a binde oturan birçok Eski dünyanın büyük bir Türk Allahı Belucistan'ın, bugün en meşhur mukaddes yerlerinden biri, Makran eyaletinde, Hingol nehrinin garbinde, bu nehrin denize döküldüğü yerden birkaç mil ötede, 65 derece, 3İ daki- ka tul; 25 derece, 30 dakike arz dai- relerinde bulunan | Hinglâj, dağıdır. Burası, Hindu çok Allahçılığının garp te uzandığı en uzak köşe olmak it.ba rile de pek mühimdir. Hindu'lar bu - rasının Anne Allah Pârvati Mi - hut Kali'nin yeri bulunduğun ederler. Halkın kanışlarına göre, Çi- va Allah ile Daksha arasında zuhur etmiş bir kavgadan sonra, Vis vanın karısı âmâ (anne, demel parçalamış, (ümü) nın tacı düşmüştür. Müslümanlar da burasını Bibi Na- ni (Nine Hanım) ın oturduğu yer ol- mak üzere tazim etmektedirler. Milâttan önce 176 dan 161 yılma kadar geçen on beş senelik vukuatı nakleden Yahudilerin ikinci Maceha- böe kitabında, I, 12 - 15 inci fıkralar- da bahsedilen Nanea (yahut Nanaca) Allah ile, Medya'lılar, Saka'lar, Islar, Ermen'ler, Anadolulular, Tiler, Asur'lular, Babilller'n Anaiti, Anasa, Anahita, Anetis yahut Tanais, Anat, Nan adları altında ln taytlar bütün bu Allahların yunkrda söyledi- #im Bibi Nani, diğer taraftan Şumer lerin Ninana yahut Nin - Sun yahut İn nini ile bir ve ayni Allah olduklarına ilk defa Masson, kendileri için dikka & çekmiştir. Şu halde Sümerler, anayurt, Orta Asyadan gelirken, pek muhterem. lan bu Allahı da beraber bu Allahın ibadeti her tarafa bura > dan yayılmıştır. 3740 ayak yüksekliğinde olan Hin- glâj tepesine, şimdiye kadar ancak birkaç o Avrupalı ayak basabilmiştir. Bu mukaddes yer hakkında en iyi ma Tümat veren zat, burasmı 1861 yılın - da gezmiş olan Goldamid'dir. Biz ta- bii bu tepe hakkındaki tafs'lâtı bıra- yoruz. Bu tepede Anne Allahın otur duğu yer, tahta kapılı, çamurdan ya- pılmış basit bir mabettir. Hiç bir hey- kel yahut resim yoktur. Agwâ denilen delillerin idare etti- ği hacı kafileleri, Hindistanm her ta- rafından buraya ziyaret için gelmek- tedirler. Hacılar, Karâchi'den itiba - Ten, karadan seyahat ederler. bhârti adını taşıyan bir çeşit hacılar müfetti- şi, M'ani'de evlenmemiş kizlar ile za- hitlerden başka RE lar. Hacılar Hin; gel fetiş yahut bap deli, beline beyaz bir taştan yapılmış tesbih tanelerine benzeyen b'r kemer taliarı Bu disideki temalar, Allakin yeryüzünde, yaradılışı hatırlatmak 4 - çin, bıraktığı cevherler olduğuna ina- yakm, Böyle taşlar Yhira'ta çok ya Râjputana, menkil ü larlarından Üni Prabhâ'nun, Hinglâj'da (Anne Allahı) ziyaret et- tiğini, bu ziyaretten memnun olan Allahım kendisine pınardan büyülü bir kılmç çıkararak verdiğini, bu sw retle denize kadar bütün Hindistanı zaptettiğini hikâye etmektedir. Bu (Anne Allah), Hindistanın gar ilelerin, ev - bark, Allakıdır. Hattâ birleşik eyalet- lerde, en zarpte Mirzapur'a kadar Khârwâr'lar, bu Allah namma, her vesile ile keçi kurban ederler. Mazdeism'in başlıca © Allahların » dan birisi, Anâhite'dır. Avesta, bu Allah hakkında birçok malümat ver » miştir. Anahita, Surâ, Ardoi, (yük - sek, kudretli, lekesiz) sıfatlarını taşı yan bu hanım Allah, bolluk veren yağmurlar, hususile yıldızlar minta - kasında bulunup, dünyadaki bütün e kar sulara kaynak olan, Allahıdır. İlâhi suların tabinte verdi. verdi- ği feyzü bereket, insanlara da teşmil edilmiş olduğu için Avesta: (Bütün erkeklerin tohumunu, doğuracak k: öz dme İ dilimizle öz dilimizle | Kendi yanlışlarımız... Gazetelerde çalışan düzeltici (1) arkadaşların gönlü kırılmasını istemem. Çünkü bir direk (2) yazı- yı düzeltici gözile okumak için ne kadar göz ışığı, beyin kırıntısı dök- tüklerini bu işi, bir aralık ben de yaptığım için, bilirim. Yalnız, şanu da söylemeden geçemi yeceğim: Gazetelerimizin bir ta- kımında, düzeltme işleri, şimdiye kadar bir türlü yoluna giremedi. Öyle günler (oluyor ki, ben bile hk yazımı tanıyamaz oluyo» la içinden çıkamadığı bir yazıyı okuyucuya o sunmak biraz gülünç düşmez mi? İstemiş ve aramış olsam, bir ay- hk gazetelerin içinde size birkaç Bin yanlış çıkarıp gösterebilirdim. Okumanın tadını kaçıran bu diz- me yanlışlıkları yazana da bezgin- lik veriyor, Gazetelerimizin sürüm azlığın- dan yanıp yakılıyoruz: — Tansak (3) neden okumuyor- lar? Gazeteler, neden bu kadar az satılıyor? Bunun karşılığını vermek kolay- dır. Gazetelerimiz de yanlışsız ya- zı okumak, git gide güçleşiyor da ondan! Göğsümüzü gererek söyle- yebiliriz: Gazetelerimizi başındı sonuna kadar duyum (4) çokluğu baskı temizliği, gösteriş ve yayış bakımından herhangi bir Avrupalı gazete ile utanmadan karşılaştıra- biliriz. Fakat, gel gelelim, (yanlışların çokluğu, en tatlı bir yazıyı okuyu- cuya yarıda kestirtiyor. Düzeltici arkadaşlar, kendilerini yazılara karsı biraz daha özenti Hi (5) olmağa çağırırsam bana gü- cenmezler e SALAHATTİN (0) Düzeltici — Musahhih (2) Direk sütun (3) Tansak — Acaba? (4) D: m — Haber. (5) özentili — Dikkatli, etmene anna me rahmini temizleyen, onları la doğurtan, emzikli kadınla” ü memelerinde vaktile top - Tattıran Allahın, hep Anahita) oldu- unu sylemiştir. Bundan dolayı evle- hecek çağda bulunan kızlar, çocuk do uran kadılar, bu Türk Allaha yal- varmışlar, ondan yardım beklemişler dir. Bundan başka, Anahitö'nın ayni zamanda, dört beyaz beygir - rüzgâr, yağmur, bulut, dolu - koşulu bir ara- ba ile gezen Savaş Allahı olduğuna da inanılmıştır. Savaşlarda, iki taraf. tan birine kuvvetli atlar, cesur muha ripler vererek muzâffer olmaları te min eden gene bü anne Allahtır. Avesta'da bu Allahm ilâbileri, bu tasvir etmektedir: (Güzel, kuvvet uzun boylu bir kızdır. Kuşağı belinin üstünde bağlıdır. Altın işlemeli bir el bise giymis, otuz lutr kürkle süslen - miştir. Kulaklarda küpeler, boynun da gerdanlık, başında bir altın taç vardır.) Avesta'nın verdiği bu tafs'lâğ, bu Allaha ait heykelden alınmış olduğu şüphesizdir. Bunu ve bu Allahın Su - mer'lerden aldığını kolaylıkla is - bat edebiliirz. Çünkü âlimler, Avesta daki bu fıkralarla, Babilli müverrih Beroşşus'un, Babil, Susa mabetlerin - deki insana benzeyen heykellere iba- det edilmesini ilk defa Acemlere reten hükümdarın, Artaxerxes Mı mon (M. E. 404 - 361) olduğunu bildi ren maşhur ifadesile yakından mü- masebette görmektedirler. Babilliler ise, bütün dini tasavvurlarmı, Sumer- İı lerden almışlardır. İranlı - lar bu Allahı ve ibadetini asılları Su- “ Ücreti vekâlet Ahmet dayı semtin en büyük kasabı. Bütün bu civar halkı bep ondan alış veriş eder. Gerçi öteki kasaplara nazaran © beş, on kuruş pahalı satar ama. Gene herkes ona koşar. Neden bilir misiniz? Ga; et basit, İyi et verir de ondan. gram et alacak olsan koca bütün koyundan kestirebilirsin. Müşteri- lerine karşı pek iltifatkâr bir adam vesselâm. Onun için müşterisi pek çoktur. Biraz pahalı olmasına rağ- men herkes ona Dükkânınm Müşterisi kadar da kedisi vardır, Civarın bütün kedi- İeri dükkânm karşısındaki duvar dibinde Ahmet © dayının lütfunu bekleşirler. Sıra sıra onlar Ahmet Dayının cömertliğini bildikleri için hiç ayak altlarma & sokulmazlar. Yalnız bunlarm £ içinde güzel bir van kedisi vardır ki o böyle düvar dibinde beklesen kediler gibi sırasma razı değildir. O uzaktan söyle bir ortalığı iskandil eder ve kasabın en kalabalık, en hararetli , en meşgul bir zamanmdan İstifa- de ederek dükkâna hücum eder. Ve mutlaka ağzında but parçasile çı- kar, Hergün muntazaman gelip bir but, bir kol aşrran bu hırsız van ke- disine Ahmet dayı fena halde içer- lemeğe başlamıştır. — Vermesem yüreğim yanmaz. üşe aldanmamalı. Güya cins bedi diye bunu da evlerde besler- er. Hakikaten, bu Aristokrat kedi- nin sahibi kimdir acaba? Bunda bu kadar müterakki bir kleptoma- ni illeti olduktan © sonra sahibine kim bilir ne kadar zararı oluyor ? Neme lâzım sahibinin zararından Ahmet dayıya göre ne var ki. Yal. nız kedi gayet (o mahirane, gayet ustalıkir hırsızlıklarma devam et. mekte ve dükkânın en iyi parçala. Fını kaşla göz. arasmda aşırmakta berdevamdır. Ahmet dayı artık bu münasebet. siz mahlükun düşmanıdır. Ona iyi bi dayak atmak kafasma bir şey indirip se arayin bi. rini di LAF arasın dükkönci- larla konuşurken şu kedinin cibil- liyetsizliğinden bahsetti. Komşula- rı onu tatıdılar. — Ha! Şu avukatın kedisi. Ber- bat'mahlük. Biz deondan şiKâyet- çiyiz. Bakkal peynirlerini, sucuk- larını kilit altına almağa mecbur ol z Ahmet dayı bütün bütün ifrit ol- ui. — Gebertelim keratağı. Komşuları hep birden itiraz etti- ler. — Sakın ha. Avukatın gözbebe- ğidir o. Onun kılma o dokunmağa gelmez. Maazallah © insan sonra mahkemelerde uğrasır vallah. Avu- katla başa çıkılır mr hiç? Avukat Hamdi Cevdet bey ba- ronun en ileride, en güzide avukat- larındandır. Aldığı yüksek ve him davalarla kendine iyi bir şöh- ret yapmış bir adamdır. Hakikaten bu esnaf takımının onunla mücade- ear, alamı; bağli ai ğini demektir. ” Hilmi Ömer Üniversite Dinler Tarihi Doçenti leden kaçınması iyi ihtiyat eseridir. Peki Ahmet dayı ne yapsın? Her. gün bir iki kilo eti havaya gidiyor. Koca kuzuları, koyunları, sığırla- rı da kilit altına alamaz ya, Avukatın kedisi bu semttin ali tiyaz sahibi mah- lük her istediği yere serbest ser- best girigor ve dilediğini alıp çıkı- yor. Ondan para pul isteyen, on- dan davacı olari kimse yok. Ahmet dayının aklına bir gün bir kurnaz hık geldi. Sanki bu kedinin avukata âit ol duğunu bilmiyormuş gibi ona kar- şı nanl bir tedbir almak lâzımgel- diğini danışmak üzere bir gün avu- katın evine Avukat, Ahmet dayının müşteri- sidir. Onu derhal tanıdı. — Buyur bakalım Ahmet dayı. Hayırdır inşallah. Ahmet dayı avukatım uzattığı çıgarayı yakarken: — Beyim efendim. Dükkânımı- za musallat olmuş bir kedi var. Di- ye şikâyete başladı. Avukat dinle. di, dinledi ve: — Derhal bir meye müracaat et. —Aman efendim. — Öyle ya. Bu hırsız okedinin sahibi senin zararlarını ödemeğe mecburdur. Şimdiye kadar sana ne kadar ziyan vermişse bir listesini | yaparsın istidaya İeffedersin, olur b'ter. — Peki paraları, alabilir miyiz dersiniz. — Çakır çatır. Biz de bir taraf- tan uğraşırız, o bakkmıo adamda | bırakmamağa gayret ederiz. Sana bu kedi ne kadar zarar vermiştir Ahmet dayı? — Bilmem ki efendim. — Tahminen. — Gerçi hesabını tutmuş deği- | lim ama farzedelim ki on lira, da ile mahke- Bugünkü program İSTANBUL 1890 Framszen dre, 18 Momeleği Sehir, ümirem artielerinden Muammer Bey. 18 meşrizatı: (Ekrem, Ruen, Cev- fa Beyler ve Veciln Semiha Hac | mler). 21, Ajanı ve Born © baberleri, | yo tam. ve caz orkestra. 823 Khr. BÜKREŞ, 264 m. 13 » 15 Gündür we 19,05: Romen ser. 23,30: Kahvehane konseri, 296 Kir. LÜKSEMBURG, 1304 m. konser, 213 Mm vi. 23,157 Plâk. Khz. BRUNG, 332 m. 1648; Tagannili almanı Plâk. 1944: Musababe, 19, M - Ostrava, 2040: Piyano ile sonal Edebiyat 2130: Prag. BRATİSLAVA, 298 18440; Plâk. 1650: 19,10; Haberler. 15, no - heman.) 19,55: Prag, 20,10: 20,0: Prag 2i,i5ı o Musahabe, 21,30: 73,15: Macaren haberler, Kız, MORAVSKA - OSTRAVA, 268 m. Plâk. 1848: Musahabe. 18,85: Plâk ushabe, 125 A 'rag, 20,10: Radyo Ye Çeora Melle) ör ene, Ein 846 Khz 21,16: Gel Mi msi siyam takımı, 191 Kha. Deutachlandesnder 1578 im A konseri. 2235: Milli mesriyat Radyo tekniği. 2345: 24 Gece konseri, .MBURG, 332 m. © 23,45: Cazbant. 24,20: Tol 2320: e piyano konseri, 23,45 Plâk, 285 —— konseri. 178 Kir. MOSKOVA, 1714 m. 17.30; Murahabe. 18,30: Musahabe, 19,30: Karışık meşri- 2330 Haberler, BA Gara mese ve İyi Kır. BELGRAT 497 — Alâ. Bu ( parayı o adamdan | alırız Ahmet dayı hiç merak etme. İ Ahmet dayı gülümsemeğe baş- | ladı. — Neye güldün Ahmet dayı? — Şey efendim — bu kedi 8 kediniz de. — Ya. Bunu peşinen söylesey- din ya. Avukat elini cebine soktu, Port | föyünü çıkardı ve bir on liralık | banknot çıkararak Ahmet dayıya uzattı. Ahmet dayı teşekkür ederek o- (li dadan çıktı. Koridora geldi. ğ — Allah ömür £ versin beyim. Varol paşam. Diyerek apartmanın kapısından çıkarken avukat oda- dan seslendi. — Ahmet dayı. — Efendim! — Hani ücreti vekâlet 7 — Anlıyamadım efendim?1! — Şakayı bırak Ahmet dayı. Sen de bilirsin ki kasapların havadan geçinmedikleri gibi avukatlar da bava ile yaşamazlar. Bir davan vardı. Derhal paranı aldın. Mah » kemelere gidip gelmekten de kur. tuldun. Ahmet dayı düşündü kaldı. — Peki ücreti vekâlet ne kadar dır beyim. Avukat gülümsüyerek cevap ver- di: Gerçi © müşterilerimden yir Milliyet'in romanı: 38. Sansaros cümlenin sonuna pek sıkıldı. Çünkü oynaya (o oyanaya karnı acıkmıştı. Halbuki müdürün yemekten sonraya kadar demesi ye mek verilmiyeceğini gösteriyordu. Sansarosun tahmini doğru çıktı. Bütün öğle sıcağını güneşin altın- da, ayakta ve aç geçirdi. Sonra o- turmasına izin çıktı. & Sansarosla dost olan çocuklar yanma sokulup ekmek falan vermeğe can atıyor- lardır ama, ği çülla yorlardı. Bilhasa elma veren çocuk- Sansarosa acımıştr. Öteki çocukla” rın birkısmı Sansarosun gerçekten hırsız olduğuna inanmışlardı. Bir- kısmı da çocuk kayrtarzlığı ile al- dırış etmiyorlardı. Fakat elma ve- renle üç dört çocuk başbaşa verip kumpas kurdular. Zavallıcığın kar. amı nasıl doyurmalı? Annesi kar- hı dağlarda donmuş kalmış, babası da muharebeden dönmemiş. Elma veren çocuğun gözleri birdenbire parladı. — Ben ona iki elma vermiştim. Yazan: AKA GÜNDÜZ Bari onları yese. B'raz tok tutar. — Nasıl Sözyelim Sonra bize de ceza verirler, —Bir şey düşündüm. Hadi bir o- yun uyduralım. Çocuklar hemen kalktılar, e lele verip br halka kurdu. lar. Döne dolaşa mektep şar- kılar söylemeğe başladılar. San- sarosu (o görmüyorlarmış gibi çıkırığa doğru yaklaştılar. Elma ve- ren çocuk arkadaşlara yavaşça: — Ben türkü söyler gibi ne söy- lersem siz de o sesle onu bir ağız dan söyleyiniz. — Peki. Dediler. Elma veren çocuk ço- cukça bir makamla başladı: — Ben olsam elma yerim! Diğer çocuklar: Diğer çocuklar: — Ben olsam elma yerim! Elma veren çocuk: ei Aç kalsam elma yerim! — Aç Hill, ile yerim! — Biz önünde oynarken. — Biz önünde oynarken. — Sen gizlice elma ye! Sen gizlice elma ye! Sansarosa siper olmak istiyorlardı. Sansaros kibirine yediremedi. Böyle bir karın doyurmağı bayağı şey saydı. Biraz düşündü, oda bir türkü uydurdu. Gürültü arasm- da kendi kendine o makamla söyle- meğe : — Ölürüm elma yemem! Kimseye bir şey demem! Ölürüm bir şey yemem! Sansaros'derler bana. Çocuklar Sansarosun bu inatçılı- ğıma kızacaklarına daha çok acıdı- lar. Manasını bilmedikleri halde karşılarında piruhi kulaklı, sıska, fakat capcanlı bir izzeti nefis duru- yordu. Çocuklar başka bir yere gittiler. Sansaros yalnız , yaşıtları nın bu insanlığını düşündü ve sinir- leri büsbütün gevşedi. Açlık uyku- yu kaçırır nazariyesine inat, akşa- ma kadar oraya yığılıp oyudu. Mektep arkadaşlarına karşı alış- mıştı, ar damarı çatlamıştı. Hırsız- Iğından utanmıyordu. Fakat henüz bu sabah tanıdığı iki mektep dolu- su çocuğa karşı her dakika yerin dibine geçiyordu. Tabur oldukları vakit büsbütün sarsıldı. Yerin vazi- yeti darülitamın önce hareketini icap eltiriyordu. Yüzlerce çocuğun, muallimlerin, müdürlerin önünde | bir geçit resmi daha yapacaktı, ve hepsi içlerinden (işte hırsız Sansa- | ros geçiyor) — diyeceklerdi! Eğer balık gibi yüzmesini bilmeseydi, kendisini kaldırınca göle atacaktı. Neye yarar ki boğulamazdr. Ne de olsa suyun yüzünde kalırdı. Bir ko- ca taş alıp kafatasına vurmağı dü- şündü. Sonra ellerine baktı: Kü- çüktü elleri. Kocataş tutamazdı. Kolarmı yokladı: o Pek sıska şey- lerdi. İnsanı öyle bir vuruşta öldü- remezlerdi. İçine bir tevekkül gel- di. Mendilini o çenesinden geçirip uclarını tepesinde bağladı. Fesini kulaklarına kadar ( geçirdi. Belki bu şekilde tanımmayacaktı. Fakat gene olanlar oldu. Bazı çocuklar hiç aldırmadılar. Bazıları: — Hırsız Sansaros işte bul Diye biribirlerine gösterdiler. Elma veren pi arkadaşları Sansarosu oiirünce gözle kaşla sor- dular: İ Ahmede bile iki çift söz söyleme- 4 VR vt EET — ii e hi | İttihadı Milli i tıhadı Mılli gi 2 Türk Sigorta Şirketi İk | Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriZ* ai İRİ Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Po | fl Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında N Ü Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır... Öke ARE Telefon : 44887 Dsi gi” İN TEA | j i a 5 | & 'Harik Hayat Kaza ve Otomobilğik la AL e Rİ zi e Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin i UNYON SIGORTASINA yaptırmız | Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ». UNYON | mm | Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : 4.4888, bi bi p. - . mi beş lira alırım ama. Sen yaban- | on lirayı tekrar kendisine iade e) tü cım değilsin. Senin için “on lira'o- | ti ve daha fazla zarara mi ieti dn kald lere mke e Nü Ahmet dayı apıştı İı veçar | çıktı gi nâçar biraz evvel avukattan aldığı Makbule e Ni » — Dişin mi ağrıyor? Geçmiş ol- sun. Gene görüşelim- Sansaros tabur olmuş mekteple- rin önünden geçer geçmez derin bir nefes aldı. Fesini düzeltti, men- koydu. girinceye kadar kimse ile konuşmadı. En iyi arkadaşı ve sınıfın birincisi olan (o Erzurumlu Mırmır Ali ile Trabzonlu Virgül di. Onlarda üstelemediler, daha Akşam yemeğin nutmuşlardı. Eler akıllarına gel- seydi, cezanın arkaya kalanmıda verirlerdi. Sansaros ta işin farkın- da olduğu için yemek faslmı ça- buk bitirmek istiyordu. Yağsız bulgur pilâvını çiğnemeden yut - tu ve tatsız pestil hoşafımı bir dikişte içti. Herkes yorgun olduğu için yatakhanelere erken girildi. Yat düdüğü öttükten sonra kimse- nin kalkması, yatağının içinde 0- turması yasak olduğu için sabaha kadar sağına soluna (döndü. Bir türlü uyuyamadı. Ertesi gün derse indikleri vakit Sansaros | tfodan yeni kalkmışlara dönmüştü. O ka- dar bitkindi. Müzakere sırasmda nasılsa eli tarafına çarptı, ve ancak o za bayi ki cebinde iki tane ne ili per Senlerik | kn “Aym politikası, müzecilik, GYM riyat tenkitleri vardar, m “ABONE ÜCRETL Türkiye içim Har ça LK e için müdüriyete ee İM edilir. Gazetemiz ilinlarım me | tini kabul etmer, tenbut Betiğiyes — 28834 ie ŞehirTiyatrosu vünü akşem TE vol yA LU mz Ş nl Hava yağmurlu olduğu dire siller kışlık sahnede verilecektir. Tenehnar Balediye Bu YENİ NESRİYAT Ülkünün 18 nci sayısı çıkt ii b ÜLKÜ'nün 18 inci sav gi kü bu sayısı ile üçüncü cildini maktadır. Beyin de Lozan sulkü elle Las lk Kü GEZİ dan münâlarını anlatan bir yari Halil Fikret Beyin bakalorya ları lehinde ve aleyhinde söylenen İri leri bülüsa eden yazısı ve bunlarda 0 ermez. elik hikâyesi, kitap ve Halkevle C.H.F. Eminönü Nabi" İs Riyasetinden : Seyfettin imzasiyle Cümhuriyet Fırkası Eminönü nahiye riyasetint tap yazan zatm 2.8.1934 perşemb? sama kadar Nahiye reisine bi racan* etmesi zica olusur. 4 3 e MP 5 elma var. O karmızı yanaklı, Sü yüzlü, iyi çocuğun verdiği SHUİ İar “ © Sıranın kenarında oturduğu 2 solunda kimse yoktu. Yalar 4?” da yüzbaşı oğlu Cemal du. O da çelimsizin birisiydi. saros elmanın birini kardı, gizlice dişlerile ikiye bİNg. Yarısı yüzbaşı oğluna uzattii teki elmayı Mırmır Ali ile başk na verecekti. — Çaktırmadan yel — Kim verdi bunu? — Yavaş söyle, Pen ii La 2/9) Na de a sorma, ee Kim bilir ne vakittenberi N 2 yüzü görmiyen çocuk e kitabını yüzüne kapayıp yarın masmı yemeğe başladı. açılan pencerenin © camına miş. Dışarda dolaşan . mi EN de camdan bunu güre i içeriye giri. Cemalin üzerini lü, Çocuk son lokması Mi Müzakereci: e Xi — Dur! diye bağırdı. > çö