4 | KRONIK | bir tane mi, Bin tane mi? Bu hafta içinde gelen Avrupa gaze- telerinden biri yazıyor: Almanyanın Si- lezya taraflarında, genç bir kız ile bir de- likanlı biribirile evlenmek isterler. Iki- si de, Almanyada yeni rejimin yeniden meydana çıkarmak istediği eski Alman dinini kabul etmiş olduklarmdan nikâh- —— © dinin âdeti üzerine yaptırırlar. Sonra da protestan kilisesine giderek orada da ikinci bir nikâh merasimi yap- ırırlar. Bunu haber veren protestan ga- zetesinin söylediğine ikinci nist âdeti üzerine merasim yapıldığını bini “a Gazete bunu söylemekle belki, rahi- bin birinci nikâhtan haberi olsaydı, ilin- cisini yapmak İstemiyeceğini söylemek istiyor. Fakat ben öyle sanıyorum ki, protestan rahibinin birinci nikâhtan ha- beri olmuştur. Çünkü Almanyada Paga- nist âdetlerini gütmek yeni bir moğa ol- makla beraber, protestanlık âdetlerini güdenler daha çok olsa gerektir. Yeni modaya tâbi olanlar da çabuk duyulur. Bence, o proteslan rahibi birinci nikâ- hı bile bile Z incisini de yapmış ve böyle yapmakla Paganist olsun, yahut gökten inmiş sayılsın, bütün dinler arasında kök- ten bir ayrılık olmadığını göstererek â- leme bir ders vermek istemiştir. Vaksâ, ilk bakışta, Paganiet dinlerle gökten inmiş denilen dinler srasında bü- yük bir ayrılık görülür: Birincilerde Tanrıların sayısı, sayılamayacak kadar, çoktur, ikincilerde ise yalnız bir Tanrı , Musevilik tarihi, bahusus bizim ümanlık tarihi de bu iki türlü dinin adamları, yani müşriklerler muvah- hitler arasında kavgalarla doludur. , Fakat insan eski zamanlar tirihini hi bütün manasız olduğunu anlar. Yalnız. eski Yunan Paganist Tanrılarmın hikâ- yeleri okunulduğu vakit onların hepsinin mi? sında kökten bir ayrılık olmadığı fikri- ni bizim Anafolunu eski tar” * ne gü- müdürü Conterau, Eti'lerin kendilerin. den önce geçmiş medeniyetlerdeki Tan- rıların hemen hepsini toplamış oldukla- rın: söylüyor. Etiler başka başka ülke lerden, başka başka medeniyetlerden gelmiş adamları Anadoluda toplıyarak impâratorlük kurmuş olduklarından, böy- le yapmakla Sıyasal bir iş görmüşlerdir. Imparatorluk yazılarında her vakit Eti yurdunun bin tane erkek ve kadın Tan- Tısını,, hatırlatmaları, © imparatorluğun başka başka medeniyetlere bağlı olau te- baasmdan hepsini hoşmut etmek içindi. Bu bin tane Tanrının aralarında Sumer”- Berin, Contenau'nın Avrupalı ve Hint- li deliği kavimlerin, eski Hint medeni- yelinin Tanrılarından hepsi vardır. Ancak, müellifin pek güzel gösterdiği gibi, o bin tane Tanrının hepsi, ayni ve tek Tanrınm başka başka sıfatlarıdır. Bir ülkenin göneşi fazladır, yağnur ister, O ülke fırtına Tanrısma tapar. O sene başka bir ülkenin pm azdır, bu ülke- güneş Tanrısını arar. Bazı adamlar iyi- liği severler, Tanrılarını yumuşak soylu olarak tasavvur ederler. Başkaları inti- kam ararlar, onların da sevdikleri intikam Tanrısıdır. Hülâsa ülkeye göre, adamla- ra göre, ayrı ayrı görünen Tanrılar, fa ir hepsinin hayallerinde kurdukları ay- bilinmeyen — kuvvet! yani “Herkesin maksudu bir amma rivayet muhtelif, Bu yeni kitabin meydana * çıkardığı İ Öz limizle | Ham Gençlik, and içti... Talebe Birliğinin geçen toplan- tısında, gençler hep bir ağızdan and ettiler: İlerisini görür, iğrilikten kaçar, özü sözünü tutar bir gençliğin, can evinden taşan bu içli andı; bel bağ- ladığımız yarının çocuklarına kar. şı bizimde inancımızı o arttırdı. And şudur: “Arkadaşlarımın bana verdiği yükümü, her türlü zümrecilik ve özel menfaatlerden uzak olarak büyük bir özenle yapacağım. Dev- rimin temel düşüncelerine dayanan birlik amaçlarından hiçbir çağda Türk yurdunu ve ürk ulusunu herşeyden üstün tut- mağı kendime borç bilirim. Ba an- dım, ülkümdür., , Türk gençleri Kemal Atatürk'ün bayrağı altında; yarının çetin sa- vaşlarına sarsılmaz o benliklerile karşı duracaklarına bize bugünden andiçiyorlar, Kemal Atatürk'ün ve onun yolun da gidenlerin başlıca amaçlarından biri de özenli, tattuğunu koparır, giriştiğini başarır, atılgan, gözü yılmaz, yurda bin canla bağlanmış bir gençlik yetiştirmek olmuştu. Bu “amaç,,a çıkan tepenin yarı yolu aşılmış sayılabilir. Atatürk'te varlığının en yüksek övüncüne irişen Türk gençliği, ata- sının kendisinden beklediği şeyleri yerine getireceğine yeniden söz vermiş oluyor, Bu söz, şimdiden O tutulmuştur. Çünkü, Türk verdiği sözü alar. Atatürk'ün izinden yürüyen genç lik! Yolun, alnın gibi alnın, yolan gibi açık olsun! Salâhaddin GÜNGÖR Ünyon Fransezde Edebi konferans Edebiyat doktoru, Galatasaray lise si ve üniversitede lisan mektebi mual. Mösyö Albert Kaim ba perşembe günü saat 18,30 da Beyoğ. lunda Unyon Fransezde (edebiyat ve üniversite. hatıraları) ovzunında bir konferans verecektir tanınmış güzide bir beya Bir çök şiir mecmuaları, romanlar, ve bikâyeler neşretmiştir. Muhtelif piyes- leri de Paris tiyatrolarında büyük mu- vaftakıyetler kazanmıştır. Perşembe gü- Isine, Mallarmâ - Mirbeau, Huysmans, Anatole France « Sarah Bernhart, de Max, Gömier, - Jau- res, Clömencesu, Lyautey gibi bizzat tanımış olduğu meşhur şairler, muhar- rirler, artistler ve siyasi adamlar hak- kmda cazip hatıralar ve fıkralar nakle- decektir. e — m — — fikre göre, gökten inmiş denilen dinlerin de ilk kaynağı gene bizim Anadolu olmuş gibi görünüyor. Zaten Tevrat'da Eti'ler- den bahsederken onları bir tek Tanrı ta- nır gibi göstermez mi? ... Almanyadaki yeni rejim adamlarının bizim Anadolunun eski tarihini öğeenme- leri pek ziyâde temenni edilecek bir şey- dir. Böyle yaparlarsa, eski Alman Paga- mistliği ile sonradan çıkan ve gökten in- dinler arasında ya — kendi a- kıllarile bulamamış olsalar bile — ta- rihten öğrenirler de bu yirminci asırda kaan yeni bir din kavgası çıkarmaz- Zaten en iyisi, Paganist nikâhını da, protestan nikâhını da birer tarafa bıraka- rak sadece belediye e lal evlenerek hoyça geçinmek değil midir GA — Ya sonra ne olacak? — diye düşündü. Hem sonra dediğim de ne oluyor? Otel ateş pahası.. gün- de bir defa yemek . yemiş olsam, bugünkü hesap ile tam yedi buçuk lira sarfetmem lâzım. O halde?... bu akşam nerede yatacağım? Eli pantalonunun arka cebine girdi: — Vay canına ! sigaramız da kalmamış. sefalet! Müthiş bir bedbinliğe düşmüştü. Fakat birkaç adım daha ileride bir tramvay direğine asıl kutu gözüne ilişinc: bir nikbinlik belir — Posta kutusu.. — diye mırıl- dandı — iyi hatırıma geldi. Tekir. dağına < derhal bir mektup gönder« Mektup mu? Punun'da- af çekmektir. “Hareke- iki gün daha gecikecektir.,, derim. E'bette polis yarın olmazsa içinde derhal kırmızı bir | öbür gün bu işlerin birinden halletmiş olacaktır. Halıları sütni- neye verir, paramı alırım. Yahut “Üzeyir,,e satarım. Kadrköy iskelesine inen metdive nin başına gelince biran durdu. A- daya giden vapur, son düdüğünü öttürüyordu, güvertesini dolduran e şık insan yığını arasında dık yüzler gözüne çarptı. Hepsinin öyle gamsız duruşları var dı ki nikbinliği biran en azami de- receye yükseldi: - Ömer bey müthiş bir adama benziyor. Belki bizim - palto, halı- lardan evvel elimize geçer. Bu sö biç bir fren vurmadan Fakat bo | ğazdan « en kuvvetli rüzgâr açılan ağzından hakikatin o üzattığı bir yumruk girmiş bu nikbinliği MİLLİYET PAZARTESİ 28 JKINCIKANUN Kuz AK KüSAFIRE Üç tel saç için üç tarak... Başında yalnız üç tel saçı kalmış- tar, Fakat bu üç tel saçı, büyül itina ile tarar. O kadar ki sında bile, bu nazik tuvaleti unut- maz. Geçen gün, gene saçını tarayor- du. Tarağa kazıp fırlattı, att; son- ra, cebinden başka bir tarak çıka- rarak üç tel saçını kolonya ile 1s. lattıktan sonra, üzene bezene ta - radı.. Muzip arkadaşlardan biri, bu arada üçüncü bir tarağı da, ceketi- nin sol cebinden çıkarmaz mı? Şaştık: — Olur şey değil, cebinde üç ta- rak birden mi taşıyorsun? Güldü: — Ne yapalım, a kardeş... Başı- mızda, topu topu, olmuşu olacağı, üç tel saç kaldı. Bu üç tel saçın kıymetini bilmek gerek... Onun i- çin cebimde üç tarak taşıyorum. Her tel için bir tarak... Saçınız bir gün benimki gibi dökülürse, siz de bu itinanın sebebini anlarsınız!.. Kulakmisafiri EDEN Bugünkü program 19/40 Sols ve şer musikisi plâk, 20 (Yurdumuru bilelim) Selim Sırrı Tarcan, 20.30 Demir caz. 21,15 Son ha. b 2330 Dans, 24,15 Çingene ork $8ö Khx. BELGRAD 457 m. 18,30 Piyane kemseri, PİĞ Campari programı, 22,45 Sözler ,23 24 Som haberler. 554 Kba. STUTGART 523 mz Ski sporu iyonu, Çin ün - b 1328 rada yilan ZA Orkeğtrm kom “sü Kür BERLİN 387m4 19,2 Plâk, 29 Sözler, 20.20 Şen musiki yanarlaar, 2048 Aktüalite, hakerler 2k Spor bahisleri, 21,45 Askeri kon: berler, 23,20 Düc piyama - kaman Yarınkı program ISTANBUL: 18 Almanen ders, 18.30 Jimnastik, Bayan A- zade, 180 Dane musikisi plâk ile, 1930 ha berler, 1,40 Şehir tiyatrosu artistleri il 23 a. in salar, 2130 ee “Nurettin, > Şan Radye ere kenti Nünir “Nureddinin radyo konseri Yarınki salı akşamı Münir Naret- tini yeni repertuvarında ikinci defa o- larak dinliyeceğiz. Musiki meraklıları | nın bu büyük dostunu geçen haftaki | salı akşamı gene dinlemiş ve yeni Türk eserlerinde kendisinin muvaffahıyeti ni işitmiştik. Söylemiş olduğu şarkı lardan en hoşa gideni Mesut Cemilin bestelerinden İstanbul sabahını tasvir eden bir türkü idi. Yarın da sesi sevi- len üstat buna berizer halk türküle - rinden göyliyeceğini memnuniyetle öğrendi pr derler. Bu, belki böyle değil. dir. Fakat bir insanım işi aksi gitme- ğe başladı mı, bir ikinci, bir üçüncü aksilik mutlaka gelip çatıyor ve in- sanı sinirlendiriyor. İşte Sultananın & dükkânmdaki | büyük valizi açar açmaz Nazmi ge- ne bir aksilik ile karşılaşıvermişti. İçi fevkalâde ağır bir ipekle kaplı ve ceblerinden © birinin üstünde “Mir. e - Kotero,,nun markası gö- züken mükellef pardesüsü öyle bu- ruşmuş, öyle buruşmuştu ki; — Orospu çarşafma dönmüş bu. — diye homurdandı — eşyalarımı valiz! «e tıkı tıkı vermişler. Katla- mâğa bile lüzum görmemişler. ki Şehap bey pekiii.. gene görüşü- rüz. Ve Sultananm dükkânmdan çı- Mei içini gekerek hissedilebilir r de ütü parası vereceğiz. — dedi — Pardesüyü omuzuna attı, tütün- | cüden bir sigara aldı, hiçbir hedefi olmayan adamların tasasızlığı ve | gevşekliğile yavaş yavaş Yenica- | mie çıktı, doğru postahaneye gitti. Bü mibnünnes göğe: Btkbrilulür | ra bir kolaylık olsun diye öteye be- | riye hokkalar ve kalemler serpişti- rir fakat ne bu hokkalarda mürek- kep bulunur, ne de bu kâlemlerle ! kepli kalemi açarak gence uzattı. 1935 KİM ÖLDÜRDÜ? Evkaf ketabesinden elli beş rında Ömer Razinin haremi Reşide, elinde lâmba kapı arkasında bir hey- kel gibi geç kalan kocasını bekliyor. du. Kapıda anahtarın tıkırıtısnı izi- tince heykel canlandı, ağzı harekete geldi: — Yine nerelerde kaldın böyle? Saat kaç biliyor musun? Senin yaşın- da bir adam, devlet memuru, bu va- kitlere kadar sokaklarda sürtsün, dün- yada görülmüş şey değil. Insan bir azıcık ta utanır acanım.. Ah, ne bet- baht kadınmışım, ne ettim de seninle evlendim. Omer Razi ile karısı otuz seneden beri bir gün geçinememişlerdi, Çocuk- larr olmamıştı. Karşı karşıya geldikle- ri zaman hep birbirlerinin suçlarını suratlarma vururlardı , Reşide kadm devam etti: — Peki amma, adam bu zama- na kadar nerelerde sürter anlaşılmaz ki.. Vallahi, ben konu komşunun yü- | rüne artık bakamaz oldum. Hiç yanı- ma yaklaşma, yüzünü bile görmek is temiyorum. Kadıncağız böyle söylemekle bera- ber, kocasını odasma kadar da götür- dü. Bir aralık eline dikkat etti: — Ne o? Elinde kan lekeleri var. Soyunmağa başlayan Omer Razi: — Ehemmiyetsiz bir şey! dedi, bu sa“ bah dosyadaki kâğıtları iğnelerken oldu. Bir azıcık kanamış, ne çıkar? — Pek âlâ, pek âlâ, yarın görüşü- rüz, Reşide kadı ertesi gür unutmuştu. Fakat kocası giyindiği rada, eve getirilen sabah gazetesinde şu havadis gözüne ilişti. «Dün akşam Sakız sokağında g: bir kadın cesedi bulunmuştur. Ce: üzerinde bir kaç yara vardır. Olünün fuhuş yolunda giden kadınlardan ol- duğu anlaşılmışsa da, katilin hüviyeti tesbit edilememiştir. Polis tahkikat yapıyor.» “zetenin bahsettiği Sakız sokağı, karı kocanm oturdukları kendi soluk larıydı. Reşide kadının içine bir şüphe gir- di. Kocasına katle baktı. Elinde- ki kan lekeleri gözünün önüne geldi. Dedi ki: — Yahu, dün gece bizim sokakta bir kadını öldürmüşler. Omer Razi sadece: — Olur a, olur a, dedi. Giyindi, kapıyı açtı ve dairesine gitti. Öğle üzeri her vakitki gibi yeme- 3 geldiği zaman, karısmın muamele- sinde bir değişiklik hissetti, ire kadın sanki o hırçın, o geçimsiz kadın ildi. Melek gibi, uysal, kocasma olmuştu. Reşide kadın bu cinayet | işinden pek sabırsızlanmıştı. Bir akşam gaze- tesi de aldırdı. Bu gazetede şöyle yeni tafsilât vardı: «Sakız sokağındaki cinayetin osra- rı anlaşılmak üzeredir. Oldürülen ka- dınm yaşlıca bir in metresi ol- duğu anlaşılmıştır. Bu adam elli beş yaşlarındadır. Orta boyludur. Esmer- dir, kadının rin anlattılla- rına göre, şakak saçlarma kır kr gale tr: Kya syakbayıkları vardar. DEF dairede memur olduğu söylenmektedir. Ölen kadının sokukta kendisini müda- e katilin üzerinde kan iz- luğu zannediliyor.» Orta boy, kır saç, sivah bıyık, bir irede keocasi- Bu çarşamba a şam M yazı Siğil eümkündür. Nazmi bunlardan birini eline alınca hid- detle masanın üstüne vurdu ve sun- turlu bir küfür savurarak gişelerde ki memurlardan birine doğru yürü- dü. Maksadı, tatlı yüzlü bir ada- ma benzeyen bu memurdan bir ka- lem aramaktı. o Zateno da bunun farkma varmış olacaktı ki, araların da daha beş altı adımlık bir mesa- fe varken büyük bir nezaketle a- yağa kalkmış ve sarılı (o kırmızılı bir kalem uzatmıştı . $ Bu tehalük gencin hoşuna gitmiş- ti. Fakat kalemi alamadı. Zira bu sırada bir el omuzundan tutmuş ve; — Arslanım... Bizi neye çiğne- yip geçiyorsun? — deyen lâubali bir ses işitmişti — Dönünce mektebin idare memu- ru Tahsin beyle burun buruna gel- di. İstemiyerek gülümsedi: — Sizi » görmemiştim Tahsin bey... Nasılsınız? Müsaade ediniz de şu kalemi alayım. — Vazgeç... al... bu kalemle yaz. Ve harikulâde güzel bir mürek- Nazmi hayretle bakakalmıştı: — Tuhaf Şey. Tuhaf Şey!.. — | mırıldandı — fakat bu kalem Tahsin Bey. gülerek ilâve etti: — Evet bu kalem.. Senin kale- FREDERIK MARCH Halkımızın en çok sevdiği bu il yıldız tarafından Fransızca olarak yaratılan ÖLDÜREN AŞK Paramount şirketinin büyük filmi de gördüğü kan lekeleri.. Reşide kadın, içini dışarıya verme- mek için nefsini hayli zorlamağa mec- bur oldu. Kocasına karşı clan tatlı vu- ine devam etti. Ömer Razi bu iğin bir türlü manasını anlaya» muyordu. Yemekler o zamana kadar hiç böyle enfes yapılmamıştı. Akşam odanın ılık havasında bu kadar tatlı lik duymamıştı. Reşide kadın da ken- disine ne ihtimam gösteriyordu: la çer bozulmasın. Yarın giderken bu sabah- ki gibi eldivenlerini unutma.. Kocası geceleri yatakta horul horul uyurken, Reşide kadının gözlerine uy- ku girmiyordu. okaktaki icadın muhakkek ortun ten bir adam, neler yapmağa kadir olamazdı? Zihnen kocasını kurtarmak için po- sin sorması muhtemel sua'lerins bir çok cevaplar beyi Aradan üç gün geçti.. ir şey- den şüphe etmiyen Omer Ki evin içinden kalkan geçimsizlikten mem- nun hayatın ne kadar tatlı olduğunu anhyordu. Fakat karısındaki bu deği- şikliği de bir türlü izab >demiyordu. — Allah verse de, bep böyle gitse. Diye düşünüyordu. Dördüncü gün Reşide kadın, yine gazeteleri karıştırdı — A, a, dedi, Bey, hani bizim s0- kakta bir kadını öldürmüşlerdi ya, ka- &ili bulmuşlar. — iyi ya. kadının o ande dili ve tav- — İyi ya ne demek? Bir kadını öl- Köürlikieö de: iy. okü; kim? Ses'e Gö celeri hep sokaklarda sürt te, başına böyle bir belâ gelsin, o zaman anlar- Omer Razi bu ani tahavvüle şaşır- dı. Sebebini de bir türlü izah edeme- di. Kendi kendine: — Bu zaten hep böyle gitmezdi, dedi. SEM Askeri davetler lu askerlik şubesinden; 1 — mum tatbik olunacağı ilân olunur. ELEK Sinemasında mindir. Diplomanı aldığın gün ma- samda unutmuşsun. Mükâfatımı is- terim. Nazmi bir cevap vermeden masa- lardan birine dayandı. Tekirdağ na çektireceği iki satırlık telgrafı süratle yazdı. Sonra kalemi kapa- yarak Tahsin beye uzattı: - Azizim.. İşte o mükâfatınız. Bunu bir hatıra olarak saklarsımız. Allaha ısmarladık Tahsin Bey.! İdare memuru büyük bir memnuni yetle kalemi aldı. Fakat ayrılmak isteyen genci de bırakmadı, bile- ğinden kavradı; — O halde bunu ıslatırız.. — dedi — — Islatır mıyız? bu ne demek? — Yani bu iyi hatıra şerefine bu gece ben seni yemeğe davet e- diyorum. Hem bu fırsattan istifa- de eder, bazı şeyler de konuşuruz. — Ne gibi? TTelgrafların alındığı gişeye doğ ru yürürken Tahsin be; — Nazmi.. — dedi — ben bu ay içinde mektepten ayrılmak istiyo- rum. — Neden? — İşlerin farkında değilmişsin gibi konuşuyorsun! Harp nerede ise bitecek. Bizimkiler mevkileri- ni daha nihayet nihayet bir ay mu- bafaza edebilirler. | Öz Türkçe ilâl Me Osmanlıca karşılıkların ya iü lama Bilmec: ledonler çekiyor ve kuzamanlar» bediysisii Müddet bugün akşama Bilmecemiz 12345678 1 2 3 4 s 6 7 8 9 10 1 SOLDAN SAĞA £ 1 — Muamma 7, Büyük 3, Lâkin 2, $ — Yenkaın emir A Asyade' YUKARDAN AŞAĞI 1 — Taze değil 5, Allah 8, 2 — Yama 2, 3 — Asyada bir nehir 4 — Tir mavi tap 4 Lâle 6 8 — Sandal 3, — Ahbap, akal 3, Mernlekei 16 — Bir meyva 2, Hücre 3, 1 — Dakik 2, Beyaz 2, Not& ÇAĞIRIŞLAR Ortaköy Fikaraperver den: Cemiyetimizin senelik Fransız Tiyatro Bu akşam saat 20Öİ ( ... #aab ve Piyane bezesi Hrdinova Ferdi Von 28 ikinci kâmun 935 de Tepebaşı Şehir & Ist, beşinci | icra n Mahcuz ve paraya çevrilme yazıhane eşyası halılar ve perşembe günü saat 12 de” Galatada merkez rıhtem be rada satılacağından talipleri? tu ilân olunur. nüshalar matbanıa mit işler için racnat edilir. Gazetemiz iyetini etmez. —ur.. — Siyasi mücrimleri? şünülüyormuş, Bulgar €4 müthiş bir panik b kada sulhü münferid İl 4 günden güne artıyor. * doksan kaybolmi vaziyette ben çekilm kak bir gün kolumdan caklardır. Yeni gelenle zi birçok şeylerden Td mek tarafıma gidecel bine düştüğü zaman kaybetmiş di zaman VE Tahsin beyi dinle! beyin birkaç ay evvel * fh ni hatırladı. O da tıpki konuşmüş, ayni endiş€' vurmuştu. Telgrafın ücretini buzu cebine yerleştirdi" hâlâ söyleniyordu: — Birikmiş epey pat bette senin de birtek jelerin vardır. Artık din; hayata atılacak! danberi seni sorup Yi Ve Taliim varmış dı aştık. Postahanenin büyük “ğ | ni inmişlerdi. "| — Gel şuradan bir #7 layalım... gt