DUZ Geçen gün Milliyet yazıyordu, bu yıl bahar geç kalmış. Rasatha- ne Müdürü Bay Fatin öyle söyle- miş. Mevsim hesaplarına göre da- ha erken gelmesi o lâzım ikenon gün kadar gecikmiş. Zaten, İstanbullular bilirler ki burada baharın ancak divan şair- lerinin hayallerinde yeri vardır. İstanbulda bahar gelse bile pek az sürer, İnsan baharım tadını anla- madar sıcaklar birdenbire bastı. Tırlar. Çok defa da kışm arkasın- dan, hiç bahar olmadan, yaz geli- verir. Her şehrin kendine mahsus gü- zel bir mevsimi vardır: İstanbulun en güzel mevsimi de, hiç şüphesiz, sonbahardır. Ondan dolayı: Sonbaharın zevki hoştur, Tat elinden yari koştur. Diyen büyük şairimizin İstanbu- Tu daha iyi anlamış olduğunu ta- nımak lâzımdır. İstanbulda bahar (o her vakit ya geç geldiği, yahut hiç gelmediği için yazım müjdecileri olan meyve- ler ve sebzeler de her yıl geç yeti- şirler. Bereket © versin ki — gene Milliyet'in İstanbulda baharın ge- ciktiğini haber veren fıkranm he- men altına koyduğu bir tel yazısı- na göre — Aylanada taze kabak, hıyar, domates ve biber yetişmiş de satılığa bile çıkarılmış... Burada eti lüks eşyadan sayma- ğa, taze sebzeleri geç yemeğe alış- mış olan biz İstanbullular için bu da bir tesellidir. Adanadan bura- ya gelinceye pek kibarlaşarak ma- nav dükkânlarının en yüksek de- recelerinde taht kuran o yaz miij- decilerine saygılarımızı yakından sunmağa keselerimiz izin vermese bile, onları uzaktan seyretmek de bize güzel havaların yaklaştığını anlattığı için, sevinç verir. Adanadan gelen telgrafın ha- ber verdiği taze kabak tabii sakız kabağı olacaktır. Çünkü sakızka- bağı “cennet taamı,, diye bizde ö- tedenberi pek saygı ile yenilen bir yemektir. Halbuki cennet kuruldu. ğu vakit ne sakızkabağı, ne de as- ma kabağı kabak nevileri arasm- da hiç tanınmış değillerdi. Eski za- man tarih kitaplarında adı geçen kabak ancak balkabağı olabilir. Bizde sakızkabağına “cennet taa. mı,, adı verilerek kendisine büyük saygı gösterilmesi, bence, Arabis- tanda ondan başka bellibaşlı başka sebze yetişmemesinden ileri gel- miştir. Eski zamanda Hacca gi- denlere Arabistanın eşrafı ziyafet verdikleri vakit — sebze bulamadıkları için — sakız. kabağı ikram ederlermiş. Yemek- ten sonra da ziyafet sahibinin eli ö- püldüğü zaman, sakızkabağı ye. meğine karşılık olarak, billurdan bir kâsenin içiresine beş altın bı- rakmak âdet olmuş. Hacılar cennet kılavuzları olan Arabistan eşrafı. nn 5 altın karşılığında ikram ettik leri bu yemeğin ancak “Cennet | taamı,, olabileceğine hükmederek | dönüşlerinde herkese öylece tanıt- mışlar, Beş altına bir kabak yeme. ' Milli tefrika: 151 Deyen başmuharririni, di . ne, babasına naz eden bir a gibi itaat etti, Masanın sol başın - dan e iskemleye yaklaştı: — le... Şimdi saatini çıkarıp bakmak sırası miralay Beye gelmi “ — Artık bir diyeceliriz yok ra,. — diye bağırdı — İşte elifi e- ifine saat on. Ve saatini can sıkıntısile yüzü - nü buruşturan Rüştü Necibe doğru uzattı, Bu anda sırtıma pırlanta ile zarif bir imza işlenmiş ince bir sa- at daha uzanıvermişli. Ve şakcuk bir kahkahayla karışık bir ses: — Miralayım.. — dedi — haklı- dırlar. Saat tam ondur. Elifi elifine > on arririm. Rüştü Necip sevinçle döndü; ya zalim neredesin? Ne- in? — diye homurdandı — müjdecileri ği yiyenlerin kendileri cennetlik sayılacağından, cennete lâyık ola- nın sakızkabağı değil, balkabağı ol duğunu bu da gösterir... Sakızka- bağmın sennetle münasebeti böyle- ce kesildikten sonra, yemek ola- rak kıymeti de daha ziyade söze değmez. Fakat hıyar için öyle değildir. Bir kere, hıyar bütün medeniyetin ilk beşiği olan Orta Asyadan çık- tığı için medeni adamların hepsi hıyarı severler ve ona o her yerde büyük saygı gösterilir. Hıyarın i- kinci bir yurdu da Hindistan oldu- ğundan Arya nazariyesini güden- ler de hıyarı kendilerine hemşeri sayarlar. Rivayet edildiğine göre, İsrail oğulları Sina çöllerinde, aç ve susuz, yollarını ları va- kit en ziyade (arzuladıkları şey, Mısırda iken bol bol yemeğe alış. mış oldukları, hıyar olmuştur. O. nun için Falestin'de yerleştikleri vakit, ilk iş olarak, her tarafta hı- yar tarlaları yapmışlardır. Kudüs şehri harap olduktan sonra da, bii yabudi şairi o şehri, hıyar tarl rının ortasında bir korkuluk kulü- beye benzeterek, hryardan bir de şiir yapmıştır. Eski Yunanlılarla eski Romalı- lar da hıyara çok rağbet gösterir- lerdi. Yunan hekimleri hıyarın nirleri yatıştırdığına kanaat getir- miş olduklarından bez (ören kadın işçiler sinir hallerini pek a- zıttıkları vakit onlara hıyar tavsi- ye ederlerdi... Roma şairlerinden- biri hıyarı çok sevdiğinden (ona akıl bile isnat (o etmişti. | Onun dediğine göre, hıyarın tarlasında iken iğrilmesi gök gürlemesinden korkarak, insanlarm yatakta iken gök gürültü işittikleri vakit yaptıkları gibi, büzülmesinden ile- ri gelir. Büyük Roma imparatoru Avgust'un susadığı vakit bir dilim hıyar yemeği âdet edindiğini ki- taplar yazarlar. Fakat bana kalır- sa, imparatorun susuzluğu gider- mek için ilkin bira içtiği, osonra da meze olarak, bir dilim hıyar ye- “ diği doğru olsa gerektir . Orta çağlar hekimleri, daha baş- ka birçok şeyler de yaptıklari gibi, hıyara karşı gösterilen rağbeti de ifrata vardırmışlardı. Meselâ bir hekim süt emen çocuklar ateşli bir hastalığa tutuldukları vakit çocu- ğu bir hıyarla koyun koyuna yatır- mağı sağlık verirdi. Onun fikrine göre hastalığın çocuktan O hıyara geçmesi lâzmdı. İnsan hıyar yerken, tabiidir ki, onunla beslenmeğ hatıra getirmez. Yüz gram hıyarm (doksan yedi gramdan ziyadesi sudan ibarettir. İ Bundan başka hıyar © midede ça. buk hazmolmakla şöhret bulmuş bir şey de değildir. Onun için eski zaman hekimlerinin aksine olarak, şimdiki hekimler hıyarı nazik mi- delere lâyık bir şey olarak göster- mezler. Hıyarın kolayca hazmol- ması için, frenklerin yaptıkları gi- bi, içi oyulduktan © sonra pirinçle doldurulması ve pi: Müellifi: Nazmi Şshab Nazmi Şahap masadakileri za - rif ve tabii hareketlerle selâmla - dı. Yeşil gözlüye diğerlerinden pek az uzun süren bir selâm vermiş - ahi. — dedi — şimdi ha- yefendiciğim, hanrmefendileri, bil. hassa miralay beyi benim için ra- hatsız edeceğinizi nasıl tahmin e- debilirdim. Ben, yarım iattenbe- ri şu arka salondayım. Rüştü Necip derhal yaramaz muharririn kulağını tuttu: — Otur.. Hâlâ o eski Nazmisin! Hiç değişmemişsin, ağırlaşamıya « caksın çocuk. Oturdular, Garsonlar ilk kadehleri doldur- dukları zaman miralay; — Nazıni Şahabın şerefine.. — dedi — enis | Oz dilimizle amaaa Kısa sözler * İnsanlar biliriz ki, yok yere içerlerler. Gene insanlar biliriz ki; içerlemek ne olduğunu bilmez £ bi görünürler. Birincileri, içleri dışlarında, ikincileri de dışları i- gerlerinde olan kimselerdir. * Düşenin dostu olmaz derler. Dost olmadığını © anlamak için, düşmek neye? İnsanın küçük bir sendeliyişi yeter . * Kulağımıza küpe olsun diye söylenen sözlerin yüzde birini ku- lağımıza assaydık; bugün kulak- sız alırdık! — İnanı bütün olmıyan adam, yarım adamdır! * Çabuk inananlar içinde sağ- lam ve temelli inananlar da vardır. * Her şeyi kötü görenlerin; iyi- den geçtik, kötü iş yapmak dahi el- lerinden gelmez. * Gönülden yol olduğu- nu söylerler, günümüzde yollar öyle karıştı ki, her gönül, bir yol geçen hanına döndü. Salâhaddin GÜNGÖR dır. O vakit de, tadını kaybeder, bi- zim kabak dolması gibi bir yemek olur. Hıyarın kabukları soyulduktan sonra sadece tuza batırılarak ol- duğu gibi, salata halinde yahut turşu halinde yenilebilmek mezi- yetlerinden başka bir de pomada içerisine girerek güzel ellere yu- muşaklık, parlaklık vermek kudre- ti de ona karşı gösterilen saygının sebeplerinden biridir. Adanadan yaz müjdecisi olarak bildirilen domates, ilk defa bize yeni dünyadan geldiği için ne As- yada, ne Avrupada domatusin ta- rihi yoktur. Yakın yıllarda birkaç hekim domatesin bazı hayvanlar- da kansere sebep olduğunu iddia ederek, yemeklerimizin o hemen hepsine (o karışan o güzel renk- Ki “domatese (oOfenk © bir şöh- ret oOvermeğe kalkışmışlardır. Bereket versin ki, hayvanlar üze- rinde domates salçasiyle. yapılan tecrübeler şimdiden insanlara tat- bik edilmediğinden, Oo domatesi korkmadan yemek için dâhâ hay- li vakit vardır. " Gene yaz müjdecilerinden biri olan bibere gelince, onun medeni- yet tarihinde büyük bir yeri vardır: Romalılar devrinde biber ancak, kendisinin ilk yurdu olan, Hindis- tandan geldiği için onu Hind deni- zinden Akdenize, Arabistandan ge- çen kervanlar taşırdı. Bu kervan- lardan bir çoğunu da Arabistanda» ki haydutlar vururlardı. Roma hü- kömeti haydutların yalnız zorlukla büsbütn yok edilemiyeceğini bildi- ğinden, biberle kervanlarının geç- tiği yol üzerinde meşhur Petra şeh- rini kurarak açlıktan hırsızlığa çı- kan Araplara iş Obulmuş, onlara medeniyet götürmü imparatorluğu hükümeti biberin ta- ni bilmediği için, Hicaz demir. | yolunu yaptırırken her istasyonun karşısına birer kale yaptırmıştı. | Halbuki o Petra şehrinin hâlâ göz | leri kamaştıran harabeleri demiryo lu üzerindeki Maan istasyonuna pek yakındır. G.A ni öyle kamaştırmıştı ki, ancak o zaman kimlerin arasında oturdu - ğunu farkedebildi. Sağında biraz tombulca sarışın bir hanım oturu- yordu. Solunda ise yeşil gözlü var- iu. ” Bülent sıcak su dökülmüş gibi oldu. Bir yumuşaklık dolaştı devi» her tarafında. Rüştü Necip masaya reislik edi- yordu. Nazmiye sağmdaki hasmı gösterdi: — Kızım Neclâ.. Miralay Ihsan Beyin kardeşinin zevcesi. Sonra miralayı işaret etti: — Ihsan Bey.. Damadımın ağa- beyisi, — Çok şereflendim efendim. Fa kat miralay beyi bir başka yerde hatırlayacağımı zannediyorum. a9? — Siz Tekirdağında bulundu - nuz mu? — Evet, — Harp senelerinde? Yüzbaşı idiniz. Genç bir yüzbaşı, Yeşil gözlü “pot kırıyorsun,, gi- bilerden hafif hafif öksürünce tas- hih etmek istedi: — Şimdi de gençsiniz ya.. Bu, masadakilerin tatlı tatlı gü- lüşmelerine sebep oldu. Miralay 0- na dil bakıyordu. Nihayet ba- AŞK Y U Bütün dünyayı heyecana veren müthiş bir film Önümüzdeki perşambe ünlnden. itibaren İP EK sinemasında KATiL| BUYUK OYUN Müellifi JAGUES FEYDER'e şeref veren büyük ve güzel bir eser. Oynayanlar: A JARİE BELL - PİERRE RICHARD WİLLM - CHARLES VANSL Fransız sinemecılığınm bu şaheseri SUMER SINEMASINDA BU ÇARŞAMBA AKŞAMI BÜYÜK GALA OLARAK gösterilecektir. yerler / evelden temin edilebilir. Tel, 4285) geye» Oz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karılıklarını yazdık sir deriniz. Doğru halledenler arasında gekiyor ve kazananları hediyeler ve » riyoruz. Müddet: Bugün akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 45 KIRIM Pek yatında SARA Y sinemasında <4 ROÇİLD Muazzam, zengin ve muhteşem filminin NATHAN ROÇİLD rolinde Büyük Aktör GEORGES ARLİSS ve kıymetli artist BOR.S KARLOFF ile dilber yıldır LORETTA YOUNG tarafından temsil edilecektir. Bu filmde, milyonlar sayesinde dünyaya nasıl rekabet edildiğini SOLDAN SAGA 1 — Sual 5. Ekilecek yer 8. 2 — Ever 2. Nota 2 3 — Bir şark vilâyetimiz 3. Beyan . Kır varı 2. 4 — Valle 3. Çalgı 3. Sonuna bir (2) ko- yarsnmız yağ tavasına düyer 2. 5 — Nota 2. Genişlik 2. 8. Çengerak 3 7 — Kitap 5. Bir kömür cine 3. 8 — Kemiğin içindeki 4. Kuş yı 9 — Trabsonlu 3 Bir kumaş Gi 10 — Geniş değil 3. 11 — Ateş 3. Lerret 3. YUKARDAN AŞAGI 1 Bir vilâyetimiz 5, lim 5. 2 — Şair 4. Parlaklık 4. 3 — Bir meyve 3 Çabuk * 4 — Tozyik görmüş 4 Nota & 5 — Müller 4 Sonuna bir d- çiftleşir 2. Beri 3. 6 — Kirk 7 < Yaramı 8. 8 — Körmdenizde bir liman 5. 9 — Nota 2 Dem 3. koyarsanız urak sütünden yapılan içld 5. Küçük llân Tarifes: Kuruş bir delası iki defası şa » lg defası Mer fazl satır (on kelime iti- barile) bir defas Pek yakmdn çıkacak olen Türkiyenin Beş satırlık bir ilin m . 5 s5 m 5 — Tâmam tamam. Zabitler klü- bünde.. Prafa oynarken bir gece biz başbaşa kalmıştık. — Ve bana denize atılan kö - peklerden bahsetmiştiniz.. Ve de- miştiniz ki, “Ben şimdiye kadar denize atılmış (o köpeklerden bir tanesini bilmiyorum ki, yüzerek bir sahile çıkmış bulunsun. Elleri kolları bağlı denize fırlatılan kö- pekler boğulurlar Nazmi Bey, — Binbaşım size müjdelemek isterim ki, bir mucize oldu. Deni - ze atılan köpeklerden biri yüz - mek öğrendi. Parmağını göğsüne vurarak ken- dini göstermişti. Miralay ona yanı başmda oturan ve demindenberi her nedense gözüne iliş miyen za- rif bir esmer güzelini göstermiş - ti: — Bir tanesini de boğulmak ü - zere iken ben kurtardım. Tabii 6 tarihte denize atılanla; bo - ğulanlar o sayılamıyacık kader çoktur ama burada bulunmıyacak- ları için size hak vermem lâzım, Nazmi, bu son sözleri işitme - mişti. Çü, miralayın kurtardı » ğını söylediği köpeği tanımıştı. Bu, Dicle kenarındaki aygır ahır- larında görüştüğü Zahide idi. Na- Bugünkü program ISTANBUL : Eraika, Bethoven, 20 Bayan Bedriye Tüzün. Tango ve ları, MOSKOVA, İZ m zce yayım. 2405: Macaren ya: 22: Dans musikisi, ZAMSI Bü 832 Kr, MOSKOVA (Stalin) döl m. 1830; Sözler. 1830: Mikrofon tiyatrosu, yayımını nakil, 823 Kh. BUKREŞ,36i m imdüz plik yayamı, 18: Rad; 21,064 Ermeni msusi konseri, 2208: Konfe- , 2245: Duyumlar. 23,10 223 Kh VARŞOVA, 135 m 18: Çocuk şarkılar, — Sözler. 19,10: Piya- no birliğiyle şarkılar, — Sözler, — Plâk. Söz- Hafif musiki, Zİ,48 Duyumlar, 22: konser, 25: Reklâmlar, 23,181 Se s5 Ki BUDAPEŞTE, 560 18.30: Bartha salon orkestra, 1959: Al manen dere. 20204 Targate - dü knnsor. 2110 Tiyatro, 23,26: Duyumlar, 2880 O - pora orkastenak cs Kis, BELGRAD, Mm. 20 Reklâm, plük. 2015: Duyumlar. 2030: Ulusal yayım. Zi: R. Starasssdan piyano - ke | man konseri, 21440: Koro konseri. 22408: Duyumlar, 23: Plâk. Kh, LEİPZİĞ, 382 m. 2006: lr. 2030: Liertin eserlerinden Balladlar, 21: Duyumlar. 21,10: Leipsig bos telerinden parçalar. 22: "Köylü kızı, adi tam sil, 23,10: Duyumlar, spor. 2430: Dans ve hafif enik PARİS, (Kına dalga) 19,68 m. 14: Duyumlar. 14,30: Konser nakli. 1530 İogilirce duyumlar. Sözler, 15.80: Pa ris hayatı, — Konf 1630: Andre Del- m. des Khz. PRAG, 0m. 19,15: Almanca yayını. 1950 dayumlar, 19,55, Plik, - Sözler, 20,15: Ruoça dara, 2040: Almanca — Pik. HAZİN BIR OLÜM i Müteahhid Bay Abdürrahman Na - cinin Kainbiraderi müteahhid Bay | Fuad'in refikası ve avukat Bay Sadet» tin Rifat'ın baldızı Bayan Memduha, Alman hastahanesinde yapılan mide ameliyatı neticesinde şifayap olamıya rak dünkü gün pek genç yaşında ol- duğu halde vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 11 de Alman hastahane - sinden kaldırılarak namazı Ağacami- inde kılındıktan sonra Feriköy mezar lığındaki makberine defnedilecektir. Allah kederdie akraba tanllükatına sabır ihsan etsin. Şair Göte'nin VERTER isimli meşur kitabı resimli ola- rak basılmıştır. Türkçeye çeviren A. KÂMİ Fiyatı 60 kuruş Hilmi Kitaphanesi ——— Istanbul Beşinci lera Memurluğun- dan; Mahcuz ve paraya çevrilmesi mu karrer kundura kalıpları ve kundura dikiş makinesi 10-4-935 Çarşamba gü nü saat 12 den itibaren Galatada Top çular caddesinde 96 numarada Ayak- kabı imalithanesinde satılacağından talipleri mahalli mezküra gelmeleri lüzumu ilân olunur. (10245) güiliyet ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç işin LK. LK. | i 3 aylığı « mi 5 Gulen evrak geri verilmez. — Müddeti geçen müahalar 10 kuruştur.— Gazete ve matbaaya ait İşler için müdiriyete mü- rasaat edilir. Gezetemiz ilânların mes'e tiyetini kabul etmez. * zall öeikinimen bir pot kur maması için parmağındaki izdi - vaç halkasile oyniyordu. Demek ki, evlenmişlerdi. Buna çok mem - nun oldu. Bu sırada başmularrir sitemli bir sesle: Yazı sana Ilazmi.. — de - di — benim şerefime bir tost yap- makta bu kadar gecikeceğini tah - min etmezdim. Doğrusu.. Ben ki, seni bu kadar severim ve her 7a- man düşünmüşümdür. Nazmi d. Yal barcığını kalln- dı: — Üstat için içelim Hanıme- fendilerim.. Ve şampanyayı çeker çekmez baş muharrire döndü. — Beni bu kadar Sn Öne - müştünüz? Diyarıbekir yolların ağ hiçbir medet gelmedi bana. — Geldi ama., Geç yetişti zan- nederim. — AF çıktı! Nerede olduğunu bilen yok ki, tahliyeni emretsin - ler. Nihayet yanlışlıkla Diyarıbe - kirden bir kazaya gönderildiği: anlaşıldı. Müreffehen Ankaraya gönderilmeni eyrettiler. Fakat seni Ankarada bulan olmadı. Kaç mışsım, L etli bir kahkaba ile N ül © Demele beni sizin için Arka raya getirtmişlerdi. sadan ayrılıyorlardı. Başmuhar * rirle muhavereyi kısa kesmek İs tedi. Hemen kolunu yeşil gözlüye uzattı: — Kabul eder misiniz? Salon o kadar dolu idi ki, çift * ler dansetmiyorlar, âdeta yürüyor lardı.Maamafih parça bitince oy” niyanlar el çırparak bağırıştılar* — Bis! Bis! — Biüis ! Çalgı tekrar başlayınca gözü ne arasıra yeşil gözlü: ” ne yapışan bir kadın eli il Aman Rabbim! Neçi, bu, Dövüle dövüle yassılaşmış bif, külbastı parçasına benziyordu. W ber tarafı nasır içinde idi. Tempoya ayak uydurarak dö” nünce kavalyasile karşılaştı. E ““ bu garip bir şey oldu. Cünkü nf sırlı elli kadının kavalyesi der" kadını bıraktı ve Nazmiye sarıl” verdi: — Ah kardeşim nasılsın? < di)