Ö Aksarayda bir mahalle.. sabaha r saat var, herkes derin uykuda. ir evin kapısı (açıldı. Orta yaşlı e kadın çıktı, bitişik evin kapısı- ize hanım, Hafize li Kapısı vurulan evden boğuk bir s cevap verdi: — Kim o? — Aman Hafize hanım, bizim e- diye bir şeyler oldu. Allah ri- ası için gelip, bakın.. İçeriden telâşlı konuşmalar oldu. İraz sonra sokak (kapısı açıldr. .enç bir adamla, ihtiyar bir kadın ıkıp komşularının evine girdiler. İsli lâmbanın aydınlattığı küçük an tüz hanım ellerini biribirine vu- arak ağlıyordu: — Ah efendim (acaba bayıldı u, acaba öldü Omü, ah yavrum. ana ne oldu. ah gülüm... Komşuları Sabahattin Bey iti- alle kadına nasihat etti: — Hanım teyze, sus ben bir ke e muayene edeyim. Yerde yatan ihtiyar adamın nab- unu tuttu, atmıyordu. Aynayı ala- ak ağızma tuttu, bir buğu göreme- Ji: Telâş etmeyin, Doktoru çağırmız. Sabahattinin annesi Hafize ha- wmla Hürmüz hanım feneri yaka- > belediye doktorunun evine git- iler. Genç adam, ölüyle odada yalnız salınca inmeğe başladı: net efendi, Ziraat nütekait bir memurdu. Beş vaki amazında, hoş sohbet bir adam lı. Musikiye merakı vardı. Güzel «eman çalardı. Hürmüz hanımm lördüncü kocasıydı. Kadın koca- anı gözünden (kıskanıyor, hattâ :amie bile yalnız (o gitmesine razı »lmıyordu. İki gün evvel, kocası” | un bahçeden komşunun pencere- âne baktığını kıskanmış: — Utanmaz, elâlemin kadınları- w mı seyrediyorsun ? diyerek eline zeçirdiği odunla adamcağızın ka- yarmaştı. Kalp hastalığı ölan dam, sıkıntı- | ya gelemiyordu. 'Karısmın dırdırı- | mı işitmemek için bir gece soğuk | odada yatmış, göğsüne bir sancı ge | lerek tekrar sıcak odasına koşmuş- sa da hastalığı artmıştı. Sabahattin, ölünün saral çehre. geleni. ee dın seni diri diri mezara soktu. © Biraz sonra kapı çalmdı. Kadın. lar doktorla beraber gelmişlerdi. Talha Bey ihtiyarı muayene etti Sabahattine yavaşça: — Bitmiş, dedi, Ve müteveffanın nüfus tezke resinin pekçi ile kendisine gönde- sini söyliyerek gitti. Kadın, kocasının hakikaten öldü- günü anlayınca feryada başladı: — Ah yavrum, ellerim kırılsay- dı. Başını yardım ben senin gülüm, ben seni gözümden kıskanırdım. n kö duruyor, kalkıp Sabahattin ölünün iki elini yanı- na getirdi. Çenesini (bağladı ve yüzünü beyaz bir tülbentle örterek rahat yatağına bıraktı. Bütün ma- halle uyuyordu. Biraz sonra bekçi | bayılmıştır. n t yizdiğ Bir Disçinin Romanı geldi. Teneşir getirmişti. Hürmüz hanım bu dört ayaklı tahtayı gö- rünce tekrar ağlamağa başladı: — Ah etendiciğim seni yıkayıp kara topraklara gömecekler. Ben yapyalnız ne yapacağım? Sabahattin kadının tazallümünü dinledikçe inanmıyacağı geliyor- du; adamın sağlığında sabahtan akşama kadar ona türlü küfürler sayıp döken bu kadın şimdi sevin- meliydi. İşte kıskançlıktan kurtul- muştu. Artık bundan sonra nazını çekecek kimsesi de kalmamıştı. Hem de komşuların başları rahat olacaktı. Hürmüz hanımın dırdırile bütün komşular gibi kendileride rahatsız oluyorlardı. Çarşıdan kefen (tedarik etmek vazifesi kendisine düşmüştü. Öğle vakti cenaze yıkanıp tabutlandı, defnedildi. Hürmüz hanım, hemen bir kadın tutarak evi sildirdi. Ö- ünün çamaşırlarını yıkattırdı. Or- talığı düzeltti. Akşam vakti Sabahattin işinden dönerken komşu kadını hem tazi- yet, hem de teselli makamında zi- yaret etti. Hürmüz hanım, başına oyalı ye- meni bağlamış, kaşına rastıkları çekmişti. Genç adam, kadının bu haline taaccüple baktı: — Hanım teyze başın sağ olsun, Allah sana ömür versin, İstifini bozmadan cevap verdi: —A, elbette rahatım efendim. Çok şükür şu ihtiyarm gailesinden kurtuldum. Kahve cezvesini mangala süren kadın yüzünü buruşturdu: — Aman civanım, üç buçuk ku- ruş maaşı ne yapacağım. Adam a- İallı birisile evlenirim, geçinip gi- derim. N Daha kocasını mezare yeni göm- düğü halde evlenmekten bahseden bu kadının sözleri delikanlıyı çi- leden çıkarıyordu. Yarı hiddet, ya- rr ? — Bari bu sefer bir genç adam bul! dedi. Kadın, onun gözlerinin içine bak ir: — A, tabii senin gibi bir genç bulacağım! Sabahattin eve gidince annesi- ne: ı — Anne, yanımızdaki karı çok acaipleşti, demin uğradım, bir genç beyle evleneceğinden bahsetti. He- men bir ev bul, buradan çıkalım. — Canım, onun evlenmesinden sana ne? — Aman ne söyliyor: ür- ink banaz AE 2 var. Dağ gibi dört kocanm başını yemiş bu kadına benim gibi genç- ler salata gibi gelir! — ON. — MAHKEMELERDE Anne haykırıyor: Kana kan isterim! Kardeşini kıtır kıtır kesen adam 15 sene hapis yatacak Katil asılma cezasından nasıl kurtuldu? Karısı Saliha ile geçinemediği için kız kardeşi Ayşeyi dere kena- rında dizine yatırıp koyun boğazlar gibi kıtır kıtır kesen Çatalcalı Ha- lilin muhakemesi dünağız cöza mahkemesinde neticelenmiştir. Dünkü muhakemede üç celse yapılmıştır. Muhakemenin biri ci celsesinde müdafaa şahitle, lenmişler , bunlar Halilin kız kar- deşini keseceğine ihtimal verme - dikleri mealinde şahitlikte bulun - muştur. Bu celsenin sonunda iddia ma- kamını işgal eden Kâşif Bey ev- rakı okuyup iddianamesini serde- deceğini söylemiş, muhakeme bir saat sonraya talik edilmiştir. İkinci celse Bu bir saat zarfmda müddeiu- mumi evrakı mütalea etmiş, bu a- rada da ağır ceza mahkemesi diğer davaları rüyet etmiştir. Bir saat eoara celse açıldığı zaman Kâşif Bey iddiasıri: serdet- miş, faciayi en harde teferrüatına kadar teşrih ederek anlattıktan son ra Halil hakkında her ne kadar i- dam cezasını emreden 450 inci mad denin tatbiki icap ediyorta da ci- nayeti işlediği zaman 21 yaşını dol dürmamış olduğundan 18 sene hap si emreden 449 inci maddenin tat- bikini istemiştir. Kara bahtlı ana Mahkemede oğlu tarafından kızı kesilen bedbaht ana da bulu- nuyor, mütemadiyen kafasını dö - verek ağlıyordu. Kaya hanım bu bahtı kara ana- nın ismidir. Bir taraftan" gırtlağı kesilmiş, kafasi patlatılarak beyni akıtılmış kızının hayali gözünün ö- nünde canlanırken diğer taraftan da idam sehpasında sallanır. gibi gördüğü oğlunun yaşlı gözleri ile karşılaşıyor, hıçkırıklar' içerisinde ibtilâçlar geçiriyordu. ” Kana kan isterim Müddeiwmumi iddiasmı ser- dedip te kırmızı yakalı, sırma kor- donlu Binişinin yenini kıvırıp otur duğu zaman mahkeme reisinin bi- Yaz da teessür ifade eden sesi ona hitap etti , — Söyle bakalım hanım, sen ne diyorsun? Müddeiumumi oğlun için ceza istiyor?.. Kaya hanım oturduğu sıranın üzerinde doğruldu, iki hıçkırık 2- rasında sıkışıp kalan bir sesle: — Bu oğlum dedi. Ölen de kı- zımdı. Ben artık kardeşinin katili olan, arasının kalbini yaralayan a- dama evlâdım diyemem. Adalet is- terim. Kana kan isterim. Dedi. Ve gene hıçkırdı. Yere de oturamadı da yıkıldı. Anam deli."r, timarhanede mua - yenesini isterim Mahkeme salonunda derin bir teessür vardı. Kara bahtlr ananın yanık yüreğinden kopup gelen ve unutulmaz bir yaranın verdiği 1z- tırabın ifadesi olan bu samimi is- tek davayi”dinliyenlerin gözlerini yaşartmıştı. Yalnız hâkimlerin de- ğil, herkesin gözleri kardeş kati - line çevrildi ve herkes onun ne di- yeceğini merak ve heyecanla bek- lemeğe başladı. Hâkim suçluya sordu: — İşitiyor musun anan ne di- yor? Son söz senindir, söyle baka- İrm.. Her öldürme suçlusu böyle ol- maz. Halilin çok korkunç bir yü - zü vardı. Gözleri kan çanağına dön müştü. Fakat belli ki o da işlediği gü- nahın büyüklüğünü idrak etmişti. Pişman olmuştu, şimdi onun da kalbi kanıyordu. Onun için birer kan çanağı gibi açılmış olan gi lerinden ıztırap yaşları da dökülü- yordu. Belki de kurtulmak kaygu- sile olacak: — Anam dedi, beni hiç sev - mez. Onun kızını öldürmüşler, a- cısı büyüktür, yüreği yanıyor, o a- cı ile bana iftira ediyor, kızımı ben öldürdüm sanıyor. Ayşeyi ben öl- dürmedim. Anam delidir. Onu ti- marhanede muayene ettirmek lâ - zım. Hiç adam kardeşini öldürür mü? Ayşeyi ben öldürdüm dedim amma, dayak yemekten korktum da söyledim. Hâkim artık muhakemenin bit- tiğini tefhim etti ve: — Müzakere edeceğiz dedi. İkinci celse de böyle bitti. Üçüncü celse Müzakere bir saat kadar sür - | dü. Taş mektebin taş koridorun da mahkemenin kararını bekleyen | dinleyicilerin maznundan daha faz- la heyecan içinde oldukları gö - rülüyordu. Maznun yere çömel - miş, sakinane sigara içiyor, dinle- yicil mühim bir kısmı onun et rafını almışlar, yüzünün çizgile- rini tetkik ediyorlardı. Kara bahıtlı ana mahkemenin kapısında taş eşiğin üstüne otur - muş, kara çarşafın içine gömül- raüş, başını iki elleri arasma almış, durmadan hıçkırıyordu. Karar Birden mahkemenin kapısı a- çıldı ve mübaşir ağlayan anayi kol İarından tutup şefkatle hâkimle - rin karşısına çıkardı. Jandarma da oğlunu getirmişti, Karar okundu. Maznun 18 sene hapse mah - küm olmuştu, Fakat 21 yaşını dol- durmadığı içii cezasının üç senesi- affedilmiş, 15 sene hapse konulma- sına karar verilmişti. Bir daha ölün- ceye kadar âmme (hizmetlerinde kullanılmıyacak, mahküm olduğu müddet kadar da mahcuz kalacak- tı. Bu karar adli tabirlerle okun- duğu için kadın bir şey anlama - mıştı. Mahkemeden çıkarken par- | Orta mektepler muallimi lerinin ders saatleri | Meclise verilen lâyiha mühim hüküt leri ihtiva etmektedir derecedeki mektepleri daha mükemmel ve gayelere daha- uygun bir bale getir- mek için 934 . 935 ders senesi başından itibaren bu mekteplerin ders programla- rında esaslı değişiklikler © yapılması ve muallimler ders saatleri haricinde mü - zakere ile de mükellef tutulmaları Mas- rif Vekâletince kararlaştırılmış ve hazır- ANKARA, 29 (Telefonla) — Orin | dıkları maaşlara mukabil Dise smsflarım- mağile oğlunu gösteriyor: . | — Asacaklar mı? diye soruyor- du. M. Sait Beşinci hukukta naklediliyor Alay köşkünde kendisine tah - sis edilen odalarda ifay: kaza et- mekte olan beşinci hukuk mah - kemesinin de bu hafta içinde yeni postahane binasında müddelumumi liğin işgal ettiği kata nakledile- cektir. Ceza mahkemelerinin nak- İi cuma günü ve cumadan sonra yapılacaktır. Gizli nikâh kıyan hoca Müddeiumumilik tarafından Re sul efendi isminde bir hoca efen- di hakkında takibat yapılmakta - dır. Hoca Resul efendi hakkında ev- velce de arap harfleri ile gizli ted- risat yapmaktan dolayı takibat ya- pılmış ve birinci ceza mahkeme sinde cereyan eden “muhakemede hoca efendinin arap harflerile giz- li tedrisat değil, bazı evlerde ebe- veyninin arzusile ve münferit bir halde çocuklara dini tedrisat yap - tığı anlaşılmış, beraetine karar ve- rilmişti, Bu sefer hoca dendi hakkında i nikâh kıydığı için takibat ya- ktadır, Bir gün müddeiumumiliğe 30 - 35 yaşlarında Fatma hanım isminde bir kadin müracaat ederek koca - sının kanunu medeni Oshkâmma muhalefet ederek gizli nikâh kıy- dırmak suretile üzerine evlendiğini ve 17 yaşında Asiye hanım ismin- de bir kızı kendisine ortak getir- diğini söyliyerek takibat yapıl - masını istemiştir, Müddeiumumilik işi tahkik et- miş ve filvaki Fatma hanımın ko- cası çorapçı Numan efendinin A- siye hanımla izli imam nikâ- br ile evlendiğini, nikâhın da Re- | sul efendi tarafmdan — kıyıldığını tesbit etmiştir. Resul efendi Numan efendinin evli olduğunu bilmediğini, kendi- sine medeni nikâh muamelesinin ikmal edilmek üzere olduğu söy - lenildiğini ve dini merasim yapıl - ması talep edildiğini kendisinin de medeni muamele ikmal edilinceye kadar her iki tarafın gayri meş- ru birleşmelerine mani olmak mak sadile dini nikâh kıydığını söyle- lir a iictik 1s! al önüne “erdi edilmiştir. Anlatan: Aka GÜNDÜZ Nasıl tanıştım? I Size bir dişçinin romanını, — yazacak değilim — ayaküstü anla- lacağım. Sonunda da kıssadan his- se çıkarınız falan da demiyeceğim. Neyime gerek? ne çıkarırsanız çı- karmız; İster diş çıkarmız, ister ahkâm, ister mana... Hattâ bu an- latacaklarımı dinlemek zahmetine bile girmiyebilirsiniz. Bence daha iyi: kalabalığa (dert anlatmakta güçtür. Az kişi dinlesin, temiz din. lesin, yeter. Bu genç dişçi ile nasıl tanıştım? Şurası da © unutmadan haber vereyim ki dişçinin adımı vermiye- reğim. Çünkü müsaadesini alma- dan romanını anlatıyorum. Sonra, belki işine ket vururum. enen plur da şimdi bulunduğu yere gi- dip rakipliğe kalkışır. Kaş yapa * yım derken göz çıkarmayım. Ben eskiden İstanbula hep neta- meli gelirdim. Her gelişimde bir tekinsizliğe uğrardım. Ya şu bu - saçardım, yahut, ne bileyim ben, uğ ari vesselâm. ün dü ü taşındım. Bunda mutlaka bir iğieilk var, dedim. Bu uğursuzluk © ya benim kendimde veya başka şeylerde ola- cak. Nihayet buldum: Uğursuzlu- ğun daniskası köprünün Haydar - paşa iskelesinde imiş. Denedim. Sahiden uğursuzluk onda imiş. Bir düşününüz; güzel Anadoludan kalk. Temiz işliyen te- miz bir Türk trenine bin. Rahat rahat ve tıngır mıngır bir yolculuk- tan sonra güzel İstanbul'un Hay - darpaşa'sında in. Balaban bir ga- rın ter temiz holünü geç. Mermer merdivenlerin (o üst basamağında dur. Dünyanın yıldız şehrine bir bak. Akay'ın eski İstanbul efendi- lerinin kibar düşkününe benziyen eski, fakat gıtır gıcır, tep temiz vapuruna gir. Renk ve ışık içinde denizi geç. Galata, Eminönü, köp- rü, çan çan, dan dan, halk, enfes me Sli mimarisinin ölmez silüet- le Haydarpaşa - Kadiköy vapurl> | rının yanaştığı mezbahâ bozuntusu iskele! o Nuhun gemisinden artık kerestelerle derilmiş çatılmış bir sıra barakamsı çatıların adı olan iskele müsveddesi! * Bir iskele ki Kalü belâya sorsa- nız: — Yaşını bilmiyorum, benden çok önce yapılmış olmalı. Diyecek. Patagonya'ya gitseniz, Bornoeye gitseniz (o bundan daha yenisini, daha güzelini, daha in - sancasını bul uz. Ayak basar basmaz içinize bir karanlık, gözü- nüze bir biçimsizlik, gönlünüze bir burkuntu çöküyor. Güzel Anadoludan güzel İstan- bul'a böyle bir iskeleden çıkarsa- nız her işiniz uğursuz © gitmez de ne olur? Gerçi ben fatalist deği - lim. Değilim ama, koca Türkiye'ye de böyle iskeleyi yakıştırmak ta - raftarı değilim. Kaldı ki tekinsiz- liğini çok sınamışımdır. İstanbul'a gelenler de sınasınlar. o Bana hak vereceklerdir. İstanbul'a bu Hay - i den girmesinler. ir ki bütün işleri hayır- | lı ve tıkırında yürüyecektir. İyi a- ma ne 1? Benimi gibi yap - malı: İstanbul'a ya sandalla Sir. girmeli, le yapıyorum. Gerçi biraz zor olu- yor, fakat ez ete o -amıyorum. Güzeller de benden başi; ben de onların hepsinden. Ne hır çıkıyor, ne gür. — Ama burlâfların dişçinin ro- manı ile ne münasebeti var? — Var, yok, o benim bileceğim şey. Canın isterse dinleme. Ben lâfıma mutlaka kulak verilsin diye Roma'ya gidip nutuk söylemiyo - rum. Elbette bir münasebeti varki söylüyorum. — Peki, peki. Hır çıkarma da anlat! — Ne diyordum? Efendime söy- leyim. Ha... işte... Üsküdar - Be - şiktaş yolundan giriş metodumu her nasılsa unuttum. Gene Hay.- darpaşa iskelesinden girmeyim mi? O mendebur tahtalara ayak basar basmaz aklıma geldi. Eyvah! de- dim, gene belâlar, “uğursuzluklar mübareki! Nitekim tahminim yir- mi dört saat geçmeden doğru çıktı. Trende fransızca konuşmasını bilen bir diplomata rastgelmiştim. Şünu da söyleyim ki her zaman ve her yerde, fransızca konuşmasını bilmek diplomat olmıya kâfidir. Devlet denilen mefhumlar taazzuv ünden beri © bu böyledir. ya I n. Sağı ilemi nisi lim. İşte bu diplomat yemek vago- nunda on bir buçuğa ve kompartı- manda üçe çeyrek ( kalana kadar bana dünyanın nasıl düzeleceğini, daha doğrusu nasıl düzeltebilece- ğini anlattı. Onun ifadesine göre saat üçe on kala dünya düzeldi a- ma, benim rahatım kaçtı. Aramız- da teklifsizlik olmadığı için utan - dım, ses çıkaramadım. Esniyeme- dim de. . İşte böyle bir kafa ile Haydar - paşa merdivenlerine çıkınca şaşırı- vermişim, bir çekçeke binip Üskü- dar'a gideceğime tekinsiz, yümün- süz, uğursuz köprü iskelesine çık- mışım. Yeni Aydm oteli çok rahat, uslu ve medeni bir yerdir. Kapağı oraya attım. İkindiye kadar de - liksiz bir uyku çekmişim. (o Belki akşamlara kadar uyanmıyacaktım, Fakat hınzır iskele! yümünsüzlü- ğünü hemen gösterdi: Tahammül olunmaz bir diş ağrısı ile fırladım. Sağdaki azı dişim yerinde yok « muş ta operatörün İstanbul'a ar - mağan ettiği (o kanalizasyonun bir | tavafı kazılıyormuş gibi... Ötel - den deli gibi çıkmışım. Kapıcı son- | ra anlattı. Kapıcıyı bilmem tanır... — Asıl hikâyeye gel canım! — Peki, peki. Efendime söyle - inis iü | eb da ders okutanlar haftada azami mekle mükellef tutulurlar. Bu veya 18 saat dersi üzerine alan BİZ. alim ihtısası dahilinde münhal azami 6 santlık ders grupunu da mukabilinde tedris etmeğe mecl labilir. Bundan başka her mualli İstle kendisine tahsis olan müzal” atlerinde de talebeyi idare etmeğ: burdur. İ Lise muallimlerinden 21 saatli Erpunu tedris edenlere mavafaksi leri takdirde ücret mukabilinde 3 * lebilir. İlâve dersi ve edenler Muallimlikte (25) seneyi olanlar rızalarile fazla ders nız müzakere vazifesini yapı kelleftirler. ind mii allimlik bulunan muallinler haftaii mi 12 saat der: okutmakla mül ler. Müdüre | ayrıca müzakere verilemer. Yalnız muavinlere münasip göreceği saatte müzal tahsis olunabilir. 'dört liraya kadar ücret verilir. ta tedrisat muallimliği evsafını ta orta tedrisat mekteplerinde m Tik eden mütekaitlere 10 haziran rihli 1072 numaralı kanunun biri# ikinci maddelerinde © gösterilen” i i üzerinden ve maf satımdan üeret verilir. z Manrif Vekâleti lüzum gördül nebi Bsanı muallimlikleri için k4 da ayırdığı maaş mukabilinde #” büyetinde bulunan lisan muallimi Tanabilir. Muallim ve memurlara verile * re müteksitlerin alacakları, maaşları ve ecnebi tabilyetinde Tisan muallimlerine — verilecek müktesep hak teşkil etmez. Or sat muallimleri resmi ve hususi ler ve müesseselerde haftada 21 fazla ders deruhte etmez. MAARİFTE Ibrahim Fazıl Bej konferansı Hukuk fakültesine mer bsadi ve içtimai ilimler ens! konferanslarından ikincisi, samba günü saat beşte fakül ferans salonunda verilecel ! Konferansı, hukuk ser dinaryüs profesörlerin, p him Fazıl Bey verecektir, Hususi meklep aylık Hususi mekteplerden b nın muallim aylıklarını manında vermedikleri | b4f maarif idaresine bir takım yetler vaki olmuştur. Bu şikâyetler vekâlete miştir. Ayni zamanda hususi teplere evlerini kira ile vet İan bazı ev sahipleri kira * lerini alamadıkları için bu # esseseler aleyhine dava dir, ği tabelâ ilişti: Diş cerrah « Pi frenkçesi Şirürjiyen D#” falan. İstanbuldan, Parisli linden, Kopenhak'tan diplomalı. NE Seni gidi-azı dişim senii ». na şimdi gösteririm! diye çX « pıdan daldım. Bas . dörder çıkarak zile b yapılı, kraliçelik müsabt 4 v. girecek kıratta, beyaz i yaz önlüklü bir kızcağı# © Beş on dakika bet niz efendim. “Doktor “7 yi4" banker İneği : lerini tedavi etmeğe gi" b bedel ee 4 N işon 4 deye uğramazlarsa.. b torlarıdır da. . Yepyeni, şıp sık, güP salonda oturdum. ÖLÜ çektiğim acıyı bir ben. a de Haydarpaşa iskeleti. Ne kadar beklediği”. rum. Zil çalındı. Krali koştu. Koridorda laflar ken içeriye gayet kipa” “Ü eli çantalı bir bey girdi yıl teferek bir bey. ÖYİ€ “ig kansız, öyle halsiz-ki "Sy