwmarlıyor, can sikıntsını gidermek için cebindeki gazeteleri, mecmuaları üstüste gözden geçiriyordu.. O genç kızı bekliyordu. Tramvayda bir kaç hareket, bir kaç sözle onu büyüleyen ve ona adeta açıkça bu pastacıda rTandevn veren o güzel o zarif genç kızı bekliyordu... Muhakkak gelecekti, yalan söyliyemezdi, bu mümkün değildi.. İki kırmız böceği gibi mütemadiyen kımıldanan o iki canlı dndağı karşısında görür gibi oluyor, bu dudakların arasından çıkan kırık dökük kelimelerin tatlı ahengi kulaklarında, çınlıyordu, sanki... İmkânı yoktu, bu kadar güzel ve bu kadar temiz görünüşlü bir kız yalan söyleyemezdi. Zaten ona yarın bu pastacıya geleceğini muhakkak söyleme- mişti ki. Yalnız: «Vakıtlı vakıtsız oraya giderim» demişti... Belki bugün bir işi çıkmış, belki misafiri gelmişti... Olamaz mı idit... Gelen dondurma kadehi boşalalı çok olmuştu. Bir kaç defa gitmek için davranmış. fakat gene ce- garet edememişti. Ya buradan ayrılınca o geliyerirse.. Bu kadar saat beklediği boşa giderdi. Gene böyle oldu.. Saatine bakti, beşe geliyordu. Biz çay içip ufak bir kahvaltı edebilirdi. Kadehi almağa gelen garsona parayı uzatacağı yerde tekrar emretti: — Çay, pasta... —<B — Bir akşam üstü Şişliden Tünele iniyordu. Galata- garay'a gelince tramvay boşaldı. Arka sıralardan bi- rine oturdu, Fakat oturmasiyle sıçraması bir oldu.