İ Öz dilimizle | He Şiir formüiler içinde hapsedilemez Insan emeğinin mahsulleri arasın. da şiir kadar anlatılması güç bir şey tasavvur olunabilir mi? Şiirin yüzlerce muhtehif tarifi yapılmıştır ve elbette ki daha yüzlercesi yapılacaktır. Bunların bepsi bize şiir halkında bir fikir vero- bilirler fakat hiç biri tam ve şamil ma- gasile şiiri anlatınak iddiasında bulu namaz. Şiiri müsbet bir ölçü içinde mihen- #e vurmaya, bir kaideye sım sıkı bağlı tutmaya kalkışanlar ergeç hapsetmek istedikleri şeyin bu çerçeveleri | kırıp taştığ ni görmeye mahkümdurlar. Şiiri ancak sezeriz ve karşılaştığı - izah lüzumunu duy- Şiir yalnız edebiyatın malı değildir. Sözle olduğu gibi, seslerle, hareketler- ie, şekillerle ve renklerle de şiir vücü- de getirilebilir. Raksta, (o musikide, re simde ve hattâ sinemada şiir unsurunu, tıpkı edebiyatta olduğu gibi ancak s6- simizle bulup çıkarabiliriz ve mantığı - muzla ölçemeyiz . Edebiyat çerçevesi içinde şiiri ele alalım. Bu takdirde de bir yazının şir olması için mutlaka vezinli ve kafiyeli olması icap etmez. Baudelaire'in nesir- leri şüphesiz ki pek çok meşhur şair - lerin manzomelerinden daha fazla çiir adına lâyıktırlar. Maeterlinck'in, Le normand'ın, Krommelinck'in | piyesleri baştan başa birer çiirdirler. Ancak edebi manada şiir sözlerin musikisinden vücude geldiğine göre ka- fye ve vezin bu musikinin elde edil - mesinde yardımcı unsurlar rolünü gör- dükleri için şiire en fazla manzum ya- sile arasında rastlamcınkindar, Eşb bu sebepten dolayıdır ki manzum © yazile şür ekseriya birbirine © karıştırılmakta ve bütün o manzumelere şiir adı veril- mektedir. Geniş manasile şiir ne kadar tarifi imkansız bir mefhumsa manzum yazı gerçevesi içinde şir de o kadar başı boştur. Ve nazariyeler içinde kalıplan- ması o kadar imkânsızdır. Adlarının sonları “izm,, le biten bir gok mekteplerin nazariyatçıları şiiri yal nız kendi dar görüşlerinin çerçevesi i- çinde hapsetmek istemişler ve bunlar » dan bazıları nazariyelerinin dışında ka- lan yazıların gir olmadığını iddin et - mek cüretlsârliğmda bile bulunmuşlar - dır. Fakat ne romantizm klâsik şairleri, ne senbolizm ve parnas romantik şair- leri, onlardan sonra gelen mek - tepler senbolist ve parnasiyen şairleri tahtlarından indirebilmişlerdir. Çünkü gerçek şairlerin şöbret ve kıymetini vü- cude getiren şey devirlere ve mizaçlara bağlı bu nazariyeler değil, bin bir şe- kilde tecelli edebilen şair ruhunun bü- yüklüğüdür. Gerçek şiir karşısında yük- seltilecek bütün setlerin üzerinden a- şarak, etrafına çevrilecek bütün naza. riye duvarlarını parçalayarak taşan bir nehirdir ki sakin veya coşkun, sağa ve ya sola akmakla nehirlikten hiç bir şey kaybetmez. Son zamanlarda bir manzumenin şi ir olup olmadığını anlamak için yeni bi ölçü bulunmuş. Bu yeni ve sansasyo- nel keşfi, sözlerle veya yazıyla, ortaya gun alanaükiliz, Nesir dilimin şartların yazılmış bir o manzıme ir ölçüye başvurma « hükmünüzü vere - bilirsiniz: Şiir değildir . Münekkitler için ne büyük bir ko - aylık diyeceksiniz, önlerindeki manzu- melere şöyle bir göz gezdirmekle der ında ve. münekkitlere bile lüzum kalmıyacak, okuma yazmayı öğ- renmiş her mektep talebesi bu harikul- ide şiir ölçen aletten kolaylıkla istifa - de edebilecek ve aldıkları netice munl- Himlerinin sözlerine klâsikleri, Lamartine, Ohânler, Vigar bir çırpıda kâğıt a | leme meiğ Snab, Sizin şaşı Süleymanmıza aldana- cak kadar budalayım... Budala ve tecrübesiz... iie oca. beni a- lamak için kafanı yorma... Sign adam koşa koşa geldi: Neye bağırıyorsun be çocuk? efendilere hakaret ediyor- sun? — Sana ne? j — Ben buranın müdürüyüm a- yol... bana ne olur mü? — Müdür?7! —... buranın müdürü, — Sen misin? şeyyyy.. siz misi- niz e betada müdür? —EK be mükemmel işte... bu na diyecek yok. Cepkenli adam cevab vermeden duruyordu. Kaşları çatılmış göz- leri analarından fırlamıştı. Avurt- | joux. Ayni ölçüye vuralım, bakalım; “La trös chere etait muc, et, connale- sant mon cocur, elle n'avaft gardö gus ses bijoux sonores, dont le riche attirail lu it air vaingucur gu'ont dans jours heurtux les esclaves des Mores,,. Ne yazık, demek Baudelaire bile şa- ir değilmiş, ve Mallormü'ye, Rimbaud ya gelinceye kadar Fransa hemen he- men hiç şair yürü görmemiş; şir, ya zılması için ancak bugünün £ dadaist- lerini, sürreslistlerini ve £ püristlerini beklemiş. Bir de kim diyordu şiir te- reddi ediyor diye. Türk edebiyatma gelince, Tanzimat- tan sonra beyhude yere şair aramayı - nz. Fikret bahse bile değmez. Yahya Kemal baştan başa nerir yazmıştır. En öz Türk şiirlerini vermiş sayılan Ah - met Hüşimin meşhur O (Mukaddime) sini, “Parıltı, senı ele alınız ve ölçüye vurunuz, bunlar da nesirdir. Necip Fa- zılı tecrübe edelim. İşte Kaldırımlar: “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak or. tasında yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum, Yolumun karanlığı karı - gan nokta sanki beni bekliyen bir hayal görüyorum,, Bu da mesir, geçelim. Ne yazık, mem- leket son günlerde metafiziği şiire sok- maya uğraşan bir iki gençten başka hiç şair yetiştirmemiş. En muğlâk, en karışık © meseleleri pek kolay ve bir çırpıda halletmek gi- bi yüksek iddialı mazariyelerle insan hususi adescsinden şa bahsettiğim iddiada o mizaçla değil ancak mizaçsızlıkla bir münasebet bu- unabilir Nesir içmde şiir olabildiği gibi, man- zum nesir o içinde de şür bulunabilir. Şiirin düşmanı nesir değil yavanlıktır, hayideliktir. Ve nesir ne yavanlık de- mektir, ne de hayidelik. Bir manzume kendiliğinden o nesir olabilir, fakat nesre tahvil (o edilemez. Çünkü bu tahvil keyfiyeti kelimeler rasında bir değişikliği icap ettirir kı lerin yanyana getirilmesindeki muvaffakıyetten doğan şiir bu ameli- yeyle tabiidir ki giirlikten çıkar. Ter - cüme için de keyfiyet aynidir. Şirin değeri kendisini vücude getiren keli - melere ve bu kelimelerin yerli yerinde bulunmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Fakat şirin değeri halkında bir miyar ola - maz. Çünkü şiir bütün kaideleri inkâr eder, ve her kaidenin dışında sayısız istimalar © kalır ve çok kere konulan kaide bir istisna olur. Yaşar Nabi NAYIR VEFAT Milli reasürans memurlarından ve Merhumun cenazesi bugün saat 103 da Sü keci ndan motörle Kuzgun cuğa götürülerek aile makberesine def- nolunacaktır. İRTİHAL Yedinci kolordu kumandanı Gene - sal Kenan Yuna'nm halası bayan Hati- ce dün vefat etmiştir. Cenazesi bug saat 11 de Çapada Kız Muallim mek - tebi yanındaki hanesinden kaldırıla - rak Topkapıda aile mezarlığına tevdi e dilecektir. YENİ NEŞRİYAT Tercüme Profesör Hilmi Ziyanın uzun emek- lerle, derin tetkiklerle, bir çok kaynak- lardan alersk çıkardığı yirmi beş Gor malik kıymetli bir eserdir. Son forma ları memleketimizi alâkadar eder. Bu laymetli seri tavsiye ederiz. Bu alışan © t 20'de DELİ DOLU opereti oynayacaktır. Son hafta Müeul: Nazmi Şohap — Kon... tiroool! Deye bağırınca sekiz on kişi bir- den koşuştular. — Alın şunu! locada geçirecek geceyi... Nazmiyi yaka paça kavrayarak karga tulumba ettiler. Kömürlüğe benzer bir yere tıktılar, Orada... sivrisinek, karasinek ve tatarcık bulutları içinde, uykusuz, sabahladı. Fakat memnundu. Ar. tik öbürlerinden sayılmayacağı İ- çin onlarla bir odada yatırılamıya- cak derecede onlardan başka ad. dedildiği için seviniyordu. Açlık- tan imanı gevrediği halde, cepken- Hi adamın emrile tıkıldığı bu karan- Irk yerde, Ankaranın verdiği hü. | küm daha yüksek bir mahkeme ta- rafından bozulmuşmuş, geriye alın- mışmış gibi bir ferahlık O duyarak jandarmalar: beledi. Boğaz meltemi, gözü- müzde tütmeğe başladı dün çok güzeldi. Bulut- ir gök ve ılık bir güneş İstan- bullulara iyi bir gün yaşaltı. Bo - ğaziçinin bir çok yerlerinde halk, kıyılara dökülmüştü.,, Bu yazıyı 23 şubatta çıkan Son Posta gazetesinden alıyorum. Şu » batta ilk yaz kokan bir havaya ka- vuşmanın tadını bu yıl, yeni tadı. yoruz. Bu vakitsiz ilk yaz, bizi çok sarstı. Yalancı güneşe aldanarak kendimizi koruyamadık. Grip or - talığı kırdı, geçirdi. Fakat, şu bir kaç gündür, sü - rüp giden; ılık havalar, damarla- rımızda kanımızı depreştirmeğe başladı. Dalların tomurcuklanması ile birlikte içimizde bütün bir kış, ör- tüleri altında uyukluyan duygular- da azar azar kabarıyor. Beyoğlu sokakları, menekşe kokusuna bü - ründü, Deniz, ilk yaza vergi olan sevimli maviliğine kavuşur gibi o- layor. Açık boğazın yaz ortasında e - sen can verici meltemleri, şimdi - den bağrımızda esmeğe başladı. Bundan öte, daha olsa olsa bir ay kışımız var. Yüzümüzü değil mi ki ilk yaza verdik. Yaşarsak, ba - a görmemize çok bir şey kalma 'n. Hiç bir sevgili, bu yılki ilk yaz kadar, bize kendini aratmadı, çar- pıntılara uğrayarak, Boğaziçi ka- pılarında beklediğimiz ilk yaz, ne- redesin, seni bekliyoruz!. Salâhaddin GÜNGÖR Öz Türkçe ile Bilmecemiz zin boş hanelerine yerleştiri “Milliyet Bilmece memurluğuna, sekiyor ye kasaaanlıra hediyeler veriyoruz | Müddet: Bugün akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 1254567897011 11 — Genişlik 2, geniş değil 3, ateş yak- mak için bir şey & YUKARDAN AŞAĞI ; 1 — Vekâlet B, nota 2 2 — Kamer 2, Sersem 4. 3 — Dem 3, Zevurm arkadaşı 4. Krala br denle & Cari & 9 — Baştaki harften arkasına da getirin derhal ortaya kalboler 2, parmakta Bitmez, tükenmez yollar!... de- İ relerin, nehirlerin üstünden köprü- ler kurup geçen ve şeker kellesine sarılan bir yılan gibi dağları dola- narak ucsuz, bucaksız ovalara; boz kırlara ulaşan yollar! Bu yolların uzunluğu kaydırak oynayan çocukların (o “birmiş, iki- miş,, lerile ölçülebilir miydi? En cins atların bile, saatler ve saatler- ce koşsalar, sonuna güç uluşabile- cekleri bu yollarda durmadan yürü yordu. Biter miydi bu yollar? Şarkışlada kunduralarını satma- ğa mecbur oldu. Ne yapsın? Kırşe- hirdenberi doğru dürüst yemek yi- yememişti. Hele Kayseriden Sultan Hanına kadar, nasıl yürüyebildiği- ni bir o biliyordu. Bereket jandar- malara... kendi azıklarından bir di- lim ekmekle kaşık yoğurt ayır- mışlardı da safrasını şöyle bastıra- bilmişti, Kunduranın parasını alınca he- men bir ahçı dükkânına girdi. Hiç nefes almadan, tıpkı Keskindeki mahpuslar gibi ağzından burnun- dan garib seslör çıkararak, dudak- larını şapırdatarak bol bir yemek yedi. Ve son lokmayı yutarken üst üste iki bardak su icib; Fena niyetle geliyormuş... Arkadaşlardan birinin belâlı bir köpeği | var. Geçende, ha- sap dükânında bir kediyi boğarak öldürdü. Bu arada, kediyi kurtar- mak istiyen sahibinin elini parça- | ladı. Dün, bu azılı köpeğin bir ke- diyi daha boğduğunu — öğrenince | arkadaşa: — Hâlâ.mı bu korkunç köpeği | yanında tutuyorsun, dedim, bir gün kızarsa, karışmam, seni de pa- ralar.. Kaşlarını çattı: — Hayır! Bana dokunmaz! Sonra, köpeğini ağız dolusu met- hetmeğe başladı: — Öyle duygulu bir köpek ki, Fe- na niyetle gelen adamı, uzaktan ta- elâ, Bakkalın çırağına, ek- | iç havlamaz. Fakat e- , yüz adım uzaktan ta - nıyıp ürümeğe başlar. Ben gülerek: — Peki, dedim, bakkalın çıra- ğına, ekmekçiye haolamıyor da, e- lektrikçiye neden salıyor? Sakın e- lektrikçi, sizin eve fena bir niyetle | gelmiş olması Gayet ciddi — Ona ne şüphe, dedi, herif para aramağa geliyor. Bu zaman. da, bundan büyük fena niyet olur Kulakmisafiri Bugünkü Seöğraii 18. Fransızca ders. 18. 30: Dans mu- s#kisi (plak). 19,: Karmen (opera » plâk) 19.30: Haberler. 20: Konferans (Selim Sırrı Tarcan). 20.30: Bayan Jale, Şan (Piyano ile). 20.58: Hafif musiki (plâk) 21. 15: Son haberler. 21.30: Bayan Bed- icün, radyo piyano ve caz orkes- arışık k İnglizce 20, Bavyera halk mu yalım Piyora adl Yarınki program ISTANBUL: .— İnkilâb dersleri: Üniversiteden nakil, Manisa saylâvı Bay Hikmet. 18,30 ve ile 20: Maliye bakanlığı mere ferans, 20,30: Demircaz. 21,20: haberler, 2) Fakat bu rahat mefesi ne kadar pahalıya satın aldığını iki gün son- ra Sıvas tevkifhanesine girib kuru- tahta üzerine le uzandığı zaman Ömründe ilk Gİ yalnayak yol yürüyordu.. Hem ne yol! Bozuk şosenin sivri çakılları m yaklarını parça parça etmişti. Öy- le yorgundu ki... tabanlarına kızgın iğneler sokuluyormuş gibi oluyor- du. Ve dizleri titriyordu. — Ayol bana evvelce yedi buçuk sene ceza vermişlerdi .Şimdi yedi- sene, beş ay üç hafta iki gün yattık- tan sonra beraat kararile hapisha- neden çıkarmak istiyorlar. Akranı- mın, emsalimin yüzlerine nasıl ba- kabilirim dışarıda? iyi topu bir haf- ta kalmış.. Onu da yatar namusum- la çıkarım. Diye bar bar b ne son sözleri zünü görebildi. dalmıştı. iran bir adamın On iki saatlik bir o dinlenme bu korkunç yorgunluğu giderebilir miydi? Ne gezer... ve tabanları de- lik deşik ayakla, ertesi gün tam on dört saat yol yürümeğe mecbur ol- dular. O gece Kangalda kaldı. Kangal, Sıvasla Malatya arasın. FANTOMAS Her hiç bir yerde görülmiyen Hayali Kahraman Bu perşembe akşamı SAR A Y sinemasında Bu filmde, FANTOMAS'ın maceralarını yerde olan ve nasıl yaptığını göreceksiniz Türkiyede en çok sevimli muhtelif artisi dim Ettiği gibi bu Çarşamba akşuii Ö SÜMER SİNEMASI Sinemanın en yeni ve sevimli Macar artistlerinden İRENE DE ZİLAHY'yi EN ÇILGIN GECESİ filminde MAX HANSEN ve TIBOR von HALMAY ile birlikte takdim ed Bu sevimli artist dürün şuhluğile söyliceği $ edecek Musiki ve Carsamba suvaresi için biletler gi le edecekti. jiden satılmaktadır. Kahkaha ve şataretle tedavil... Senenin en büyük kahkaha rekorul... LAUREL ve HARDY eytan Kardeş ,, filminin unutulmaz yaratıcıları ÇÖLARKADAŞLARI Filminde Perşembe matinelerden itibaren İPE K de İstanbul 5 inci Icra Memurluğundan: Emniyet sandığı namınâ 420 lira mukabilinde birinci derecede ipoteki olup yeminli üç ehlivukuf tarafından tamamma 1046 lira kıymet takdir ©“ dilen Kuzguncuk, Kuzguncuk mahallesi Kamboğlu sokak €#" ki ve yeni 6 No. lu ahşap bir evin tamamı açık arttırma vaz€" dilmiş olduğu 27-3-935 tarihine müsadif çarşamba günü 14 ten 16 ya kadar dairede birinci arttırması icra edilecekti” Arttırma bedeli kıymeti mühammenenin yüzde 73 ni bulduğU j takdirde müşterisi üzerine bıra kılacaktır. Aksi takdirde en 899 ai ttırmanın taahhüdü baki kalmak üzere 15gün daha temdit * dilerek 11-4-935 tarihine müsadif Perşembe günü saat 14 te” 16 ya kadar keza dairemizde yapılacak ikinci açık arttırması” da arttırma bedeli kıymeti mu hammenenin yüzde 75 ni madığı takdirde satış 2280 No.lu kanun ahkâmma tevfiks” geri bırakılır. Satış peşindir. Arttırmaya iştirak etmek: 7 di yenlerin kıymeti muhammenenin yüzde 7,5 nisbetinde pek ak çesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu hâmil bulun” maları lâzımdır. Hakları tapu sicilli ile sabit olmıyan ipotekli alacaklarda diğer alâkadaranın ve irtifak hakkı sahiplerini” bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair olan iddiaları”! evrakı müsbitelefile birlikte ilân tarihinden itibaren nihayft 20 gün zarfında dairemize bildirmeleri lâzımdır. Aksi takdir” de hakları tapu sicilli ile sabit olmıyanlar satış bedelinin paX ” laşmasından hariç kalırlar. Müterakim vergi, tenviriye, tanzji | 1 yeden mütevellit diye: rüsumu ve vakıf borçları borçluya ** ittir.Daha fazla malümat almak isteyenler 8-3-938 tarihinde” itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık bulundı cak arttırma şartnamesi ile 9334/3405 No.lu dosyaya müra€*" atla mezkür dosyada mevcut vesaiki görebilecekleri ilân . nur. (997 Inhisarlar Istanbul Baş Müdürlü ünden: Ihtisas muhakemesi ilâmil e idareye borçi bulunan Setr*” kın Samatyada Sancakdar Ha yreddin mahallesinde Emirli” çeşmesi sokağındaki 27 numaralı evine konan haciz üzerin” 23-2.935 Cumartesi günü Fatih kaymakamlığında birinci 8 tırma yapılmış ise de alıcı çıkmadığından emval kanunu hü” kümleri dairesinde on gün son ra ikinci ve son arttırma mış ise de alıcı çıkmadığından emval kanunu hükümleri del sinde on gün sonra ikinci ve son arttırma yapılmak üzere 1” yin kılınan 7-3-935 Perşembe günü saat on dörtte alacaklı. rın teminat akçelerile birlikte Fatih kazası idare heyetine yg) racaatları. ( tersin.. da küçücük bir kaza merkezidir. Şosenin sol tarafında ve ilkmekte- bin tam karşısında bulunan hapis - hane, içine on kişinin güç sığabile- ceği büyücek bir odadan ibaretti, Halbuki burada kırk elli mahpus vardı. Avuç kadar bir yer bulub çö- melince, ifsiz Ouzananbirel, kalpağını çekib aldı: — Satsan a bunu bana... — Peki satayım.. . — Kaça almıştın? — Elli liraya... — Atma anam biz de din karde- siyiz... Sana şöyle helâlından bir li- ra vereyim mi? — Olmaz.. olmaz. . — Aksilik etme... Bu, çiyan gibi sapsarı ve uğursuz | suratlr bir gençti. Kalpağı büküb bir torbaya soktu. Ve gene oturma- | dan kalpağa benzer o bir şeyalıb Nazmiye uzattı. O hâlâ; — Şaka etme canım... — diyor- | du— Fakat söz dinleyen kim? Öbürü şimdi püsküllü bir para kesesin- den bir avuç gümüş (o mecidi karmış, oturduğu — şiltenin â; sayıyordu: — Bir, iki, üç, dört, beş altı, ye- di, sekiz, dokuz, on... on mecidiye miz ne eder? On sekizerden yüz seksen kuruş... daha iki kuruş is- | ne Ve torbadan iki tek kurut rıb önüne attı. — Tamam mı? yebud şi wi yelerden birini ver vir kuruşu da alalım.. bil ”. şad mecidiyesi... Bu hesah ta * lira denilen şeyin kangalı rib kıymetine şaşmış Ni Geceyi bu adamların geçirince öğrendi pu banknot ancak vergi v TEZ kullanılmaktadır ve lira de” ,r hatıra daima altın Ea nın kıymeti İse mecii 4 sine göre azalıb Ye yalın Ab lkemidder; e dülhamidin, Abdülâzizder 7. âzizin mecidden birer kuruf kıymetleri vardır. Sabahleyin ilk işi Kangal Se sından bir çift yemeni al amel e si kat bu yemenileri ancak y giyebildi. Ayakları su vap mişti. Jandarmalar bir iki yürürse bu şişlerin ineceği ekl? mişler ve bir elmastan, bir İth” veyahud tatlı bir yene rl der gibi ağızlarını sulandır ğ