| | | | Fikirler ve insanlar. Fikirler ve insanlar “ Halka inmek” Valâ Nurettin'i kaç senedir tanr- rım, yazılarını okurum, bunların i- çinde çok hoşuma gidenleri de ol- muştur. Fakat, ne yalan söylü yim? onun “sanat sanat içi Öddiasma iştirak ettiğini şimdiye kadar farketmemiştim. Her gönül- Xde bir aslan yatar (o derler; Valâ Nurettin kendi £ gönlünde yatanı #doğrusu iyi gizlemiş!, © Şimdi onu salıver'yor sanmayın, “bize ancak kafes arasından göste- “riyor ve: “Korkmayın, diyor, za- İrarı dokunmaz. Uyuyor, vakti ge- İlince uyandırırız!,, Zannederim u- İ yansa da bir tehlike yok, hâline * bakılırsa pek munisleşmiş, bahse- derim ki rüyasında et ve kan değil, * ot ve süt görüyor. Ee, aslanım, ece, ecel... Valâ Nurettin, Yeni Adam'ın * anketine verdiği cevapta: “Bizim * nesil benliğinden, çok fedakârlık © etmek, çok basitleşmek mecburiye- #ndedir. Bizden sonra gelecekler, $ hakiki edebiyatı yapacaklardır, ya- * ni kendi benliklerini, halkın sevi- * yesine inmek zaruretini duymadan vereceklerdir. İşte onun içindir ki “sanat sanat içindir,, noktai naza- rından uzaklaşmaya mecbur kalı- yorum...,, diyor. Küşadı goncai dil.. Sanat sırf şekil güzelliği için * m'dir? yoksa bi: ruh haletini gös- termek; insan oğlunun ihtirasları- İ nı tahlil etmek; sanatkârın duydu - | ğu vecdi, inandıği hakikati etrafa da yaymak için midir? bunları mü- makaşa edecek değilim, şimdiye ka dar bu meseleden bahsedecek, hat- tâ kendim de bıkâcak kadar bah- settim. Valâ Nurettin'in sözlerinde beni asıl alâkadar edenleri, muhar ? rirle kari münasebetlerine dair o- # lanlarıdır. o Cevabından aldığım parçayı, satırlar arasındaki iddia- ları da düşünerek okuyun, olduk- ça sert bir gurur kokusu duyacak- : “Benliğinden fedakârlık ot- halkın seviyesine inmek zarure! Yazı yazmağa başlıyalıdan beri, okuduklarımın ve hadiselerin tesi- ri ile haylı değiştim, fakat şu “hal- kın seviyesine inmek,, sözüne dün de tahammül edemedim, bugün de Ksandığını 05y 070 çeliğin. ni hiç olmazsa kendi seviyesinde Biymağa macburdür. Onu kendi. sinden aşağı görünce mahvolmuş demektir, çünkü o zaman kendine karşı müsamaha (o başlar. Daima düşer ve karşısmdakile, daha yük- sek bir beşeri standard yolunda rehber olacağına, kendilerinden memnun olmağı telkin eder. Valâ Nurcttin'in hiç şüphesiz benden çok daha iyi bildiği Rus muharrir. leri, Gogol, Tolstoy, Döstoyovski bunu anladıkları için büyüktürler. Onlar halka inmedi, halka karıştı- Jar. Bunların ir değildir. Va- lâ Nurettin ve onun gibi düşünen- er, bir muharririn vaziyetinden çıkan misal'i hiç düşünmüyorlar mı? Eğilen, inen adam nasıl çıkma, olmalıdır; ona hakiki edebiyatı, sanati yavaş ya- vaş, sanki perde perde vereceğiz. Bir kere büyük şairi, büyük roman cıyı anlayacak bir zümre, ama ka- | Milliyet'in edebi tefrikası: 44 KANLISIR Yazan: Mamut YESARİ — Başka? — Çok garip bir — Fennin, aklın, güç kabul ede-| bileceği bir vaziyet... Kurşun, biraz inhiraf etseymiş, kalbi delecekmiş. İşin asıl garibi hasta da, vakanın şeklini tespit edemiyor. Evvelâ, bir inci şahsın taarruzu ( ihtimalini düşündüm. Fakat Hüsrev Bey, bu- nu şiddetle reddediyormuş. Avlan- dığı yerde de kimseler yokmuş! Or mandan odun kesen, çalı çırpı top- | lıyan iki köylü, akşam dönerlerken Hüsrev Beyi yerde yatıyor bulmuş lar... İsabet eden kurşun da, mec- ruhun silâhının kurşunlarından... senin, benim dos- laymca şunu sor- du: — Bu Hüsrev Beyi, çok yakın- dan tanın mısınız? — Eve, çok yakından ve çok €- yi tanırım! — Nasıl bir adamdır? T.C. misali o mert. erkek KULAK BE vdiy AF Kilodan düşenler... Bütün genç hanımlar, saki söz birliği ettiler: — Aman, zayıflayalım!?. Zayıflamak için yemeden, içme- den kesildiler. Uyku şışmanlatır- mış diye, sabaha kadar gözlerini kırpmayanlar, türlü türlü ilâçlar türlü türlü masajlar, (türlü türlü perhizlerlerle, kendilerini harap e- denler, var. Sokakta bazı hanımlara rastle- yorum. O kadar incelmişler ki, şöy- le bir üfliyecek olsam, o iskambil kâğıdı gibi devrilecekler. Kendi hesabıma, şışmanlığı sev- mem, Fakat zayıflığı da bir yere kadar severim. Çünkü daha iler ne, zayıflık demezler, sıskalık der ler. Bana, bir küçük hanımdan bah- settiler: Altı aydan beri sabah kah- valtısı yapmıyormuş. Öğle yeme- ğinde, yarım dilim francalanın ya - rısı ile kanaat ediyormu. Akşam yemeği mi? Allah göstermesin. O. nu gıda programından hani olmus çıkaralı... Plav, makarnayı geçin de süt, tereyağı, reçel, o hattâ su yasakmış. Sordum: — Peki, neyle yaşıyor bu ha- nım? Hava ile mi? — Hava ile yaşasa gene iyi.. A- dada oturuyordu. Havası şışmanla- tır diye bir lâf daymuş. Annesini kandırdı, bu yaz Boğaziçine ta- şınacaklar. Şimdiden hazırlanıyor. Bütün yaz, kürek çekecek, tenis oynıyacak, ve otomobil yarıştıra- cak.. Altı ayda on sekiz kilo bir- den düştüm.. Diye çocuk gibi se- viniyor, geçen gün kendisine nasi- hat ettim: — Zarar yok, kilodan düş!.. Dedim, fakat dikkat et, doktorla- rin eline düşmel!.. M. SALAÂHATTİN Milliyet bu sütunda iş va işçi isti- yenlere tavasrıt ediyor. İş ve işçi biiyenler bir mektapla İp böre- muza müracaat etmelidirler, İş arânıyor Hiç bir kimsem yoktur kâtplik oda- cılık kapıcılık ve avukatlar yanmda ne gibi iş olursa olsun cüzi bir maaşla çalı- m AAMİR, —————--— labalıkça bir zümre yetişsin, o büz- yük şairi, büyük romancıyı istiye- cek ve yetişti ir, Bugün bizde umumi olan kanaat budur. Umumi olduğu kadarda yanlıştır. e Arzu, talepten eveldir. Müşteri, esasen mevcut olan şeyi ister, olmayanı değil. Sürat ihtiya- cı buharın keşfinden uzaklarla ko- nuşma (ihtiyacı telefonun ica- dından sonra başlamıştır. Sa- natte de evvelâ, anlaşılma- sr için halkın yükselmesine ihtiyaç gösteren eserler doğar, on- ları anlatanlar ve anlayanlar son- ra gelir. Merhum Emrullah Efen- di'nin Tuba ağacı nazariyesi de bu vaş yavaş yürür, fakat yürümek i- | çin karşısında yürüyen £ adamları görmeğe mecburdur, İlk insana ge- İnce, emin olun ki o birdenbire iki | ayak üstünde doğrulmuş ve bu mü- vazenenin verdiği — gururla koş. muştur, Nurullah ATA adam, Nüz- het Bey... Dostunuz Hüsrev Bey, çok garip, acaip bir adam. — Ne gibi gar'p, ne gibi acaip? — Kırkkilisede, onu tanımayan , ondan bahsetmiyen yok gibidir. — Yana? — Neye şaşırdınız? — Benim bildiğim Hüsrev Bey, pek o kadar kalabalığı sevmez, in- san arasına karışmaz da.. Demek tabiati değişmiş! — Bilâkis herkes, onunla alâka- dar oluyor ya! Köylüler, ondan bir nevi korku ile bahsederler: Cinle- re karışmış bir adam! Derler. Şe hir halkı da; kara sevda getirmiş olduğuna hükmetmektedir. Soka- ğa çıkmaz, kimse ile konuşmaz. tek başına ormanlaida, kırlarda dolaşır.. Zeng'n olduğu muhak- kak,, İstanbulda köşkü, evleri, hat- Dördü de dairede bir odada çalışıyordulardı, fakat dördü de dairede bu odada çalışmaktan bık- mışlardı. Dışarıda tatlı bir bahar güne- si vardı, pencereden bol bol içe- riye giren ılık ışık sanki dillenmiş- ti: — Koca kışı miskin miskin ge- girdiniz, ben geldim, siz hâlâ içer- desiniz, demek istiyor gibiydi. Kirli masalarına (o dirseklerini dayamış dört memur güneşin di - linden anlamış olacaklar ki, — Yahu, bugün hava ne ka - dar güzel! dedi. İlincisi cevap verdi: lk ikisinden (daha zeki görüneni: — Kim bilir kırlar © nasıldır? Her halde cennet — gibidir. Yahu çiçekli ağaç yüzüne hasret olduk be, diye bağırdı. Dördüncüsünün ve arkadaşla - rının arasında müteşebbis ve alay- gayet mavi, Hava gayet lâtif,, Ve arkasından teklif etti: — Yarın şöyle dördümüz bir- den İstanbul dışına açılıverelim, ne olur yabu, ne olur? Ömrümü- zü bu masa başın da mi çürütece- ğiz? Bu teklif candan kabul edildi. Ertesi gün cuma, dört daire ar - kadaşı randevu saatinde buluştu- lar, Şehirden mümkün olduğu ka - dar uzak bir yere gidelim, diyor- lardı. Akıllarma Pendik geldi. He - men köprüye, oradan vapura, va - purdan trene, saat on bir buçuğa doğru Pendiğe vardılar. Şöyle öte beri nevale düzüp bir ağaç altında oturmak hepsinin de aklından geçmişti amma, bir defa dört kişinin buluşup ta bir karar zım geldiği için, kimse eline bir paketçik olsun almamış- tı. Pendikte karmlârı açıkmıştı. wi İCE Dir İRE ölenk ardı, Pendik, ne kadarcık yer... Aradılar, taradılar. * Gustol, göre bir lokanta bulamadılar. Fa- kat iyice de yorulmuşlardı. Daha yürüyecek mecal kalmayınca ken- dilerini bir ciğerci dükkânma attı lar. Artık orada ne Jokantanin te- mizliğini, ne de yemeklerin kali- tesini aramağa imkân yoktu. Allah ne verdiyse yediler. Yemekten sonra ( dördüncüsü ve müteşebbis olanı dedi ki: — Çocuklar, şimdi bir kahveye Harik Hayat Sigortalarmızı Galatad. Türkiyede Kırkkilisede de öyle.. Dayısından ka'an koskoca kurulu düzen ko- nakta oturamaz da, gider, çiflik- teki taş binada yatar.. . Ben bunları dinlerken, seni düşü nüyordum. Sen de,'insandan kaç- mak illeti, eski idi; ( fakat şimdi bu hastalık artmış... Bu, çok fenadır, azizim.. Halkin dediği, bugün değilse, yarım ola- caktır, yani sen, bü gidişle kara sevda getireceksin.. Ayağmı denk al.. Neye bu kadar bedbinsin! İ- çimizde bedbin olmamak hi en müsait olan sensin. , : OE ge bir sır var, a- zizim. Hem yeni - değil, çok, pek çok eski... Kimsenin hususiye- tine karışmak im için, soracak, eşeliyecek değilim. O ka- dar saygısız olmadığımı bilirsin. Bu, belki bir gönül sırrı, belki de bir aile sırrı... Lâkin her ne 6- lussa olsun, kendini böyle kaptır- man doğru değ Evlenmeni tavsiye etmem, çün- kü daha bedbaht olursun.. Fakat bu karanlık,zehirli bedbiniden kur tulmak için, her çareye baş vurma- lısın.. !. İstanbula gel, azizim. İs- tanbulda, senin ihmal ettiğin dost. Bahar gezi Kaza ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. ilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 1303 ntısı gidelim, evvelâ birer kahve içeriz. Sonra birer parti iskambil geçe - riz. Ondan sonra da şöyle kırlara açılımız. Teklif makul olunca ne denir? Hepsi kabul ettiler. e Civarda bir kahveye daldılar. Kahveler, nargi- leler ısmâarlandı, kâğıtlar geldi. Birincisi dedi ki: — Zengin pastırası.. İkincisi dedi ki; — Amma hile yok. Üçüncüsü ve zeki görüneni hiç cevap vermedi. Dördüncüsü , müteşebbis ve a- laycısı derhal kâğıtları karıştırma- ğa başladı. Birinci partiyi birinci ile üçün- cü kazandı. Mağlüplar bir oyun da- ha teklif ettiler. Oyuna tekrar baş- landı. İkinci partiyi de birinci ve ü- çüncü kazandı. Üçüncünün en ze- ki görünen olduğunu unutmıya - hım, Mağlüplar: “Bu sefer mutlaka ye- neceğiz,, diye tekrar bir oyun tek- li ettiler, Artık oyun gittikçe ha- raretleniyordu. Garson da her oyun © yenileş- tikçe, dört adet lokumu dayıyor - ağlüplar hep: “Bir daha oy- İım,, dedikleri zaman, kaza - nanlar birinci ile üçüncü idiler. Dördüncü müteşebbis bir aralık saate baktı: — Yahu, biraz da kıra çıka - ım, hava alalım, dedi. Birinci ve üçüncü itiraz etti - ler. Kazandıkları için masayi ter- ketmeyi şanlarına yediremiyorlar - dı. Bir partiye daha başladılar. Bu sefer ikinci ve dördüncü kazandı. lar, Artık akşam olmuştu, kahve- den çıktılar. Küçük bir meyhane buldular. Tren vaktine kadar şöy- le bir kaç tane yuvarladılar. Orta- lık karardıktan sonra, son trenle döndüler, Ertesi sabah dördü de gene kir- li masalarmın başında buluşmuş - lardı. Birincisi dedi ki : — Yahu , dün ne güzel eğlen- dik. Ikincisi ilâve etti: — Vallahi, ara sıra böyle kıra çıksak hiç fena olmıyacak. Üçüncüsü ve zeki görüneni: — Yaşasın bahar, diye bağır. dr, gelecek hafta başka yere gide- lim, O zaman dördüncüsü ve en mü- teşebbis görüneni hemen cebinden oyun kâğıtlarını çıkardı : — Yahu, ne zahmet? dedi. Hay di isterseniz şimdi. Ve kâğıtları karıştırmağa baş- ladı. SEM ve Otomobil Ünyon Hanmda Kâin ki şefkat, eski muhabbetlerile bek- liyorlar. Felâketten haberin var. Halim Siret, sana yazmış... Cevap verme- yişine çok gücendi. İstanbula gel, kırdığın gönülleri tamir et. Hepi- miz, seni bekliyoruz. Hoş, ben, beklemiyecek, Kırk- kiliseye gelip, seni alacaktım.. Lâ- kin bir aydır Neşide hasta.. Dadı- sının sersemliği yüzünden, hasta- landı. Dadısı, çocuğu kuş palazın- dan yatan bir komşuya götürmüş! Berekt, vaktinde farkına vardım. seo Avrupa gureş Birincilikleri Namzetlerin müsabakaları cumartesiye yapılâcak Romada yapılacak olan Avrupa güreş birinciliklerinde Türkiyeyi temsil edecek olan takrma ayrılan namzetlerin . müsabakaları 14 Ni- san cumartesi günü saat 18 de Bey- oğlunda Galatasaray Terbiyei Be- deniye klübü salonunda yapılacak. tır, Müsabakalara tam 18 de başla- nacaktır. Tartı saat 17de nihayet bulacaktır. Sıkletler için iki kilo tolerans kabul edilmiştir. Müsabakalara iş- tirak edecek güreşçiler şunlardır: iz: Hüseyin, Süneyya, Esat, Lâwif. En hafif: Yaşar, Bürhan. Yarı orta: Nuri, Ahmet. Orta: Mustafa, Şefik. Yarı ağır: Tekirdağlı Hüseyin, Adnan.. Zamanmda gelmeyen güreşçiler haklarını kaybedeceklerdir. Zeki Rıza Bey hissesini sattı Mevsuk bır membadan Öğren: diğimize göre, Fenerbahçe klübü- nün Zeki Rıza Bey tarafmdan ida- re edilmekte olan Taksim stadyo- munun dörtte bir hissesi Ateş - Güneş klübüne devir ve temlik e- dilmiş ve gerek Fenerbahçe klü nün, gerek Zeki Rıza Beyin stad- yomla bir alâkası kalmadığı İ: tanbul mıntakasıma bildirilmiş YENİ NEŞRİYAT Kaos Ercüment Behzat tarafından ye- ni bir şiir mecmuası hazırlanmıştır. (KA O 5) admı alan bu eser ya- kında neşredilecektir, Hak ve cemiyet Istanbul birinci noteri M. Eşref B. tarafından çıkarılmatka olan “Hak ve Cemiyet” ismindeki on beş günlük mecmuanm ikinci sayısı çıkmıştır. Mecmun mubarrirler iarasmda İstan - bul Üniversi ordinaryüslerinden bazı zevat ve tanınmış hukukçuları * mız bulunmaktadır. Üçüncü saymın dakik ölğü in neşrine iti mii ir. sert, ters adamdır. Halır, gönül din lemez, bildiğinden şaşmaz. Fakat Halim Siret te, para işlerinde çe- tin... Şerif Baki'ye, illâllah dedirt- miş olacak ki seni imdada çağırı- yor. Bizi göreceğin gelmemiş olabi- lir? Bizi sevmiyebilirsin! Hattâ biz den nefret dahi edebilirsin! Fakat İstanbula gelmeğe mecbursun... Evet.. Küçük Neşidenin istikba- li, menfaati namına İstanbula gel- meğe mecbursun., Halim Siret Be- Tehlikeyi atlattık. Şimdi, evden dı- olmasaydı, sen, Kırkkilisede zor otururdun. Bizi, hiç mi göreceğin gelmedi? Neşideyi, kollarımın sına almak, öpmek istemez mi Yoksa biz demi, nefret ettiğin, bucak bucak kaçtığın insanlardan olduk? Bundan başka, İstanbula herhal- de gelmelisin.. Çünkü avukat Şerif Baki, bazı miras meseleleri hakkın- da seninle konuşmak istiyor. Şerif Bakı, Neşidenin vekili umumisi ol- masına rağmen, Halim Siret, para ve miras işlerine burnunu sokma- yefendi, bu bahar, bir Avrupa se- yahati yapmak niyetindeler! Ne- şideyi de alacak, bir sanatoryoma koyacakmış! Hep, o fikri sabit... Karısmı kan- dırıp bu emeline nail olamadı idi. Şimdi kızmın sihhi bahane &- derek Avrupaya gitmek istiyor. Neşidenin, hakikaten sıhhatile alâ kadar olacağını bilsem, Halim Si- ret'in bu arzusuna ben de taraftar görüneceğim! Fakat hiç ummıyo- rum. Kızcağızı, sanatoryom kusu- ru bir çocuk yuvasına atacak ve kendisi de artık har vurup harman savuracak... Sanatoryomlarda, O sanatoryom İ Yarın arşam SARAY (Eski G'orya) CONAN DOYLE'in meşhur, romanında» muktebes ve CLİVE EROOK - MİRİAM JORDAN ve ERNEST TORRENCE tara- fından bir sureti ferkalâdede temsil edilen ŞERLOK HOLMES İhtiras, hareket ve neş» filmini takdim edecektir. o (15598) ZED Bugünkü program ISTANBUL 181: PİR maşriyat 1848 Franazen dert 19,15: Muammer Bey tarafından monoleğ. 30: Türk musiki neşriyatı, (Ekrem B. Ruşet Bey. Cevdet B. Şeref hana ve borun habarlar Bey sekeri tarafımdan muhtelif enerler müsahabe, müsahabeler. — 21,05: Keman ZLİS: Konuş . ak. 231 pansiki. 24: Müsahabe. © 2405: Dams musiki BÜKREŞ 34mm 13: Borsa hnberleri — Plâk. 14.20: i, Habari Mütenevvi musikili seşriy! 22.55: Son haberler. 23,10: Dane musikisi. BUDAPEŞTE 50m. 18,00, Csorba Sigan takımı. 19,40: İtal ders: 2010: Mme Solymosey tarafından taği ni: 20,45: Roman telrikası, 2145: Sahibinin Fİ lâkları. 22,0: Haberler. 25: Budapeşte kestramı tarafından hafif mumükü, 2AP80) ner Sigan bakıma Askeri tebliğler | | elişecek er 328 ve 329 doğumlu ve bunlarla le görenlerle daha evvelki doğu , her hangi bir sebeple şimdiye kadar Wİ mış olanlar i Mayis 934 te hazırlık kil #ı ve ihtiyat zabit mektebinde bulu: üzre berveçhinti sevkedileceklerdir. A — İhtiyat zabit yetişecek kısa hi metlilerin (329 doğumlular dahil) yük sek askeri ehliyetnamesi olanların fesi, Yalnız bu celpte yüksek askeri yelmamelilerden Tabip, Baytar kim ger, eczacı ve dişçi sınıfları sevkedilri yecektir, B — Muailim olsun olmasın 323 329 doğumlu ve bunlarla . muamele £ ren ve daha evvelki doğumlardan gis diye kadar kalmış olan ehliyetnam ler 1 Mayis 934 te hazırlık kıt'ası bulunmak üzre sevkedileceklerdir. B - Ba serknlunacak efendiler “İf itçima günü bulunmayanlar haki ahkâmı kanuniyenin tatbik edileceği Madde, 2 — Yevmi içtima 15 Ni 934 dür. Madde. 3 — Nakti bedel verecek! bedelleri 14 Nisan 934 ukşamma Kabul edilecektir. Asrın umdesi “MİLLİYET” ti? ABONE ÜCRETLERİ # Türkiye için Hariç â6”İ LK. LR 3 aylığı. için müdiriyete iz ildnların mes'uliy” larında, çocuklara fena bakıl fena muamele edilmez. Hele radaki sersem dadısından, pek © iyi, daha çok dikkat ve ihtin sanların varlık selâmetleri, sa€ vücut, bünye sıhhatile temin miş olmaz; dimağ, ruh, âsap hati de lâzımdır. Evet, bu zayıf, renksiz, kı cansız çocuk, yabancı bir m yabancı eller tarafından dikkat ihtimamla büyür, kanlanır, & nır, gürbüzleşir, lâkin ne faf Nihayet aile ocağına, eski m ne dönmiyecek mi? İşte o çocuğun ruhi, manevi mevcud aile ocağını, eski muhitini ya?" yacaktır. Neşideyi, hummalığ? tiştirecek değiliz. Ruhu bize ?£ olsun, kalbi bize ısmsın da, biraz çelimsiz olsün!.. Sana, çok anlatacağım var, azizim... Bunların b makla analtamam ki. eğ İİ — Hüsrev amca, bugün K3$ na gidim, biliyor musun?