Say'av Bayanlar Kutlu olsun Bugünlerde yurdumuzun her kö- şesial bayraklarla donand; toprağı mızın her karışı yeşillikler, çelenk- lerle süslendi; büyük, küçük, baca- sı tüten her ocak (şenlikler yaptı. Çünkü Atatürk Türkiyesinde, Â- dem ve Havvadanberi içimizi kurt gibi kemiren © erkeklik kadınlık davası ortadan © kalktı. Birikmiş borclar bağışlandı, eski hesaplar defterden silindi. Ulusun her yerin de bir erkek kadın bayramı yapıl- dı. Bu bayramı, bu bütünlüğü Ku- rultay kürsüsünden dünyaya bildi- recek saylâv bayanlara kutlu olsun! Artık çocuklarımız da anayı ba- badan ayırt etmiyecekler. Yasayı yalnız babanın ağzından değil ana- nın dilile de işitecekler ; yardımı yalnız baba gözile değil ana yüre- gile de görecekler. Eski Romadaki Yanüs ıstatürünün bem geçmişi hem de geleceği gören çifte yüzü gibi, çocuklarımız da hem babadan | sağlam &ir düşünüş, hem de ana- dan derin bir seziş alacaklar, Bu iş- te önayak olacak saylâv bayanlara kutlu olsun! Soysal işlerimiz de artık topal- lamadan kurtulacak; sağ adımla sol adım, asker yürüyüşile biribiri- ne uyarak gidecek.Kimsesiz çocuk- lara, yersiz yurtsuz fakirlere, yal- nız erkek kafasile değil, kadın sev- gisile de el uzatılacak. — Hastanın .nabzı yoklanırken hastalığı doğu- ran açlık, pahalılık, içki, kumar gi- bi bozuk ve düzensiz işler de araş- tırılacak. Kadın alım satımı namus düşmanlığı, zehirli kucaklar da her gün biraz daha eksilecek, Bu insan hleişinde ilk cesareti | gösterecek saylâv bayanlara, kutlu olsun! Değerli sylâvlar, her şeyden ön- ce Türk ve kadın olduğunuzu u- nutmaymız.Erkek daima baba, Tai- ma yapıcı, daima ekip biçen çift- çidir; sizise, ne olursanız olun dünya durdukça daima ana, daima toprağın bekçisi, dalma” sürülen, yemiş veren tarla kalacaksınız : Erkek tarihi yapacak, fakat sizler tarihin kendisi olacaksınız. Saygılı bayanlar, bu ulusal yükün size kut- lu olsun! Etzayiş Suad YATÇIN Çocuk esirgeme ku- rumu balosu Çocuk esirgeme kurumu tarafından yabatım 21 inci perşembe akşamı Mak - sim salonlarında verilecök balo hazır. lıklar epeyce ilerlemiştir. Bu seneki ba. lomun her senckinden güzel olmasına i- tina ile çalışılmaktadır. Konservatuvarın konseri Cemal Reşit - Koblinger » Laşenski - Nazlı İzzet Nezih - Muhüttin Sadık ta- tatından FRANSIZ TİYATROSUNDA 14 şubat perşembe alışamı saat 17.30 da bir oda musikisi verilecektir. Mili tefrika: 102 Gözlerini oğuşturarak abtal ab- tal bakındı, Odada beş altı kişi var- dı. Bunların içinde evvelâ; - Eyvah! otel namusu iki paralık oldu! — diye dövünen han- cıyı seçti anlar uhaf baktı. Sonra resmi elbiseli iki polisle bir komi- ser muavini gözüne İl Odada bunlardan başka iki sivil vardı. Po- hislerin gösterdikleri (o hürmetten yüksek rütbeli memurlardan olduk- larını tahmin etti: Fakat ne vardı? Ne Süleymanı odada sordu: — Affedersiniz efendiler, arka- daşım nerede? Sivillerden biri sert sert, — Merak etme — dedi — onun gisi yere seni de götüreceğiz. Peki ama, siz reis ve bur oluyordu? göremeyince | , Viyana mı, Buda- peşte mi? “Radyo,, başında idik. Arkada. | şım: — Şu düğmeyi çevir de dinlene- cek bir yer bul! dedi. İstanbulu aç- tam: Aman, bu ne güzel kitar, de di, bayıldım... Biraz sonra sordu: — Viyana mı, Budapeşty mi? — Ne Viyana, ne de Budapeşte... Istanbal çalıyor. Hemen dudaklarını büktü: — İstanbul mu... kayıst, kapat... — Hani kitar sesini beğenmiş- in? Omuzlarını silkerek: —Evet, ama, çok falso yapıyor- le erLmi ibi değil! ındisine Viyana, veya Budapeş ie dir olsaydım, konseri sonuna kndar yüksünmeden dinliyecekti. “Istanbulun çaldığını öğrenince, bütün isteği geçti. Kendi kendime: —İşte, dedim, yerliye karşı sev- gisizliğin küçük bir örneği daha!.. Eğer; bu arkadaşa Paris radyo- sundan, bir şey dinletmiş olsaydım, tadına varmasa da onu beğenecek , hiç olmazsa beğenmiş görünecekti. İstanbul radyosunun kitarımı yer- li müzik olduğu için o beğenmedi. ingiliz kumaşını yerlisinden üstün görmeğe alıştığı için çalgıda da bu üstünlüğü aradı. Kendimizi, kendimize karşı da- ha ısınmış, görmek istiyoruz. Bil- gimize, varlığımıza, ortaya koydu- ğumuz islere, inancımız çok az.. Başkalarını beğenmeği, an. cak onları örnek olarak ele almak için ise anlarım. Kendimizi görüp, başkalarındaki hiçleri al- kışlamak, huyanu bırakmalıyız! Salâhaddin GÜNGÖR gözlerini süzerek Misafir ve misafir- liğe dair Geçende misafire ve misafirliğe dair bir yazı yazmıştım. Okuyan- lardan birisi sordu: — Şen hiç misafirliğe gitmez mis — Misafirleri, yazında çok kö- tülemişsin de... Dedim ki: — Ben, bir kere bütün misafir- lere, toptan yekün yüz ekşitmiş de- Zilim. Çattığım misafirler, çatıima- ğa lâyık olan misafirlerdir. Hani $u iş güç saatlerinde çene çalmağa gelip; canımızı sıkan (o misafirler yok mut, işte benim sözüm böylele- rine göre idi. — İyi ama, ütün misafirler bun ler? Güld — Alınırlarsa, daha iyi ya... a- yaklarını altlarına alıp, vakitli va- kitsiz misafirliğe gitmekten vazeg- | .. Sen misafirliğe git - — perisi dedim, ben adı üs- tünde (kulakmisafiri) yim. Eşin dostun, - kendilerine değil sözlerine; ben değil kulağım mi- safir olur, Böyle misafire, kim gel- me diyebilir, sorarım sana?. Kulakmisafiri Müeuili: Nazmi Şahap — Amma da acelecisin be bira- der? Onu da öğrenirsin... Sen bir kere giyin. İlk şaşkınlığı geçmişti. Derhal kunduralarını ayaklarına geçirdi. Ve ceketinin yakasını düzeltirken sinirli sinirli; — Bu hakarete gazetemin taham e olmayacaktır. — diye söylen- — herhalde benim kim olduğu Ni bilmediğiniz anlaşılıyor. İkinci sivil manalı manalı gülüm- seyerek cevap verdi: — İstanbulda bu işe sinirelne- ceklerini mi tahmin ediyorsunuz? Eh.. zannederim. Ankaranın göbe- ğine kadar gelebildikten sonra, bu- ya tevkif edilmek... epey dan sı- — Beni tevkif mi ediyorsunuz? — Tabii... bu saatte poker oyna- mağa selmedik ya, MİLLİYET PER EMBE !4 ŞUBAT 1935 Cennetten çıkmış Bay Mazlum evleneli on sene var dı. Bu on sene içinde karısına baş- kalarma model olacak derecede ko- şinden çıkıp ta evine man, başı dinç olsun isterdi. Fakat karısı öyle miydi ya? Ba- yan Neclânm on senedenberi çe- nesi bir türlü kapanmıyordu. Ar - tık bu karı kocan on senedi - sıl bir ömür geçirdiklerini gö: ne getirebilirsiniz. Hergün evin i- çinde biç yoktan hanım canibinden şimşekler çakar ve yıldırımlar za- vallı Mazlumun başına inerdi. Mazlum da sırf evin dirliği bo. zulmasın diye sesini çıkarmaz, kuv vetli bir paratüner gibi yıldırımları sineye çekerdi. Karı koca evde görüşürler ya... Meselâ Mazlum bey: -— Bugün hava ne güzel değil mi Neclâ? dese, alacağı cevap şöyle olabi iz — Mazlum, sen de amma sersem herifsin. Sanki benim gözüm yok. Aklrm yokta havanın güzelliğini gömüyorum, bilmiyorum. Yahud başka türlü: — Neclâ, bugün ayın kaçı? — Vallahi Mazlum, (sen hayli budala oluşsun, ayol daha dün sana ayın beşi olduğunu söyleme- dim mi? Bütün bu tersleyişlere karşı Maz- lam hiç sesini çıkarmaz, bir köşe- | ye büzülür, cevab verib de bir kav- ga çıkartmak ve keyfini o bozmak istemezdi. Bayan N: clânın çeşid çeşid kü- fürleri vardı: Enai, budala, sersem, kazkafalı, abdal, ördek, miymmntı, zıvanasız vesaire vesaire. | Bütün emsali adidesile her. maz, gürültü kenara çekilir. sadece başmı salla- yarak içinden bir hasbünallah çe- kerdi. Karısının en Şii da bile, başını mane bir eda karısının yanma gelerek ellerini oğuşturür? Neclâcığım, derdi. “Karısınt saçlarından okşar, o -tatlr'sözlerle hiddetini geniş bir tahatmülle t&s- kin etmeğe çalışırdı. Bir gün sokakta gidiyordu. Bir kalabalığa rastgeldi. O da kalaba- Jığa karıştı. Şöyle boynunu uzatıp baktı, Ortada bir karı koca kavga ediyor, etraftakiler de bedava sey- rediyorlar, Kadın avazı çıktığı ka- dar bağırıyor, tirtir tepiniyordu. Ni. hâyet adamcağız dayanamadı. Ka- dınm suratına bir tokat aşketti kav- ga da bitti. Bu manzaradan sonra Mazlum beyi bir düşünce aldı. Gördüğü sah- ne ile kendi hayatı arasında zih- nen bir mukayese yaptı. (Birkaç defa öksürdü, bazularını ger rısinı ne zaman istese pataklaya- cak kadar sağlam olduğu”u o za- man anladı. Kararını vermişti. Ar. tık camekânları seyrede ede, vaktin gecikmesini bek'iyerek evin yolunu tutmuştu, Üstelik de © gelip geçen kızlara bakıyor, arkalarından uzun müddet dalıyordu. Vakit epeyce gecikmişti. Ortalık iyiden iyiye kararmıştı. Evden içe- bir taraftan da bir çantayı kapama- | ğa çalışıyordu. Ve komiser muavi- nine başile bir işaret vererek; Le Efendiyi götürünüz... — de- pe Nazmi protesto edecek oldu. Son ra bu me murlara karşı yapılacak itirazm hiçbir faydası olamıyaca- gını düşündü. Herhalde bu işte bir yanlışlık olacaktı. Dudaklarına bir sigara yerleştirdi: — Peki efendiler! — diye bağır. dı — buyurunuz gidelim. Ve kendinden emin adamların serbest tavrile sofaya çıktı. Kolla. rını sallaya sallaya © memurların önüne düştü, yürüdü. Polis müdürlüğünün, tahtakuru- su, piresi, çiyanı, kırkayağı ve çi- yanları bol, damdaracık bir odasın- da iki gün kaldıktan O sonra; Bir gözü kör bir müstantiğin karşısm- da havr dökülmüş, yayları kopmuş ve ötesinden berisinden otlar firla- mış bir koltuğa oturtulduğu vakit meseleyi öğrendi: Onu şaşı Süleymanın cürüm ar- kadaşı olmakla zannaltına almış bu lunuyorlardı. i Şaşı eren ta Istanbul hü- âmetine casuslul yapmakla it. — ediliyordu. iğ riye girer girmez beklediği kıya- met koptu: — Hayvan herif, bu zamanlara kadar nerde o sürtüyorsun? Her şey bitti de şimdi bunu mu çıkarı- yorsun sersem? Bay Mazlum soğuk £ kanlılığını hiç bozmadı. İslik çalıyor, bastonu- | nu döndürerek odada dolaşıyordu. | Neclâ büsbütün kızmıştı: — Söylesen e hayvan, katır,e- şek, köpek, bu vakitlere kadar ne- | relerde sürtün? O saniye odanın dört duvarına l bir “çat,, sesi aksetti. Mazlum bey karısının suratına müthiş bir sille indirmişti. Neye uğradığını şaşıran kadıncağızın beyni ve gözleri dön- dü: — Katıl, hayvan, tokat atıyorsun ha. . Mazlum bu sefer dekarısınm ö- teki suratma bir sille daha indirdi. O zaman kadıncağız ellerini, kolla- rını salladı, düşüp bayıldı. Mazlum hemen musluktan bir kova su dol- durdu. Neclânın yüzi ıslattı. Ayıl eşek. bana , madığını görünce kovayı başından aşağı boca etti. Çok geçmeden ha- nım ayıldı ve yerinden | kalkarak odasına gitti. Mazlum hiç aldırış etmedi. Mut. CASUS KALB Zaten belli idi... Dün akşam SUMER SİNEMASININ gösterdiği ALEXANORE DUMAS FİLS'in meştiur ask şaheseri bir ervafiakiyet kazanmış ve bilhassa börün seyircileri (© ve heyeci YVONNE PRİNTE imi emsalsiz içinde bırakan ve PİERRE © FRESNAY rollerinde cidden temayüz. etmişlerdir. ri Bütün İstanbul halkı bu filmi görmeli ve alkışlımalıdır. İlâveten FOX JU ENST Bazı kanuni sebepler dolsyısile senenii en heyecanlı ve bi ya matbuatının bugünlerde kendisinden bahsettiği hâcise ii” LADAMOKAMELYA -İ aj) ard ağ AMERİKADAN ve EÜTÜN AVRUPA şehirlerinden o İPEK sınemasında Bugün matinelerden itibaren Çocuğumu Çaldılar | Fransizca sözlü paramount filmi, Oyrıyanları DOROTHEA WİEK ve | yaşındaki artist RABY LE ROJ Bu akşam SARAXY sinemasında * pağa girerek vurdu fasulyeyi bol | ateşe., bekârlik zamanlarmın hatı. | rası güzel bir piyaz yapacaktı. Şar- | kılar, sigara dumanları — arasında | fasulye pişti. Bol sirke, zeytinyağı, sovan... Üstüne de iki yumurta doğ radı, enfes... geçip başma yedi. O vakte kadar odasında kendisi- ni zor tutan Neclâ göründü. Göz- leri ateş püskürüyordu. Daha ağzı İ açılmadan, Mazlum elindeki kaşığı attığı gibi yerinden fırladı, yum. ruklarını sıkarak: — Vallahi, bir kelime söylersen çeneni dağıtırım, git içeriye! Dedi. Artık o güriden itibaren evin için de her şey değişmişti, En ufak bir şey oldu mu, Mazlum dişlerini gı- cırdatıyor, gözlerini döndürüyor, yumruklarını sıkıyordu. Neclâ da hemen susuyordu. . Ortalık süt li- man! Bir akşam karısı sakin, köşesinde oturmuş, dikişini ciker- ken, Mazlum bey daldı ve gözleri yaşardı: — Ben amma © hayvan,amma sersem herifmişim be, dedi. Karısı başını kaldırdı. Tatlı bir sesle: — Ne var kocacığım, ne oldu? diye sordu. - Şimdi öyle pişmanım ki... — Neye pişmansın Mazlumcu- ğum, beni dövdüğüne mi? — Yok canım, seni on dövmediğime pişmanım. TEŞEKKÜR Kocam ve babamız Selânikli Doktor Rifat'm, gerek yurd için. gerek bizler için pek büyük bir kayıb olan ölümü ü- zerine cenazesine gelmek, kuron ve tel- yazısı göndermek yollarile büyük yası- mıza ortak olanların hepsine derin te- şekkür ve saygılarımızı sunarız. Melek Cezmi (o Şefik (o Vefik ses senedir gözlerine diktiği zaman il — Buna nasıl imkân © verebili- yorsunuz efendim? — dedi — zatı ben nihayet bir buçuk aydan- beri tanıyorum. Sonra ben buraya milli hareketlere (o katılmak için geldim. -— Evet evet... £ tutulanlar hep böyle söylerler. Vatanperverlikten milli harekete yardımlarından dem vururlar. Fakat benim kulaklarım bu yavelere alışkındır. Ben ei şey söyleyeyim mi? İn. oluna sapmanız hakkı- ei büy olmaz. Syleyman be- yin akrabasından olduğunuz mu- hakkaktır. — Aksini iddia eden kim ? — O halde?.. — Fakat efendim, onu ben an- cak Kuşçalı köyüne geldiğim za- man tanıdım. Ondan evvel ne gör- müşlüğüm var, Ne de ismini işitmiş tim. — Bunu ne ile isbat edersiniz? — Yol arkadaşlarımla. Sonra Kuşçalıda oturan ve o mmtakayı i- dare eden bir kumandan var. — Evet, erkânıharb yüzbaşı Ih- san bey... — Tamam... bu zata sormanız kâfi, Hem İhsan beyin İ 21,451 Plük. 2150: Oporalardan düs konser. | 33: Haberler. — Plök. EDDİE CANTOR'un en güzel ve en nükteli ” TUNÇTAN VÜCUTLAJ Zengin dekorlar - Neşe - Kahkaha - İhtiras - Şarkılar - Di kamaştırıcı mizansen - Broadway'ın en güzel kızlari Miveten: BABA NOEL: Tamamen renkli SİLLY SENFONİ serisinin ik? FOX JURNAL'de: Sair manzaralar arasında “MOKA vapurunun batması ( dramatik sahne ) Samz BÜ akşam TÜRK sinemasında Emsalsiz bir şaheser ve musiki film! Vals kralı JOHANN STRAUSS'un hayatından bir #4f9 J PETERSBURG GECELER Artistler. PAUL HORBİGER ELİSA İLLİARD ŞTRAUSS'un aşkı... ŞTRAUSS'un valsleri... ŞTRAUSS'un DİKKAT: Filmdeki şarkıların ve musikinin fevkalâdeliğine bu akşamki suvare esnasında, İstanbul radyosu, “ği dan doğruya sinema salonundan, bu filmi büt yaya neşredecektir. Yerlerinizi evelden tutunuz. Tel 40690 günkü a STA X' BUL ER İnkılâb dersleri, Üniversiteden makilit İsmir saylayı Profesör Esat Bozkurt, 191 18: Bon haberler: 21.304 Rad Radyo caz ve tango orkestra: 176 Kr MOSKOV atlara, 21: Operalardı yat, 20081 Fransrzan menriyet, BAN: MO SK O V A (Süalin) 361 77: Karışık kontr. 1820: Bir oporadan na- kül, 22301 Duma musikisi, 223 Kha VARŞOVA, 1346. Spor 21,30: Meşhur koroların. ni musikia (Berlinden nakil.) 545 Kı. BUDAPEŞTEY 18,38: Macar şarkıları. iğ konser. 20,10: Radye piyesi, ZE se. (Çarlı Gano.) 23,10: la pera orkestrası tarafından Yarınkı progi ISTANBUL: 12,30: Karışık musiki pili Tokatliyandan nakil çay e iyi orkestrası. 19,20: Çocuk, ler, 19,30: Habörler. 20: Tab. deri ve frengi hastalıkları fesörü doktor Hulüsi Bebget; konferans, Ifrengi neden Bİ Frenginin gizli tutulması muştur. Tabiatta ayıp de var mıdır.?. 20,30: Havayıt Irası; Siret ve arkadaşları 214 İo; Nejat, 21,20: Son, hab” Radyo orkestrası, 22, Rady?”” go orkestralar. 19, 10,55: Sözler. 20,151 Haber ler. 20,30: Ulusal neşriyat, Zi: Keman konseri. Kiz. PRAG. 479. 1785: Çocuk konseri. 18,20: Piyano keman Haberler. 72: Piyes. 23; Son habuı Seafonik cas, Kh. LEİPZİG izm. Asya ve dünya © (konferans) 19,10: Sözler, 23,105 ğini de “tahmin edi vurum. - Sıçanlı odüda üç sün di il tıktan sonra tekrar müs dasına götürüldü. Bu lünün şirretliği pek üzefi” — Zannederim.. Orada çok iyi | nu otutmağa bile üz görüşüyorlardı. Fakat... durunuz... bağı durunuz... h Aklına Kuşçalı mezarlığında e- lini sıkarken İhsan beyin hafif ses- le fısıldadığı son sözler gelm/;ti: “Her koyun kendi bacağından Yüksek sesle, âdeta — Siz.. — dedi — de galışıyordunuz? doğruluktan inhiraf iavakye ederim... liyim yl aşi ıyman ile ıda ” hatırlayamadılar, On# de tesadüf ettiğinizi Wi ma. Kuşçalıdan sonr3 ? #3) li benli kon: ki bundan tanışıklığı ne hükmediyorlar. — Aman efendim. — Amanı zaman! ma söyleyiniz. Ba $ ia üstantik sağ eli mağını masa ü inde yoz bir evrak çan basmıştı. Nazmi hiç 1 den; e — Süleyman beyin“ asılır... Akrabaya falan kulak as- ma delikanlı!,, Sonra gene onun Kuşçalı telgraf hanesinde Süleyman “biz iki kız kardeşin çocuklarının o çocukları. yız..., dediği zaman alaylı alaylı; “— Soyunun soyunun soyu..,, di- ye mırıldandığını habırladı. — Hayın, dedi — siz haklısı- i tahmin ettirecek hatırladım. Maama- fih benim için o zattan doğru ma. lâmat edinebilirsiniz. w. Kuşçalıya bir tahrirat gönderelim. Fakat evvelâ buradaki yol arkadaşlarınızdan işe (o başla- yacağım.Herhalde onların da Süley man ile nasıl tanıştığınızı bilmeleri lâzım,, değilimi? — Tabii efendim.