e 808 UYANIŞ No. 1735 —50 MATBUAT HATIRALARI Aksayışarka Osmanlı misyonerlerinin gidişi — Tersy denilen dini kelimelerin heyulâ Hilâfet ve cihat arkasında gizli durduğu kuvvetlerden istifade arzusu yalnız umumi harpte uyanmış iş değildir Abdülhamit dahi kendini dünya yüzünde Halife görmekle bübürlenir, « Hilâfetpenah » tabirinden koltukları kabarır, « Halifei ruyi zemin» denilince cihangirlik “duygusuna düşerdi. Böyle bir malihülyanın tesiri altında iken Siberya'nın ta öte ucunda, Port-Artör'e bir müslüman hey'eti göndermeğe yeltenmişti. Bu hey'ete Enver paşa isminde bir Mirliva (bildiğimiz Enver Paşa değildir) birkaç zabit ve hoca memur olmuştu. Mısırda Port Saitten geçip Aksayışarka gidecek olan bir Al- man kruvazörile bu hey'etin Port-Artor'a kadar gitmesine, Abdülhamit'in müracaatı üzerine Al- manya İmperatoru İkinci Vilhelm müsaade ey- lemişti. Dediğim hey'et, Rus ve Japon muharebesinden ve moskofların mağlübiyetinden iki sene evvel yani Port-Artör henüz moskof çarlarının idare- sinde iken İstanbul'dan haraket eyledi. Buna Tetkik hey'eti deniliyordu. Müslümanlığı neşre ve hilâfet kuvvetini arttırmağa gidiyorlar denil- miyordu; fakat tabiatile mes'ele ile alâkadar olan çarlık hükümeti işin ne olduğunu pekâlâ bili- yordu . Hilâfet misiyoner heyeti Port-Sait'ten alman kruvazörune bindi. Harp gemisi yolda Bombay'a Batavya'ya, Singapur'a uğradıktan sonra Port- Artöre vardı; bizimkiler karaya çıktılar. Facıa burada başladı! Çarlık hükümetinin Aksaişark Valisi olan Ceneral, gelen Osmanlı hey'etini na- zikâne yakaladı, o zaman henüz tam bitmemiş, Baykal gölü civarında bağlanmamış olan Transi- beriyen şimendifere bindirdi, giden zatları, başta Enver paşası, kavuklu ve sarıklı hocaları olduğu halde, Aksayişark'ta, Port-Artör'de hiç kimse ile temas etmeden ve birşeyler görmeden ©Ödesa'ya kadar kapalı vagonda seyahat ettirdi. Osmanlı 'Tetkik heyeti Odesa'dan vapura geçirildi ve s0- luğu İstanbul limanında aldılar. Moskof çarlık hükümeti bu soldan geri ma- nevrasını Abdülhamidin hey'etine yaptırırken yolda, tirende, arabalarda, vapurlarda hepsine birinci mevkiden yerler vermek, geçtikleri yer- lerde askerleri selâma durdurtmak gibi komik nezaketler de göstermişti. zannolünan üzüne dönüş — Singapor hâkimi — Serkarini - hazreti - padişahinin dirayeti ! Bu gidip gelen hey'etin he teşekkülünden, ne seyahatinden İstanbul'da kimsenin haberi yoktu; çünkü Saray bunu hususi teşebbüs mahi- yetinde hazırlatmış ve güya bir hususi müslüman teşekkülü bu işi kendiliğinden yapmış idi, ga- zetelerde buna dair bir kelime yazılmadıktan başka mes'ele kimseye duyurulmamıştı. Osmanlı misyoner hey'eti arasında benim aziz ahbabım iyi düşünür sarıklı bir hoca vardı. O, bü vazifeyi dünyayı gezip görmek arzusile kabul etmişti. Vardıkları yerden posta tatarı gibi tersyüzüne İstanbul'a çevrildikleri gibi geçtikleri yerleri olsun gezemediğinden mahzun olmuştu ve gelip seyahat macerasını bana anlat- mışti. Bu zavallıların en güzel yolculukları Alman kravazöründe geçmişti. Her uğradıkları liman- ları mükemmel gezmişlerdi; hele İngiliz müs- temlikesi olan Singapor'da çok iyi kabul olun- muşlardı. Singapor hâkimi olan müslüman reisi hükümet kendilerine davetler vermişti. Ahbabım hoca bana yolculuğunu hikâye ederken şöyle demişti : — En güzel günleri Singapor'da geçirdik. Singapor hâkimi, oranın İngiliz müstemlekesi olmasina rağmen müstekil hükümdarıdır. *Bir mülâkatta benden makamı hilâfette basılmış dini kitaplar ve mushaflar istedi. Bu nazik zata karşı çok mahcup kaldım. Acaba Şu zata istediği ki- tapları göndertmek kabil olmaz mı? Bari seya- hatten bir netice çıkarmış ve sevaba, girmiş olayım. Hocayı yanıma aldım. Ana tarafından akra- balığım olan vaktin Şeyhülislâmı Cemaledddin Efendi merhuma götürdüm. İşi anlattık. Cema- leddin Efendi Singapor hâkimine din! kitapla- rının ihsan buyurulmasını Padişahtan istirham eyledi. Mucibince irade çıklı. Henüz kapanma- mış olan Matbaai Âmire ve Başmabeyinci Osman Bey Matbaası'nde kitaplar hazırlandı, sandıklandı, gümrüğe götürüldü. 'Tam sevkolunacağı zaman Saraydan bir emir geldi. « iş'arı ahire kadar in- tizar|!» emrolunuyordu. İntizar müddeti dört ay geçti, benim hocanın sabrı tükeniyordu. Bir daha Şeyhülislâma baş- vurduk. Cemaleddin Efendi merhum beni hoca efendi ile Sarayda ikinci karin Hacı Ali Paşaya