Dialog üzerine .. çünkü dialog, bir mevzu üze- rinde yalnız kendi düşündüklerimi- zi değil, bütün düşünülenleri söy- lemeğe en elverişli şeklidir. Böyle olduğunu söylemek, kolaydır de- mek değildir. Dialog da, tam olan her şey gibi, çok zordur. Zordur, elbette adamma göre... Bazı kimselerde, kendileri yavan düşündükleri için, ber elsürdükleri işi kolaycacık halledilmiş gibi gös- termek gücü vardır. Onlar dialogu, Mızraklı ilmihal gibi bir soru ve ce- vab listesi hâline indirirler, Bittabi cevabları veren kendileridir; soran ise ya düpedüz bilgisiz, yahud da hem akılsız, hem bilgisizdir. “ tad, onun müşküllerini hiç bir st- kıntıya düşmeden hallediverdiği gibi onun ileri sürebileceği itiraz- ları da yine rahat rahat çürütüve- rir. Böylesine dialog, kendi ken- dimizi övmek için yaptığımız bü- tün işler gibi zayetle kolaydır. Doğru, iyi dialogda muharrir ya bir mevzuun özünü türlü bakımlar. dan araştırır (Agaoğlu'munkiler bu soydandır), yalrud ki bir mevzu ü- zerinde biribirinden ayrı, belki bi- ribirine zıd fikirleri | çarpıştırır. Bunlardan birine taraftar olabilir, | hattâ en sonunda kendi fikrini ka- zanmış diye gösterebilir. Bundan bir şey çıkmaz; skeptik (reybi) ol- mak, her türlü düşüncenin doğru bir yönü olabileceğini kabul etmek herkesin elinde değildir. Çoğu kim- seler, hak yolun birden fazla olabi- leceğini bir türlü akıllarına sığdıra- mazlar, Yeter ki dialog muharriri ciddi bir adam olsun ve kendisinden baş- ka türlü düşünenlerin, yanlış yolda olduklarını sansa bile, bütün söyle- diklerinin entipüften şeyler olmadı- ğını kabul etsin. Böyle bir adam, f'kirlerini dialog şeklinde yazmağa kalkmca, kendisine karşı olanla- tın da en canlı sözlerini alıp onları öwütmeğe çalışır. Kolay galebeler- den kaçar. “A vaincre sans pâril, on triomphe sans gloi böyle dialog yazan ad kuyanları kendi fikirlerine değil, karşı fikirlere sürüklemesi de im- kân dedir. Zarar yok! Onun is- tediği okuyanları her ne pahasma olursa olsun ârkasına takmak değil, onları “kandırmak, değil, doğru ildiğine götürmektir; onlara ken- dini düşündüğünün asıl doğru ol- duğunu belgeleri ile göstermektir. düşüncelerine karşı söyle. li yerlerini gizliyen di- alogcu, bir metni tahriferek hak kazananlara benzer. Bunu farkına varmadan da yapanlar, yani fikir- lerine karşı söylenenlerin özlü yer- lerini anlamıyanlar vardır; böyle yun kalkacak olursa o zaman vazi yet ne olacak? Oyun müptelâları olurup ilmi, edebi, siyasi, iktisadi mevzular üzerinde mübahase ede- cekler, terbiyei fikriye ve ilmiyele- rini fazlalaştıracak < değiller a... Elbet te onlar da bir usulünü bu. lacaklardır. Kahvede sins? mi yok? Mümtaz FAİK m Roman:3 ” dilimizle” Piyanko Her ayın 11 nci günü yaklaşır. ken, içimizi belli belirsiz bir umud plar ; — Ah, bir çıksa... diye çirpıni- Ve o gün girinciye kadar yüre- izde o belli belirsiz sevincin iz- i titreşir, durur. Cebinde bir piyango bileti taşt- yan herkes, ayın on birinci günü, değin, kendi yarattığı kuruntu ül- kesinin hâhanıdır: Kâğu üstünde türlü türlü plânlar çizer, türlü buyrultalar savurur, türlü türli ler görmeğe kalkışır. Gerçekten piyango çikacakmış gibi, bol keseden, şuna buna; yer, yurt, para pul bağışlayacağına söz verenler de vardır. Ne vakit ki, piyango günü geli; hepimizin yüreğinde çarpıntı baş- lar: — Ah, bir çıksa.. Akşama doğru kime çıkıp kime çıkmadığı anlaşılınca. çarpıntıları- mtz durur; umadlarımız kırılır ve sanki büyük bir yükün altı kal. miş, yahut da, elimizden bi ii para kaptırmış gibi, derin bir tüye düşeriz. Piyangonun hepimizi değil, içi- mizden birkaç bahtı açık kimseyi yi sevindirmek için yapıldığını kim- se düşünmez. Her ayın 11 nci günü, kendini kuruntuya kaptıranlar ara- sında, ne yazık ki ben de varım. Artık inanıyorum: en tatlı daki- kalarımız, bir şey umduğumuz, bir İ şey beklediğimiz dakikalardır? Salâhaddin GÜNGÖR —————————— olmak onları bir tahrifçiye benze- mekten kurtarmaz, çünkü böyle iş- lerde aranan milikten ziy kafanm etraflıca görebilmesidir. Gerek Ağaoğlu'nunkiler soyun. | dan, gerek türlü fikirleri karıştıran soydan dialog yazmak bunun için güçtür. Çünkü bir mevzuun türlü bakımlardan özünü araştırmak da, o mevzu üzerinde ileri sürüler ribirinden ayrı, biribirine zıd fi leri karşılaştırmak da ancak çok ere Kahve ve sıcak su.. Bir tanıdığım anlattı; — Geçen yıl, Sirkecide bir otele İnmiştim. Sabahleyin, zile basarak bir kahve ile traş olmak için bir fincan sıcak su tsmarladım. Biraz sonra kahve ile sıcak sa, bir tepsi içinde geldi. Kahve o ka- dar tatsız o kadar sulu, o kadar ber- bat bir şeydi ki, iki yudum içeme- dim. Traş olup giyindim. Dışarı çıkar ken, odama gelen garsonla karşi- laştm. Biraz evvel getirdiği kahve aklıma gelmişti : — Oğlum, bana baksana... de- dim. — Buyurun bayim... — Bir daha, benim traş suyumla kahvemi bir arada getirme!.. Niçin bayım ? rine karıştırıyorum da... getirdiğin sıcak suyu, de- min kahve niyetine içtim!. . Kulakmisafiri : inkilâp dersi: Universite Sinop saylavı Yusuf Ke- mastik Bayan Azade Tarcan. 19,50: Muhtelif © plâklar, 19,30: Haberler, 19,40: Spor - Eşref Şefik, 20: Universite nama konfe- rans, 20,30: Demir caz. 21,16: Son İ haberler, borsalar, 21,30; Bayan Bed- İ riye Tüzün şan (Türkçe sözlü) stüd- yo caz ve tango orkestraları MOSKOVA, İZ Mm. 1730» Parti yayıma. 18,30: Kani radyo kanseri, 1930: MezaOrtin eserl konser. 2: Mikrofon tiyatror, 7 cn yayım. 2105: Franuises © yay İsveç yayım, 832 Kh. MOSKOVA, (Sili) 361 m. 18,30: Daliherin “Lakme, adlı operası. 22,45 yolen yayı. | - 15 Gündür plâk yayımı. tr Hafif mu ir- | bilgi ile olur. Agaoğlu eline aldığı | mevzu etrafında bir bir manını konuşturuyor, daha baska edebiyatçı, bilgiler adamlarını söze katrıştırı- | yor; böylelikle o işin birkaç yönü- nü göstermiş oluyor. Dialog, “ihti- sas,, fikri güden adamın harcı de- ğildir; onun için yukardan bakma- sını, toplu görmesini bilen bir kafa gerektir. Bu soy dialog, her şeyden önce bir terkib gücüne bağlıdır. Öteki soy dialogu belki ihtisas adamı da yazabilir; ancak onda da, bir çevre içinde dönse bile, mu- harrir kendi gibi düşünenlerden başkalarının sözlerini de dikkatle dinlemiş olmalıdır. Yani körükörü ne inanan kimse, iyi dialog yaza maz. Belki bunun içindir ki imana, hislere, akıldan çok değer verilen devirlerden iyi dialoglar kalmamıs- tır; onlar olsa olsa güzel “canti- gue,, ler bırakır. Dialoz, şekli bir olsa bile kantiğin aksidir. Nurullah ATAC , Düzeltme. — Geçen yazımdaki okur - intikal. eder, “okur « inti- hal,, eder olacaktı fedakâr Bölük mukadderatı onun elinde demek- ti. Maamafih o mes'ul addedile- mezdi; mafevkinden aldığı emir mucibince hareket ediyordu. başı Cevdet bu on sekiz kişi ile beraber kendisi için ölümün mu- hakkak olduğunu biliyordu. Ge- çen si e ictinabı mümkün ol- mıyan bu kat'i neticeye doğru on- ları biraz daha yı ma Yüzbaşı Cevdet ölümden kork- muyordu. Ve bugüne kadar onu hayata rabteden bağlar hemen yok gibiydi. Kimsesi yoktu... Doğduğu zaman babası ölmüş bu- lunuyordu; onu annesi yetiştir. miş, tahsil ve terbiyesine o itina et- mişti. Annesicakıllı, (okur yazar, üdebbir bir kadındı. Maamafih, hayat Cevdet için çok meşakkatli yeçmişti. Kendilerine yardım ede- çek kimseleri yoktu; babadan ka - Jan maaş, geçimlerini temin ede- cek kadar değildi. Uzun seneler sefaletle mücadele etmek mecbu- riyeti hasıl olmuştu. Uzun mahru- seneleri yaşamış Bu YAZAN: YILDIZ müddet zarfında annesi evin mai- setini temin etmek için mütema- diyen çalışmışlardı. Anasının ça- hşması sayesinde Cevdet ilk tah. silini yapabilmişti. Cevdet; çalış- kan, zeki bir çocuktu. Mektepte daima hocalarınm takdir'ne max- bar olmuştu. O, daha pek küçük yasda vazifesinin büyüklüğünü an- Jamıştı, Kendi istikbi emin et. mek için kahramanca çalışan ana- sına biran evvel yardım edebilmek arzu ve hevesile çalışmış ve m-k. tebinin en iyi bir talebesi olmuş- tu. İlk tahsilini ikmal edince an. nesi onu askeri mektebe yerleş- irdi. Çünkü artık zavallı kadın çalısamıyacak bir hale ( gelmişti. Uzun seneler sefaletle mücadele stmek zaruretinde kalması zavallı kadını hasta ve zayıf düşürmüştü. Ve o, daha fazla yaşamıyaca anlamıştı. Bu kanaat, çocuğunu biran evvel parasız bir yatı mek- tebine yerleştirmek fikrini onun zihnine yerleştirmişti. Ve işte ilk tahsil i ikmal eder etmez Cevdeti ti, bir sosyete bilgisi uz- birliğiyle şarkılar. 20,50: AĞtönliğş, if meesiki. 2110: o Musiki bahisleri »fonik konser. 2330; Sözleri BAğSı Sözler. 24,20: Hafif musiki, s4 Kir. BRUDAPEŞTE, 550m 1930: Macar şarkıları, 20,30: Zi: Plik. 2130: İskandinavya mi 30: Duyumlar, 2350: Opara ork: G6 Kiz, BELGRAD ATM 1930: Trio klarinet © konseri. 20: Reklâm; Plâk. 20,16: Dayumlar, 20,50: Ulu 21: Muhtelif opera parçaları, 21,303 40: Populer dans v. havaları, | suminr. 2330: Dune plâkları. 267 Hafif mu siki sakli Ki. LEİPZİGİ3iz'm. 20. Eçleneeli musiki. 21: Duyumlar. 21,10 Dresdden: Millöckerin dç pardalik . M3Di Kömser akli, 18,30: lsyilizce duyumlar. 15,40 Deniz sete makaleleri, 16,30: Karışık k PRAG, m | unlar. 1958: Plâk. 20,10, | Parlamento hatır, şı, Cev- det, askeri mektebe girdikten pek | Az zaman sonra fedakâr kadın göz- lerini ebediyen bu dünyaya ka - pamıştı. Cevdet o yün ne kadar ağlamıştı! O, annesine derin bir sevgi ve hürmetle merbut bulunu- yordu. Ve, istikbalini ona borçlü olduğunu takdir etmişti. Onun se- falet ve mahrumiyet içinde ölme- si Cevdeti ye's ve teessüre garkey- lemişti, Fakat bu çetin çocuk on- dan sonra hakiki ananın “yatan,, olduğunu anladı. Ve bütün kudre- tile çalışarak vatana hâdim bir uz- viyet olmayı en o büyük bir gaye bildi, Bu gaye (arkasında koşan seneler ona yüksek muvaffakıyet- İ ler temin etti. Yirmi o iki yaşında genç bir zabit olarak mektepte sıktı. Mektepten çıkar çıkmaz cep- heye koştu. Çünkü harp başlamış. tr. Cephede göstermiş olduğu fev- kalâde cesaret ve (fedakârlık az zaman zarfında yüzbaşılığa terfie vesile oldu. Gene ayni muvaffakıyetler dola- yısiyle yirmi beş yaşında kıdemli yüzbaşılığa terfi etti. Yüzbaşı Cevdet şi ni dıran hatıralar silsilesi onu hayalât âlemine sürüklemisti. Şimdiye ka- lıya dar ins hayata ba, sevilen Oz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıea karşılıklarını yazdığımız keli « melerin Ba Hirkçe mukabillerini bularak şek in boş haneleri» yerleştiriniz ve keserek aeklile birlikte (Milliyet bilmece memurlağu- ma) gönderiniz. Doğru balledenler kur'a çekiyor ve kazananlara hediyeler veri. yoruz. armada Müddet: Pazartesi günü akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 1254567891011 Tm G .. Me | z ai uya” SOLDAN SAGA 1 Reis (6). Eski Türk bakam (4). 2 — Bal yapar 3. Çabuk 3. 3 — Siysh 4. ta bir yar ve bir Büzüğümün 4 — imdat 4, Yet z $ — Işte 2 Çok değil Z Bugün değil, dün değil 2 8 — Vapur 4. 7 — Ar erek lan ethem 2 $ — Dem 4 Nota 2. Yama 3 . Cemi edatı 3. 10 — Sert 4 Hücem & iyki e YUKARDAN AŞAĞI erile dalma iftilmr ettiği soyadı 5. 4 — Vekület & a 3 — Uzüm soyu 4 yi giyinmiş 3. Üzek nirdası 2. 4 — Valide 3. Inca değil &. $ —Esp2 6 — lalifham 2. Hal rabrtası 3. 7 — Gıngirak 3. İstasyon 3. 8 — Büyük baba 4 9 — Vefnt 4, Genişlik 2 Tü - Şrek 2. Makel 4. Tatilin 2. 10 u iyenin en büyük gazetesi 3, Ga'atasaraylılara teşekl Hilâliahmer cemiyetinden: Galatasaray lisesi yurtseven okur- Tarı tarafından Marmara yer sarsıntı. sından zarar gören mühtaç halka verilmek üzere cemiyetimize hediye olarak 160 lira ve 28,50 kuruş lim edildiğinden dolayı şüran ve minnetlerimizi sunarız. Dr. A. KUTLEL Karaköy Topçular caddesi No 33 tes- kendilerine yet a umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Harle içim LK K , yücutlarla alâkası yoktu. Fakat bu gün hissediyordu ki hayata karşı bigâne değildir; onu hayata baj yan bir düşünce vardır.. Onu, bi: denbire şato sahibinin kızını hatır- lamıştı. Bu kumral güzeli birkaç saatlenberi onun şuur ve kalbine kurduğu tahtında icrayı saltanat etmiye başlamıştı! Bu düşüncelerle kıvranan yüzbaşı Cevdet uyuyamı- yacağımı anlamıştı. Yatağından kalk tekrar giyindi. “Dışarı çıkmak, iraz hava almak istiyordu. Oda kapısını açtı, dışarı çıktı... Merdi- venlerden aşağı inmeye başladı. | Aşağı inince biraz durdu; asker. ler; yataklarında uyuyorlardı.Yüz- başı bir müddet bu masum çehre- lere bakmaktan kendisini alamadı. Ok! Yarabbi! Bu ne acı, ne müessir bir tablo Ve bu tablonun en derin noktalarına kadar nüfuz ©- den nazarları orada cereyan ede- cek olan faciayı görür gibi oldu. Fedakâr insanlar! diye mırıldan- dı; karanlık bir âtiye doğru koşan bu insanları bekliyenler vardı! Ve bu bekliyenler evlât, kardeş, gibi beşer kalbinin en derin yat muhabbetile merbut ğu kimselerdi! Bu zavallı insanlar memleketlerinde bıraktıkları sev- gililerinin muhabbetlerini kalple- bulundu. | “Edir geme kurumu başkanlığından Her sene olduğu gibi bu sene de mayısın 8 — 9 — 10 uncu günleri E- dirnede Sara; iresinde meşhur Kırpmar panayırı ve pehlivan güreş- leri yapılacaktır. Ğ Başa Başaltı Küçük ortaya Desteye k Lira atı vardır. Pehlivanlar m Edime Çocuk Esir. gene kurumu başkanlığına müracast arı. Çocuk esirgeme kurumu tebrik telgrafnameleri 23 nisan ulusal bayramı yakl Bu bayramda da tebrikleri kleriniz ve dostlarınız çocuk e- sirgeme kurumunun o (lüks) telgraf kartları üzerinde okumalarını isterse- niz, çekeceğiniz telgraf müsveddesi- nin üzerine (İöks) kelimesini yazma. nız ve 15 kuruş fazla vermeniz kâfi- dir. Lüks telgraf kartını kullanmakla hem muhatabınıza fazla hürmet ve hem de zerafetinizi göstermiş olur sunuz, Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı Cumadan başka günlerde saat (230 dan 6ya) kadar İstanbul Divanyolu No. 118. Muayenehane ve ev telefonu: 22398, Kışlık telefonu 22519, Askeri tebliğler 330 doğum'ulara Fatih As. yubâsiriden: 1 — İhtiyat zabiti yetişecek ku hizmetlilerden ve sakeri | ehliyetni mesi olmüyanların bilcümle . sınıflar mensup < olanların (yalnız deniz sın fu hariç) 330 doğumlu ve “bunlari muameleye tabi olanlar ve daha © velki doğumlulardan olup ta muhte K€ sebeplerle geri kalmış bulunanlı İ mayın 935 te hazırlık kıtasında b lunabilmek için 28 nisan 935 te şut ye müracaat etmeleri. 2 — Ve hariç şube mmtakaların da bulunanlar da 1 mayıs 935 te hi zırlık kıtasında bulunabilecek veçhi le hareketlerini temin etmeleri lâ zımdır. Aksi takdirde kanuni muamı le yapılır. Bi (TAN)ın Küçük İlân Tarifesi reyenler daha şimdiden resise müracanıla ilânlarını verebilirler, ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi ; Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon 4 İnhisarlar U. M Soma fiatlarında tenzilât şayia olduğu öğrenilmiştir. 4.4887 g2? üdürlüğünden: yapılacağı yolunda (piyasada Soma fiatlarında tenzilâtı istihdaf eden bir tasavvurun asla mevcut olmadığı alâkadarlara malüm olmak üzere ilân olunur, (1864) Gedikpaşada İstanbul Jandarma Satınalma Komisyonundan: Jandarma ihtiyacı için açı lan (2500) adet ekmek torbas lı günü saat on beşte Gedikpa yapılacaktır. Torbaların her b k eksiltme ile satm almacak o- mın eksiltmesi 16 nisan 935 sa- daki birada komisyonumuzca için tasarlanan fiat yüz yirmi üç kuruş ve ilk teminat miktarı 230 lira 63 kuruştur. Şartna - mesi komisyonumuzdan paras rülebilir. İsteklilerin hüviyet sandığı makbuzu veya kefalet komisyonumuza gelmeleri, müsştevlilere karşı müdafaa etmek için ölümün kucağına koşuyorlar- dı: Harp! Beşeriyeti felâket ve se falete sürükleyen harp! Masum in- sanların kanile beslenen (| vahşi canavar! Ve siz, harplerin müseb- bibleri olan canavar katiller! Şah- si menafiini temin etmek düşünce- sinden başka hiç bir emele hizmet etmiyen ve inşan kellelerinden ya- pılan servet âbidelerine şöhret ka- lemiyle menfur isimlerini yazan katil canavarlar! Beşeriyetin, beşe- riyet mefküresinin ezeli düşmanla- rı! Lânet size, lânet size, vahşi canavarlar! Şimdi, yüzbaşı Cevdet böyle düşünüyor. ve böyle hissed yordu. Çünkü o büyük bir vatan- perver olduğu gibi büyük bir in- sandı da! Ve, insaniyet mefküresini her şe- yin fevkinde bilirdi! Vatanperver- liği de insaniyetperverlikten def rik etmezdi;Çünkü o bilirdi ki ken- İdi milleti beşeriyetin bir parçası. dır ve kendi milletine hizmet eder- ken beşeriyete hizmet ediyor de- | insanlık o mef- İ mektir; ve nihayet İ küresi ezeldenberi Türkün kalbin- de yaşıyan bir idealdir! Vatanları- nı düşman hücumlarıma karşı, müs- tevli canavarlara karşı kahraman- " ca müdafaa ederken ölen insanla» ız alınabilir ve nümunesi de gö- cüzdanları ve ilk teminat mal- mektubu ile belli gün ve saatte (1597) o2415 Rotbart - Luxuosa Yüksek tabakanın ve zevki selim sahiplerinin tıraş bıçağıdır. 10 adedi 200 kuruştan 150 ku- ruşa indi r. Ecza depolarile büyük ıtriyat mağazalarında bu- 10 adedi 150 uruştur tunur. ine rekzolunur. Fakat, istilâ fil: vehşiyanesine tabi olarak yabancıl topraklara hücum eden insanların isimleri beşeriyet, tarihinin en ka- ranlık sayfalarma yazılır! Yüzbaşı Cevdet bunları düşünü- yordu; ve sonra... ölüme koşan bu kahraman insanların arkalarından ağlayacaklarm teşkil edeceği sefa-| let manzarasmı düşünüyor, bütün vücudunu soğuk bir terin kapladı: ğını hissediyordu. Ya, bu kanlı ciaya sebebiyet veren ve bu müt! facianm âmil ve müsebbibleri aca-| ba cezaya çarpılacaklar mıydı? Be| şeriyet onları lânetle yadetmiyecek| miydi? Yüzbaşı Cevdet bu sualin| cevabını veremedi. Acı bir gülüşle güldü. Sonra orada daha fazla duramdı ve yürüdü. Oh! Dışarı çr/ kar çıkmaz temiz havayı teneffüs) etti. Biraz hayat bulmuş gibiydi. Adeta bir mezardan çıktığını nediyordu. Biraz ilerledi; gece ii Her taraf karanlıktı; ilerden ayakli sesleri geliyordu. Bu, şüphesiz nö: betçi neferiydi, yüzbaşı ona doğr ilerledi. Nöbetçi ayak sesi ce bağırdı: — Kimsin sen? Yüzbaşı cevaj esim W işitin- verdi: İ ooh