t Fikirler ve İmsanlar İ İnkilâp ve Sanat Sanatte inkilâp, inkilâp sanati. . . Bir zamandan beri gerek genç, ge- rek yaşlı muharrirlerimizin hemen © hemen hepsinin yazılarında bu söz- © ere raslıyoruz. Onlar zihnimizi iş- © © gal ediyor ve doğrusu manalarını | bir türlü bize teslim etmiyor. Sanat © “te inkilâbın ve inkilâp sanatinin'ne © demek olduğunu, her meseleyi ba- — site irca edip kendilerini avutan > zavallılar müstesna, hiç kimse tarif vede, ğimiz birtakım meseleler çıkarmak- tan başka bir şey yapamıyoruz. : Onların ne demek olduğunu bil- t “miyor muyuz? .. Bunada cevap vermek zor. Hem biliyoruz, yani ÜÇ seziyoruz; hem de bilmiyoruz, ya- İni tarif edemiyoruz. Hakkile, ne ol- ? duklarını tayin edecek kadar bilsek © uzun sözlere, münakaşalara hacet © kalmıyacak; belki de istediğimiz . çıkacak, beklediğimiz eserler yazı- © İacak, Tamamile bilmesek şunun veya bunun tarifini, bize yeni sanat veya inkilâp sanati diye gösterdi- ği eserleri kabul edece; albuki bu olamıyor, çünkü teklif edilen ta- riflerin doğru olmadığını, eserle- © rin de iddialarına uygun sayılamı- yacağını seziyoruz. Hiç şüphesiz ki sanatte inkilâp © ile inkilâp sanati bir değildir. Sa- natte inkilâp, kıymetlerin değişme- © si demektir; inkilâp sanati ise bir ideologianın sanate has vasıtalar. la ifadesidir. Fakat şu da muhak- © Okak ki ikincisi de ancak birine © ile kabil olacaktır; yani bize inki- lâp sanatini de ancak eski kıymet- lerden kurtulmuş, yenilerini kura- bilmiş sanatkârlar getirecektir. İn- kilâpta sanati ise ancak inkilâp sa- 'nati yapanlar tahakkuk ettirecek- €r. Bunun içindir ki o iki fikir. “ mücerredat âleminde biribirinden — tamamile müstakil olmakla bera- ber realitede elbette biribirinin mü temmimi olacaktır. Bugün aramız- dan çok kuvvetli bir sanatkâr çıkıp da bize yepyeni bir ahenkle hiç du- yulmadık sözler söylese, eserinde inkilâp sanati derken kasdettiğimiz şeyleri bulamazsak, onun sanatte bir inkilâp vücude getirdiğinide © kabul edemeyiz. il Bu nokta bence esaslıdır; çünkü bir “oyun,, o- | lamıyacağını, gayesini kendinde © Oarıyamıyacağını gösterir. Sanatte inkilâp yapacak olan sanatkâr, ken- di iç âlemine de büzülemiyecektir; çünkü bu intikal devrinde — bizi © asıl ihtiyacımız bulya değil, reali- te hakkında (o haberlerdir. Zaten > Hulya ile iktifa edebilmek ancak — sükün, istikrar zamanlarında kabil- | dir; öyle zamanlarda ya maddi ha. © yatımız emniyettedir ve biz bes | ğimizi, yani âlemiçinde sırf kendi- © (mize mahsus olan âlemi birtakı - inceliklerle süsliyebil maddi hayatımız emniyette değil- . se'bile etrafta “bahtiyar,, lar görür ve hulyamızda o “bahtiyarlıklar” : kendimiz için de mevcut sayabili- riz. Burada “bahtiyarlık,, derken yalnız serveti, refahı, maişet der- dinden kurtulmuş olmayı kastetmi- © yorum; bir zaman içinde herkesin “de, sanatkârm da bir hierarhiaya > göre yüksek saydığı halleri de, (me- > selâ kan asaleti, âmirlik, şöhret, v. a) kasdediyorum. Halbuki zama- nımızda birer “bahtiyarlık,, oldu- ya ittifak edebileceğimiz şey- ler günden güne azalıyor, yarın bel- ki hiç kalmıyacak; çünkü dünün & ? | | pi r, Hepimiz, halledemiyece- | | bıraktığı hierarhiyaya inanmıyoruz ve bir yenisini bekliyoruz. Hayır, - âlemi ile iktifa edemeyiz; zaten o ir ancak dışarıdan aldığı unsur- larla teşekkül edebilir. Demek ki bir inkilâp yapacak sanatkârın, asıl gayesi iç - âlemine hitap etmek olsa bile, bize yine evvelâ âlemi göster. mesi,yani bize âlem hakkında ye- ni bir gi kabul ettirmesi lâzım- dır. İndividualisma, © bir nizamın kendi kendine mevcut olduğu za- manlarda güzel ve sevimli buluna- bilen bir şeydir; denilebilir ki her medeniyetin gayesi ferde, fertliği- Bi inkişaf ettirmek için lâzım gelen şartları temin etmektir. Fakat bir medeniyet başlangıcındayız; ken- di kendi, yoktur: bu güzel deği mamile akissiz kalmağa mahküm- dur. Sanatte inkilâbın ancak inkilâp sanatile kabil olacağında birleşi- kolaylaş- mış olur; çünkü yalnız inkilâp sa- | natinin ne demek olduğunu araş- | tırmak kalır. Zaten inkilâp sanati muhakkak sanatte de bir inkilâp vücude getirecektir. İnk'lâp ne demektir? Bir cemi- yetin müezseselerini, & âdetlerini, yaşama ve düşünme tarzlarını, ha- sılı gerek kafasını, gerek hassasi- yetini değiştirmesi, maziden kalan ve artık uygun gelmiyen şekilleri kanaatleri, kıymet hükümlerini a- tıp yerine yenilerini ikame etmesi değil mi? Böyle olunca inkilâp sa- nati yapacak, yani cemiyetin yeni müesseseler'ni, yeni kıymet hüküm lerini, yeni kanaatlerini sanat vası- taları ile ifade edecek olan adam tabil bir surette, © belki kendi de farkma varmadan yeni bir sanat yapacaktır. Değişmiş b'r cemi; çocuğu olduğu için esasen öle kendisinden evel gelenler gibi gör- miyecek, onlar gibi hi-setmiyecek, demek ki onlar gibi değil, yeni bir surette görecektir. Yeni hierarhia- ya inandığı, şahsiyeti onunla yuğu- rulduğü için âlemi de ona tabi gi- bi görecek ve gösterecektir. Bundan b'r netice çıkarmak is- tiyorum: eski hassasiyetin, eski kığmet hükümlerinin izlerini gör- düğümüz eserler, mevzuları ne o- lursa olsan, bir inkilâp sanati mah- sulleri değildir, inkilâbı ifade e demez. Bunun içindir ki bugün bir çok şairlerimizin manzumeleri, id- dialarınm hilâfma ola, hi kilâp ede- biyatı olması, Gazi Giray'ın “Raye- te meylederiz kameti dilcu yeri- ne” gazel'nin epik bir manzume olması kabilindendir. Nasıl bu 80- ğuk gazel ruhu değil, ancak mev- zuu itibarile (kahramanca ise o manzumeler de ruhları değil, an- cak mevzuları itibarile inkilâp ede- biyatıdır. O gazeli yazanın, iddia- sının aksine olarak, rayete kame- ti dilcuyu, tuğa zülfü semenbuyu tercih ettiği aşikâr ise bahsettiğim manzumeleri yazanlarm hassasi- yetleri; düşünme tarzlarının dün den beri hiç değişmediği o kadar bellidir. Demek ki asıl inkilâp edebiyatı. nı yapacak şey, mevzu değil, ruh- tur. Milli edebiyatm, muhakkak milli hayatı tasvir ile meydana gel- mediği gibi. Fakat bu ruhun, ere- , Milliyet'in edebi tefrikası: 33 KANLISIR © — Ne ise, Mesture Hanım içi © şimdi yeni bir meşguliyet çıktı. Kal. binin bütün şefkatini, muhabbeti. ni çocuğuna verir, YUMAK. — Temmuz — Kıra çıktığımız zamanlar, Mes. ture, papatye falı açıyor: — Kız mı? oğlan mı? Fal, oğlan çıkmazsa, Mesture, kızıyor, sinirleniyor; papatye yap- raklarını ayaklarile eziyor: — Hain! Yalancı! » çşDoktorla ben soruyoruz. — Niçin kız çocuk istemiyorsu- | nuz? © Yüzümüze bakmıyor: | — Erkek çocuk, nasıl olsa; ken | dini kurtarır? Fakat kız çocuk, da- » ima vesayete muhtaçtır. Kocamın © eline kalacak kız çocuğu düşünü. — irkiliyor: © — Neden zevcinizin eline kalı- yor? e Yazan: Mamut YESARİ — Bem ölürsem; çocuğum, kimin eline kalır? — Neler düşünüyorsunuz? — Hayatta, her şeyi düşünmeli! kine korkuyor... ğurmasi yaklaşan hemen he- men bütün kadınlarda, bu korku vardır. Fakat ben, doktora gizlice soru- yorüm; — , yazıhamilde bir teh- like eğri musunuz — Şimdilik hiç bi 2 Kolaylıkla atlatacâktar yz — Eylül — Öğle yemeğinden sonra * bahçe- de oturuyoruz. . Sigarasını dumanları dalgm dalgın seyreden doktor, birden doğruldu: — Hanrmefendi, çocuğuna, iste- diğiniz gibi erkek olursa... Mesture, hemen doktorun sözü- nü kesti: — Elbette Kol olacak., ilk hayr. MİLLİYET CUMARTESİ 31 MAST. 1994 tin | ğabilmesi için çok zaman'mı bek- Zengin bir le Naime Hanım parâları itina ile göğsü- be yerleştirdikten sonra; piyango bayii nin dükkândan çıktı, Halinde husule gelen değişikliği kimseye belli etmemek için bir otomebile bindi, Otomobilde bir kere daha paraları say- dı. Tam iki bin bira,. Evet. yalan değil- di, di, iki bin lira kazanmış ve paraları da O zaman kendisini dünyanın en ser insanından daha zengin buldu. Kocası ile otuz senedir evli idi. Otuz sene hep boyun bükmüş, otuz sene haya: tı kavga patırtı ile geçmişti. Çünkü koca- | sı İhsan Bey diğer birçok kocalar gibi müstebit bir adamdı. e Kendisini akıllı zanneder ve öyle de hareket etmeğe kal- kardı. Halbuki bir insan budala olur ve üstelik kendisini de akıllı yerine kayarsa bunun çok mahzurları vardır. Nitekim Ihsan Bey de bu yüzden mağazasının iş- lerini'de, evinin işlerini de hep kötü ida- | te etmişti, Babası ve büyük babası gibi © da sun'i bacak ve kol imal ederek bun- irdi. Urmumü harpte İhsan y ün dünyanın kendisini zen- gin etmek için boğuştuklarını zannederdi. Fakat sonradan bütün dünyanın onu iflâ- sa sürüklemek için sulh yaptıklarını da anladı. İfrat dereceye varan nikbinliğinin busuretle cezasını örünce, dükkânında | #zim miktarda sun'i kal ve bücak stoku elde kaldı. Mallarını eskisi gibi süremi- yordu, İşler eksildikçe iş kazaları da ekesihiiş- ti. Sıla seyrüsefer tedbirleri birçok yol kazalarının da önünü almıştı. Sonra İh- & Beyin kendi fikirleri de vardı. Derdi — Bu makineler çoğaldı çoğalalı berni de ortadan kalktı. Amele o kadar vücut emeği vermiyor, kasık bağları ari ruz, Öyle pis bir zamana düştük ki. . Günün birinde hizmetçiye yol vardi. Sadece ahçı kadm kalmıştı. Günün birin- de bizzat Naime Hanım bu vazifeyi üze- rine aldı. Niçin? Belki ağırceza mahkemesinde biç bir şey ifade etmiyen sebepler vardı. Fakat öyle sebepler ki Naime hanımı i- çin için kemiriyordu? İhsan Bey zevkleri- ni ve Fikirlerini karısına zorla kabul ettir. meğe çalışırdı. İhsan Bey salataya fazla sirke konduğuna kızardı. İhsan Bey sine- mayı sevmezdi. İhsan Bey Naime Hân ma saçlarını kestirtmemişti. İhsan Bey hiç kimseyi ziyarete gitmez, kimsenin zi- yaretini kabul elmezdi. İhsan Bey gazete- yi evvelâ kendisi okur, ondan sonra karı- sına verirdi. Daha ister misiniz, bir-alai sebepler ki Naime Hanımın bunların”hiç birine tahammülü yoktu. Ihsan Bey karısına para vermez diğ di, fakat m kadar mahalli sarfını le serbestçe | sarfedebileceği | bir metali dahi yoktu. Bidayette kendine de hisse çıkarmak için bazı hilelere müracaat etmek istedi, fakat belli olduğu için öyle kıyametler koptu ki, zavallı kadın ısrar etmedi. Ne yapsın? Cinsi kavinin hakkından gelemi- yeceğini biliyordu. Bütün bu otuz sene içinde ne yapabilmişti de, kenara bir piyang: rini verebilmek için, etrafa yalnız yayılmış dei olması. Jâ- zımdır. Büyük inkilâp, ihtilâl za- manlarında kuvvetli bir sanat bulu namaması belki bunun içindir; çün kü sanatikir eserini kafası ila işler se bile onun havasmı içinden çı- karacaktır. Bizde bir inkilâp sanat'nin do- İememiz lâzım gelecek? Kehaneti sevmem; fakat bugünkü hâle hay- ret etmiyorum, Nurullah ATA Doktor gülüyo: — Siz, Tml telkinle hilkatin kanunlarını yenmek istiyorsunuz! — Şüğhesiz doktor bey! — İnşallah müradınız: Şu halde oğlunuzun bü gi mesleği intihap etme: diyorsunuz? Mesture, gözlerini kapadı, uzak, lâkin tatlı bir ha; idi; uzun uzun gi — Ya doktor, ya mühendis. . : Doktor, ellerini dizlerine vürarak ayağa kalkmıştı: -- Mübendise bir sözüm yok... Fakat, doktora, hayır! Mesture, kirpiklerini oynatarak bakıyor: — Neden doktor bey? Doktor, elleri pantalonunun cep- lerinde, başını ağır ağır sallıyor: İki de mühendis olsaydım; aksini söylerdim. Aşağı yukarı her meslek erbabı, kendi mesleğinden şikâyet eder. Lâkin ben, doktorluk- tan pek yılgınım. Mesture. başını bana çevirerek soruyo: z, ne Fikirdesiniz Bey? çi Boynumu büktüm: — Bönim gibi işsiz, o mesleksiz bir adamın buhususta ne fikri ola- (e hanımefendi? Hüsrev için para ayırabilmişti. İşte şimdi o sabır ve sebatınım mükâfatını görmüştü. Piyangonun çıktığını öğrendiği zaman sevincinden çıldıracaktı. Bereket versin ki, kendi bileti ile daha ziyade meşgul 0- İan kocası bu heyecanın farkına varma» mıştı. Şimdi bu parayı hemilen eve dö- müyordu, Kocası kendisini — otomobilde görmesin diye pek gerilerde bir yerde durdu, parasını verdi, eve yürüdü. Bu pa- rayı kocasından saklamıya kat'iyyen ka- ar vermişti: — İstediğim gibi sarfedeceğim, biraz ben de kendi hayatımı yaşıyacağım, diye düşünüyordu. .. İhsan Bey kafese sokulmuş bir kaplan gibi dükkünm içinde bir aşağı, bir yuka- rı dolaşıyordu, Karısına nerden geldiğini sormadı bile. . . — Icra memurları gelecek, ( diyordu, herifler haciz koydurmuşlar. O kadar se ne çalış, sonra bu akıbetle karşılaş, O ka: dar pis bir zamana düştük ki... Çok çalıştığın zannediyordu. Halbuki otuz sene koltuğa oturmuş, müsferi bak- lemekile vakit geçirmişti. Naime Hanım sordi — Ne kadar borcum var? — Bin iki yüz küsur lira... — Beki, bu parayı bir yerlerden teda- rik edemez misin? yor ki. Her“zamanki gibi budala bu- dala konuşursun vesselâm. sma kezde. iz bir s0-- le getirdi. Bu sevincini belli et- | hemen yukarıya eve çıktı, mutfağa girdi. Kocasının çektiği ıstıraptarı adeta za- limane bir zevk alıyordu. İhsan Bey fe. | lâketi geriletmek için bir tefeci ile anlaş- tı, Verilecek haftalık bazı taksitler var- dı, En müstacel olanları tercihan vere- cekti. Bunun için de evden eti kesti. Ak- şamları sütlü kahve içiyorlardı. Bittabi Naime Hanımın ipek çoraplarından, tele- fondan ve daha bazı lüzumsuz masraflar. dan vazgeçilmişti. Hülâsa sefalet eve ayağını atmıştı. Na- imo Hanım memnundu. Kocasmın kü leri ona hoş bir musikiden daha tatlı ge- Biyordu. Maamafih elindeki parayı da istediği gibi sarfedemiyordu. Bir rop alsa, bir şap- ka yapsa, saçlarını şöyle bir ondüle etse, İhsan Beyin farkına varmaması kabil mi? Naime Hanım urada bir $i- lebi İhsan Bey çok namuslu adamdı. Hattâ namus hissi, borçlarını verememek kây- gusu onda bir hastalık gibi idi, Bir ak- şam dedi kiz — Eğer borçlarımı veremezsom, ken- dimi ipe çekerim, işte 9 kadar... O zaman Naime Hasim heyecana düş- 4, işin bu kadar müthiş bir neticeye var- masını da istemiyordu. Bir gün karşı karşıya sade suya pişmiş makarnayı yediler. Naime Hanım bir ara- İ lik, mutfakta, dolapta kalmış pastırma- dan bir miktar kesip getirmeğe gitti. Dö- müşte bir de ne görsün? İhtan Bey tavan- da sallanıyor. Bu vaziyetlerde icap eden feryadı kopararak,hemen bir pıçakla ipi kesti, İhsan Beyin koca vücudu düşerken başı konsola çarptı. Hafif terin bir iki bo #az geğirmesinden sonra, İhsan Bey göz- İerini açtı: — Kafamın burası şişerse, kabahat se- nin, Naime hanım ağlamıya başladı. Otuz Senedir nefret ettiği bu adamı hakikaten sevdiğini o zaman anladı, Hemen elini göğsüne götürerek. bezden bir paket çı- | kardı, açtı ve banknotları ortaya döktü. — Al, dedi, bu paralar bizim. İhsan Beyin kaşları çatıldı: Bu para nereden çıkıyor? — Piyango. . ve. bilet almiştemi, bü- yük ikramiye çıktı Ihsan Bey Gnl topladı, cebine yer- leştirdi. Karısına doğru Yi MM e yaymak 5 dedi. O ka dar.. O zamandan itibaren Naime Hanımın | eski hayatı yeniden başladı. SEM — Yani, oğlum da sizin gibi mes- leksiz mi olsun? Ben de tıpkı doktor gibi ellerimi dizlerime vurarak ayağa kalktım: — Doktora da, mühendise de bir sözüm yok... Fakat, mesleksize, hayır! Gene tıpkı doktor — gibi ellerim pantalonumun cebinde, başımı ağır ağır sallıyorum: — Belki de doktor veya mühen- diş olsaydım, akı söylerdim. A- sağı yukarı her meslek erbabı, ken- di mesleğinden şikâyet eder. Lâkin ben, mesleksizlikten pek yılgmım! Mesture, bir çocuk gibi ellerini çırpıyor: — Ah, ne güzel! Doktor da gülüyor: — Bu, bana taş ama; yerinde! — Teşrinievvel — Mesture'nin günleri yaklaşıyor... Halim Siret, iki haftadır görü- nürlerde yok... Galiba dahâ para- lar suyunu çekmemiş olacak... Mesture, şen görünmek için ça- balamasına rağmen korkusunu sak lıyamıyor. . e Dokti Nüzhet Süleyman, iki mütehassıs arkadaşını çağırdı, kon- soltasyon yaptılar. Hastayı biraz zayıf buldular, o kadar... çe Mesture'nin dadısı da ol- İ odalar vardır. 3 Büyük FREDERIC MARCH Yaldı z 4 GARY COOPER MIRYAM HOPKINS tarafından temsil ve büyük rejisörü 'RNST LUBITCH'in sahneye vazetti BİR GÖNULDE İKI SEVDA herkesin münakaşa edeceği bir mevzu, herkesin beğeneceği bir filmdir. Kari mektupları Bulgar kaşarcı ve paynirciler Sirkecide İzmitli kaşârcı Ismail Hak- kı usta bize gönderdiği bir mektupta, İstanbulda bu kadar kaşarcı , peynirci | ustası varken, Bulgarların iş başında bulunduklarını ve bunların Bulgar tabi- iyetinde . iken kendilerinin alması lâ- | zum gelen yerleri işgal ettiklerini yaz- | maltadır. İsmail Halkı usta İstanbul. | da otuz Türk ustası olduğunu bildir - mektedir. Soyyahları rahatsız odan dilenciler Küçük Ayasofya mahallesi sakinle- rindenim. Mahallemizin Küçük Aya » sofya namile maruf camii vardır ve bu cami * asarı atikadan madut olduğu i- çin İstanbula gelen seyyahların kısmi küllisi burayı ziyaret ederler ve cantiin karşısında mukaddema medrese olan i odalar gayri kabili is kân bir vaziyettedir. Buranın sakinle- | gide İstanbul sokaklarında. tesadüf © | dilen çocuklu dilenci kadınlardır. Bu di- | lenciler camii ziyarete gelen seyyah - ları münasebetsiz hareketlerle taciz et- tiklerinden seyyahlar bunlardan fevkalâ | de bizar olmaktadırlar. Gazetenizle nazarı dikkati menizi rica ederim. Mahalle halkından Mahmut celbet - Bugünkü program ISTANBUL fi fik Ahmet Bey tarafından imtikliliyet zama | ürekkep konser, — dı 23,30) Salon musikisi (Plâk ile). — Müsalanbe, KONIGSVUSTHAUSEN, BUDAPEŞTE,S0m. çak İbr Ame VİYANA, BOT m. 158: Viyana büyük “PARSIFAL,, operası, (lsbirahetlerde muhte YE müsahabeler.) NAPOLİ, BARİ» 'kestra konseri, — Muhtelif saz ve yat, 275 Öperada veya bir tiyat da verilecek temsili makil MILANO. 'TORINO, TRİYESTE, Pdik. 0 bir kahenhansden makle kl BRESLAY, Si6m. M sagannili k 34: Dans m. aha ve bafif parçalar, (15149) Münir Kurettin Bey VE ARKADAŞLARININ j İPEK Sinemasında MEVSİMİN SON KONSERİ 4 Nisan Çarşamba akşamı verilecektir. Klâsik parçalar, yeni lar ve yeni halk türkü den mürekkep Büyük Program ge erin- SARAY (Eski Glorya) sinemasında SEFİLLER Filmin uzunluğu hasebile bu hafta matineler saat 2-4, 15-6,5 ve suvare tam 9 da başlıyacaktır. (15146) sam HALKEVİNDE Kaslamonulu gençler bri toplanamadı Kastamonulu Gençler Birliği he- yeti umumiyesi dün halkevinde yapıla» taktı. Fakat ekseriyet bulunmadığın- dan toplantı gelecek haftaya kalmış - tir, Göz Hekimi Cığaloğlu Süreyya Bey apart. saat 2-6ya kadar. Telefon 23212 Asrm umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ cant oülE Ganetemiz DEMEME İİ ee bini kabul etmez. . . .”ya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel, Beyoğlu : 4887. iip>1213. masa, ne yapacak bu kayıtsızlığı, ihmali “akal sir şey değil... Doktorla yalnız kalınca biribiri* mize soruyor: ş — Bu, çok garip vi vaziyet! i — Garibin garibi, doktorcuğum! — Acaba Halim Siret Ber. bir yerde hastalandı kaldı mı” Bu ka- dar ihmal edilmez, Karısı doğura. dali”. GRİ a biz mi duraca- #ız? Hastayı biz mi bekliyeceğiz? Biz, elimizden geleni Yapıyoruz. Fakat ne de olsa, yabancı sayılır ve yabancıyız da... İhtiyar dadı kalfaya mı bırakacağız? — Peki, ne yapalım? — Her halde bir çaresine baka- lum. — Ama nasıl? — Halim Siret Beyi arayıp bul. malı, .. Gelsin, hiç olmazsa, böyle nazik zamanda birkaç gün için ev- de bulunsun. .. Bu kadarı rezalet! Hastaya ben baktığım için, konu komşusoruyor; verecek cevap bu- lamiyorum. Vallahi, ben utanıyo- rum. Herkes hayret içinde... — Haklısın, doktorcuğum. — Azizim, sen, Halim Siret'in girip çıktığı yerleri bilirsin. Malesef bilmem, doktorcuğum. — Onün ahbaplarmı, arkadaşla. rını dü tanımaz mısın? Yİ - m Pekazmı tanırım, doktorcu- ğum. — Bari onlartlan sor. Gazetelere ilân mı verelim? Kocası evde olsa, biz, hastayı ne gece, ne gündüz yal hiz bırakmayız. Fakat şimdi. . Ben de merak etmeğe başladım. Eline geçen paranın, onun kum4 rına bu kadar uzun dayanması ka» bil değil... Bir tek ihtimal akla g€ Tiyor. Bu sefer, talihi yardım etmiş. kazanmış olacaktır. Başka türlü ol# bilmesine imkân göremiyorum. Günler geçtikçe doktorun telâş! artıyor, Nihayet, bana, çıkıştı: — Hüsrev Bey, kollarını kavuş” turup oturma. .. in geç: | Halim Siret'i ara bul.. O kadar kat'i söylüyor ki itaat etmek zaruri.. Lâkin Halim Sireti nerede bulmalı? | — Teşrinievvel 21 — Halim Siret, nerede © bulunur? Kumar masası başında. , , iki gece, onu aramadı” | ğım, sormadığım yer kalmamıştı Taksimde ara sokaklardan birinde bir ev tarif etti,