19 Şubat 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

19 Şubat 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| BENCE Genç bedbinier Kıraat kitaplarında okudukları man- zumelerin tesirile mektep sıfalarında bir defa olsun sür karalamaya teşebbüs ot- memiş kaç talebe vardır. Bunlardan bü- yük bir kısmı vezin ve kafiyesi bozuk birkaç kıt'a çırpıştırdıktan sonra heves erimi alir ve ilet fazla bulaşmadan ondan yakalarını kurtarırlar. Bir Izurmlarınn ise mahrem birer defterleri vardır. Bu deiter uçları kesik seyrek satırlarla ber gün biraz daha kararır, kabarır ve niha- yet günün birinde mektep kitaplarile beraber bir sandık dibine atılarak ora- da unccülur, Bunlar da hastalıktan nis- beten ucuz kurtulmuş olanlardır. Çünkü üçüncü bir kasım da vardır ki bu def - terlerden kopardıkları yaprakları ne ka- dar mecmun sahibi varsa scpsine birer defa sunduktan sonra bütün gayretleri boşa çıkınca her ne olursa olsun yazı- larını basılmış görmek arzusuna daya» aamayarak © nihayet son kalan çareye başvururlar. Ve snf sıraları üzerinde karalanmış defter, günün birinde tabı makinesinden taze mürekkep kokan ci- cili bicili bir cilt halinde çıkarak kitapçı vitrinlerinde boy gösterir. Boşuna har- canmış ne kadar emek, ne kadar ümit ve ne Kadar paral... Bir tanesi bile a bu eserle- rin üzerinde imzası bulunmak insana nasıl bir zevk temin eder, bilmiyorum. Nasıl olur da iyi bir şey vücuda getir. melerine imkân olmadığımı yazılarını bir çok zevklerin ve otoritelerin mihengine vurduktan sonra da bir türlü anlamak istemezler. Hayır buna asla inanmazlir ve sanırlar ki bütün mecmua sahipleri ya yelare arkadaşlarının yazılarını ha- br için neşreden ve kendi muvaffakıyet- lerini kıskanan birtakım insafsızlardır veya sanattan hiçbir şey anlamayan ca- hillerdir. Ekserisi birer dühi olduklarına o kadar inanmışlardır ki onların sabit fikir haline gelmiş bu kanaatlerini yıkmak âdeta imkânsızdır. Bu heveskâr (kitaplarımın hacım ve sayıları yazanlarının mmuhayyele zengin- liği ve velâdiyetile değil keselerinin im- larile ölçü kalın birer cilt olan kitaplarının sayısı- ni ona, hatti yirmiye çıkarmaya ve hat. tâ bu uğurda binlerce lira harcamaya kadar vardırmış olanları da vardır. Ki- tap bastırmak, onlar için, kumarda pa- ra kaybetmek gibi bir itiyat haline gel- miştir. Şu küçük farkla ki kumarda ge- se kazanmak ümidi vardır ve oyüncü- ları sürükleyen de bu ümittir. Halbuki bu heveskâr kitaplarını harcanmış pa- yok değildir. Bunlar heveskârların 20r- balarıdır. bü sevi ür kita Bikaç tane- zular bep ri sızlanma ve talihten şikâyettir. Hemen hepsinde şuna benzer mısralar bulabi- Hirsiniz: Artık harap oldu verimli bağlar, Çeşmeler inliyor, bülbüller ağlar. Rıza Tevfiğin mahut şiirinden beri her nede-ie bütün bağlar ber yıl yeni- den harap olur, çobanlar her yıl yeni- gen sürünüz kalı, — geşemeler yeniden ksrar. beyi Çünkü şiir yazmak için Sigortaları halk için Telefon : Öz dilimizle Okulları kapatmalıdır! Grip salgını var, denildi. Istan- bulun sağlık işlerile “uğraşanlar, bunu ilkin yalana çıkarmağa kal- kıştılar. Fakat grip, gün günden çoğaldı. Öteyeberiye dal budak sa- larak, her evde, birkaç kişiyi yere yıktı. Grip, bir yandan böyle sürüb gi- derken okul çocuklarında kabaku- lak, difteri başladı. Bunun üzerine, okulları kapat- tılar. Sonra yeniden açtılar. Bir da- ha da kapatmıyacaklarmış. Bilsek ki grip salgınının, arkası alındı mı? Birçok yerlerde çocukların yarısı yorgan döşek, yatıyorlar. Hiç ol- mazsa öğreticilerin sağlığı yerin- de olsa... Onlar da bitik.. Şimdi grip böyle - sürüb gider. ken daha türlü bülaşık dertler, ö- tekilere katılmış iken okulları aç- mak ne kadar yerinde bir iş olur, diye düşünüyorum. Okul öğreticisi ölmüdiğn “için, işten kaştığımı kimse söyleyemez. Ondan dolayı, içimden geleni olduğu gibi kâğıda döktüm. Bildiğimiz şudur: ğrip salgını var. Çocuklarda difteri gibi, habaku- lak gibi bulaşık dertler var. Bunlara karşı, savaş açmak için komisyonlar toplanırken, ba dert- lerin ürememesi için açık birer ka- pe olan okulları yeniden birkaç gün için kapatmak en doğrusudur. Salâhaddin GÜNGÖR DÜĞÜN Bayan Izabel Dikranyan ile Radyum ticarethanesi sahibi Jan Emirze'nin oğ- lu Bay Armand Emirze'nin düğünleri Istanbulda ber iki tarafın akrabası ve şehrimizin bir çok mümtaz simaları huzurile Cuma günü P. otelinde icra edilmiştir. 'orapalas, Tarafoyne saadetler dileriz. m her yerin harap olması icap ettiğine ka- naat getirmişlerdir . Yükselen binalardan, kurulan fabri- kalardan, kurutulan bataklıklardan ve bereketlenen tarlalardan bahseden şür örneğini erede görmüşlerdir? Onlara öğretilmiştir ki şiire ne kadar çok göz- yaşı, acı ve elem muvaffak. olunursa yazının edebi değeri de © nis- bette yüksek olur. Bir yandan gazete muhabirleri her gün sözlerini fotoğraflarla vesikalaya- rak memleketin o hir yanında yeni bir kalınmadan, yeni bir bayındırlık işin den bahsede dursunlar öte yandan genç şairler ellerine birer © kazma almışlar bağları yıkmak, sürüleri dağıtmak, bah- çelere baykuşlar doldurmakla meşgul- İer. Sonra bu harabezarm başına geçe- rek sıcak gözyaşları döküyorlar. Bu da, bize gösteriyor ki yetişen nes- le sanat hakında yanlış fikirler verme- yecek, gerçek edebiyatın ne olduğunu öğretecek, devrim rejimine wyg # bir program İâzem, Dert köklüdür ve köklü olduğu ehem- İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. 4.4887 miyetle ele alınmak gerektir. xa Nabi NAYIR müsait şeraiti havidir MİLLİYET SALI 19 ŞUBAT 1935 Öz Türkçe ile | Bilmecemiz Ciğer Bay Sadi bir öksürükten yakayı kurtaramamıştı. Bir aydır kullanmadığı ilâç kalmamıştı. Na- file. Ona katranlarım envaımı söylemiş- lerdi. Öksürük hapları tavsiye et - mişlerdi. Hardal yakıları, tentürdi- ot, kuru boynuz, hülâsa öksürüğü kökünden söküp atacak birçok ilâç larm hepsini de tecrübe etmişti. Fa kat hiç birinden fayda görmemişti. Karısı artık şaşkınlara ü, Kocası da artık bu kadar âçlar - dan ve tedavilerden sonra iyi ola- cağına, büsbütün zayıflamıştı, büs- bütün harap olmuştu. Öksürdüğü zaman sanki ciğerleri yerinden sö- külüyor, ağzına geliyordu. Bu uzun, soğuk, yağmurlu kış ge- celeri hep uykusuz ve öksürüklü ge çiyordu. Öksürük biraz kesilir gibi olup ta gözleri kanlı, göğsü sızılar içinde, mecalsiz başını yastığa bıra kınca, gırtlağını bir gıcıktır alir, © da azdırmamağa çalışıyor, fakat mümkün mü?, Birden tâ ciğerlerinin içe risinden köpan müthiş bir öksürük hançeresini darmadağınık ederek, kendisine yol arayor, biçare bu es- nada boğulacak hallere giriyor, göz leri yerinden uğrayordu. Biraz ne - fes almağa imkân bulabilirse, he - men karısma: — Aman hanım, bir yudum ahla mur, diyordu. Fakat öksürük Bay Sadinin ci » gerlerinde bambaşka bir kasırga halinde idi. Ihlamur, katran, yaktı, hepsi de vız geliyordu. Sadi o gece sabahlara kadar ök- sürdü, öksürdü, bir türlü gözlerine uyku girmedi, En nihayet bitap dü- şerek kendinden geçti. Belki de en son içtiği adaçayı biraz tesir et - mişti, Artık konsoldaki saatin tıkırtı - ları duyulabiliyordu. Lâkin bu çok sürmedi. Birden Sadinin feci gıcığı tuttu, O ne öksürüktü, o ne ul ti. Nefesi sanki tutulmuş g Ağzından itibaren vücudünün bü. - tün dahili uzuvları ihtilâl helinde idiler. Lâkin bü sön sarsıntı pek! fe ci olmuştu. Acaba ciğerleri yerim den kopacak, son nefesi mi çi tı? Karısı âciz, perişan, halde yerinden fırladı, ca karanlığında bin bir uztırapı pınan kocasına baktı. Perdelerden odaya hafif Bir aşık süzülüyordu. O esnada kadıncağı - zın gözleri yorganın üzerine isa - bet etti, Hayret ve korkusundan da dona kaldı: — Aman, diyebildi, efendi, ci - gerlerin ağzından mı geldi, o ne öyle? Sadi öksürüğüne rağmen gözleri ni dört açarak gösterilen yere bak- tı ve hakikaten gözbebekleri ye - rinden oynadı: — Eyvah, diyebilmişti. Nasıl bağırmasın ki, orada, ağ - zının eğildiği yerde biri kara, diğe- ri ak iki ciğer, kendi ciğerleri se - ala ir | rilmiş duruyordu. Karısınm hakkı vardı. Muhakkak öksürürken ciğer leri yerinden kopmuş ve ağzından fırlayarak önüne düşmüştü. Tevek keli değil, bu son öksürük hepsin - den zorlu çıkmıştı. Şimdi ne yapa" caklardı?. Karısı: — Aman, hekim çağıralım mı? AMA lerin sin bi 12 ayan Lâmlaj ipa hünününkierde. bediye: | Geçen defaki pala zin halledilmiş şekli 3 345678 91011 Osmanlıca karçılıklarını y türkçe mukabillerini hanelerine yerleştir * Bilmece memurluğ. mizi doğru halledenler ve kazananları hedi; veriyoruz £ Müddet : Perşembe günü akşama kadardır. | Yeni bilmecemiz e ayn eek) SOLDAN SAĞA 1 — Koyunun çocuğu 4, Hakan 4 2 — Valide 3, mebus 6. 3 — Neta 2. 4 — Nota 2, İntihap 5 $ — Bir rakam 3, Trabeomlu 3, 8 — Nota 2, Nota? Hücum 4, Oyuk 3, Beygir 2, Tepsi 4 elince kumeslik olur 2, bir riyet olur 2, yama 2. 11 — Reielik 8, YUKARDAN AŞAĞI » 1 — İğfal etmek; ikna etmek 9. 2 — Dakik 2, Lâz kayığı 4 3 — Tavlaya mahsus bir şey 5, Bayaz 2. 4 — Zükür 8. 5 — Dem 3; 8 — Şerk vilâyetlerimizden biri 4, Geniş 4. 7 Kamer 2, Yet 2. 8 — Kurama 2, Nak 3. 9 — İşte 2, Eser 2, tekrar 4 10 — Haşarattan biri 6. Mah, Senede yalnız bir filim Bı, kıskançlıklarını en hissi bir görmelerini LA DAH O KANELI rinn gördüğü fevkalâde rağbete binaen Surf) ; bu müstesna filmi bir kaç gün daha göslt” İ meğe karar vermiştir. Muhteşem meması peri si Asrın umdesi “ MİLLİYET * ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç işin LK. LK Gelen evrak geri verilmez— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete mür a anl raenat edilir. Gazetemiz İiyetini kabul etmez, YENİ NEŞRİYAT Holivut Holivut'un 10 uncu nüshası resimler a zengin münderecat ile intişar etmiş- Hristiyanlık ve Müslümanlık Doktor Milâslı Bay Ismail Hakkı ta- rafından bu nam ile bir kitap neşredil. miştir. TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSUNDA aa Birş) aşm saat Şehir Tiyatrosa wd ZEHİRLİ vE KUCAK sız biletleri ü- niversite o Rektörlü- ğünden almır. GARDENBARDA SÜRPRİZ GECELERİ Pek yalımda Şehir Tiyatrosu bale ladığı büyük ped 813 siz duruyordu. Gözlerine inanma» mak ihtimali yoktu, işte beyazı da, karası da bütün ciğerleri gözünün önündeydi. Nasıl oluyor da, buna rağmen hâlâ yaşıyor, etrafını göre- biliyor ve hattâ konuşabiliyordu? Hayret! Tam bu esnada açık kalmış olan kapı hafifçe gıcırdadı. Evin kedi- si içeriye girdi. Gözleri parıl parıl yanıyordu. Sadi son bir gayretle el lerini ciğerlerine uzattı: — Kedi hanım, ciğer - lerimi kedi kapacak? diyebildi. Kedi pek merhametsiz, gözlerini rını vermişti. Muhakkak saldıracak ciğerleri kapıp götürecekli. Netekim puntunu getirdi. Bir hamlede ciğerleri kaptığı gibi fır - layıp kaçtı, Sadi, müthiş manzarayı görünce: — Eyvah, diye bayılmıştı. Ayıldığı zaman meseleyi izah et tiler. Meğerse o gün eve gelen bir- takım ciğeri kedi geceliyin mut - baktan kapmış ve açık kalmış olan kapıdan Sadinin yatağına kadar ge tirmiş. O sırada Sadi şidedile ök- si kedi korkup ciğerleri bı» raktığı gibi Ma Gidiniz #örünüz ve dostlatnızi tavsiye ediniz. Yarın akşam MELEK sincması çeviren sevimli yıldır NANCY CAROLL tarafından emsalsiz bir surette yaratılan J AYNANIN SIRRI Fransızca sözlü büyük filmi takdim edecektir. * Evlilik hayatını - aşk yüzünden katil olan b'r kocanın ii kilde gösteren nefis bir şaheser #Ü Ayrıca: Paramount dünya haberleri. SÜMER SİNEMASININ MUZAFFERİYETİ Umumi talep üzerine ve henüz görmemiş olanların teminen ISTANBUL: 17,30: İnkılâk dersleri, makil, Sinob saylâı Yusuf ni 20: Maliye bakanlığı namına, rans. 20,20: Demir caz. 21,20: Seli berler, 21,30: Münir Nureddin, di tango ve caz orkestrası, 223 Kb, VARŞOVA, 146 'm. 18; Orkestra. 18.25: Sözler. ler. 21,56: Sözler. er en. 22,16: Viyanadan “ musikisi, al 174 Kız. MOSKOVA, 17,30: Fırka neşriyatı. yriyatı, 18,30: lara. 1000: Kolkez Tİ ayn 1956 manik, &z ML 17; Mesiki babieleri, 18,20: riyat (kadınlar işin, 788 Kız. RR LER 18,10; Karışık maili. 20,10: 21,10: Plâk, 40: Sönler. 21: Haberler, bare havaları. 23: Haberler, ce musikisi 848 Kur. BUDAPEŞTE, Sİ 18: Opera orkantraamn konseri 1: 10.30: Çar, orkestra, 1935. Gürel elan Haberler, 23,35: Çingene musikisi. 66 Kır BELGRAD, Yanak Dağ ISTANBUL: 16: Fransizca ders. 18,30: Bayan Azâde. 18,50: Klâsik Eve... tı, Bu hal ralara kadar devam etti. Ancak sa- bah ezanları okunurken biraz ken- dine gelir gibi oldu. Ve o zaman üzerine battaniyesini ve örttüklerini anladı. Dili, dudakları biribirine yapış- mıştı, Fena halde susamıştı. mıştı, doğrulmak iste: Belinde bir ağrı vardı. Belkemiğinin boğum ları bir kale kapısının paslanmış rezeleri gibi gıcırdayordu! - İşte bu tuhaf., — dedi — alim uzatmak istedi. Dirse- inden de ayni gıcırtı çıktı. Etrafı- na baktı. Koca kovuşta rul horal uyuyordu. Yanında yatan mahkümun ayak ucunda duran tes- tiyi aldı. Bükülen her mafsalı ga- car “wer vdiyordu. — Ulan ben yüz senelik bir yay- Mı arabaya dönmüşüm... vi. müe: Nazmi Şahap dalarım ba berbad olmuş... diye ho- Ma yavaş yavaş kaldırıb du- daklarını dayadı. Kana kana bir su içmek istiyordu. Fakat daha ilk yudum gırtlağından geçer geçmez testiyi ağzından çekti. Gözleri deh- şet veren bir manzara ile karşılaş- mış gibi açılmıştı: — Aaa... aa... diye bağırdı, deliriyer muyum? Zavallı Nazmi, nasıl korkmaz ve bağırmazdı ki, o güne kadar gırt lağından milyonlarca şey geçtiği halde bunlarm hiç farkına varma- mışken bu su yudumunun ağzından gırtlağına gidişini, (sonra oradan yavaş yavaş midesine yaklaştığını hissetmiş ve... — Mr topla- nan yığmur suları te; rular. dan sokaklara nasıl; — Şarrr! Diye akarsa, midesine boşalır- ken tapke i öyle bir ses çıkardığını ii yere bıraktı. Ge- ne belkemiğinin gacırtılarını duya rak ve her tarafı ağırarak yatağa uzandı. Korku ile ( açılan gözleri tavana dikilmişti. Havada uzanıb yayılan bulut yığınları vardı. Bu hal epey sürdü. Bir ara sol tarafında yatan adamın Süleyman olduğunu farketti, onu uyandırmak istedi. Fakat dirseği gıcırdamağa başlayınca ürkerek vazgeçti. Ka- nının damarlarında bir ctva ağır. lığiyle mir meğiri hissediyordu. Kalbinin her atışında içi davul tok br dövülüyormuş gibi acı- lu. Her tarafı kâğıtlanmış küçücük mal İm birinde bir tek cam vi gun kış güneşi bu camın bir köşesinden (o kovuşa cılız bir işik o hortumu uzandığı zaman Süleyman pis pis esneyerek, gerilerek doğruldu. Gözleri henüz yarı kapalı iken yastığının altm. dan sigara paketini çıkardı; bir si- gara tellendirdi: — Nazmi... nasıl iyi uyudun mu? Şimdi dam ağası uyanmış, uzun yasemin çubuğunu (| tüttürmekle meşguldü. — Kahveci! — diye bağırdı bey. lere iki çay... güvercin kanı olacak! Ve tatsız bir gülümseme ile sor- du: — Nasıl beyefendi uyuyabildi- mi? Genc, hiddetli hiddetli; — Evet... -— dedi — sabah na- mazına kadar. Fakat uyandığım- zaman her tarafım gacır gocur edi- yordu. Ne oldu bana bilmem ki... Süleyman bastı o kahkahayı... Dam ağası da gülmüştü. — Neye gülüyorsunuz.? ON Bu mastur dediğin de ne olu- yor — Anam... herkes esrar içiyor. | Pencereler kapalı olduğu için biz yatarken koğuş duman içinde idi. Eh... bu dumanı sende yuttuğun için keyif oluverdin.. — Keyif dediğiniz bu mu ? Süleyman bir cevab vermeğe ha- zırlanırken, kapı açıldi, bir gardi- yan: — İstanbullu efendiler! — diye bağırdı — içinizden birini müdür bey yeniği Şaşı derhal koştu. Çaylar gel mişti, Nazmi saatlerdenberi kımıl. danmadığı kollarından birini uza- tınca gacırtıdan eser kalmadığını üçlü Sevlağla doğruldm. Va ça: yından bir yudum alarak dam &- Zasına baktı: — Be birader! bu zıkkımı ne di- ye içersiniz? O bilgiç bilgiç güldü: — Birkaç gece bizim üç yaprak- lılardan birer nefes çeksen sen de zevkine varırsın ya. — Yerin dibine batsın zevki bu biri Il. Genç a all da bir gece Öme- rofla Hilminin e ie tırladı. Onlar da Mel Peki ama bu Km i de neresinde idi? İçinden: — Hayvan herifler! Eşşekler! sersemler! Deyyuslar! — diye ho- rüştü — Hafta içinde gidiyoruz... — dedi — Müdür bey hazır bulun- mamızı söyledi. Ve tabakasından kendi eliyle - çıkardığı bir sigarayı gencin du- daklarına iliştirdi. — Peki ama (nasıl gideceğiz? Hangi vasıta ile? — Araba ile.. Kastamonudan nasıl geldiysek, öyle. , — Yahu! Diyarıbekir, memleke- tin ta öbür ucundadır. Böyle bir seyahat için arabaya para mı da- li. ada Süleyman koğuşa dön- |, muşta. g mek yiyemeyen Nazmi Uh midesini doldurdu. Hele Ky siniyi dolduran peynir yeri dörite birini yemişti. Sere dinde bir ağırlık hissetti i yatağını serdi, m , 4 Ertesi gün ancak a gözlerini a Be müthiş bir ağrı midesi cı vardı: iel — Aman... bana bir diye bağırdı. g# Dam İnn hemen b** — bayi 1 ayio) a ii Buram ağrıyor, ama € yor eli) çen Bugünkü prograsiij Simi ban İyi li sike, 1 oi vi, 1830: 9,405 : Radyo orkestra öge : are nakil. 22,30; Dee ey im vi ze â 18,35: İ724 m. Hee apar, 340 437 m.

Bu sayıdan diğer sayfalar: