Maden kömürü Ve ticareti (1! Maden kömürü istihsalâtımız her sene biraz daha fazlalaşıyor; dehildeki sarfı, hariçteki ticareti genişliyor. İşte son bir kaç senenin - adetleri : Sene Istihsalât Pazara çıkan (Tuvenan) (Tuvenan ve lave) 1931 1,574,091 1,115,877 1932 1,593,579 1,178,255 9333 1,852,107 1323,222 Yalnız şu cetvelde okuyucuları- mızın bir nokta dikkatini çekebi- Tiyor. İstihsal edilen kısım ile pa- zara çıkarılan arasında mühim bir fark var gibi gözükmektedir. Hal- - buki hakikatte stok kalan kömü- rümüz o kadar değildir. Çünkü tu- venan — yani ocakta çıktığı hali — (lave) yıkanmış bir vaziyete gel mesi için kömür 9430 a yakın bir miktarını esasen kaybeder, Satı- lan kömürlerimizin mühim bir kıs- © mılave olduğundan 1933 senesi nihayetinde ertesi seneye devredi- len stok miktarı o ancak (11,100) tondur, 1932 Sonunda ise bu mik- tar 120,655 ton idi. Dünya kargs- şalığına, iktisat âlemindeki bozuk düzenliğe rağmen eski senelerden höm daha fazla kömür çıkartmışız, hem de daha çok satmışız. 1934 bi- dayetinde de stok o kömürümüz 2555 ton daha azalmış. İstihsal et- © Otiğimiz taş © kömürlerimizden ““479,360,, tonunu harice satmışız, mütebakisini de dahilde sarf ve is- tihlâk etmişiz. Bugünkü vaziyeti ile bile havza- nın verim kabiliyeti ihracatımızın çok fevkinde olduğu şüphesizdir. Bu da tesisat ile tarzımızın tashihi- ne bağlı bir meseledir. Zaten ya- vaş olmakla beraber bu gaye yolun da yürüyoruz. Bugünlük Zongul- * dak civarındaki Havza diye tanıdı- ğımız 170 kilometrelik bir sahadır ki orada bedbin bir görüşle 5-6 “milyar ton saklı bir hazine tahmin © © ediyoruz. Fakat Havzanın tanıma- dığımız yerleri ile söğütözü civarı k madenlerini etüt ve tespit edebil- sek bu milyarlar daha (çok, ama pek daha çok yükselir. Şu kısa i- zah bize tabiat vergisind yete hakkımız olmadığını gösterir. © — Bu servetten kâfi derece istifade © — edebilmek için sayimizi iki cephe- ; icap eder. Bi- i dahildeki © istihlâki çoğaltmak, diğeri de hariç satışmı arttırmak, Memleketin — sanayileşmesi, ayni zamanda da hükümetimizin orman ların yakılmasındaki kat'i vikayesi © © dahili sarfiyatı tabi bir şekilde Fazlalaştıracaktır. Harici satış için de ümidiz kuvvetli olabilir. fiatlerimizi o müsaade ettikçe Bakrinefit limanları bizim ihraç © mintakamızdandır. Vakrâ bugün için İngiliz, Alman, Rus, Polonya gibi muhtelif tabiiyetli kömür ra. kiplerimiz var. Tabii bir iktisat re Gimi dünyaya hâkim olmağa başla- İ dıkça ii İngiliz ve Rus kömürleri hariç — diğerlerinin rekabet tehli- kesi azalır. İngiliz kömürleri ile de — ara yerde bir fiat farkı bırak- madıkça — kömürlerimiz kendine mahsus e alabilir. Fakat dostumuz anın kömür maden- Kizine Mardi okanksiş se; göster- (1) 1933 senesi hakkında kömür havzası umum müdürlüğünün ilk defa neşrettiği esaslı bir istatistik yıllığı cidden takdire değer. Eğer genç ve yaşamaktan hâz duysaydım, hayata iştiham olsay- dı, bu habere belki sevinirdim, bel- ki kalbim çarpardı. İnsanlar, sinir- lerile hareket ederler ve | hisleri kalplerindedirler derler! Ben, bu- na inanmıyorum. , sinir ve kalp denilen şeyler yok.. Ben, bir | et ve kemik külçesinden başka bir şey değilim. Sırrı Nevresi, bir ko- yun uysallığile takip ediyordum. Bir çok dar, geniş sokaklardan geçtik; inişlerden indik, yokuşları tırmandık. Sırrı Nevres, sabun ka- lıbına benziyen bir taş binanın ö - nünde durdu: — Burası... Ayni hissizlik ve kayıtsızlıkla i- çeri girdim. Kendi kendime kızı - yordum. Mesture, kendisile birlik- te, benim kelbimi, sinirlerimi, ma- neviyetimi de mi gömmüştü? Fakat gözleri, gülüşü ve konuşuşu o kadar zeki, o kadar manalı, o ka- ir bek Hayat değil, roman.. Vuslat hanım, zaykısadırdan muzda» Biraz yorulsa, ufak tefek bir ev görse hemen gi salerşardı. Odası | eta evde küçük bir eczahaneye ben- zerdi, türlü türlü ecza kokularile dolu idi. On beş yaşından beri bu hastalığı çekiy, Babası, annesi bir tek kızla ütriyorlardı. Vuslat çirki mi çirkindi: Kazma gibi dişleri, ince u- zun bir yüzü, deynek gibi bacakları, ka- lınca bir makarnaya benziyen parmak- ları vardı. Onun yegâne sevimli ciheti munisliği, uysallığı, o kimsenin hatırını kırmaması idi.Göğsü sıkıştığı zaman dam lalardan, gargaralardan başka (tatula) yaprağını tütün gibi ufalıyarek sigara kâ — içerdi.Gezip,yürüyemiyen, i tuttuğu zaman fazla konuşamaz yan bu kızcağızın cazip bir meşguliyeti vardı: Roman okumak. Vuslatın tercü- me, telif, hemen hemen okumadığı ro- man kalmamıştı. Yaşı kırka gelmişti. Demek ki otuz senedir roman okuyordu. Okuduğunu o kadar benimserdi ki tatlı tatlı anlatmadan da duramazdı. Kırk yaşındaki bü © ihtiyar kıza bir çok talipler çıkıyordu. Annesi, babası: — Hastadır. O, kocaya bakamaz. Biz ona bakacak bir koca arıyoruz. Diyerek talipleri reddediyorlardı. Halbuki Vuslat ta aile hayatımın içie girmek, o zevkten mahrum kalmak istemiyordu. Bir gün Fatihte bir akrabasına gitmiş- ti. Halasmın kızı © ona genç bir adam gösterdi: — İşte Vuslat bu seni istiyor, dedi. — A... Nlâhi Mebrüke hanım, ben oğ- lum yerindeki bu - gence varır mıyım. Hah hah hah.. Nasil © olur, benim gibi kart kız.. İki günde başıma kakar. Vuslat kendisinden yaşlıca bir adam arıyordu. Taliplerin çoğaldığı bu sırada dişçiye gi meği, iğreti diş koydı i. Göğsüde pek esl vermiyordu. Nihayet akrabaları, aradı- lar, taradılar, ona Şevket efendi isminde bir mütekait bir memur buldular. Kızım diği inkişaf kayda şayandır. İşte komşumuzun vaziyetini de tetkik edelim. Yaptıkları resmi e- tüt ve neşriyata nazaran Rusyada kömür madenlerindeki müdehher servet (1,115 milyar) tondur. Bu- nun yüzde 85 si iyi cins taş kömü- rü (yüzde 15) şi de linyittir. Don- bawa mıntakası Polonyaya geçme. den — yani harpten evvel — Rus- yanın kömür istihsalâtı 29 milyon ton raddesinde idi. £ İhtilâllerden sonra 7 1/2 milyon tondan başlı- yan istihsalleri 1933 senesinde 72 milyon tonu bulmuştur. Yani harp- ten evevlkinin iki buçuk misli"... Fransa ihracatı 1933 senesinde taş ve linzit kömürü lorak 47,941,000 | ton ile Rusyadan geride kalmıştır. Eğer böş senelik programları ta- hakkuk ederse Rusyanın 1937 sene sinde kömür istihsalâtı 250 milyon tonu bulacaktır.. Müthiş bir yekün! Demek oluyor ki, bir kaç sene son- ra Rusya dünya kömür piyasasında İngiltere ve Almanyayı da geçecek, hemen, hemen Amerika ile boy öl- çüşmeye başlıyacaktır. Acaba nere- lerde sarfedecekler? Hiç şüphesiz. ilk akla gelen, en yakın satış pa- zarı Bahrisefit havzasıdır. Maa- mafih, pazar yerlerinde muayyen bir satış nispeti kabul veya mena- tıka taksim etmek gibi Rus kömür- leri ile © anlaşmamızı aramızdaki mevcut dostluğumuz kolaylıkla te- min eder. izde çalışma tarzı- miz te maliyet fiatierimiz. düştükçe ldağın cüğrafi vaziyetinin hususiyeti de bize çok yardım edebilir. Evet, ümidin ha- kiat olabilmesi ancak emekledir. - Milliyet'in edebi tefrikası: 64 KANLISIR ve aşifte ki gü- Sdreddin ENVER hastalığı belki de içlenmekten ileri geli- yordu. (Kocaya kavuşunca kederlerini unutur, avutur, gider.) fikrindeydiler. Şevket efendi biraz hafifçe bir zattı. Kırsaçlı, esmer, ufak tefekti. Şöyle orta bir cihaz, basit bir düğünle Vaslatla, Şev keti başgöz ettiler. . Adam, kızın evine gelmiş, iç güveysi girmişti. Vuslatın an- (anne , ihtiyar nesi Rüveyde hanıma babasına (efendi baba) diyordu. Vuslata gün doğmuştu. Evde yeni kocaya bu iz- zeti ikram çok sürmedi. Haftasında pat lak verdi. Yeni güvey kuyudan su çek- meğe, bahçe çapalamağa yanaşmadı. İş- ler hep kızla, annesinin üstünde kalma- ğa başlamıştı. Rüveyde hanımın bu işe canı sıkılmıştı. Bir gün damadını karşısma aldı: — Şevket efendi, — sen sade bu evde boy mm göstereceksin, elini hiç bir işe sürmiyorsun, Ben kızımı sana rahat et- sin diye verdim, yoksa biz beslemekten âciz değiliz. Hokkabaz tabiatli olan ekşidi. — Hanım anne, ben de size yanaşma gelmedim ya... mademki iktıdarınız var, kızmızm rahatını isterseniz bahçenize bir bahçavan tutunuz, A, sen ne biçim adamsın. Utanmadan bir de pay veriyorsun, artık senin annen — Yoksa yok, ben de eşyamı alıp çıkarım! Bu ağız kavgasının ertesi günü Şev- ket efendi eşyasını alarak Haydapaşadan ağnbeyisinin evine nakletti. Şevket fendi, şimdiye kadar hiç evlen- mesmişti, Vuslat, gözünü açıp ilk gördü- ğü kadın olduğundan onu sevmişti imi gün yalnızlıktan ne yapacağını dı. Nihayet tekrar Göztepeye gitti. rısma haber gönderdi. Bir gece boş bir evde hırsızlar gibi, yahut roman âşıkları gibi buluştular. Ve gece sabaha kadar bir adamın yüzü battaniye ile kuru tahta üstünde yattı- lr, Bu buluşmadan kız annesile baba- bulduk. Kızın başı mare yandı, ayırtaca- gız, diyorlardı. Halbuki kız da © Şevkeli seviyordu. O geceden sonra bir daha annesile baba- smn yanına dönmedi. Fakat» Şevketim ağabeysinin yanında da dikiş tutturama- dılar. Adamm, yirmi günlük yalnızlıktan, sıkıntıdan sinirleri bozulmuş, zaten hafif olan aklı büsbütün zıvanadan çılamıştı. Gar gır söyleniyor, mütemadiyen kayın validesile, kayın babasının aleyhinde bu- lumuyor: Başıma neler geldi, karımın eşya smı da zaptettiler, kendimi demize ata- cağım, Şevketin bir günlük ömrü kaldı, ik helâl edin. diyerek söyleniyor. lu. Böyle olmıyacaktı. Düşünüp taşındı - lar: ucuzca yaşamak için — Pendikte ev tutular; lâkin ay sonu olduğundan cep- iii beş paraları yoktu. Üç buçuk ku- üt maaşma rağmen Şevket Efen- di Yenilen olgarane içiyoralığamiseyilki: gir sofrasını kuruyorlar, göğsü tuttuğu zaman (Tatulo) için hasta vuslat, şimdi Boğaziçi rakısile demleni-or, fosur fosur cigara içiyordu. Hastalığını unutmuştu. nda yalnız — bir noktanın bülenü vardı: sevmek, .. laz edene ieiyar evlenenlerde aile daha fazla oluyordu. Maaş a- Imcrya kadar Üsküdarda Karacaahmet - teki polis Nazifin evine gidip birkaç yün misafir kalmayı düşündüler. Nazif, Vüs- lat'ın teyzesinin oğluydu. “Bir akşam kol Her Türkün eden inkılâp Sili EMME» Bugün TÜRK ve SUMER sinemalarında ““* ANKARA Türkiyenin Kalbidir. (TÜRKÇE SÖZLÜ) Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü resmi geçidini ve Gazi ve İsmet Paşa Hazretlerinin nutul ibtiva eden bu şaheseri herkes görmelidir. yayı (16152) N | Galatasaray talebesinin l resim sergisi Onları geçen sene tanıdım. Mek- teplerinin bir salonunu inkdlâba a- it resimlerle doldurmuşlardı. Yağ- lıboya, suluboya, pastel, füzen, kur | şun kalem ellerine ne geçmişse ça- | İışmışlar. Ve şayan: hayret işler meydana getirmişlerdi. Çizgilerin- de, fırçalarında öyle bir olgunluk görmüştüm ki kolay kolay elde e - | dilebilir bir netice değildi. “Vaki: buldukça çalışıyoruz.” demişlerdi. Vakit buldukça fakat “ne zaman vakit bulabilirler, diye düşünmüş- tüm. Hesap, cebir, müsellesat, ta - rih, kozmoğrafya, fizik, kimya, coğrafya, tarihi tabii ve şüphesiz daha birçok derslerin yükü omuz- larında: Bu seneki sergilerini gördüm. Ötekinden çok daha !leri. Bazt tab lolardaki teknik muvaffakıyetine âdeta hayran oldum. Mübalâğasız diyorum ki - geçen sene gene söy- lemiştim - bımlar “üstat” damgasi- le etiketlenmiş birçok meşhurlar - dan daha olgun ve sizi temin ede- “im Galatasaray sergisindeki bazı acemilikler bu sergide hattâ yok bi le. Cihat Şükrünün, natürmotları- nı, Talâtın peyizajlarını, Orhan ve Hilminin karikatürlerini gidiniz görünüz bana hak verceksiniz. Bun lardan başka bu sene yeni bir im- za daha tanıdım: Avni. Avninin bu sergide bir portresi var. Tablo, Güzel Sanatlar Akade misinde konkura girse kazanır ki kurlara giremez - Polisin karısı Hadi ye Hanım kapıyı açi — Oooo... Maşallah, sizi hangi rüz- gârlar attı? Şevket alelâcele izahat verdi: — Biz, efendim Pendik'ti"ev tuttuk. Hanımı yanıma aldım, o cadaloz annesin den kurtardım. Şimdi nerde sabah, ora- da akşam.. Size ay başma kadar misafir Kalmıya geldik. Nazif nerede... Maşal- lah aslan o. .. Haydi bakalım, misafirle- re rakı aldırm, Salata yapın, yumurtalı ölsün ama... Hadiye Hanım sen de ut çalarsın değil mi? Şöyle bir âlem yapa- rız. Yahey.. Hanımıma bak, Hadiye Hanım gördün mü benim hanımımı! Ev sahibesi şaşırmıştı. Sayılı bir ka- dındı, çocukların bakala gönderdi. Tam rı misafirlerinin istediklerini aldırdı. Vüs lat ut çalmıya başlamıştı. Hadiye: — Aman, yanımızdaki evde ağır hasta var. Diyecek oldu. Şevket oymalar — Aman... yar mi, One olacak? Zaten caddeyi tutacak demektir. Biz key fimize bakalım, vur patlasın, çal oyna - : “Polisin çocukları adamın bü haline gül meden kadıyorlardı. Ezandan sonra Nazif geldi. Aşağıda karısına sorup Şevket'in geldiğini öğre- ri "Eyvah, .. dedi, Bu herif, çammsakrzı Ümmi zl ları iye Yukarı çıktı, onları rakı başında bul du. Bu kadar saygısızlık o olur muydu? Kendisi cüz'i polis maagile dört nüfus geçindiriyordu. Haydi Vuslat ablası ne ise; fakat bu deli ve . Adam, içip sarboş olmuştu. — Kalkıp çifte telli oynadı. Bir aralık tekrar yılan hikâyesi açıldı: Kayın pederinin, kayın validesinin aleyhinde atıp tutmıya baş- ladı. Küfürler ediyor, tütrlü türlü şey- ler söylüyordu. İ ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Merkezi idaresi : Tel. 2 illiyet Asrın ümdesi “MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç içim LK. LK. çit üdiriyete müra- iz ilânların mes'uliye- ler Bile. Halep orada ise arşın bu- rada, Bu çocuklar, sırtlarına yük- lenen bu kadar yorucu bir mesai içinde resim yapmak için vakit bu- labiliyorlar da resim yapmaktan başka gayesi ve vazifesi olmayan ressam geçinenlerimizin bir çoğu- nun elekleri atelyelerinin düvarla- rında asılı duruyor. Bu çocuklara, dâhi demiyorum, artist demiyo - rum. Onlar sadece birer kabiliyet tirler. Ben kabiliyeti yalancı de - hanın fevkinde tutarsam bana mü balâğa denir mi? Keşke biz, hepimiz bu çocuk- lardan çalışkanlık dersi alsak. Elif NACİ Nazif, n asaletine küfreden bu barifi hemen kaldırıp sokağın ortasına atacak kadar kızdı. Lâkin Vuslat'ın ha- bırını sayıp kendini zaptetti. O gece, rahatsız, yorgunluğunu din - lendirmeden yattı, Ertesi sabah uyanm- ca karısına: — Ben, me dersem sen hiç bozma; şan ları sepetliyelim. Mahalleye rezil olaca- ğiz, dedi, Masa başında çay içiyorlardı: — Hadiye, baydi hazırlan. Seni Gül. hane hastahanesine muayeneye götürece ğim. Çocuklar siz de bugün öğle yeme ğine büyük annenizin yanma gidin. Şev- ket Efendi siz gideceksiniz o değil mi? Kn bakmayın abla inşallah gene bek eriz. Şevket şaşalamıştı. Karı koca, çaydan sonra hazırlandılar. Zavallı Vuslat; — İstanbula gidip birinden borç ala- izE Köklme VE eke sel Ee alayım. Polis, ceplerinde yiyecek paraları ol « mıyan bu zavallılarm şapka, bere almak tan bahsctmelerine şaşıyordu. — Vaslat lu: — Nazif Bey, acaba berenin rengi na- sel olsun? Senelerdir köşesinde çeşit çeşit roman okuyan ve abla) de nüp: — Zavallı Vuslat, evlenmek senin ve- yinsidi. dedi. Her gey vaktinde gereke! | Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. j iz Beyoğlu : 4387. <ilip»2109-i > ZE BüLi Bugünkü progra İSTANBUL : 18.30 Plâk neşriyatı. 19 N mil Bey tarafından çocuklara ii Ajans haberleri. 19,30 Alaturka atı, (Eftalya Sadi H.B Ralik B.) 21 Ajans ve ey 2126 Ola mein e mal it B. Necip Yakup B. mil beyler tarafmdan). VARŞOVA, MIS 364 m. Haberler. — Piök, m ime alamı ferana, 22,15» Senfoni Haberler. BUDAPEŞTE,550m. Hafif musiki konseri, ÇE. FERİ 19: Framartca ders. 19,307 ta Zimbal o konseri, 20 10,30: Beşte oparanndan naklen eserlerinden “LA BOHEM 0 Salon musikisi. 24,20: Farket HAMBURG, 328, Programın tamamı Rayh meyri den ibarettir, MOSKOVA lm. va konser. e Aş .. 24,05: Holânda lisanile ayni meşri; , 470 m. € ön mserlerinden bir sili. 23,15: Çift piyano ile yeni Çek saları, 23,45: Ecnebi lisanile haberlMğE BRESLAU,3l6w. alanından İs bayramı münasebet we dams musikisi, v ANA, SOT m. 20,15: Avusturya halk musikisi Riedinger tarafından hazırlanan di müsameresi KONİGSVUSTERMAUSEN, 19,30: Hafif musikisi. 20: Ryah “Mayıs geldi,, isimli musikili skeç, telif rdan naklen meç niz haberleri, 2,15 ten 4 de fine gece musikisi ve dana parçalefi Yarın FRANSIZ TİYATRO. Teknisyen, muganniye ve göz MÜ rici mizansenile Salsbourg KUKLALAR TİYATRO a 18 dematine ve 2İ suvare. oo O Cuma günü saat 16 da ilâve Gİ Koltuklar: 100 ve 150 Balkon “ğ teatre 50 kuruş. İstanbul üçüncü icra mem dan : Mayıs 934 tarihinde sazt 10 d8 kadar yeni Postahane civar bankasında birinci açık tılacaktır. Taliplerin vuna müracaatları ilân olumufe 7 Yazan: Mahmut YESARI zellik denilen şey , manasını, kuv- vetini ve ehemmiyetini kaybedi « yor. Ben, Sırrı Nevresin her hare- ketini takip ediyorum. Bu kadın- la aralarında gelmiş geçmiş bir a- lâka olduğu muhakkak, Fakat bu- gün, münasebetleri, tamamile ölü.. O halde, niçin beni buraya ge- tirdi? Bu sırrı, nasıl keşfetmeli? Semine, kibar, nazlı, nazik bir ev hanımı halile bizi ağırlıyor. Ba- na, hürmetle yer gösterişi, benim- le gayet hürmetle konuşuşu var ki bunu, saçlarımın bayazlığına bir rüşvet telâkki edemiyorum. Sırrı Nevres, zenginliğim hakkında, ka- dının kulağını bükmüş olacak? Bu, bir tehlike işareti.. Fakat beni korkutmuyor.. Çünkü © ben, onların tertibat almalarma lüzum göstermeden kesemin ağzını aç - mağa karar verdim. v a bunu Kapi rare te fena zaman, len şüphelene- cekler! Lâkin fazla i —» ös - MELE termek te doğru değil.: Semine, ikram r ve elle- rini oğuşturarak özür diliyor: — Aman Beyefendi;'pek mah - cubum.. hazırlıksızım, sizi memnun edemiyeceğim.. — Neden hanımefendi? — Görmüyor musunuz. Bir şey- ler yok.. » Sırrı Nevrese dönüyor: — Ah, bütün kabahat sizde ol- du.. Bir gün evvelinden haber ver- miş olsaydınız! Ben, gâyet ciddi ve derin bir hayretle gözlerimi açıyorum: — Ne eksik hanımefendi? Semine , gülüyor: — Ne var ki Beyefendi? Alay etmeyiniz rica ederim. Genç kadının, yarısı yapmacık ta olsa, yarısı içten gelen bir neza ket ve hamaratlıkla misafir ağır - lamasıma hem acıyor, hem üzülü - yordum, * Bu çırpınmalar, bu içki ve meze hazırlıkları, faydasızdı! Çok boşu na idi!.. Ben, içki içmiyordum. Me zelerin en nefisinden bile tiksini - rim, karışık abur cuburla midemi bozmaktan korkarım. Ne kadar 1s - rar etseler, içeceğim bir, birbuçuk kadeh rakı veyahut bira idi, Meze e de iki çatal alacağım süphe Sırrı Nevres te içkiye düşkün de ğildi. Peki, , ziyefeti, || ğildi. i, genç kadın, gilin aç kendi için mi hazırlıyordu? — Yeter!.. Bunlar lüzumsuz... beyhude yoruluyorsunuz! Diyecektim. Fakat masraftan ka çınıyor, hissini vermekten kork - tum. Acaba, başka davetliler de var mıydı? Bunu, bana sormadan, Sır- rı Nevres yapamazdı!.. Bu, bir say gisızlık olurdu. Semine Hanım, sofranın üstün - deki bardakları, kadehleri düzelti- yor; çiçekliklerin yerini değiştiri - | yor, odanın içinde cıvıl cıvıl konu- şarak, fıkır fıkır gülerek hizmet e- diyordu: — Rica ederim, beyefendi... Ne- lerden, hangi mezelerden &mredi - yorsanız, söyleyiniz. Sırrı Bey, hep böyledir, pek vakitsiz haber verir. Hakikati itiraf etmenin sırası gelmişti: — Hanımefendi, neye bu ka - dar üzülüyorsunuz? Bendenizin iç kiile hiç te başım hoş değildir. Meze falan da yemem! Semine, kollarını kavuşturarak karşımda durmuştu; yüzüne aca - ip şirinlik veren bir hayretle bakı- yordu: Nasıl, nasıl? Bir şey yemeden | içmeden mi oturacaksmız? > © Kırık kırık gülmeğe başladı: — Mahsus söylüyorsunuz.. Kat- Genç kadının şeytani kahkaha - sı ve kendine güvenerek hüküm verişi, beni, korkuyu da andıran garip bir şaşkınlık içinde bırak - mıştı: — Niçin, inanmıyorsunuz, Ha - nımefendi? Semine, katılacak gibi kahka - halarla gülüyordu: — Daima böyle söylenir de... Acaba, Sirri Nevres, beni, bu kadına yanlış mi tanıtmıştı? Yok- sa, genç, kıvrak kadın, kendi kuv- vetine mi güveniyordu? Her şeye rağmeh, beni mat mı edecekti? Eğer genç olsaydım, bu korkunç karara, belki sevinirdim. Lâkin yaşlılıkta, insan, bunu ancak sui kast telâkki ediyor. Bu macerayı, daha en bi- rakıp geri dönmek, daha akıllıca bir hareket mi olacaktı? Lâkin ge- ri dönebilmek imkânı da göremi yordum. Kendi kuvvetinden bu ka dar emin olan, şeytani kahkahalar la yüzüme gülen bu kadının, pen- çesinden, güç kurtulurdum. İhti - mal o, bunları da hesap etmişti? Dönmek isteyeceğim bütün yolla - rın kesilmemiş olduklarını nere - bir ric'at, şüphesiz ki be hime idi. : Oturacaktım, vakayie İ decektim. i Ve... Çok ta beklemedi hafifçe gıcırdayarak açıldı ye uzun boylu, sarı toz Bi saçlı, gözleri yaprak yeşil" kız girdi. . ak diği ür b yar istediği ağı, bu ya pek saçlarile mi örecekti Yan gözle Sırrı Nevres' O, hiç umursamayan bir garasını içiyordu. li il doğru ilerlerken Semin? yaklaştı ve takdim etti! — Melda Hanım... Hü*” fendi... Selâmlaştık. Ben teki oturmuştum. Semine daya sordu: — Ferhunde, nered87 Melda, garip bir tatuk”