ge AR A ON Kır havası Kış artık iyice geldi, yazm — İstanbul köylerinin smdan istifade edebilen- ler hep şehirde evlerine, apartımanlarm3 gi ettiler. Kışm Istanbul, Beyoğlu, Şiş li, iş yerlerine, eğlence yerlerine köyler den daha yakın, daha rahat; fakat san köylerin havasını da arıyor. Hele raz güneş olunca kır hasreti daha ziyade oluyor. Hava güzel olunca, şebirdeki evimizin, yahut apartrmanımızın pencerelerini 8- çarız, hava alırız — diyeceksiniz. Fakat köydeki havayı nereden (o bulacaksınız? Açacağınız pencerelerden şehrin ancak kokulu, dumanlı, gürültülü havası gele cek; sonra kışım güneşli | günlerde de pencere açık oturulamaz ki. Sıcak odaya delal birdenbire soğuk hava gelince hastalık hazırdır. Hele yatak odalarında kışın pencere açık yatmak karışık bir iş olur. Onun için kışlık evlerde, apartımanlar- da, hele tiyatro, sinema gibi toplu otu- rulan yerlerde pencere açarak bavalan- dirmak modası artık geçmiştir. Şimdiki moda pencereler sım sıkı kapalı olduğu halde, dışarının ha ikin temizledik- ten sonra onu istedi, sıcaklıkta ve is- tediğiniz ıslaklık derecesinde içeri sok- inaktır, Avrupanm bir çok tiyatrolarında sinemalarında böyle yapılıyor. Amerika- da bir çocuk hastahanesinde de öyle yap- mışlar, hasta kovuşlarının pencereleri hiç açılmıyormuş, fakat içerideki hava dai- ma temiz ve daima istenilen sıcaklıkta ve soğuklukla oluyormuş. Onun için o has- tahanede çocukların ölüm nisbeti de pek ziyade düşmüş. Amerikada bu usul şimen difer trenlerinin bazılarında bile tatbik ediyorlarmış. Vazonlar kaloriferlerin bu- paltıcı sıcaklığından kurtulmuşlar. Topluca oturulan yerlerde böyle mikrop- suz, istenilen sıcaklıkta ve ıslaklıkta hava bulunduktan sonra daha ilerisine gitmek istiyorlar; Apartımanlarda isteğe göre dağ havası, deniz havası vermeğe çalışı- yorlar. Şehir içinde, hem de evlerin içinde dağ havası bulmanın yolunu Polonyada hem Cumhurreisi, hem de mühim bir fi- ik bilgisi adamı olan M. İgnacy Moscis- teriyor: Dağ havasının şehir havasmdan farkı- mikropsuz yahut mikropları pek az ol- masından başka, havadaki tazyik derece- sinin az olması, Uultra - Violet reyon'la- rinin, iyonların çok olması, bir de pek az miktarda ozon bulunmasıdır . Şehir havasmı dağ havasma benzele- bilmek için, havanın tazyik © derecesini de indirmek mümkün ise de bunun chem- miyeti olmadığından tazyik © derecesini indirmek uğraşmağa değmez, Bunun için Pelonya Cumhurreisi kendi odasına kur- durduğu makine ile saatte beş yüz met- re mikâp temiz hava temin | ediyor. Bu temiz havalı odada bir çok kimseler tütün içteler bila odan taze havnsr hiç bozul- muyor. İnsan ne kadar çok çalışsa yor- gunluk, baş ağrısı gelmiyor. Yalnız nezlesi olanlar bu odada otur- dukları vakit nezleleri geçmiyor. Halbu- ki dağ havası nezleyi geçiriyor. M. Mos- ciski bir çok tecrübelerden sonra bunun da sebebini anlamış. Dağ havasının nez- leyi geçirmesi ozondan değil, güneşin — Ultra - Violet reyonlarından ileri geldi- ğini bulmuş. Fizik bilgisi adamı için güzeşli havayı yapmak ta kolay. Hem de İizumsuz, olabilecek fazla ozonu çıkardıktan sonra güneşlenmiş havayı ya- pıp odasına getiriyor. Dışardan gelen hava ilkin bir filitre- den geçiyor, orada havanın içindeki toz #ar, onlarla birlikte kalıyorlar. Bir körük havayı ikinci ve zeytinyağlı bir filitreye gönderiyor. Burada hava on derece kadar fazla ısmıyor. Bundan sonra hava, onu sıkıştıran bir yere geçiyor. Orada hem Atatürk Türk soyunu ölümlerden karta ran Sağun (muhterem, mübarek, sevgili) Kemal, birkaç gün var ki “Atatürk” adını taşıyor. Yakın geçmişi anarak kendi ken dime: — Türke onun ettiği atalığı kim etti? diye düşündüm. Kara günler- de ışığı yolumuzu aydınlatmasa, bakışı yarasaların gözlerini kör et meze, davranışı içimize sokulanla- rı geri püskürlmese, Türkten yer yüzünde ne kalacaktı? Atatürk... Gerçek, ona bundan daha yaraşığı seçilemes, bulunamazdı. Acun (dünya) yuvarlağı boş- lukta döndükçe, “Kemal Atatürk” adı da, soydan soya geçerek, el- den ele gezerek, dilden dile dola- şacak, Bizim Atatürkümüz, o öğe (da- hi) lerdendir ki, yurdun içine attı- ğı temeller, kafaların içine serpti- ği tohumlar, kuran (vakit) geçtik- çe, sağlamlaşacak, çağlar değiştik- çe boy atıp filiz verecektir. Atatürk, Türke “dün” ün yolu- nu kapayıp oyarının yolunu & çan adamdır. Uyuşuk sanılan bir alusu (mil- let) canlandıran, ayaklandıran a - damdır?! Başa geçtiğinde Kamu (halk) yu, yedisinden yetmişinedek ardın dan sürükleyen adamdır. Adile, sanile varlığının gölgesi başımızdan eksik olmasın!.. M. Salâhaddin GÜNGÖR —————— Istanbul Asliye birinci hukuk mah- kemesinden: Istanbulda Sirkecide Ho- | cnpaşa, İbnikomal caddesi 47 numaralı | hanede mütekait Mustafa © efendi ile | Hocapaşa caddesinde 39 ve 43 numara- Wi arsada sakin Trabzonlu Hasan ağa arasmda açılan ve 39, 43 numaralı gay- ri menkule mevzu haczin fekki talebi- ne mütedair olan davaya ait tahkikat ikmal ve evrak mahkemeye tevdi edil- miş ve emri muhakeme de 24-12-9304 pazartesi günü saat on dörde talik kı- nmiş ve bu bapta tastir kılınan dave- tiye mumaileyh Hasan ağanm ikamete gühi hazmınm o meçhuliyeti | hasebile mahkeme divanhanesine asılmış oldu - ğundan mumaileyh 'yevm ve vakti mez- kürda mahkemeye gelmediği veya bir vekil göndermediği takdirde haldında wuamelei gıyabiye ifa edileceği ilin o- Tunur, (5151) Sultanahmet birinci sulh hukuk mah- kemesinden: Istanbul belediyesi | tara- fından Çankırı Valisi Muhtar Bey zim- metinde alacağı olan 272 lira 96 ku- ruşun tahsili baldanda ikame (olunan alacak davası üzerine © müddenaiyeh Muhtar Beye yazılıp gönderilen celp- name zahrma mumaileyhin semti meç- hule giltiği mübaşir tarafından verilen meşruhattan anlaşılmakla ilanen tebli- gat ifasını ve muhakemenin de 24-12- 934 tarihine müsadif saat 10,30 a tali- kine karar verilmiş olmakla o yevmi mezkürda Sultanahmet (o Birinci sulh hukuk mahkemesine gelmediği takdir- de hakkında gıyaben mı yapı lacağı ilânen tebliğ olunur . O (5159) aradan artık kurtulamıyorlar. Daha sonra, kö- mür üzerinden geçiyor, içinde zehirli gaz- lar varsa onlar da orada kalıyorlar. Böy- lece büsbütün temiz olan hava tekrar 1s1- nıyor, istediğiniz sıcaklık derecesini bu- larak odanıza giri giriyor. Bütün bu işler, tabidir ki, otomatik nızda İseniz işinize, yatak odasında ise. hiz vahatımıza bakınız ve bol bol dağ ha- vasını tefessüs ediniz. Makinenin büyük iyliklerinden biri de havadaki zehirli gi kendi kendine oluyor. Makine bir kere kurularak ayarı düzeltildikten sonra artık uğraşmağa lüzum yok. Siz, çalışma oda- Milli tefrika: 26 Düzgün vücutlu kadınların yürü- yüşünde ancak genç kulaklarla se- zilebilen sihirli, gaşyedici bir mu- siki vardır. Yeni serpilmiş kızlar, basamaklardan inerlerken muşam- ma kaplı merdiven bir piyano kılây yesine döner, Kanı kaynayan kadın ince to- puklu iskarpinlerine, basamakları dillendirmeyi bilen öyle tılsımlı bir | hüner verebilir ki bu topluklarla | birer usta piyanist eli sakl:“'ır $a- nılır. Bu, başlı başına, ve ifadesi çok kuvvetli olan bir musikidir. Bir musiki ki insana, yemyeşil bir ça- | yırda henüz nallanmamış ve bacak | larındaki kö:tekler çözülmüş taze kısraklar kuyruklarını kaldırarak, yelelerini rüzgârlandırarak koşu- yorlar; çok ötede, ağaçları bol yap- raklı bir ormanın kuytu köşelerin. de kövalamaca oynamak için tay- ları kışkırtmağa çalışıyorlar hissini Müeiliiz Mü Şehap verir, Fakat bu musikiyi olanca şiirile tatabilmek için, kulaklara, albomin şişkinliği ile çirkinleşmiş bacaklar- dan çıkan parazitleri ayıklayabile- cek bir terbiye vermek © lâzımdır. O zaman kontrbaslar (o duyulmaz, ince tuşlar bütün bütün berraklığı, ile işitilir. Artık, yalnız kanı kay- Dayan kadın söz almış gibidir. A- rada kaç tane kapalı kapı bulunur- sa bulunsun, kafesler, panjurlar, kat kat ağır perdeler onu istedik. leri kadar gözden saklamış olsun. lar, tetikte duran erkek, hem gör- müş Kadar olur, hem anlayacağını anlar. Nazmi kulaklarını diker dikmez zenbereklenmişti; — Vay canma! Yukarda iki kız varmış be! Cana yakın şeylere de benziyorlar. Acaba kimler gelmiş Osninnire ala yazdığımız. kelimelerin öz türkçe mukabillerini bu- larak şeklimizin boş hanelerine yerleş” tiriniz ve keserek (Milliyet bilmece me- murluğuna) gönderiniz. Doğru halle denler arasında kur'a çekiyoruz ve ka- zananlara hediyeler veriyoruz. Müddeti: Bugün akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 1234567891011 OvuaRNUREMM Soldan sağa 1 — Lügat (6) kanun (4. 2 — Akıl (2), yet (2), kıt, mutereddi (5). 3 — Rabet edatı (2), daima (2). 4 — Nota, istifham edatı (2), rüst, muntazam (6), 5 — Mader (3). 6 — Nota (2), alil, bam üzüm (5). 7 — Yemek (4). 8 — Telif etmek, vesatet (9). 9 — Beygir (2), amel, Fiil (2), ne zaket (3). 10 — İstifham (2), yaş, nemli akıl (2). 1) — Rabrt edatı (2), pislik (3). Yukardan aşağı 1 — Herze, münasebetsiz (10). 2 — Akıl, cephe, arka (o değil (2), inhitat, sukut, yokuş değil, (4), çabuk (3). 4 — Rabet edatı (2), tırnak yarası 6). 5 — Ideal, mefküre (4), nota (2). 6 — Emare (2), Afganistanda bir şehir (5). 7 — Hademe, hizmetçi, velet (4). 8 — Yürümekten emir (4), vazife (3), tarif odatr (2). 9 — Yemek (2), nota (2). 10 — Şir (3), bir büyük kuş (6). 11 — Cereyan, meyl (4), siyah (4). Tatarbul 6 era © dairesinden: Bir alacağın temini için haczedilip pa- raya çevrilmesine karar verilen kırk çift rügan ve glâse nevinden erkek fötin ve akarak Si. BA, DİA terimi eda > günü saat 13 te Mabmut- prim Mahmutpaşa caddesinde 84 mu- maralı ayakkabıcı Aram Sabuhyan ©- fendinin dükkânda açık arttırma ile satılacaktır. Arttırma birincidir., Tahip olanın” şevmü mahsusada hazır bulun- mari ilân olunur. (5149) dü- (5). Emtia ve Yol eşyası Avrupa T. A. Sigorta Kumpanyası hissedarları 1934 senesi birinci kânunun 27 inci Perşembe günü zevalden evvel saat 11 de Galatada Büyük Tünel Hanındaki şir ketin merkezi idaresinde fevkalâde he- ya umumiye içtimana davet olunur. Bu içtimada hazır bulunmağı istiyen bistedarların O içtimadan lâakal dört gün evveline kadar hisse senetlerini: Istanbulda Galatada Osmanlı Ban- kası merkezi idaresine tevdi etmeleri ik tıza eder. Her bir hisse sahibi bir reye malik olduğundan içtimaa iştirak ve rey vermek hakkını baizdirler. Müzakere edilecek maddeler z 1 — Meclisi idare raporunun faraati ve şirketin feshi hakkındaki teklifin mü bize? ne dedim de sormadım Ay- şeye? Hemen kapıya yanaştı, gözünü deliğe-uydurdu. Bu sırada yukar dan şakrak bir kahkaha geldi. Bu- nu bir ikinci ve çok neşeli kahkaha takip etti, Sonra merdivendekiler hep bir ağızdan gülüştüler. — Babam eğlenceli bir şey söyle miş olacak... — diye düşündü — Bugün gene gevezeliği üstünde ga- liba, Fakat bu gülen kız kim? İlk kahkaha, bülbül gibi şakıyan bir gırtlağın kahkahasıydı. Bu kah- kahayı... buna benzer bir kahkaha- Yı hatırlar gibi oldu. Bu kahkaha... Bu kah...kahaaa?.. — Tuuh ayı! —diye Ohomur ir — Sadun beyinkilermiş me- Li . Buraya trkılacak zaman mıy- .: Şimdi hepsi aşağıya inmiş bulu- nuyorlardı. Anası tonibulca bir ha- 'nımı kulağına bir şeyler fısıldaya- rak taşlığa geçirdi. Arkalarından, sofadaki endam aynasının önünde başlarını düzelterek peçelerini in- diren iki kız belirdi. Bunları görün- ce, hele bunlardan birini biraz da- ha fazla süzünce müthiş bir heye- Sebzeci Hamdi Efendi Kayserinin eşrafından idi, Güleryüzlü, tatlı dilli bir adamdı. | Gençliğinde vaktını hovardalıkla geçiren bu zat evlendiği zaman zengin, mal ve | mülk sahibi idi, Rukiye Hanım da ona | güzel bir zevce oldu; fakat Hamdi Efen- di dünya evine girmesine rağmen caki çapkınlığından hiç geri durmuyor, para» sı onu geceleri sabahlara kadar rakı moc- hislerinde karı oynatmağa sevkedyordu. Anadoluda mal ve mülk sahbi olanların ekserisinin iş işi zaten hazır yiyiciliktir. Rukiye yeni gelin olmasma rağmen çok | zahmet çekti. Aylarca geceleri sabahlara kadar uykusuz kocasını bekledi. Uzükdü, gizli gizli gözyaşı döktü; lâkin taham - mül etti, derdini kimseye lemedi. Al Jahıma şükredip sabretti., Kasabada ilk- mektebi bitirmesine rağmen bu sabır ve tevekkülün ona nereden geldiğine her - kes şaşıyordu. Çünkü Kayseride biraz ©- kuyup yazan kızlar zorlu birer avrat ke- silirler, yaman birer karı olurlardı. Hamdi Efendi bu minval üzere sene - lerce yaşadı. O, geceleri işret masasında kahkahalar atarken beriki evde kara kuş lar gibi karyolasında tünedi. Bu zevk ve safa âlemlerinin sonu gel- medi, Rukiyenin babadan kalma ür vardı. Sarhoş kocası karının ederek onu da bin beş yüz liraya eş Hamdinin bir oğlan, bir kız iki çocuğu olmuştu. Zavallı Rukiye şimdi kede- rini çocuklarile unutuyordu. Kocası son araziyi de satıp bedelin ikısmen borçla” ra, kısmen kötü karılara yedirip tertemiz meydana çıkmca Rukiyede de aşfak atlı. Ah bu Anadolu kadınları... Erkekle- rin her türlü arzularına göğüs geren, her türlü hakarbilerine ve felâketlere katla | nan Fatma abla ve Ayşe kadındaki bu | feragat ve tevekkül nedir? Erkeğin? kö- rü körüne merbut olan, aç ve sefil tar- | lada çalışıp kişisini rahat ettiren, sırasma göre onun istibdadına boyun eğen Ana- dolu kadınlarında ne bir safiyet, ne vi yük kuvvetlerini kanaat ve tevekkülde bulurlar, Paraya hor bakan şehirli kadı- nın fantaziyesi. Rukiye bu sıralarda üçüncü çocuğuna gebe kalmıştı. Hamil çk güç oldu. Do - vallı ana hastalandı. O in, oturdukları evi de sa- ap karısını tedavi enli il iaaibe la götürmekten başka çare olmadı. Ilk evvel Usküdarda Körbakeki tarafların - da bir ey tuttular. Hanım fakültede ame- liyat oldu. Tedavi uzun sürdü. Bir dene içimde Kayserideki son evin parasını ye- diler. Artık memleketlerinde bir karış bile ne arazileri ne de çatılmış iki tah ları vardı. Oraya dönmek be,....s Hamdi memleket şive — Gaj.—.ue o kattar para yidik. Kız Rülkiye şımdi nideceğiz? Ben çok büyük hatâ yapmışsım. Diye yanıp yakılıyordu. Olan olmuş, bundan sonra memleketlerine de hasret olmuşlardı. Paralar suyu çekince Hamdi. ilk evvel Usküdar sokaklarında fındık, fıstık, kurabiye sallı. Nihayet bir eşek tedarik ederek sebzecilik etmeğe başladı. Şimdi iki sene var ki Kayserinin bu eski hovardası sırtında yaz kış eski bir | yelek, ayağında arkası yamalı bir panta- İon, başında yağlı bir kasket, eşeğe yük- ettiği küçük küfeler ve sepetlerin içinde yaş sebzelerle sokak sokak dolaşıyor. Onu, şimdi Usküdarın Körbakkal, Se- limiye ve ihsaniye inahallesi halkı Sebze- ci Hamdi ağa diye tanıyor. Fakat kimse bilmiyor ki bu Hamdi Ağa Kayserinin ai, eşvafındandı. - Mal ve mülk sahibi i Zengin, hovardameşrep bir zattı. Bir za- Manlar zehire ambarları tıka basa dolu olan bu fakir sebzecinin evinde bir okka bulguru bile bulunmuyor. Çocuklarının mektep kitaplarını bile temin edemiyen Hamdi Ağa sırf karısının, fedakâr Ruki- yesinin idaresi sayesinde yevmiye kazan- dığı altmış, yetmiş kuruşla evini geçindi- riyor, üç çocuğu ile beş nüfus aileyi do- yuruyor. Her sabahı şafakla eşeğini önüne karta: rak bortanlardan sebze yükler ve güneş doğunca inshallede başlar. Hamdi Ağa ii vin birer ke yemeği geluğn ile çocuğu ile midesine indiriyor, karınları- nı doyuruyorlar, geceleri de alttaki bod- rumda eşek, üstteki odada kendileri ya - bi olmuştu. Ha boğuldum, ha boğu- yım... İlme; Salaş ve dumanlı duman ı gözleri vardı.Taşlığa geçer ken bir daha güldü. Bülbül gibi - şakıyan gırtlı gırtlağın Mei İlk kahkaha... s Bunun kahkahasıydı. Gözünü anahtar deliğinden ayı- rp doğrulurken havayı, koklar ei derin derin içine çekti. Sonra, ci- gerlerini boşaltırken sayıklar gibi söylendi: — O kahkaha... bir senedenberi unutamadığım kahkaha... Sokak kapısı kapanmca doğru pencereye koştu. Odanın kafesi ka» palı kalan con © penceresine... ve, alnmı dayayarak baktı: Tombul hanım önde, kızları ar- da, yavaş yavaş Fazlıpaşaya doğ ru gidiyorlardı. Hepsi siyahlar gi- yinmişlerdi; üstlerinde başlarm- da bir başka renk yoktu. Çorapları siyah, iskarpinleri siyah, çarşafları, kısa pelerinlerinin altından kolları gözüken blüzları ve üçünün de sol ellerinde tuttukları eldivenler si- yahtı. — Görenler umacı sanacaklar... — diye düşündü — Neye böyle hep manastır kaçkını giyini- yorlar? Her halde bu rengin ken- Zamanımızın Karusosu namile anılan JOSEPH SCHMİDT we emsalsiz komik SZOKE SZAKALL tarafından temiii edile İLKBAHAR filmini takdim ediyor. Filmin büyük kıymetin larda hiç bir zammiyat aldırınız. FOX JU Pek yakında Şimdiye kadar görülen CASUSLUK maceralarının en il kla seyre ismile BEN BİR C Türkçe; Frans ıca si yoktur. Telefon: IPEK nde (İKİ ŞARKISI ağmen fiyat evelden Yerlerinizi 42851 RNAL sinemasında ve vücuda getirilen mükemmeli, bütün dünyanın”! ttiği biricik şaheser: y YÜZLÜ KIZ) ye çevrilen ASUSTUM özlü. film Conrad Veidt - Made'cina Caroll » Herbert Marshall SEN ISTNBUL: 1930: Dünya haberleri. 19,40: Girap- piyanolu kuartet: sololar. 20,10: Se- rafından konferan: Plik 71,45: Ajans ve borsa haber ya Kasim hanım Radyo car ve tanga ör (Hava müm riyatı programımıza ilâ 223 ihr. VARŞOVA, 1348 m. 16,45: Hafif enusiki. 17/46: Ders, 1: Halk musikisi. 24,05: Dana. 1198 Kür FRANKFURT, 251 m. iladenı Haf maalki 184 Çecak see be, . Eşhas: Clemenceva, Vi Dardlam 23 allerlar, EİD DAM e iL Mi Gece konseri. 1: Gece konseri, BAL Khz BERLİN, 357 m 19,08: Kış sporuna dair. 18,39: Piyano kon- ami 2 Karış şan aeçrizet, Ki sür (arada musiki.) 823 Kis, BÜKRE 3: Plâk (18 sx 19: Saat ayarı, 364 m. leşi plâklar, 23,28: Kahvebaneden naklen kon *“S96 Kr. BELGRAT, 437 m. 18; Kumrtet konseri. 19,20: Musahabe. 19.30: 20,10: Reklâmler, 20,20: Milk 180: Haberler, Zi: Zagrepten mek- ber ler. 24,15: Dans musikisi. ROMA - NAPOLİ - BARI, 10: Filharmonik takımın konseri, lif. 20: Pl. — Musahabe, — Plâk. (Bari)i Rusça meğriyat. “Yunanistan 71,85: Camaariden naklen karrşık kon» Şer: Zi Konfarana, Z3 Verreim 241 Haber: 850 Kr. BRESLAU, 17: Hafif musiki re K isk 22.10: Frankfurttan makil. 23: Has Perler, 23:08: Morartm plüklar ais Akşam konseri, Eski Fransız Ti; Sibel ŞEHİR TİYATROSU ÖPERET KISMI Bu akşam saat 20 de BU BİR RUYA OÖperet 3 perde Yazan: Selma Muhtar H, Besteleyen Ferdi, 8924 tap barmeyorlar. Vakit vakit memleketteki iyi günleri. Ee mar Sri şimdi eşek gibi çalışıp &- sl kc yattığma ve eşek gibi ya- şadığma yanmıyor; fakat Kayserilinin memleketini bir daha dünya gözü ile gö- dilerine çok ek sanı yor olacaklar? Sonra tuhaf şey.. anaları iki dirhem bir çekirdek ; kızlar sade mi sade! Çarşafları bizim küçüğün süt anasının çarşafına benziyor. Başla- rını da sıkmamışlar... şu etekliklere ik. Hakikaten, bu hallerile kızlara şık denemezdi. Kıyafetleri hiç te modaya uygun değildi. Yalnız kun- duraları, çorapları, © eldivenleri e pahalıya alı benziyorlar. mmışa dr. Tabakasından bir sigara çıka- reken kendi kendine söylendi: — Ne pasaklılık bu... Halbuki, Adada, geçen sene, şimdiye kadar gördüğüm bütün kızlardan şık gi- yinmişlerdi. | Onları içinden muttasıl tenkit e- diyor, hattâ ara sıra hoşuna gitmi- yorlarmış gibi suratını da buruştu- ruyordu. Fakat buna rağmen göz- lerini arkalarmdan ayıramıyor, dal Li ve hayalle dolu bakışlarla on- ları takip ediyordu. Bu bakışlar sanki iki iğneye ge- girilmiş birer iplikti; ve sanki bu iğ nelerden biri bir kızın, biri öbürü- nün bellerine ( iliştirilmişlerdi de yürüyenler uzaklaştıkça gözbebek- leri birer makara gibi boşalıyordu. Kim bilir bu dalgınlığı daha ne- kadar sürecekti! Kızlar şimdi Fuat SUREYYA OPRETİ Salı akşamı Şehzadebaşı Feri” tiyatrosunda 20,30 da KIRK YILDA BIR Operet 3 Perde Istanbul üçüncü icra memurİsiğ, dan: Yeminli üç ehli vukuf rl tamamma 15280 lira kıymet takd. dilen Galatada Yolcuzade mah de Iskender ne vo 65 ralı apartmanın yarın ! yedeye vazedil olduğundan ; Dumuevvel iç tarihine müsadif şembe günü saat 14 ten 16 ya 5 dairede birinci arttırması icra tir. Arttırma bedeli kıymeti i menesinin yüzde 75 şini bulduğu dirde müşterisi üzerine bırakıl İp takdirde en son arttıranın saat 14 ten 16 ya kadar keza (o “İ mizde yapılacak ikinci açık #inda arttırma bedeli kıymeti menesinin yüzde 75 şini dirde satış 2280 numaralı kanun muna geri barakılır. Satıp”! şindir. Artırmaya iştirik etmek ” yenlerin kıymeti 7,5 Zu nisbetinde pey akçesi veff li bir bankanm teminat mel N mil bukanmaları lizmmdır. Haklari sicilli ile sabit olmıyan © İş 5 caklılarla diğer alâkadarların ve hakkı sahiplerinin bu haklarımı YE Şİ susile faiz ve masarife dair olan 5 alarını evreki müsbiteleri ile -bi ilân tarihinden itibaren nihayet zarfında birlikte dairemize bildir! ri lâzemdır. Aksi takdirde haklari” pu sicillile sabit olmıyanlar satış “4 inin paylaşmasından hariç 2 üterekim vergi, tenviriye, den mütevellit belediye rüsumü yana sittir, daha fazla malümat 5 tiyenler 27-11-94 tarihinden İÖ fg paşa türbesine inen yokuşa £. VE görünmez olmuşlardı. vs e — Oocoff! Koluna kıyasıya bir çimi muştr .Başmı çevirince Ay$€ ti ya bn gel pi yordu. intikamını ancak bi — Nami? —dedi — gb arkalarından bakar mısın denberi seni gözetliyorüm ee bir iz gindikter j karak kızın kolunu uzat! bir yere çekildi. Sonra acıya oğuşturarak; Bir daha böyle şaka e dedi — canımı fena yaktın rrmr mı koparacaksın? — Dur bakalım daha al Sokakta yaptıkların ne is€ 4 de gözümün önünde beni 8“ na tahammül edemiyoru!” — İnkâr edeyim © deme” başında bir kızla konu$t z