1 Ağustos 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sç oD Y SCTU | — Tarih tetkikleri | Eski dünyanın büyük bir Türk Allahı Belucistan'ın, bugün en meşhur mukaddes yerlerinden biri, Makran eyaletinde, Hingol nehrinin garbinde, bu nehrin denize döküldüğü yerden birkaç mil ötede, 65 derece, 31 dıkğ- ka tul; 25 derece, 30 dakika arz dai- relerinde bulunan Hinglâj, dağıdır. Burası, Hindu çok Allahçılığının garp te uzandığı en uzak köşe olmak itba rile de pek mühimdir. Hindu'lı_ır.bıı - rasının Anne Allah Pârvati Mâtâ ya- hut Kali'nin yeri bulunduğunu ıddı? ederler. Halkım kanışlarına göre, Çi- va Allah ile Daksha ı.rasmr!ı zulıuı: etmiş bir kavgadan sonra, Vııhn'u, Çi wanın karısı ümâ (anne, demektir) yi parçalamış, (ümâ) nın tacı buraya düşmüştür. Müslümanlar da burasını Bibi Na- ni (Nine Hanım) m oturduğu yer ol- mak üzere tazim etmektedirler. Milâttan önce 176 dan 161 yılına 1 | Öz dilimizle | Kendi yanlışlarımız... Gazetelerde çalışan düzeltici (1) arkadaşların gönlü kırılmasını istemem. Çünkü bir direk (2) yazı- yı düzeltici gözile okumak için ne kadar göz ışığı, beyin kırıntısı dök- tüklerini bu işi, bir aralık ben de yaptığım için, bilirim. Yalnız, şunu da söylemeden geçemi yeceğim: Gazetelerimizin bir ta- kıtmında, düzeltme işleri, şimdiye kadar bir türlü yoluna giremedi. Öyle günler — oluyor ki, ben bile kendi yazımı tanıyamaz oluyo - rum. Y ç yazıyı okuyucuya gülünç düşmez mi? İstemiş ve aramış olsam, bir ay- bık gazetelerin içinde size birkaç bin yanlış çıkarıp gösterebilirdim. Oku tadını kaç diz- içind. kamadığı bir sunmak biraz kadar geçen on beş senelik t lışlıklı da bezgin- nakleden Yahudilerin ikinci Maceh böe kitabında, I, 12 - 15 inci fıkralar- da bahsedilen Nanea (yahut N: ) me yanlış lik veriyor, okuyana da... Gazetelerimizin sürüm azlığın- Allah ile, Medya'lılar, Saka'lar, İran- hlar, Ermen'ler, Anadolulular, Suriye liler, Asur'lular, Babilli'ler'n Anaiti, Anaeca, Anahita, Anetis yahut Tanais, Anat, Nanâ adları altında tıphklıı:l bütün bu Allahların yuakrda söyledi- ğim Bibi Nani, diğer taraftan Şumer lerin Ninana yahut Nin - Sun yahut İn nini ile bir ve ayni Allah olduklarına ilk defa Masson, kendileri için dikka ti çekmiştir. Şu halde Sumerler, anayurt, Orta Asyadan gelirken, pek muhterem o - lan bu Allahı da berab irmişler, dan yanıp yakılıyoruz: — Tansak (3) neden okumuyor- lar? Gazeteler, —neden bu kadar az satılıyor? Bunun karşılığını vermek kolay- dır. Gazetelerimiz de yanlışsız ya- zı okumak, git gide güçleşiyor da ondan! Göğsümüzü gererek söyle- yebiliriz: Gazetelerimizi başından sonuna kadar duyum (4) çokluğu baskı temizliği, gösteriş ve yayış bu Allahın ibadeti her tarafa bura - dan yayılmıştır. 3740 ayak yüksekliğinde olan Hin- glâj tepesine, şimdiye kadar ancak birkaç Avrupalı ayak basabilmiştir. Bu mukaddes yer hakkında en iyi ma lümat veren zat, burasını 1861 yılın - da gezmiş olan Goldsmid'dir. Biz ta- bi bu tepe hakkındaki tafs'lâtı bıra- kıyoruz. Bu tepede Anne Allahın otur duğu yer, tahta kapılı, çamurdan ya- pılmış basit bir mabettir. Hiç bir hey- kel yahut resim yoktur. . Agwâ denilen delillerin idare etti- ği hacı kafileleri, Hindistanın her ta- rafından buraya ziyaret için gelmek- tedirler. Hacılar, Karâchi'den itiba - ren, karadan seyahat ederler. bhârti adını taşıyan bir çeşit hacılar müfetti- şi, M'ani'de evlenmemiş kızlar ile za- hitlerden başka herkesten para top - lar. Hacılar Hinglâj'dan, dönüşte tat- ta'ye gelince, bu müfettiş yahut baş delil, beline beyaz bir taştan yapılmış tesbih tanelerine benzeyen bir kemer | takar. __Bu;lîıidekğ _tuılel.e_r_.' Allahın yery çin, hn—ıktığx'cevherlır i- A H _;;lırm rahmini temizleyen, onları bak dan herhangi bir Avrupalı gazete ile utanmadan karşılaştıra- biliriz. Fakat, gel gelelim, — yanlışların çoklağu, en tatlı bir yazıyı okuyu- cuya yarıda kestirtiyor. Düzeltici arkadaşlar, kendilerini yazılara karşı biraz daha özenti- li (5) olmağa çağırırsam bana gü- cenmezler sanırım. M. SALAHATTİN (1) Düzeltici — Musahhih (2) Direk sütun (3) Tansak — Acaba? (4). D“'. yum — Haber. (5) özentili — Dikkatli, itinalı. kolaylıkla doğurtan, emzikli kadınla- rın sütünü memelerinde vaktile top - lattıran Allahın, hep Anahita) oldu- ğunu sylemiştir. Bundan dolayı evle- necek çağda bulunan kızlar, çocuk do ğuran kadınlar, bu Türk Allaha yal- varmışlar, ondan yardım beklemişler dir. K 'Bundan başka, Anahitâ'nın ayni ına- nılmıştır. Böyle taşlar Yhirat'ta çok bulunur. Bu muk Hind ddes yere b bütün tazidn iktedir. Ashâ yürnâ kadım Allahınm Kâpdi denilen zahitleri, buraya sık sık gelirler. Bir Râjputana, menkibesi, Marwâr eski hükümdarlarından Ugrâ Prabhâ'nun, Hinglâj'da (Anne Allahı) ziyaret et- tiğini, bu ziyaretten memnun olan Allâkın kendisine pımardan büyülü bir kılmç çıkararak verdiğini, bu su- retle denize kadar bütün Hindistanı p iğini hikây ktedi Bu (Anne Allah), Hindistanın gar . binde oturan birçok kabilelerin, ev - bark, Allahıdır. Hattâ birleşik eyalet- lerde, en garpte Mirzapur'a kadar Khârwâr'lar, bu Allah namma, her vesile ile keçi kurban ederler. Mazdeism'in başlıca Allahların - dan birisi, Anâhita'dır. Avesta, bu Allah hakkında birçok lümat ver - miştir. Anahita, Surâ, Ardvi, (yük - sek, kudretli, lekesız) sıfatlarını taşı- yan bu hanım Allah, bolluk veren yağmurlar, hususile yıldızlar mınta - kasımda bulunup, dünyadaki bütün a- kar sulara kaynak olan, bir pmarım Allahıdır. İlâhi suların tabiate verdi-” da, dört beyaz beygir - rüzgâr, yağmur, bulut, dolu - koşulu bir ara- Sek Ahmet dayı semtin en büyük kasabı. Bütün bu civar halkı hep ondan alış veriş eder. Gerçi öteki kasaplara nazaran — beş, on kuruş pahalı satar ama. Gene herkes ona koşar, Neden bilir misiniz? Gayet basit. İyi et verir de ondan. Yüz gram et alacak olsan koca bütün koyundan kestirebilirsin. Müşteri- lerine karşı pek iltifatkâr bir adam vesselâm. Onun için müşterisi pek çoktur. Biraz pahalı olmasına rağ- men herkes ona koşar: Dükkânınm müşterisi kadar da kedisi vardır. Civarın bütün kedi- leri dükkânın karşısındaki duvar dibinde Ahmet — dayının lütfunu bekleşirler. Sıra sıra onlar Ahmet Dayının cömertliğini bildikleri için hiç ayak altlarına — sokulmazlar. Yalnız bunların içinde güzel bir van kedisi vardır ki o böyle duvar dibinde bekleşen kediler gibi sırasına razı değildir. O uzaktan şöyle bir ortalığı iskandil eder ve kasabın en kalabalık, en hararetli, en meşgul bir zamanından istifa- de ederek dükkâna hücum eder. Ve mutlaka ağzında but parçasile çı- kar. Hergün muntazaman gelip bir but, bir kol aşrran bu hırsız van ke- disine Ahmet dayı fena halde içer- lemeğe başlamıştır. — Vermesem yüreğim yanmaz, Görünüşe aldanmamalı. Güya cins kedi diye bunu da evlerde besler- ler. Hakikaten, bu Aristokrat kedi- nin sahibi kimdir acaba? Bunda bu kadar müterakki bir kleptoma- ni illeti olduktan — sonra sahibine kim bil'r ne kadar zararı oluyor ? Neme lâzım sahibinin zararından Ahmet dayıya göre ne var ki. Yal- nız kedi gayet — mahirane, gayet ustalıklı hırsızlıklarına devam et- mekte ve dükkânm en iyi parçala- rını kaşla göz. arasında aşırmakta berdevamdır. Ahmet dayı artık bu münasebet- siz mahlükun'düşmanıdır. Ona iyi bir dayak atmak kafasına bir şey indirip gebertmek - şıklarından bi- rini düşü m dir. Lâf arasıtida Bömşu 1 dükküncı- larla konuşurken şu kedinin cibil- ba ile gezen Savaş Allahı olduğ da inanılmıştır. Savaşlarda, iki taraf- tan birine kuvvetli atlar, cesur muha ripler vererek muzâffer olmalarımı te min eden gene bu anne Allahtır. Avesta'da bu Allahın ilâhileri, bu Allah |: namıma kurban takdim etmiş olan birçok kahramanların adlarını söyledikten sonra, Anahitâ'yı şöyle tasvir etmektedir: (Güzel, kuvvetli, uzun boylu bir kızdır. Kuşağı belinin üstünde bağlıdır. Altm işlemeli bir el bise giymiş, otuz lutr kürkle süslen - miştir. Kulaklarında küpeler, boynun da gerdanlık, başında bir altın taç vardır.) Avesta'nım verdiği bu tafs'lât; bu Allaha ait heykelden alınmış olduğu şüphesizdir. Bunu ve bu Allahın Su - mer'lerden alındığını kolaylıkla is - bat edebiliirz. Çünkü âlimler, Avesta daki bu fıkralarla, Babilli müverrih Beroşşus'un, Babil, Susa mabetlerin - deki insana benzeyen heykellere iba- det edilmesini ilk defa Acemlere öğ- reten hükümdarın, Artaxerxes Mue- mon (M. E. 4(:4 -*361) olduğunu bildi Bar'itadesi Tei liyetsizliğinden bahsetti. Komşula- rı onu tanıdılar. —Ha! Şu avukatın kedisi. Ber- bat'mahlük. Biz deondan şiRâyet- çiyiz. Bakkal peynirlerini, sucuk- İarmı kilit altına almağa mecbur ol muş. a Ahmet dayı bütün bütün ifrit ol- u. — Gebertelim keratağı. i Komşuları hep birden itiraz etti- er. — Sakm ha. Avukatın gözbebe- ğidir o. Onun kılına — dokunmağa gelmez. Maazallah — insan sonra mahkemelerde uğraşır vallah. Avu- katla başa çıkı'ır mr hiç? Avukat Hamdi Cevdet bey ba- ronun en ileride, en güzide avukat- larındandır. Aldığı yüksek ve mü- him davalarla kendine iyi bir şöh- ret yapmış bir adamdır. Hakikaten bu esnaf takır la mücad ren y mü- b Samanatai y e , ği feyzü bereket, insanlara da teşmil edilmiş olduğu için Avesta: (Bütün erkeklerin tohumunu, doğuracak ka - ler. Babilli'ler ise, bütün dini tasavvurlarını, Sumer- lerden almışlardır. Şu halde İranlı - lar bu Allahı ve ibadetini asılları Su- .—[üfiıllri;;in rom ğ v tüaleni pek sıkıldı. Çünkü oynaya — oyanaya karnı acıkmıştı. Halbuki müdürün yemekten sonraya kadar demesi ye mek verilmiyeceğini gösteriyordu. Sansarosun tahmini doğru çıktı. Bütün öğle sıcağını güneşin altın- da, ayakta ve aç geçirdi. Sonra o- turmasına izin çıktı. — Sansarosla dost olan çocuklar yanına sokulup ekmek falan vermeğe can atıyor- lardr ama, mubassırlardan çekini- yorlardı. Bilhasa elma veren çocuk- Sansarosa acımıştı. Öteki çocukla- rın birkısmı Sansarosun gerçekten hırsız olduğuna inanmışlardı. Bir- kısmı da çocuk kayıtsızlığı ile al- dırış etmiyorlardı. Fakat elma ve- renle üç dört çocuk başbaşa verip kumpas kurdular. Zavallıcığın kar- nını nasıl doyurmalı? Annesi kar- h dağlarda donmuş kalmış, babası da muharebeden dönmemiş. Elma veren çocuğun gözleri birdenbire parladı. 'lersem siz de o sesle onu bir ağız — Ben ona iki elma vermiştim. Yazan: AKA GÜNDÜZ Bari onları yese. B'raz tok tutar. — Nasıl söyliyelim? Sonra bize de ceza verirler. —Bir $şey düşündüm. Hadi bir o- yun uyduralım. Çocuklar hemen kalktılar, e- lele verip br halka kurdu- lar. Döne dolaşa mektep şar- kılar söylemeğe başladılar. San- sarosu — görmüyorlarmış gibi çıkırığa doğru yaklaştılar. Elma ve- ren çocuk arkadaşlara yavaşça: — Ben türkü söyler gibi ne söy- dan söyleyiniz. — Peki. Dediler. Elma veren çocuk ço- cukça bir makamla başladı: — Ben olsam elma yerim! Diğer çocuklar: Diğer çocuklar: —- Ben olsam elma yerim! Elma veren çocuk: -— Aç kalsam elma yerim! Hepsi : mer olan heykellerden öğrenmişler demektir. ç Hilmi Ömer Üniversite Dinler Tarihi Doçenti — Biz önünde oynarken. — Biz önünde oynarken. — Sen gizlice elma ye! — Sen gizlice elma ye! Sansaros bu oyunun ne oyunu ol- J; aA ç -l h. bîre : dönüyorlar, yalandan — oynıyarak Sansarosa siper olmak istiyorlardı. Sansaros kibirine yediremedi. Böyle bir karın doyurmağı bayağı bir şey saydı. Biraz düşündü, o da bir türkü uydurdu. G arasın- da kendi kendine o makamla söyle- meğe başladı: ' — Ölürüm elma yemem! Kimseye bir şey demem! Ölürüm bir şey yemem! Sansaros derler bana. Çocuklar Sansarosun bu inatçılı- gma kızacaklarına daha çok acıdı- lar. Manasını bilmedikleri halde karşılarında piruhi kulaklı, sıska, fakat capcanlı bir izzeti nefis duru- yordu. Çocuklar başka bir yere gittiler. Sansaros yalnız kalınca, yaşıtları- nın bu insanlığını düşündü ve sinir- leri büsbütün gevşedi. Açlık uyku- yu kaçırır nazariyesine inat, akşa- ma kadar oraya yığılıp oyudu. Başucuna toplanan çocukların gürültülerile uyandı. — Sansaros! Hadi kalk. Akşam — Aç kalsam elma yerim! oldu. Hep gidiyoruz. " Ücreti vekâlet leden kaçınması iyi ihtiyat eseridir. Peki Ahmet dayıne yapsın? Her- gün bir iki kilo eti havaya gidiyor. Koca kuzuları, koyunları, sığırla- rı da kilit altına alamaz ya. Avukatın kedisi bu semttin ali kıran, baş kesenidir. Ona kimse i- lişemiyor. O, imtiyaz sahibi mah- lük her istediği yere serbest ser- best giriğrer ve dilediğini alıp çıkı- 'yor. Ondan para pul isteyen, on- dan davacı olan kimse yok. Ahmet dayının aklına bir gün bir kurnaz hk geldi- Sanki bu kedinin avukata âit ol duğunu bilmiyormuş gibi ona kar- şı nasıl bir tedbir almak lâzımgel- d:ğini danışmak üzere bir gün avu- katın evine gitti. Avukat, Ahmet dayımnın müşteri- sidir. Onu derhal tanıdı. — Buyur bakalım Ahmet dayı. Hayırdır inşallah. Ahmet dayı avukatın uzattığı çıgarayı yakarken: — Beyim efendim. Dükkânımı- za musallat olmuş bir kedi var. Di- ye şikâyete başladı. Avukat din'e- di, dinledi ve: — Derhal bir istida meye müracaat et. —Aman efendim. — Öyle ya. Bu hırsız kedinin sahibi senin zararlarını ödemeğe mecburdur. Şimdiye kadar sana ne kadar ziyan vermişse bir listesini yaparsın istidaya leffedersin, olur b'ter. ; — Peki paraları, alabilir miyiz dersiniz. — Çatır çatır. Biz de bir taraf- tan uğraşırız, — hakkını o adamda bırakmamağa gayret ederiz. Sana bu kedi ne kadar zarar vermiştir Ahmet dayı? — Bilmem ki efendim. — Tahminen. — Gerçi hesabını tutmuş deği- lim ama farzedelim ki on lira. — Âlâ, Bu — parayı o adamdan alırız Ahmet dayı hiç merak etme. Ahmet dayı gülümsemeğe baş- ladı. — Neye güldün Ahmet dayı? — Şey efendim — bu kedi sizin kediniz de. — Ya, Bunu peşinen söylesey- din ya. Avukat elini cebine soktu. Port 'föyünü çıkardı ve bir on İiralık banknot çıkararak Ahmet dayıya uzattı. Ahmet dayı teşekkür ederek o- dadan çıktı. Koridora geldi. — Allah ömür . versin beyim. Varol paşam. Diyerek apartımanın kapısından çıkarken avukat oda- dan seslendi. — Ahmet dayı. — Efendim! — Hani ücreti vekâlet ? — Anlıyamadım efendim?!! — Şakayı bırak Ahmet dayı- Sen de bilirsin ki kasapların havadan geçinmedikleri gibi avukatlar da bava ile yaşamazlar. Bir davan vardı. Derhal paranı aldın. Mah - 1 lere gidip gel de kur- tuldun. Ahmet dayı düşündü kaldı. — Peki ücreti vekâlet ne kadar dır beyim. e Avukat gülümsüyerek cevap ver- is ile mahke- müşterilerimden yir Mektep arkadaşlarına karşı alış- mıştı, ar damarı çatlamıştı. Hırsız- Iğımdan utanmıyordu. Fakat henüz bu sabah tanıdığı iki mektep dolu- su çocuğa karşı her dakika yerin dibine geçiyordu. Tabur oldukları vakit büsbütün sarsıldı. Yerin vazi- | JPASDYO. e B Bugünkü program İSTANBUL : 18,30 Fransızca ders. 19 Monoloğ: Şehir iy istlerinden M Bey. 19,30 Türk musiki neşriyatı: (Ekrem, Ruşen, Cev- det, Mustafa Beyler ve Vecihe, Semiha Ha- nımlar). 21,20 Ajans ve Borsa — haberleri. 21,30 Stüdyo tango ve caz orkestrası. 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 20,15: Keman - Piyano konseri. 20,40: Plâk. 20,50: Spor, 21,12: Plâk, 21,50: Haberler. 22: Muhtelif. 22,12: Piyano refaktile şarkılar. 23: Mütalea 23,15: Musikili neşriyat, 24, Muzaha- bi e. 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m. 13 - 15 Gündüz neşriyatı. — 19,05: Romen musikisi. 20: Konferans. 20,15: Radyo orkest- rası, 21: Konferans. 21,15: —Keman konseri. 21: Musahabe. 21,45: Taganni. 22 karışık kon- ser. 23,30: Kahvehane konseri, T 236 Khz. LÜKSEMBURG, 1304 m. İsviçre süvaresi. 20,35: Karışık konser, 21: Dünya haberleri, 21,20: İsviçre şarkı ve hava- ları 21,35: Musahabe. 21,40: Karışık konserin devamı. 22: Askeri konser. — 23: Yeni İsviçre murikisi, 23,25: Plâk. Kbz. PRAG, 470 m. 18,40: Plak. 18,45: Musahabe, 18,55: Plâk.— Müusahabe., 19,15: Plâk, 19,20: Almanca neşri- yat, 19,55: Haberler. 20: — Saat ayarı. 20,10: M - Ostravadan nakil, 20,40: Isviçre musiki- si. 23,15: Plâk. Khz. BRÜNO, 332 m. 18,45: Tagannili almanca — musiki. 19,20: Plâk. 19,45: Musahabe. 19,55: - Plâg. 20,10: M - Ostrava. 20,40: Piyano ile sonatlar. 21,05: Edebiyat. 21,30: Prag. BRATİSLAVA, 298 m. 18,40: Plâk, 18,50: — Taganni. 19,05: Plâk. 19,10: Haberler, 19,35: Macar musikisi. (Piya- no - keman.) 19,55: Prag. 20,10: M - Ostrava. 20,40: Prag. 21,15: — Musahabe, 21,30: Prag. 23,45: Macarca haberler. Khz. MORAVSKA - OSTRAVA, 269 m. 18,40: Plâk. 18,45: Musahabe. 18,55: Plâk. 19,05: Amele — neşriyatı. - Musahabe, 19,25: Armonik konseri. 19,55: Prag. 20,10: Radyo temsili. (koro — iştirakile) 20: Prag. 23,45: Plâk, 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. 21,15: Griegin “Peer Gynt,, (Pergünt) isim K musikili dramrı. 23,45: Cazbant. 24,20: Toll sigan takımı. 191 Khz. Deutschlandsender 1571 m 21,30: S.S. konseri. — 22,35: Milli neşriyat 23: Haberler, 23,30: — Radyo tekniği. 23,45: Deniz haberleri, 24 Gece konseri, 804 Khz. HAMBURG, 332 m. - 21,35: Genç millete program. 22: Senfonik konser. 23: Haberler, 23,20: Mozartm eserle- rinden piyano konseri. 23,45 Plâk, 24: Akşam konseri. 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 17,30: Musahabe. 18,30: Musahabe, 19,30: Musikili neşriyat. 21: Karışık konser. 22: Çek- çe 23,05: İngilizce, 24,05 Almanca. 832 Khz. MOSKOVA, (Stalin) 360 m. 19,30 Konser nakli, 22: Dans musikisi. 592 Khz. VİYANA 507 m.: 20,45 Askeri konser, 23,30 Karışık neşri- yat, 23,30 Haberler, 23,50 Caz ve gece mu- sikisi, 686 Khz. BELGRAT 437 m.: 20,10 Radyo orkestrası, 21 Jübliyana'dan nmaklen ? 23 Haberler, müteakiben : Plâk, ( milliye | ABONE ÜCRETLERİ ? | Asrm ümdesi “MİLLİYETİ çit Türkiye için ıii.'h R L DA G n & Ha lli 750 Bi M a aa 14 Gelen evrak geri verilmez.— geçen nüshalar 10 kuruştur.— matbaaya ait işler için müdiriyete caat edilir. Gazetemiz ilânların me& tinji kabul etmez, Tenehasr Ralediye bahçesi İstanbul Belediyesi — 2-8-934 Pert ŞehirTiyatrosu üü azl;ı::' F » TU HAYA 3 Perde Yazan Ekrem W) -3 Hava yagmurlu olduğu takdirde ğ siller kışlık sahnede verilecektir. — YENİ NEŞRİYAT Ülkünün 18 nci sayısı çıkt ÜLKÜ'nün 18 inci sayısı çıkmışti” kü bu sayısı ile üçüncü cildini taf maktadır. Necip Ali Beyin İsmet Paşanm İ mutkunu Türk inkılâbr ve Halkevlefi 7 |'din kımlarından tahlil eden kuvvetli bif Fİ7| Ökty kalesi ile başlayan bu sayıda Nafi a Beyin de Lozan sulhü yıldönümü sebetile Lozanın milli kültür batıf dan mânâlarını anlatan bir yazısı Halil Fikret Beyin bakalorya ö ları lehinde ve aleyhinde söylenen H leri hülâsa eden yazısı ve bunlardaf " | ka “Aym politikası,, müzecilik, " resim, sıhhat, coğrafya yazıları, bif cülük hikâyesi, kitap ve İ riyat tenkitleri vardır. 24 Kahvehane konseri. D ) Merkezi idaresi : Gal İttihadı Milli ttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz: | Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir e C.H.F. Eminönü Na Riyasetinden : : Seyfettin imzasiyle Cümhuriyet Fırkası Eminönü nahiye riyasetine ” tup yazan zatın 2-8-1934 pa-şu# şamına kadar Nahiye reisine bi: racaat etmesi rica olunur. ti d, Ünyon H Telefon : A, Hayat Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. > 4.4887 Kaza ni D 1641 ve |:omobil " Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırmız Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan * ÜNYON Bzri Yi — Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. ü Telefon : 464 4.4888, mi beş lira alırım ama, Sen yaban- cım değilsin. Senin için on İira o- lur, Ahmet dayı apıştı kaldı ve çar. nâçar biraz evvel avukattan aldığı on İirayı tekrar kendisine iad?,” ti ve daha fazla zarara girme? ne memnun olarak çıktı gitti. vAN Makbule ADN” ” işin mi ağrıyor? Geçmiş ol- sun. Gene görüşelim- Sansaros tabur olmuş mekteple- rin önünden geçer geçmez derin bir nefes aldı. Fesini düzeltti, smen- dilini cebine koydu. .Ğ Mektebe girinceye kadar kimse ilel dı. Eniyi arkadaşı ve yeti darülitamın önce hareketini icap ettiriyordu. Yüzlerce çocuğun, muallimlerin, müdürlerin önünde | bir geçit resmi daha yapacaktı, ve hepsi içlerinden (işte hırsız Sansa- roş geçiyor) — diyeceklerdi! Eğer balık gibi yüzmesini bilmeseydi, kendisini kaldırınca göle atacaktı. Neye yarar ki boğulamazdı. Ne de olsa suyun yüzünde kalırdı. Bir ko- ca taş alıp kafatasına vurmağı dü- şündü. Sonra ellerine baktı: Kü- çüktü elleri. Kocataşı tutamazdı. Kolarmı yokladı: Pek sıska şey- lerdi. İnsanı öyle bir vuruşta öldü- remezlerdi. İçine bir tevekkül gel- di. Mendili ç geçirip uclarını tepesinde bağladı. Fesini kulaklarına kadar — geçirdi. Belki bu şekilde tanınmayacaktı. Fakat gene olanlar oldu. Bazı çocuklar hiç aldırmadılar. Bazıları: — Hırsız Sansaros işte bu! Diye biribirlerine gösterdiler. Elma veren çocukla arkadaşları örünce gözle kaşlı tarafına çarptı, ve ancak o za | mal —— ğww“ehlm man hatırladı ki cebinde iki tane T SN Ki ,4. DS AM T BZ NY SS ST PÖK YA aX M YAMA A Y sınıfm birincisi olan — Erzurumlu Mırmır Ali ile Trabzonlu Virgül Ahmede bile iki çift söz söyleme- di. Onlarda üstelemediler, daha çok üzülmesin diye. Akşam yemeğinde Sansarosu u- nutmuşlardı. Eğer akıllarma gel- seydi, cezanın arkaya kalanını da verirlerdi. Sansaros ta işin farkım- da olduğu için yemek faslmı ça- buk bitirmek istiyordu. Yağsız bulgur pilâvını çiğnemeden yut - tu ve tatsız pestil hoşafını bir dikişte içti. Herkes yorgun olduğfı için yatakhanelere erken girildi. Yat düdüğü öttükten sonra kimse- nin kalkması, yatağının içinde ©- turması yasak olduğu için ıabah_n kadar sağına soluna — döndü. Bir türlü uyuyamadı. Ertesi gün derse indikleri vakit Sansaros — tifodan yeni kalkmışlara dönmüştü. O ka- dar bitkindi. t u Müzakere sırasında nasılsa eli Fez TELEEERERİLE elma var. O kırmızı yanaklı, Yüll_üı iyi çocuğun verdiği ar... * a © Sıranın kenarında oturduğu "4 solunda kimse yoktu. Yalnız da yüzbaşı oğlu Cemal — otu! du. O da çelimsizin birisiydi- saros elmanın birini cebindefi kardı, gizlice dişlerile ikiye Yarısını yüzbaşı oğluna uzatt! teki elmayı Mırmır Ali ile b na verecekti. — Çaktırmadan ye! — Kim verdi bunu? — Yavaş söyle. Paşa babaf! tuıbuldınqgönderdi! Üzümünü d de bağını sorima, da! Kim bilir ne vakittenberi ? yüzü görmiyen çocuk başını kitabını yüzüne kapayıp yar” — y : y 5 'l P ; B " Çocuğun yaptıkları, ko"â j açılan pencerenin * camına " bedi |) miş. Dışarda dolaşan müzak de camdan bunu görmüş. H içeriye girdi. Cemalin üzerin? rüdü. Çocuk son lokmasını yordu. Müzakereci: gd? — Dur! diye bağırdı. KıP ğ! ELİTELA Ç2 BET TU ELA LT AAA

Bu sayıdan diğer sayfalar: