biberalizitı nedir Muharriri: Emile Fagret Onbirinci fasıl Okumak hürriyeti Teşrii | meclise verdiği ra: porda Condorcet okutmak hürri- yetinin “aile ve hakikat hak- larının tabii neticesi ,, olduğunu beyan ediyor ve bu hürriyeti hükümetin otoritesi haricinde tutarak resmi müesseselerin gay- retini tezyit eden rekabetin kıy- metinden bahsediyor ve bu sa- yede, milli mekteplerin hususi mekteplerle ayni seviyeye yük- selmeğe mecbur olduklarını kay- dediyor. Daunu, konvansyon meclisin- de diyordu ki: “ hususi tedri: müesseselerinin hürriyetine ve evde okutmak hakkına kat'iyen dokunmamalısınız, , Lakânal, 26 haziran 1793 tarihinde Konvan- siyon meclisi kürsüsünde Sieyes- in riyaseti altındaki maarif ko- misyonunun . hazırladığı bir ka- nun lâyihasının 40 ve 41 inci maddelerini müdafaa ediyordu. Bu maddeler şunlardı: Madde 40 — Kanun vatan- daşların, maarifin her şubesinde hususi ve serbes dersler ve mektepler açmak bunları iste- dikleri gibi idare eylemek hah- kını ihlâl edemez, Madde 41 — Millet gerek milli gerek serbes muallimlere mükâfat bahşeder. ,, Danton, Lepeletier, ile Ro- bespierrenin projesini reddetti ve milli mektepler ini kabul et- mekle beraber, aile reisinin is- terse çocuklarını oraya gönder- memeğe hakkı “olmasını tale; etti ve onun sayesindedir ki ka- nunun esas. maddesi şu. şekli aldıl,, Milli mukâvele meclisi, cocukların bir arada yetiştirilip tahsil ve terbiye alacakları milli müesseseler mevcut © olacağını beyan eyler. Çocuklarını baba evinde muhafaza etmek istiyen aileler onları sureti mahsusada tesis edilen hususi sınıflarda okutmak hakkını haiz olacak lardır. 31 Ağustos 1795 tarihli ra- porunda Gregoire, Konvansiyon meclisine şöyle diyordu: “Robes- pierre, çocuklarını ye- tiştirmek gibi mukaddes bir hakkı nezetmek istiyordu. Lepe- letierin raporunda yalnız bir hata olan şey Robespierin nezdinde Bir cinayetti. İspartalılara benzetmek © vesilesile, bağileş- dirmek isteyordu. , Nihayet, mukavele meclisi, okutmak: hürriyetini Adam Hak- ları Beyannamesine © yazmamı; ise, buna mukabil kanun esasi. sine kat'ii olarak kaydeylemiştir. 22 Ağustos 1795 te kabul edi- len kanunu esasinin buna “müte- allik maddesi şudur : Madde 300 — Vatandaşların hususi talim ve terbiye müesse- seleri tesisine ve ulüm ve fünu- mun terakkisine hizmet maksa- dile cemiyetler teşkiline hakları vardı Görülüyor ki bu meselede de üç muhtelif telâkki vardır: Bi- müstebidanedir. “ Devlet talim ve terbiye ile meşgul olur Yalnız o meşgul olur. Ebeveynin socuklarını — yetiştirmek | hak kı yoktur. İlçincisi ; Devlet talim ve terbiye ile işti: gal etmez. Ana ve baba çocuk- larını yetiştirmekte * serbestirler. wimin vasıtasile isterlerse yetiş- tirirler. Üçüncüsü: Muhtelittir. Devlet talim ve terbiye ile işti- £al eder, Ondan başkaları da iştiyal ederler. Ana: baba, çocukları in isterlerse devlet mektebini İsterlerse hususi mektebi intihap Tamamen din meselelerinde olduğu gibi, 1 — Sadece dev- let rehbanı, başkası yok, 2 — Devlet rehbanı yok, serbes ra- hip teşkilâtı; 3 — Hem devlet rehbanı hem serbes rehban, Sadece | serbes | teşkilâtla muhtelit tedrisat arasındaki fark birincisi ile diğerleri arasında- kinden çok daha azdır. İkincisi ve üçüncüsü hakkı tasdik ediyor ve aile bal çocuklarını istedikleri gibi ye- tiştirmek salâbiyetini veriyorlar. üçüncü şekil devlet tedri- ile serbes tedrisat arasında önları muhayyer bırakıyor. Müs- tebidane olan yalnız birinci şe- İkincisi ve üçüncüsü arasın- daki fark şudur ki: ikincisi dev- letin muallimlik vazifesini ilga etmekle yalniz vatandaşları ser- bes bırakmakla kaliyor, fakat onları bir taahhüt altında bile bırakmıyor ve mükâfat iktisat himaye gibi mülâhazalarile ço- cukları devlet mekteplerine gön- dermek ihtimalini ortadan kal- dırıyor. Zira devlet mektebi yoktur. Üçüncü şakil hakkı © tasdik ve ipa ettiği cihetle liberal ol- makla beraber, garip bir usul istimal ediyor. Aileleri, çocuk- larını devletten başkasına teslim etmekte serbes bırakiyor. Fakat bu suretle hareket edenlere bir vergi tahmil ediyor. - Filhakika 'P | vatandaş ve mükellef sıfatile ai le babaları devlet muallimlerini tediye edeceklerdir. Fakat aile babası sıfatile ve çocuklarını fi- lân müallime tevdi ederken, ser- bes muallime de ayrıca para ve- receklerdir, Yani iki defa para ödemiş olacaklardır. Ne gibi? Farzediniz ki Pa- risle Bordo a, biri Şartı şehrinden, diğeri Orleandan ge- çen iki şimendifer var. Bunları iki ayrı kumpanya işletiyor. Ben Bordoya Orlean tarikile gitmeğe serbes olacağım, fakat hem Orlean, hem Şartı şirketine bilet parası vermek şartile. Şu takdirde, Şartı kumpanyası, hiç hakkı ve manası olmadan, fuzuli şekilde vergi alıyor demektir. Hatta vergiden de fazla. Zira vergi, devlete bir hizmet muka bili verilen paradır. Halbuki, bu misalde, mezkür Şartı kumpan- yası “hiç“bir. hizmet yapmıyor. Benden alacağı para, bu hesaba göre, bir vergi değil, bir cezye- dir,Galibin mağlüba tahmil ettiği bir, cezye, devlet kendi mual- limlerinin maaşını, başka mu- allimler tutmuş olan adamlara ödetmekle işte bunu yapmakta- dır, Bir harp resmi almaktadır. Bu, bir az barbarca bir usuldür. Bununla beraber, Fransada 19 uncu ve 20 nci asır hükümet- lerinin kabul ettikleri en liberal şekil budur. Gerçi, söylediğim gibi, hakkı teslim ediyor. Hakkı, tayip etmekle beraber ona mu: halefet etmekle beraber tasdik ediyor. Onu, para mukabilinde satıyor. Hakkı teslim ediyor; Fakat bir “resim, tediyesi şartile. Hürriyeti tasdik ediyor; fakat mukabilinde cezayi nakdi alıyor. Hükümet cumhuriyetçilerinin yani müstebit cumhuriyetçilerin ekserisi için bu lüzumundan faz- la liberal bir şekildir. Onlar, yalnız devletin talim ve terbiye- sini dağıtmağa hakkı olmasını istiyorlar. İleri sürdükleri sebep şudur: İki a, iki memleket lâ- izım değildir. Memleketin manevi ederler, vahdetini muhafaza etmek lâ Eyvelce haber verildiği üzere! C.H.F teşkilâtını ıslaha memur meb'uslar heyeti dün Beyler s0- kağında Milli kütüphanenin kü- çük sinema salonunda, sıraların bir kısmını doldurmuş olan ma- halli teşkilât erkânı ile karşılaş- mışlardır. ! Evvelden ilân edilen bu içtimaa, gönderilen yüzlerce davetnamelere rağmen, iştirak edenlerin azlığı, teşebbüsün ne kadar alâkasızlıkla telâkki edil- diğini bir daha göstermiştir. Toplantıyı Vasıf bey açmış ve fırkasının yeni teşkilât esas- larından bahsetmiştir. Ticaret odası umum kâtibi Turgut bey mahalli bazı ihtiyaçları kaydet- miş ve bundan sonra, İzmir meb'usu Celâl bey iktısadi bazı meselelere temas etmiştir. İşçi şehri olan İzmirde ame- lenin ehemmiyetini takdir eden Halk fırkası, S. F. saflarında “Komünist güruhu,, diye tezyifle yadolunan işçi kütlelerini şimdi Kânunuevvelin on ikisinden on dokuzuna kadar devam ede- cek olan tasarruf haftasında İz- mirde yapılacak propagandalâh müzakere etmek için dün tica- ret ve sınayı odasında iktısada tasarruf cemiyetinin propaganda heyeti bir içtima yapmıştır. Bu ada verilen kararlar şunlardı Sinema “müesseseleri sahip- leril& temas edilecek, “gerek sil nemâ el ilânlarile gerek sine- mada. projeksiyonla tasarriif haftası hakkında © propaganda yapılması yolları tesbit oluna- caktır. Kahvehane, lokanta, va- pur iskeleleri gibi umumi yer- lere afişler talik edilecektir. Ga- zetelerle tasarrufa yerli mallara rağbet hususlarına ait / yazılar yazılacaktır . Yerli mallarına ait. filimler gösterilecektir. Yerli malı satan müesseseler o hafta için mü: kemmel vitrinler © (camakânlar) içerisinde yerli mallarını teşhir edeceklerdir. Bu vitrinler | için i çaktı zımdır. Ancak devlet, çocukla maarif nazırı beyin fikirlerini telkin ederek ve diğer fikirleri onlardan uzak tutarak, memle- ketin manevi birliğini muhafaza edebilir. 14 ncü Lüi'nin, Naut irade- sini geri alırken yaptığı muha- keme de bu idi. Tarih, sadece etiketleri değişen, ebedi bir te- kerrürdür. 24 mayıs 1873 hükü- metin muhakemesi de budur. O- nun iddiasınca, hakikatte maddi nizâm bozulmuş değildi. Fakat dahili nizam acınacak bir halde idi ve onu iade etmek hüküme- te terettüp ediyordu. Maasır hü- kümetlerin kendilerini “ şahsi- yeti maneviye , —'addetmeleri ahlâk hükümeti, ruh ve fikir hükümeti, ruhani hüükmdar, Pa- pa addetmeleri tuhaf bir fikir- dir. Conte tarafından, dini bir tortu tabir edilebilecek olan ve hakikatte de öyle olan bu dini fikir şu garip iddiaya (o müncer olur! “Ben Katolikler, Protes- tanlar, Yahudiler, Mefküreciler, Madiyetperestler, Dinsi izler Reybiler tarafından intihap edil- miş bir hükümetim, Beni dahilde nizamı, hariçte emniyeti muha- faza için intihap ederler. Bunun için beni intihap etmeleri zaru- ridir. Çünkü yalnız bu meselede mutabıktırlar. Eğer araya başka İşey karıştırmak azm. m i Bol bol vaitler C.H. F. mürahhasları kendi aralarında görüşüyorlar kendine bağlamak için tutulmı- yacağı malüm olan bazı vaitler- den geri kalmamıştır. Celâl bey, amele ile alâkadar olmak üzere Halk fırkası heye- de bir encümen teşkil edil- diğini ve amele ile temas edi leceğini söyliyerek fırkalarının ameleye daima gösterdiği alâ- kaya misal olmak üzere Zon guldak maden amelesi hakkın- daki kanunu ileri sürmüş ve H. F. nın komünizme ilânı harp et- tiğini ve bu akidenin Türkiyede yer bulamıyacağını kaydetmiş- tir. Bu içtimada ameleden kim- se bulunmadığı için, senelerden beri iş kanununun neden çıkma- dığını tabii kimse sormamıştır. Celâl beyden sonrk Vasıf bey tekrar söz almış ve mefsuh S.F. azalarına Halk fırkası kapularının daima açık olduğunu söylemiştir. Fakat Halk fırkasına 5. F. azala- rının gönül kapısı kapalı olduğu- nu her nedense unutmuştur (. Tasarruf haftası Propa'anda nasıl yapılacak ? Yerli malları ikinci müsabakası Cemiyet bitaraf ve zevki be- dii sahibi vatandaşlardan bir jori heyeti intihap edecek ve bu heyet vitrinleri gezerek birinci ve ikinci olanını tesbit eyleye- cektir. O bafta zarfında İzmirde mevcut bütün mekteplerde tale- beye yerli malları ve tasarruf hakkında tahriri o müsabakalar alarda birinci ve | ikinci çıkanlara yerli malından! birer hediye verilecektir. Şehrin en kalabalık bir ye- rinde bir tasarruf lacaktır. Propa, ıda heyeti bir kaç gün sonra ikinci bir içtima ak- tederek bu hususta daha fazla müzakeratta bulunacaktır. Halil Mithat B. Cumhuriyet refikimizin tah- rir heyetinden Halil Mithat B. bugün İstanbula hareket et- miştir. timsali yapı- likler, Protestanlar, Serbes fikirliler, Madiyetperestler,Dinsizler ve Rey biler tarafından: sadece dahilde Yahudiler, Mefküreciler, nizamı ve hariçte emniyeti vika- ye için nasbedilmişim. Binaena- leyh, kuvvetimin en mühim kı: mını millete, maarif nazırı veki- li beyin felsefi fikirlerini zorla tahmile sarfederim.,, Eğer o bu, ankast işlen miş bir mantıksızlık olmasa, bir mügalâta olurdu. Bu manasız iddiayı, bir muharririn zarifane bir sözü teşrih ediyor: Tedris inhisarı hakkında bir ankete ce- vap veren M. Paul Hervien is- tihza tarikile veya ciddi olarak yazdığı bir yazıda yaraya do- kunmuş ve en mühim meseleyi göstermiştir : “ İntisap ettiğimiz sınıfı tayin eden, askeri hizmet tahmil eyliyen, izdivaç teahhü- datını tesbit eden, ölümümüzü ancak kendi kaidelerine göre muteber tutan, bizi bütün me- deni mali, ticari kanunlarına tâ- bi kılan devletin bize, kendisile ve kendi aramızda hemfikir o- larak yaşamağı öğretmek ister- se,, ferdi hürriyeti daha fazla ihlâl etmiş olmıyacağını zanne- derim., Zğleden, öğleye, İki mahkeme Kanunlarımız ve onları tatbik eden mahkemelerimiz var. Her gün, memleketin her köşesinde binlerce vatandaşa adalet tevzi ediyorlar. Bu mahkemeler milli varlığımızın istinatgâhıdır. Ada- let olmıyan memlekette yaşan- maz. Türkiye, içinde yaşanılabi- len bir memlekettir. Onun için, en müşkül dakikada, vatandaş em-| niyetle ve biraz da gururla: — Türkiyede hâkim vari Diye söyler, söylemez düşü nür ve hakkı tanıyan, haksızlığı! yıkan bir mahkeme mevcut ol- duğunu bilir. Ona müracaat! eder. Bu memlekette hayatımızdan, malımızdan, namusumuzdan, hal ve istikbalimizden emin olarak! yaşıyorsak, bunu sessiz sessiz çalışan, fakat hükmü her hüke| mün fevkinde olan mahkemele- re medyunuz. Cinayetin, hırsız-) liğın, mütecavizlerin cezasız kal- mıyacağına, o namus ve fazileti cezaya © uğramayıcağına o emin olarak yaşarız. Mahkemenin vazifesi daima güçtür. Hak ve haksızlığı ayıran | mesafe, bazan bir kıl kadar in- cedir. O kılı tefrik etmek, hak tarafından | haksızlık | tarafına geçmemek için ne ince tetkik- lere, ne derin tahlillere ihtiyaç var, Hâkimlerimiz bunu hergün yapıyorlar. Fakat bir saha var- dır ki, orada hak ile haksızlık her yerden ziyade birbirine gi- riftir. Orada birine göre hak olan, diğerine göre haksızlıktır. O saha, siyasi sahadır. Fikir ve kanaat mücadeleleri sahası- dır. Bunun için, en müterakki memleketlerde fikir ve kanaat meseleleri kanunun * takdirinden ziyade umumi vicdanın ve umu- mi efkârın takdirine bağlıdır. Ya “mahkeme bunlarla hiç meşgul olmaz. Yahut meşgul olursa, arkasında umumi efk rın bir minyatürü olan bir bulunur. Bizde, ceraimin siyasi ceraim farzedilen şeylerin takdir hakkı çoksıkı olarak kanundadır. Şikâyet etmiyelim. Kanun, kanu- ndur. Değişeceği, daha mükemmel şe- kil alacağı güne kadar. Kanun muhakeme eder ve mahküm ey- ler. Yalnız, bu meselede kanu- nun hükmü ile adaletin hükmü daima bir olmaz ve kanunun fevkinde diğer bir mahkeme da- ha vardır; Efkârı umumiye.. Söz değil, hakikattir. Mah- keme bir caniyi mahküm eder, O; herkes için bir canidir. Kim- se ona el uzatmaz. Mahkeme bir hırsızı mahküm eder. Onun şerefi herkesin nazarında silin miştir. Kimse ona dost olmaz. Bu mahkümüyetler, maddi oldu- ğu kadar manevi cezaları da intaç ederler. Maddi cezalar geçer, manevi ceza kalır. Mal kümün alnına silinmez bir dam- ga vurulmuştur. Mahkemeler fikir adamlarını,ka- lem adamlarını damahküm edi- yorlar. Kanaat cürmünün de he- sabını soruyorlarve cezasını tayin ediyorlar. Kanun öyle emretmiş, pek âlâl Fakat burada, umumi efkârkanundan ayrılıyor,Kanunun cezasına uğrıyanlara doğrü eller uzanıyor, her zamandan fazla muhabbetler teveccüh ediyor.Çün ki kanunun cürüm addettiği kana- ati - eğer böyle bir kanaat varsa- vicdan cürüm addetmemektedir. Muharririn kalem hürriyetini üç sene, beş sene hapisle öde- mesini vatandaşlar kabul eti yorlar! İtiraf, etmeli ki düşünü- lecek bir meseledir. İşte iki adam ki; siz hâkim bey, kanu- nun emrine uyarak ikisine de ayni cezayı veriyorsunuz. Üç se- nel Biri adam öldürmüştür, ya- hut ona benzer bir şey oyap- mıştır; bir diğeri hüsnü niyetle Maznun: (Bu işe aklım ermedi) diyor.. Geçenlerde, Irgat pazarında susam yağcı Ziya beyin fabris kasından ateş çıkmış” ve bi zarar yaptıktan sonra; söndür rülmüş Yapılan tahkikatta; fabrika- da ateşçilik yapan, Faik efen- dinin bu yangında dikkatsizlik ve nizamata riayetsii görül- ceza mahkemesinde muhakeme sine başlandı. Mumaileyh diyor — Saat beşte işim bitmişti, Ocağı söndürmüştüm.. Bir saat kadar da fabrikada kalmış ve artık ateşin söndüğüne kanaat getirerek fabrikadan çıkmış; ve kapıyı kapatarak; anahtarı satış merkezine bırakmıştım... Bir müddet sonra tekrar gel“ miş, anahtarı alarak; fabrikanın apısının önünde bulunan hur- davatçının sandığını alarak; ka- pının arkasına bıraktıktan sonra evime gitmiştim... Bu yangının ne suretle oldu- ğuna aklım ermiyorsa da her halde gündüz fabrikanın fırın nın etrafında bulunan odunlara fırın ağzından ateş sıçramış olmalı. Reis — Eyi amma sen ateş almadığına kanaat getirdikten sonra fabrikayı kapadığını söy- ledin, şimdi de ihtimalden bah sediyorsun; nasıl olur? Maznun — Benim bu işe ak- ım ermedi vesselâm. Bu hususta bazı şahitler din- lenmiş ve maznunun. bu mese lede dikkatsizliği olup olmadığı nı bilemiyeceklerini -söylemişler- dir. Okunan evraka göre fabri- kanın binası sigortalı değilse de iliçindeki emtianın üç bin. liraya gortalı olduğu anlaşılmış ve itfaiye kumandanının gi rapora göre yangının zuhuru anlaşılamadığı miştir. Şimdi, itfaiye kumandanı ile keşif yapan zevat mahkemeye getirilecek ve yangın hakkındaki malümat ve müşahedatları istima olunacaktır. Muhakeme 7-12-930 edilmişti Tediye muvazenesi İktisat meclisi âlisinde şeh- rimiz ticaret odasına gönderilen tahriratlarda o tediye muvazene- sine ait bazı esaslı ve iktisadi tasarrufat talep olunmuştur. Oda bu hususa dair istenilen malümatı | hazırlamağa | başlı bildiril- benzetenlerin telâkkisinde yük bir yanlışlık yoksa, ayni mücazata uğrayan filler ara- sında da bir ayniyet, hiç olmaz- sa bir müşabehet olacaktır. Biri çalmış, diğeri temizlik için mü- cadele etmiş; biri öldürmüş, di- geri kurtarmak için. çarpışmış bu fiiller arasında nasıl birben- zeyiş olabilir? Fakat her ikisi ayni akibete uğrayor. Elinde kanlı hançer kullanan adamla sadece kalemini kullanan muharrir ayni hapisha- nenin ayni hücrelerinde yan yana, ayni günler, ayni haftalar, ayni senelerce yatacaklardır. A- dalet tevzi eden kanun bunu böyle istiyor. Kanun, evet! Aadalet? Hayırl O kâdâr hayır ki işte milli vicdan mahkemesi bu meselede kanun meselesile hem ahenk o- lamıyor. Öyle olduğu zaman, kanunu tashihe ihtiyaç olduğuna inanmak lâzımgelir. ileti; için.“ mücadele etmiştir. Bir yangın! düğü için, hakkında bu sebep- . ten umu muhakeme: kararı verilmi Faik efendinin dün asliye