824 İçtimai görüşler: Aşk Aşkı fen üfuldedir» derler, Erkeğin dişiye, dişinin erkeğe te- mayülü, cinsler arasındaki mukarenet ihtiyaçlarından ileri gelir. Freudisme'e göre bütün duygularımızın menşei cinsi sevkitabiidir. Aşkın menşei ne olursa olsun, bizim mütasavvif lerin dedikleri gibi «ilâhi, mecazi» aşktan tutun da ta en behimi tekarüplere kadar mahiyetli bir hâl olduğunda şüphe dereceli hal, mevcut olduğu müddetçe, bir ruh yöksekliği verir. Aşkın mukarenetle zail olan mahiyetten çıkıp mukarenet haricinde de ruhu heyecanlandıran, düşün» ceyi kendine inhisar ettiren, güldüren, ağlatan ruhi bir vasıf alması, işte asıl aşk dediğim şeydir. Aşk içtimai noktai nazardan tetkik olunduğu vâ- kit muhtelif nevi cemiyetlerde muhtelif şekillerle görünür, ve bazı şekilleri şiddetle menhi olurken di- ğer bazı şekilleri fevkalâde makbul ve hatta mukad- des addolunur. Bizim eski cemiyetimizde, aşk zümreden zümreye göre bile değişirdi. Bir zümre en meşru aşkı dahi kötü gözle görürdü. Bu görüş bilhassa arap ve acem cemiyetlerinden gelen bir tesir neticesiydi. Saf, ipti- dai bir hayat geçiren, şehrin batıl akidelerinden ma- sun kalan türk köylerinde, kız erkek bir yerde bü- yüdükleri ve kaç göçten uzak bulundukları için ga yet samimi ve temiz bir aşkla birleşirlerdi. Bazan bu aşka bir tarafın velisi muhalif olursa 0 vakit ortada aşk şehitleri görülürdü. Anadolu köylerinde böyle şövaleresk aşk daima mevcut” olmuştur. Kiz kaçırma âdetinin de başka saikı yoktur. Türk haşin ve kaba değildir. Binaen'a- leyh aşkında da behimilik ve yırtıcılık yaptığı vaki değildir. Halbuki bazı iptidai kavimlerde aşkın çok yırtıcı şekillerini görüyoruz. Hele namus telâkkisinin gayet iptidai bir şekilde bulunduğu vardır. Bazı yer- lerde şekavetin yeğâne sebebi bu türlü yırtıcı bir aşk, cahilce bir namus telâkkisi olduğu malümdur. Meselâ, bir genç sevdiği kızı babasından ister, baba- sı razı olmazsa, o genç kızı görüp de #elienlilan el değdirirse bir daha o kızı kimse almaz, evinde kal- mağa malıkümdur. O vakit baba istemiye istemiye bu evlenmiye razı olur; olur ama birgün damadını öldürüp intikamını almaktan da geri kalmaz; kendi öldürmezse kızın erkek kardeşi bu cinayeti yapar; yakalanmamak için de dağa çıkar, eşkiya olur. 'Türkte böyle bir örf, böyle vahşi bir âdet yoktur. O sever ve ister; babası vermezse, türk o aşkın mağ- duru ve kurbanı olur; kızı kaçırmağa kalkanlar da vardır. Bu kaçırmanın kızın rızasile olacağında şüp- he yoktur. Rızasız vaki olan kaçırmalar, nadirdir ve hoş görülmez. Türk böyle ilâhi bir aşkın ezeli kahramanıdır; fakat kasaba ve şehirlerde yaşıyanlar, bu aşkı pek bilmezler, Kaç göç olan yerlerde aşkın marazi bir şekil bin bir derece ve yoktur. Bu bin bir insana başka UYANIŞ adamlarına sorarsanız, «psikologik bir No. 1736—51 Şark'ın masal anaları — Geçen sayıdan — Çin masalı Kingan dağlrının Batı tarafında, Mançu tatarlarının Kolmin Şan Alın dedikleri yerde bir gök kızı Namun gölü etrafında dolaşırken bütün meyvalar içinde renk- lerinin parlaklığile kendini belli eden bir meyvayı tattı, Ve onu yedikten sonra gebe kaldı. Kendi gibi gönülden gelen bir oğula .ana oldu. Göktanrı bu çocuğa Kiyoru ismini verdi. Fakat onu başka insan- lardan ayırmak için ismine kıymetli madenin adını da ilâve etti. Kiyoru'ya Aykin Kiyoru-Altın Kiyoru de- nilmesini istedi. İşte Kinlerin ilk insani cetleri için muhafaza ettikleri an'ane budur!... Şark'ın üç masal kızı var: Çin'de Yıl Yıldızını doğuran Gökkızı, Hint'te Buda'nın anası Maya, Mançuri'de Altın Hanların anası ! Henüz beş sene oluyor.... Bunlar bir gün Doğunun yeşil gökleri üzerinde birleşmişler. Üçü de yeşim taşından kutlu bir tahta oturmuş. Tahtın yanındaki zümrüt mahfazada mücev- her bir taç duruyor. Hangimizin başı daha mutlu, doğurduğu yekrek (| ise bu taç onundur, demişler. Göktanrıya yalvarmışlar: «Keskin kılıçlı uruğu ayrı ayrı hepimizin yurdumuzda hüküm sürmüş,buyruğunu yürüttürmüş, Cengiz Kağan bize yuca uçmaklardan okumuş kişi göndersin. Davamızı o süre görsün» de- mişler, Otağın altın kakmalı beyaz kanadı açılmış. li) Yekrek-türkçe; daha iyi, daha güzel, daha yek. aldığı malümdur. Onun içindir ki şehir ve kasaba- larda köylümüzün o ilâhi aşkı hemen yoktur dene- cek derecede nadirdir, İstanbul gibi büyük şehirlerde, o samimi ve yük- selten aşkın olmaması, o şehirler cemiyetlerinin, bir- birine yabancı duran, temamen ferdiyetçi duygularla yaşıyan fertlerden terekküp etmesindendir. Aşk, en kıymetli yaratıcı bir kudrettir. Aşk, hatta en romanesk aşk, cemiyet sevkitabiisinin o başlıca müvellididir. Binaenaleyh behimi olmıyan, normal ve şövalöresk aşkı teşvik etmenin faidesine kaniim. Gençlerin aşk romanları okumasına, aşk sinemaları görmesine mani oluyoruz. Tamamile irreel veya ta- mamile şehevi aşk romanlarını, sahnelerini ben de muvafık görmem. Fakat romanesk ve şövalöresk aş- kın terbiyevi kıymeti olduğuna inanırım. Aşkı duymadan yalnız temasın zevkini alanlar, ileride şehvet kurbanı olurlarsa şaşmamalıdır. Aşk, ruhun en yüksek heyecanlarını yaratır. Aşkı duymı- yan insanlığın ulviyetini anlamaz. Aşksız yürek, mer- hametten, şefkatten, hatta babalık ve analık duygu- larından da mahrum kalır. Medeniyet, ilim, hülâsa bütün insan yük&eklikleri ancak aşkın eseridir. Kâzım Nami