öz miz Ja KULAK Londra (© Londra mektupları | e Am Ankarayı anarken.. ek yerinde bir Mavağlki LONDRA: 27 -7-934 — So- ğuk kanlı ve vurdum duymaz in- sanların biraz da anut oldukları ak- la gelir değil mi? Halbuki: Şu İn- gilizler kadar doğru yanlış herhan- gi bir propagandaya kulak veren, tesiri altında kalan millet az bulu nur, Haydpark ve köşebaşı hatipleri- nin nutukları, gazetelerin başmaka lelerinden fazla dinleyici buluyor ve tesir ediyor dersem inanınız.. Oh bu hatiplerin hokkabaz belâ- gati! kerrat cetvelile veya vahide irca usulile hesap meseleleri halle- der gibi bir iki o nüktecik, bir iki hikmetçik ile koca bir rejim, koca bir insaniyet meselesini (halledip çıkıveriyorlar. Böyle bir hatip ol- * maya henüz ingilizcem müsait de- ğil ve karakterim hiçbir (ozaman müsait olmıyacak.. Ben onlarm darülfünunlu olanlarma, fransız- cadan biraz anlayanlarıma, Küçük- 'Asya hakkında birşeyler bilenleri- ne Türkiyeyi ve Ankarayı anlatıyo- rum. İlk defa bir Piyer Loti teces- süsü ile gözleri (parlayarak beni dinliyenleri hemen önliyorum; “o- rada sinemada gördüğünüz, kitap- ta okuduğunuz Şarkı değil ; kaybet- tiğiniz Garbı, arkasından koştuğu- nuz ve henüz ulaşamadığınız Gar. bı bulacaksınız. , diyorum. Ankaranın, inan bağları çözül müş, karar temelleri | sarsılmış ve ümit ufukları Kararmış (insanlar için nasıl eşsiz bi şifa yeri olduğu ğunu anlatıyorum: “Ne şu önünüz- deki albüme, ne şu fransızca Türk gazetelerindeki güzel (o resimlere bakınız; bunlar size bir (OAvrupa şehri minyatürünün Küçük Asya ortasında kurulmakta olduğu hük- münü verdirecek; bu hükümde 1s- rar ediniz veya yanıldığmızı ka- bul etmek insafında bulununuz; bence hepsi bir.. Resimde gösteri- lecek, sinemada teşhir edilecek bir Ankara yoktur; Ankaranın manevi havası, Ankaranın ruhları doldu- ran, yükselten, temizleyen havası vardır. Alplarm eteğindeki İsviç- re şehirlerile Orta Anadolu yayla- smmm üstündeki Ankara arasında dur. Altın kasaları arasında ka - palı kalarak yiyecek bulamadığı i- çin ölen zenginin hikâyesini tabit , bilirsiniz: Servetiniz ve ilminiz var; fakat ülkünüz, inanmız çok dağınık, çözük; âdeta (yok gibi. İşte; orada onu bulabilirsiniz. Ha- yatından bıkmış, yaşamak hevesi- ni kaybetmiş, ne yapacağını şaşır. mış bir insanı Ankaraya gönderi- niz; oranın havası içine bir sinsin, oradaki yaratıcılığa bir imrensin, onun irade ve iman (o bağışlayan gözlerini bir görsün; yemin ede- rim size: dönüşte memleketinizin en ateşli, en ülkülü, en yaratıcı in- sanı olur.. Şimdi birer şubede birer cephede olgun meşhur ve çok defa yaratıcı o şahsiyet olmuş bir çoklarımız var ki: Onu gör meden, ona intisap elmeden, Ankaraya gelmeden, Ankara - nım ateşinde dağlanmadan bi- rer hiçtiler. “Makine insanı,, yapa- mel ye ei gazetelerinin şarlatan fen sütunları okumayı. nız; Ankarada her kalıba yeni ruh mefheden en büyüğü ve halkedici Çocuk neye uğradığımı anlıyama dı. Sarı, püskül bıyıklı müzakereci- yi görür görmez sıfırı tüketti. Mü- zakereci kalın, işaret parmağını ço- cuğun küçük ağzına bir soktu, ku- tudan merhem çıkarır gibi bir çe- virdi, çıkardı. Kitabın üstüne çiğ- nenm'ş elma posaları o dökül Çocuğun avurtları, diş etleri de bi- berlenmiş gibi yandı- — Bunlar ne? — Elma! — Elmamı? , Bu, elmamı sorgusu sanki (bom- ba mı?) gibi haykırılmıştı. — Elma ha! — — Hem dershanede, hem müza- kerede, hem yasak olan şey. Kaç türlü suç biliyor musun? yezit yu- murcak! Yüzbaşı oğlu Cemal zangır zan- gır titriyordu. Cemal neysene, asıl sıfırı tüke- ten Sansarostu, Hem ağzı elma do- Tu idi. Hem avucunda sonlokma- Hergün değişen karışık adlar altında gazete, Cönk (1) ve bitiğ (2) İer çıkarıp şunu bunu zorla Böngü (3) yazarak, iş güç adamla- rından yayma (4) — topluyanlara karşı, çok yerinde bir savaş açıldı. Gazeteleri, bitiğleri, Cönk'leri kendilerine geçim tutamağı (5) ya- panlar birer birer enselenecek. Na- sıl geçende bunlardan biri yakayı ele verdi. Bir takım zavallılara, “seni şöy- le yaparız, böyle ederiz,, diye göz- dağı (6) vererek, para koparmak- İa sokakta birinin gırtlağına ya pışıp soymak arasında ben hiç bir ayrılık (7) gözetmiyorum. İş çok sağlam tutulduğuna göre, yardan herhangi bir o bucağında, bundan böyle sorgusuz hiçbir ga- zete, Cönk veya bitiğ oçıkarıl. mayacak, şı veya bu efendi; gözü- ne kestirdiğine, ağız dolusu, çala- kalem sovüp sayamıyacak. kendin- den daha çelimsiz birinin bir yol- suzluğunu parmağına < dolıyarak yere varmak ataklığını gösteren ler, gidecekleri yerin dam (7) ol. duğumu iyi o bilsinler ve ona göre kendilerini kollasınlar! M. SALAÂHATTİIN (1) Cömk — mecmua, (2) Bitiğ — Kitap, (3) Böngü — Abone, (4) Yay- ma — İlân, (5) Tutamak — Vasıta, (6) Gözdağı — Tehdit, (7) Ayrılık — Fark, (8) Dam — Hapishane, —— e ——— havayı koklayınız ve görmeye ça- balaynız . Ankara, inan iradesi- nin Allahlaştığı yerdir. Buradan hoşlanıyor musun diye sorduğunuz zaman bazan kemiklerimde #htiyar romatizması dolaştıran sissiniz, İn- giliz nüfuzu gibi serin ve güzel der- ken amansız ve çetin, oyavan ve sinsi ta iliklere işliyen soğugunuz umurumda değil ve gene “o kadar çok değil!,, cevabını veriyorum.. Çünkü Ankara havasma hasretim Çok defa deriyi yakan güneşi, bazı defa burnu dolduran tozu; cefa keş akasyaların küçücük gölgeleri- ni değil; Ankaranın o ruhuma her- sabah bir kahraman © edasını, bir nebi olgunluğunu ve bir şair ilha- mını veren manevi havasını arıyo- rum. Bırakınız siyah o gömlekleri ve kızıl bayrakları! o bozkıra ve o mavi gözlere bakımız..,... Ne fransızcam fransızcaya, ne ingilizcem ingilizceye benziyor; fakat bunların hepsini söyliyebili- yorum; bepsini anlatabiliyorum; soğuk kanlı: İngiliz gençlerinin An- kara halkevinin ateşli gençleri ka- dar heyecanlandığını görüyorum; beşikten ellerini © uzatarak konu- şan bizim Oğuzu ve bunlar İsası- nı efsane saysanız da, işte ben An- karadan ve ondan (o bahsederken birden dile geliyorum.. Ve size yemin ederim: Onlar, Ankaralı olmaya, en büyüğün mil- letinden olmaya, en büyüğün dilini anlamaya mümkün olsa hayatları- nın birçoğunu vermeye hazır görü- nüyorlar... İnsaflı emperyalist Ingiliz, inan- İristiklâlci Türke imrenmektedir. Behçet KEMAL Milliyet'in romanı: 39 Yazan: AKA GÜNDÜZ $ı duruyordu. Hem de cebinde he- e yenmemiş bitevi bir elma var- ir. Müzakereci gü: — Nerden yim banu?! —!! (Cevap yok) Çocuğun küçük O kulaklarını iri avuçlarile avuçliyarak şöyle bir tar > — Söyle! yoksa kafanı koparı- rım! Çocuk biran söylememek mertli. ğini aklma getirdi, Fakat kulakla. rı öyle acıyordu ki beyni uğuldama ğa, gözleri yataklarından fırlama- ğa başlamıştı. Her şeyi O unutarak u gösterdi. — Bu hırsız mı verdi? Çocuk başı ile evet işareti etti — Nerden buldun elmayı eşek oğlu eşek!? Sansarozun ağzı elma dolu olma saydı: Diye mi Da ki smile. Bizle elinde da Sine .— mina! Boğaziçinin balık yatağı olan yer lerinden biri de bizim Vaniköyü.. Gelişi güzel, at denize bir olta... Akşama kadar birkaç - kile balık tatmak işten değil, m Dün Salâhattin © anlattı, aynen Geçen gün, evdekilerden biri, al. | başından geçmiş: mış oltayı, yan gelmiş rıhtıma. Canlı canlı tutap kocaya dolduru- yordu. Bir dairede iki tane | Salâhatti- niz. Ekseriya isimlerimiz biribiri- ne karışır. Ben arada bir ona çıki- — Kolay gele! diyip yanına so- | $irım. Takılırım. kuldum. — Mersi!.. Ama, ne balıklar, bir görseri.. Galiba yağlı da... Akşama iska- rasını yaparız!.. ar. Yalnız, bu arada bir şeye dikkat ettim. Tututlan balıkların rengi bir acaipti. Kafalarının iki yanında kocaman birer boynuz taşıyorlardı. Kanatlarında çalı süpürgesi gibi — Yahu şu ismini değiştir. Borç- lularım hep beni buluyor, yakama yapışıyorlar. Yalan da değil, bir defa bir icra- işinden yüreğim Bir de- fada bir o mübaşir az kaldı bana celp imzalatağaktı. Benim mahke- me ile, icra ile ne omünasebetim var? Mektuplarımız da bazan bi- ribirine karışır. Bana pek mektup yollıyan yoktur. Onun için gelen sert sert hallar vardı. Sudan çıktık. |, —okispları bep ona veriririm. tan sonra; kolaylıkla ölmüyor, sa- atlerce debeleniyorlardı. Yalıların önünden geçen bir ba- lıkçıya: — Kuzum, bunlar ne balığı? di- Geçen gün gene “Salâhattin beye” kaydile bir mektup geldi.Ev- velâ onun sandım. Alâkadar olmak istemedim. Fakat bir defa da zar- fın mübrüne bakayım, dedim. A- caba nereden geliyor? Mektup Ya- ye sorduk, herif, uzaktan şöylevbir | lovadan postaya verilmiş. Tamam. bakınca: — Aman, diye (bağırdı, sakın el süreyim demeyin. Çarpar! Fe- na balıktır o. Eti yenmez. Biz ho- ros mina deriz. — Eti neden yenmiyor? — Pis balıktır. Leş gibi kokar. Denizden çıktıktan sonra yirmi Ben de dayımdan mektup bekli- yordum. Dayım yalovada oturur. Mektubu açtım. Felâket, aman. “Karın basta, derhal gel,, diyor. İyiki zarfa bakmağı akıletmi- şim. Daireden fırladım. Doğru köp rüye geldim. Vapur vaktine daha bir saat bir çeyrek var. Galataya geçtim canımın sıkıntısından bir- kaç tane atmak için Karaköydeki O zaman bizim acemi balıkçı | meyhanelerde birine oturdum. Ka ya döndüm: rımın hastalığı fena halde asabımı — Gördün mü? Zahmetin boşa sartmıştı. Üsttüste içmişim. Hemen gitti. Tuttuğun balık horos mina i- miş! Ama, ben anladım: Balığın suratında meymenet yoktu. Güldü: — Suretinde değil, adında da meymenet . Horostan kime ne hayır gelir ki.. Tavuk mina olsa- ydi, da bak, ne tatlı tatlı yenirdi! İlâve: bun söyliyen erkek de. gil, hanımdı. Kulak MİSAFİRİ YENİ NESRİYAT Yeni Adam “Yeni' Adasi, m 31 inci sayısı çok mükemmel biz kapak içinde zengin bir mündericatla çıktı. Bu sayıda Dr. Sa- dettin Vedat B. in “Biz bir makinemi- Hafta gazetesi Türkiyenin bu en çok okunan mec ifelerini muasının 17 inci sayısı © sahi çoğaltarak çıktı. Haftanm bu sayısında birçok güzel yazı, güzel resim ve şayanı dikkat mün- derecat vardır. Büküm bunlara ve (30) parça resi: me rağmen sayısı (7,5) kuruştur. Mülkiye mecmuası Aylık içtimai ve siyasi ilimler mec- #muası olan “Mülkiye, nin 40 inci sar yısı zengin münderecatla çıkmıştır. Pro. fesör Mustafa Şekip Beyin (Gaye ve Hürriyet) insiyakları yazısı ile başla yan bu nüshada “İrilkümette, devlet te, cemiyette demokrasi,, (irk ve İn- > » “Devlet şürası yasaya uygun- luk mercii,, , “Hulcuku miye ee eri ; (Tevdint sözorlası) , on dakika içinde sarhoş oluvermi- şim, Bir taraftan içiyorum bir taraf tan da vapur saatini iyi kollayabil- mek için gözümü saatten ayırmıyo- rum. İhtiyaten garsona tenbih et- tim. Ben dalgm dalgın düşünürken içeri İrfan girdi. — Ne o yahu. Böyle yapayalnız böyle düşünceli, Karadenizde ge- milerin mi battı? — Bırak birader, Fena halde ca- nım sıkılıyor. Demin o Yalovadan mektup aldım. Karım hasta imiş, Beni çağırıyorlar. — Demek onlar orada öyle mi? — Evet. — İnşallah bir © şey yoktur ca- nım, izam etme, — Naerl olur azizim. Gerçek teh- likeli bir vaziyette (olmasa beni böyle apar topar çağırırlar mi hiç? İrfan: — Can her şeyi fenaya yor ma iyi değildir. Belki görecekleri gelmiştir de böyle bir oyun yapmış- | lardır diye beni teselliye kalkışı- yordu. — Olacak şey mi hiç bu. — Ne zamandanberi gitmiyor. sun. — Epey oluyor. İrfan israr ediyor” — Bak göreceksin seni görecek- i işti kadar merak e- ememişlerdir. Şu na bir emrivaki yapalım demişler- dir mesele inşallah böyledir, Ne diyevim. Çocukcağız beni Almanyanın ildusadi yani teselli icin hüsnü niyetinden saçma zayıflatıyor mu?,, , (İçtimai iktisat ha- | lamağa basladı. roketleri) , “Laüsamne sulbu, , (Sulh kârma Sn — Söyle diyorum! — İnşallah bir sey yoktur. — Inşallah dedim. Sekiz duble irmisim, Garson sa- ati haber verdi. On o dakikamız miğde vireciksii kel Onlar da haram yemeğe, mali mesruku bile- Bütün sınıf korkudan buz kesil- | rek ketmetmeğe alıştıracak ha ! miş. Kimse o tarafa bakmıyordu. Hele mektebin, öteki mekieplere Bütün çocuklar burunlarını ucla- | karşı bozulan şerefi, namusu mese- rmı kitaplarına dayamışlar, bitri- | lesi hepsinin üstünde idi! Hemen yorlardı. Sansaros ağzını posa- | çocuklar tabur edildi. Kararlar o- Yı avucuna doldurarak cövap ver- | kundu: di: — Onu bana başkası verdi. — Mektebin içinde böyle şeyler var mı hınzır! — Yüzbaşı oğlu (Cemal'e - fendi de Sansarosla beraber hırsı cuklarından elma çalmışlardır. Ce- e ye mal efendi on iki saat aç kalacak — Ya!.. Demek dışardan çaldın? — Çalmadım. Dünkü mektebin kırmızı yanaklı çocuğu verdi. Hem iki tane verdi. — Yal.. Hem iki tane ha?! ve on deynek yiyecektir. Bütün ta- lebe efendiler, Cemal efendi ile üç gün ie zinhar konuşmıyacak- ar, Ali ve Ahmet efendilere gelin- <e, onlar bu gibi ahlâksızlıklara â- Müzakereci iki çocuğu aldı, mü- | let olmadıklarından birer aleni tak- dürlük divanmın karşısma dikti. | dir verilmiştir. Hiçbir şeyden ha- Olanı biteni anlattı. Tahmin, muha- berleri olmıyan Mırmır Ali ile Vir- keme, istidlâl ve hüküm bir siprda| gül Ahmet biribirine şaşkın şaşkın verildi: Sansaros bu elmaları baş- | ka mektebin çocuklarından çaldı. baktılar, Hırsız Osmana gelince: Bir haf Darüleytamın haysiyetini berbat et| ta tavan arasına hapis! Yirmi dey- ti: Üstüne üstelik te başka çocuk- ları hırsızlığa teşvik ediyor. Bu iki elmayı Cemalle beraber çaldılar. Yerlerken yakalandı. Bunlar tabiidir ki Sansarostan beklenen şeyler. Fakat dahası var. Öteki elmayı mektebin en uslu. en çalışkan çocukları olan Ali ile Ah- i i “öd : . nek kıçına! Üç gün yalnız birer tas ekmeksiz çorba! Ondan sonra zin- dana atılmak üzere polise teslim! Bu işler oluncaya kadar da kimse Osmanla konuşmıyacak.! Sansaros mırıldanmak istedi: — Calmadık müdür bey! O mek- tebe sorunuz. Bize onu kırmızı m kalmış. Nasıl parayı verdim. Nasıl İrfanın elini sıktım. Nasıl meyhane den fırladım. Nasıl vapura bindim. Allah ile ben bilirim. Vapur hareket etti. Hava güzel. Deniz çarşaf gibi Güverteye çıkayım dedim. Bir de ne göreyim, Köşede dayım oturmuş gazete okuyor. Telâşla yanma git- tim. Beni görünce hayret etti. — Hayrola dedi. — Bizimkiler nasıl? dedim. — Elhamdülillih o hepsi iyiler, dedi. — Karım? — Hangi karım, O zaman aklım (başıma geldi. Ben hakikaten evli de; Salâhattin devam etti: Dalgınlığa ait başımdan çok ma» ceralar geçmiştir fakat böylesine hiç rastlamamıştım. Dayım gülüyor du. — Ee bu güzel diyordu. Böyle olmasaydı senin de bize geleceğin yoktu. Dalgınlık bazan işe yarıyor- muş. Biz, — Peki! dedik. Mektup öte- ki Salâhatt'ne aitmiş, onun haberi olmadı, Onu beklemezler mi dedik. — Yalovaya çıktığımız zaman ilk işimiz onunla meşgul olmak ol. du. Dayım evlerini biliyor. Onla- ra uğradık. Hamdolsun kadınca- ğız iyice imiş, benim yanlışlıkla mektubu açtığımı o söyledi. Fena halde utandım, Sonra da telgrafhaneye gitt'k. Salâhaltine “karın biraz rahatsız- dı fakat hamdolsun şimdi iyidir.,, diye müjdeli bir telgraf çektik. SEM Himayeietfal çocuk bakıcı mektebi Himayeietfal cemiyeti oumumi merkezinin Ankaradaki çocuk bakıcı mektebi | teşrinievvel ipti- dalarında derslere tekrar başlıya- caktır. Mektep leyli ve meccani- dir. Ameli ve nazari tedrisatı iki senedir. Mektebi muvaffakiyetle bitirerek şadetname alanlar Hima- yietfal müesseselerile, diğer mües- seselere ve aileler yanma o çocuk bakıcılık ve basta bakıcılık işlerile yerleştirilir. Mektebe ilk mektepten şadetna- me almış veya orta mekteplerle li- selerde tahsil görmüş 18 yaşımdan 25 yaşına kadar evlenmemiş hanım kızlar kabul edili Pehlivanları davet Himayeictfal cemiyetinin Erenköy şabesince Ağustosun on yedinci cuma günü Erenköyünde istasyon ciyarmda, ir ve yetim çocuklar menfaatine büyük bir pehlivan (güreşi yaptırıla. caktır. En büyük pehlivanlar davet edil- mekte ve lâzımgelen tertibat alınmak tadır 4721 | Istanbul beşinci icra memusluğun. | an Satılmasına karar verilen (o pirinc, iye malı verdiği için < deyneklerden önce birkaç şamar yedi. Ha! Bir şey daha (var: Tavan arasında kaç gün hapis yatarsa 0- m derslerini bellemeğe mec 1 Sansaros meydan dayağını yedi. Ekmeksiz çorbasını içti. Kalemini kâğıdını, kitabını falan koltukla- yıp tavan arasına çıktı. Üstüne ki- İidi bastılar. Dünyada en çok sr- — hernedense — korkan Sansaros ağladı, ağladı, ağladı. Sı çanlar dolaştıkça, cik. cik ettikçe saçları dimdik oluyordu. İkinci gün öğle üzeri idi. Sansa- ros kendini şöyle bir topladı. Bü- tün iradesini takındı. Düşünceye vardı. Derken acı acı ve halsiz hal- siz gülümsedi. Defterden bir kâğıt kopardı, kurşun kalemi ile üstüne şunları yazdı: (Bu kâğıdı kovanın tavan ara- sından atıyorum. Elmaları ben çal- madım. Hususi mektepteki kırmızı yanaklı çocuk kendiliğinden verdi. İyi bir çocuk o. Bu kâğıdı o bulan eğer insansa, yüreğinde biraz mer- hamet varsa hususi mektep müdü- rüne götürsün. Müdür sorsun. Beni buradan kurtarsın. oku- Bugünkü pro$ 18.30 — Plâk meşviyal Ajans baberleri, 19,80 — noşriyatı: (Kemal Niyazi, ler ve Hayriye, Müzeyyen 21.00 — Selim Sımı Bey konferans. 21,30 — Nurullk İd Beyin iştirakile orkestraniz muhtelif eserler, 223, Kbz. OVARŞ 3485 we 2018 Man lere musik iğ haberleri, 21: Muhtelif, | Zi Yala 21,50: Haberler. 2230: Pi siki, 20 Konlerans. Zü.l5i Dat Kanlerans. 20,30: ik. e Peck iç perdelik porast, Khx, BRÜNO, 35 m. JAN Plak, VAZO: Almayı , 2010: Çocak m pera J 21,40 Prag. Kiz, BRATISLAVA, 208 9 1830: Plâk 18,55: Musahabe "af 19,15; Macarca neşriyat, 19585 Brüno. 2035: Musahabe, 2080 yelonsel konseri, 21,20: Mizah musiki 22,05: Prag. Khz. MORAVSKA - OTA D 19,29: > meşriyak, 1 rine. 20,45: Prag. 20,50: yin pena all AGER ki 21,40; Prag. 545 Khr. BUDAPEŞTE, 550 gif 20,35: Friedlim idaresinde “ 19 Kiz Deacklandnender JE 1 İorveç oda musi doğum yalı üçe 2345: Haberler. 24: Dans gem ai 904 Khz Hamburg 332 m. damlar. 20: Halk yari 2110: Nepeli ve A si. 2430: Dane ve 178 Ke MOSKOVA, iL e, 19,30; Musikili mepriyat., 22: anca ) 2348: Fransrca, DAR 832 Khz. MOSKOVA Stalin Se gf, 1730: Konfürans, 18: Mi 23,50 ri Çplâk). 680 Kiz. BELGRAT 21 Kuartet konseri, 2130 lar, 22 Keman konseri, 22,30 sı, 23 Haberler, 23,10 He Z3AB Dans Temehası Belediye Tstonbedt Beki! Sİ ŞehirTiyafrosu süsü Ü Hava NM siler kışlık sahnede verileciii” Gelen evrak geri verilmes” geçen nüshalar 10 haram yi matbaaya Bit işler için lie, Gazetemiz ilünlere tepte hafif tertip bir Gele gele orta boylu, ven yaşlıdan çok gence yak le, hususi mektep müdürü Hiç bir şeyden haberi dür bey bu gelişi hayrs ram günkü intizam içi takdire geliyorlar ERE bey Maarif e tamlar işine hakkı yoksa da ne de Kant Nazar Me Meri mevkii de pek — Bendi bir Sansar” var mı müdür bey? ii — Var efendim. a ağ bir vi elma çalmış çocuk, geçeni — Evet e halinde yakalan. — Hırsızlığına nin — Aman beyefen eni! elmanm birisi işte burad” dosyası hile var. — Peki. Bu çocuğu” çalmadığını sövlersen nacak mısmız? (