4 Nisan 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

4 Nisan 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Küçük hikâye: Bir cınayetin hikâyesi —1— İçerde yanık bir çam kokusu var; ve ya- nık bir reçina... Yaz vakitlerinin kızgın bir güneş altında, kanla ve terle taşınmış bütün bir emeği, bu köy ku- lübesinin arka taraftaki basık ve penceresiz odasında, şimdi bir hamlede yanacak. İçerde küf rengi bir duman.. yanık bir çam kokusu ve yanık bir reçina... İhtiyar bir baş, ocağa doğru yavaş yavaş eğiliyor. Niçin? Elbette korkulacak bir şey yok... İçerde yalnız bir çam kokusu var, bir reçina ve küflü bir duman... Ihtiyar biraz daha eğiliyor.. Başı, ocakla dümdüzdür . Elli senelik göğsu, yer yer yırtılmış bozuk bir demirci körüğü gibi alçaldı ve yükseldi.. İçerde, sadece bir duman, yanık bir çam koku- su, ve yanık bir reçina... Ocak, yağlı bir çıra demetine bir kibrit çakılmış gibi birdenbire gürüldedi. Duvarlar pas rengi bir ışıkla açılırken, üç gölge yayvan haraketlerle tavana doğru gerindiler : İhtiyar bir erkek . İhtiyar bir kadın . Ve genç bir oğul. Ocak kızıl alevlerle gürüldüyor.. Baca, oda gürüldüyor.. Alevlerin rüzgârı tutuşturduğu zan- nedilmez. Bununla beraber, baca, gürüldüyor. Ve üç vücut, ocağın sıcak gürültüsiyle, ba- canın soğuk gürültüsü altında, adeta küçülmüş gibidir. İçerde yanık bir çam kokusu var; ve yanık bir reçina... No. 1703—18 282 UYANIŞ Dışırda, kapı hızlı hızlı vuruldu. Kim ? Yolda kar var. İçeri kim girecek? Baba; gene ocağa doğru eğiliyor.. Ne tuhaf üflemekten zevkalıyorsa birşey de- nemez .. öyleyse, öldüğü yaman, oğlu, göğsünü adam... bir demirciye götürsün. Bir yolcuymuş. Nereden geldiği lâzım değil... reye gitmek istiyor ? — Kasabaya... Araba hazırdır. Dışarda bir kamçı şaklıyordu. Ve iki ihtiyar, içerde, küflü bir duman, yanık bir çam, yanık bir çam kokuşu ve yanık bir reçina içinde kaldılar. Şu halde ne- — 9— Araba iki tekerleklidir; hayvanlar çift... Araba, önde, wiukta, kıpkızıl, ve deyirmi bir kış güneşine doğru koşuyor... Ve yollar önde, ufukta, deyirmi bir kış güneşine kadar, bembeyaz... Arkada mor bir ufuk var... San ki sema, gözleri altını gökten bir yumruk yemiş... Akşamın, yollar üstüne alçaldığı bu daki- kalarda kar durmuştu. Az evel yerleri karış- tıran tipi, bazı yerlerde toprakları sert çizgi- lerle çıkarmış, bazı yerler kubbeleşmiş... Rüz- gâr esmiyor. Fakat soğuk, derimde yara açacak kadar keskin... — Araba kaç saatte gider kasabaya?... Yolcu sordu. — Bilinmez... — Nasıl, arabanın kaç saatte gittiği bilin- mez mi? — Dört saatte. — Çok. Sustular... — İşin acelemi okadar? Arabacı sormuştu.. Ve yan gözle bakiyordu. İşte bir yolcu kasabaya gidiyor.. Belki çok zensin.. kendisininin bıraktığı yerdeyse hiç birşey yok. Yalnız, iki ihtiyar, kütlü bir du- man yanık bir çam kokusu ve yanık bir reçina... Bu koku uzun bir kış nihayetine kadar sürecek... Bu koku hiç eksilmiyecek. Bu koku, yalnız bir çam, ve yalnız bir reçina kokusudur. — Hava çok soğuk değil mi? — Yoksa üşüyor musun ? — Tabii... Sen üşümüyor musun?

Bu sayıdan diğer sayfalar: