30 Mart 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

30 Mart 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yener in canını sıkan nutuk: Roma'da göçen hafta Italya ile Maca- ristan ve Avusturya arasında protokollerin imzasına müncer zi İskst bu mukavelelerin imzası dolayı! le değil, imzadan sonra İtalyan Basvaki- li tarafından söylenen nutuk hatırlanacaktır. Protokoller len u- nutuldu. Fakat mutkun heyecanı devam ediyor. Hatırlardadır ki Mussolini bu mut kunda Macarirtanın Macarlarla meskün nu söyledi. & Sonra İtalyanın Asya v Afrikadaki vazife ve mes'uliyetleri Macaristan hakkındaki sözleri, İtilâf devletlerimi hiddetlendirdi. ika bazı mehafil Mussolini'nin bu söz- lerine büyük ehemmiyet atfetmiyorlar. Roma protokollerinde mu: ta diline işaret edilmediği için Mussolini'- nin bu noktada Macarların gönlünü al- mak için bu sözleri sarfettiği zannedili- yor. Ancak sebebi her ne olursa olsun, | #uitesir husule getirdiği aşikârdır. Asya ve Afrika meselesine gelince; bu, o kadir müpbemdir ki her devlet üstüne alabilir. Asya ve Afrika büyük kıtalardır. Birkaç müstakil | devletten maada bu kıtalar Avrupa devletleri ara: sında paylaşılmıştır. Mussolini'nin m takil devletleri kasdetmiş olmasına ih- timal verilmiyor. İngiltere ile de bir me- sele çıkarmaktan daima çekindiği ma- lüm olduğuna göre, İtalya Başvekilinin Fransz müttemlekelerini — kasdeltiği zannedilmektedir. Esasen bunun içindir ki nutuk en ziyade Fransa'da tenkide hedef olmuştur. Bir Fransız gazetesi di- yor kiz “Mussolini bu mutlcu ile maruf prer- ij siyasetini tatbik etmektedir. Prestij «seti bulanık suda balık avlamaktan ibarettir. Su ne kadar bulanık olursa, balıkçının işine o kadar çok elverir. Al manya ile | Fransa'nın arası bu kadar gergin değil iken Mussolini'nin sesi çok işitilmiyordu. Mussolini zannediyor ki hem herkesin canımı sıkacak sözler söy- ler, hem de herkesle iyi münasebette kalabilir. Bunda yanıldığını anlıyacak- tir. “Herkesin canını sıkacak söz,, gayet yerinde bir tabirdir. Roma nutku kadar herkesin canını sıkan bir nutuk şimdiye kadar dinlenmemiştir. ... Silâhsızlanma: i i Silahsızlanma meselesi etrafında bü- yük devletler arasmdaki muhaberelerin artık sonu gelmiş olmalıdır. Geçen son- baharda Almanya silâhsrzlanma konfe- ransı ve Milletler Cemiyetinden çekil dikten sonra Almanya Fransa'ya üç mo- ta yolladı. Fransa Almanya'ya iki mota gönderdi. İngiltere 31 kânunusanide bir muhtıra neşretti. İtalya da İngiltere'yi taklit ederek © bir muhtıra ile İtalyan noktai nüzarını izah etti. Fransızlar ayrı ayrı İngiliz sevap verdiler. Velhâzıl dört devlet araz sindalki muhabereler bu meselenin gizli kapaldı bir tarafını bırakmadı. Ancak Almanlar ve da yaklaştırmadı. Metinleri neşredilen vap olarak © Lokarno misakı ve Labis- tanla geçenlerde imzalanan misaka işa- ret ediliyor. Son olarak ta İri Versailles muahedesile artık bağlı kala” mıyacağı bildiriliyor. Yani derhal gerek asker ve gerek silâh noktasından müsavat istiyor, Vee Fransa'nın cevabı: Fransa'nın İngiltere'ye verdiği ceva- ba gelince; Dovmergue hükümeti aşağı yukarı, evvelki Fransız hükümetlerinin noktai nazarlarını bir defa daha tekrar ediyor, Fransız notasının dayandığı nok- ta Verinilles muahedesidir. Muahede bazı devletleri silâhlarımdan tecrit et- yniğtir. Bazı devletler hâlâ silâh mak ve silâhlı devletleri de derhal sızlatmak muvazeneyi altüst eder. AL manya esasen muahedeler hilâfına silâh» lanıyor. Fransa silâhsezlanma mukavele- | sini bu fili vaziyete hulevki mahiyet ver- mek için , Fransa, Almanya enmelnili ileri sürülen 300 bin askeri kabul edemez. Kara silâhlarında müsa- vat tanınırsa, Almanya deniz silâhların- da da mütavat istemeğe £ kalkışacak. Sonra silâhatrlanma hakkımda her türlü anlaşmanın sıkı bir mürakabe ile tatbik edilmesi lâzımdır. Bu itilâf mürakabe- le istişare etmelerini . Fransaya göre, yalnız istişare kâfi de- ğildir. Mufeavelenin çin daha esaslı teminat İşte Fransız notası bülüsasi da bu- dur. Yani Fransa Almanyanın silâh noktasından derbal müsavi olmasını tanımıyor. Yapılacak mukavelenin tat. biki için teminat istiyor. Görülüyor ki Fransa ve Almanya arasındaki noktai nazar farkları hâlâ eskisi kadar bü - yüktür. Binaenaleyh aylarca süren mü- zakeveler: anlaşılmaktadır. Silâhsrrlanma konfe - ransının Cenevrede toplanması için iki e itilaf ol edilemediğine göre 10 nisan içtima ancak aradaki ihtilâf kayt ve tesbit etmekten başka bir işe yaramıyacak. “e İtalya'da İntihabat: « Hafta arası İtalyada meb'usan mec- son iki nota şunlardır: Almanya'nın Fransa'ya cevabt. Fransa'nın İngiltereye cev ; Eğ Almanya'nın cevabı: amafih diğer devletler ayni mahiyetteki teşkilâtlarmı mürakabe ettirirlerse Al- manya da muvafakat edecektir. Fransa” mın Avrupa haricinde bulundurabilereği askerler derhal Avrupa'ya Bileceğinden onlar da tahdide tabi olma hdır. Almanya derhal müdafaa silâhla- fna sahip olmak ister. Fransa'nın emni- yet meselesi halekındaki ce- parlamento tir. Faşist sistemine Mussolini tarafın- dani nasl hir geldi verileceği merak slk a baklalar. el Ahmet ŞÜKRÜ İşte Alman notasının bülâsası budur. | —— ——— - i Haftalık siyasi icmal Nİ | MİLLİYET CUMA 30 MART 1934 LAK EN O Mei Kİ Apartıman Büyücek bir evde oturuyorlardı. Mahalleyi beğenmiyerek (o Maçka taraflarında bir apartımana taşın- dılar. Kaç zamandır davet eder dururlardı: — Yeni apartımanımıza gelmi- yecek m'sin? — Yeni apartımanımızı görsen beğenirsi — Yeni apartımanımiz, öyle kutu gibi oldu ki... — Yeni aparlımanımız. .. Artık, ne olursa olsun, dedim, şöyle iki saatlik ( bir vakit bulup şunlarm yeni apartımanlarına gi- deyim. Ve gittim; kapıyı bana dos- tumun genç karısı açtı: — Safi Bey evde yok mu? — Hayır efendim, .. Buyursa- mıza, . Teşekkür ederim. Başka bir gün rahatsız ederim, Safi Beye se- lâmlarımı söylersiniz. Yürüdüm. Aradan bir müddet geçince ge- ne aklıma esti: — Şu yeni apartımana bir ziya” ret daha yapayım, dedim. Bu sefer kapıyı açan Safi Bey: — Ooooo.. Gel bakalım yahu. Nerelerdesin? İçeri girdim. Safi, bir aralık: — Dur, sana elceğizimle kahve pPişireyim! diy'p kayboldu. Sordum: — Karm yok mu? — Yok!.. Kahvelerimizi ken: — Nasıl, dedim, yeni apartıman an memnunsunuz ya. . Dudaklarını büktü: — Eh... Biraz ufak geliyor a- ma, aldırmıyoruz: — Kaç odası var?.. — Ev sahibine sorarsan üç. . Bi- ze sorarsan b'r buçuk. . Böyle öteden barla biraz daha konuştuktan sonra çıktım. Geçen gün, gene yolum düşmüş- tü, Uğradım, Kapıyı açan gene ka- rsi.» — Safi Bey yok mu? Ti — Hayır, dışarıya çıktı... — Vallahi tuhaf şey, dedim; her gelişimde, ya Safiyi evde bulamı- karşılıklı. içer- yorum, ya sizi... Kadıncağız kendini tutamayıp gülmeğe başladı: — Evimiz o kadar küçük ki, iki- miz birden sığamıyoruz. Ben gel- dim mi o çıkıyor, O girdiği zaman ben çıkıyorum JALÂHADDİ, Devredilecek ihtira beratı “ Minasip yivli bir parça | ilâvesi ile top namlusunu uzatmağa mahsus terti- bat ” hakkındaki ihtira için istihsal edil- miş olan 20 Mayıs 1930 tarih ve 1026 numaralı ihtira beratı üzerindeki hukuk bu kere başkasına devir veyahut icara ve rilmesi teklif edilmekte olduğundan bu bapta fazla malümat edinmek isteyen 26 yatın Istanbul'da, Bahçekapu'da Taş Ha- nında 43-48 numaralara müracaat etme- leri ilân olunur, (15088) Devredilecek ihtira beratı “ Atışlı silâhlarada kovan çıkarinağa mahsus tarnak hakkındaki ihtira için is- tihsal edilmiş olan 2 Mayis — 1932 tarih ve 1672 numaralı ihtira beratınm ihtiva ettiği hukuk bu kere başkasma devir veya icara verilmesi telif edilmekte ol- duğundan bu hususta fazla malümat e- dinmek isteyen zevatın İstanbul'da, Bah» çekapu'da Taş Hanında 43-48 numarala- ya müracaat eylemeleri ilân olunur. (15085) Fuat Beyin karısı Selma Hanım uzun zamandanberi hastadır. Bu hastalık yavat | Bir bahleyin erkenden — yatağından kal kocasından evvel işine giderdi. Fuat, e rısının bu çalışmasına zazı olmayacaktı fakat ne yapsın, çalıştığı ticarethane — Fuat beni yarım erkenden uyandır. Kocası şafak vakti gözünü açar, tıkta mışıl mışıl uyuyan fedakâr kadını uyandırmağı Beriki uyku ii birden sillcinir, e değil ri Diye serer, Ve | yatağından kalkarak gi; yola çıkar. | dr. On beş gündür bu 1 bal böyleydi Fuat | cik gendisine bir iş bulsaydı, no olurdu. | Bitimç sabahı kurmaz Pakibtan Şakznde: başına kadar teşyi etti. Selma, Kumkapı ya kadar yürümek mecburiyetinde oldu- Zundan: / — Sen artık yorulma dön. ei daha fazla yürümekten, yorulmaktan me- netmişti. Erkek, gündüzleri mahal id oturur, gazete okur, inürdüz — Hayat arkadaşı işte böyle zamanlar. | da belli oluyor. Eğer karım © olmasaydı | şimdi açlıktan ölecektim. Kendime hâlâ ma bulamadım; fakat o hasta, zava'lı Sel "Bir akşam; kadın eve sancıları fazla- Taşının, tıkana tıkana geldi. Odasına gi- rince gözyaşları içinde hınçkırdı — Bugün. İki haftalık © ücret aldım, Mantomun cebinde. Yarm eve ne kizrmsa alalım, O€ kocacığım çalışmaya tahamü- Tüm kalmadı. Çok hastayım. O Benibir doktora göster... Günlerdenberi karımın — çalışmasa, bu yüzden tatlı sabah © uykularmı feda etmesine zaten üzülmekten sinirlrci bo- zulmuş olan adam, kıymetli arkadaşının | gözyaşları ve kımçkırıkları akışısında fazla mukavemet edemedi. İçinde düğüm- lenen teessürleri birden çözü'dü. Vo o da ağlamağa başladı: —T öyle yaptı Selma... Ne yar palım. Cicim sen üzülme. Zaten ben se- nin çalıştığını hiç istemiyordum; fakat sen israr ettin. Artık çalışma. Bir taraftan da kadının yol yol yırıl- mış başörtüsüne, eski soluk mantosuna ve ye iyağımdakı ökçeleri çarpılmış iskcarpin- lerine bakıyordu. Ah., O, karısını böyle sefil veziyette isterdi? Ne yapmalıydı? dar sun, vücutlarına lâzım olan gıdayı bile | tam alamıyorlardı. Yemekleri bazan pey» Bir, ekmek bazan da tavada © kızartılmış | bir okka balık, zeytin gibi şeyler oluyor- du. Fuat'in avurtları çökmüştü. Selmanın da gözlerinin altenı mor bir ha'ka çevir mişti, Ertesi gün, karı koca pazara indiler, Öteberi aldılar, sonra beraberce vapura binerek Haydarpaşaya & geçtiler, Tıp Fa kültesine gel Doktorlar yaptıkları muayenede kadm- i gösteren bir hasta- bik bulmuşlardı. Birime gön müşahede al- kalacak. bilâhare ameliyat olacaktı. ae Bezli duyunca kulaklarıma hanımın hastalığı kâzip bir gebelik, hamli fakiridir, dediler. Bundan sonra beş dakika yürümesi | hayatı için tehlikelidir. Hemen hastahaneye yatmalı. Selma hastahanede kaldı, Fuat ona ev- den iemp eden şeyleri | getirdi. Karısını çok severdi, bir gün görmezse edemezdi. hastahane » yatarken Milliyet'in edebi tefrikası: 32 KANLISIR Halim Siret, Avrupa sanator- yomlarını metederken, doktor, dik ve dürüst bir sesle söze karışıyor: — Beyefendi, yerleri, bendeniz de az çbuçuk Avrupa gördüm. Bün. yeyi de gözönünde tutmak mecbu- riyetindeyiz. Her hava, herkese ya- ramaz. Hava da, ilâçlar (o gibidir, bünyeye göre alınmalıdır. Halim Siret, kaşlarının arası bu- ruşarak doktoru dinliyor, fazla iti- raza cesaret edemiyor, lâkin her ha- linden canının çok sıkıldığı belli. Mesture, hiç sesini çıkarmıyor, sadece gülüyor... Ben de gülüyorum... Gülmeğe muhtacım... Aylardan ve aylardan beri gülmeğe; içten, kana kana gülmeğe öyle hasrettim ki... — Mayıs 8 — Mesturenin sihhatindeki değişik- liğin sebeplerinden biri Dök zbet Süley. Yazan: Mahmut YESARI nın; muayenelerinin, sonunda, bir hakikate ermiş oldu. Mesture, yakında, anne olacak. Mesture, bu keşfi, evvelden her halde bildiği, tahmin ettiği, fazla bir bayret göstermedi. Fakat bu haber, Halim Siret'i beyninden vurdu... Tekmil neşesi kaçtı... Artık Avrupa seyahatleri hayallerine veda etmek lâzım... Halim Siret'in, bir balon gibi sö- pi acımadım, desem ya- Noden, baba olüşuna sevin. miyor?.. Ondaki menfaat hissi, hil. katindeki bütün hislere hâkim! — Haziran — Mesture, iki dükkânı sattı.. Ha- lim Siret, köşke'pek seyrek uğra- yz 3 satış, e Me İrem asti oldu, zannediyorum. Mesture, bunu, bana da itiraf etmedi. > Mestüreye hak veriyorum. Ha- lim Siret, son zamanları kan kapanık havalar gibi, huzuru insana kasvet veriyordu. Hiç gül miyor, hattâ konuşmuyor, hizmetçi- leri sebepsiz yere tersliyor, azarlı- yordu. Etrafını bıktırımıştı. Bundan kurtulmak, ağır dahi ol- sa, bir fedakârlığa değerdi. — Temmuz — , Hayatımız, hep bir teviye, ayni sükün, süküt havası içinde geçiyor. Mesture, Doktor Nüzhet Süleyman, ben, üçümüz, hemenher günbir aradayız. Kâh kırlara çıkıyoruz. Doktor, Mesturenin ağır adımlar. la dolaşmasını, sıhhati için lüzum- lu addediyor. Ah, bu kır gezintileri!.. Mesture, çocuklar gibi gülüyor... Doktoru, gittikçe seviyorum. Me raya, bir kardeş, bir ağabey tile bakıyor. Zannediyorum ki doktor da beni sevmeğe başladı. Ara sıra küçük itiraflarda bulunuyor: — Mesture Hanıma acıyorum.. — Neden doktor? —Çok talisiz kadın! * Yanımızda başka kimse olmadı. ğı halde, gene birisi duyacakmış gibi sesini yavaşlatıyor: —Halim Siret Beyi nereden bulmuşlar? Akral re ile benim aramda, herhangi bir alâka ve münasebetten şüphelen- diğini zannettim. Akşam üstü, eve dönerken dok- komşunuzda. Onu, neye siz, alma- dınız? Ürperdim; fakat ürperdiğimi, ötrediğimi belli etmemek için de dişimi sıktım: — Niçin sordun, doktor? Bu, ne münasebetle aklına geldi? Doktor, kollarını kavuşturdu: — Ne eg ağam ben de bil- yakın ü rak aklıma geliveriyor. Doktorun omuzuna elimi koyu- yorum: — Evlenmiş olsaydık, e kadar anlaşamazdık, doktor. © — Belki de. Ma — Belki değil, muhakkak.. An- laşmış olmamızın sarı, evlenmemiş olmamızda... Doktor, cevap vermiyor." Acaba cevabım, onu ikna etme- di mi? Çünkü bu, pek beylik bir MELE K Sinemasında 4 büyük film müsabakasının Birincisi MARŞI ; Oynıyanlar: GUSTAV FROEHLICH - KAMİLLA HORN Bugün MACAR Saat 11 de tenzilâtlı matine EİEEREEEEREE CEK SAZ il cem Bugünkü pe ISTANBUL sabaha kadar uyku uyuyamadı Evinin er | Evinin eş- yalarını mezada vermiş, para ile kartamın istediği şeyleri du, Lölkin kondisi üzüntüden, sizaradan başka yiyip içmiyor: Ertesi sabah, erkenden boğazı kupkuru göğsünde tat gibi bir yumruk fakülteye koştu. Merdivenleri — nefes nefese çıktı. Acaba sevgili karısı ölmüşmiydi. Yoksa ba tehlikeli ameliyattan kurtulmuşmiydi? | & Sarı bir yüz, çökmüş avurilar, ağla- maktan kızarmış gözlerle ameliyathane- İ nin kapısında bekledi. Arasıra bsyaz el- biseli hastabakıcı kızlara soruyordu: — Selma ne oldu. . Bir tehlike yok ya, Onlardan: — Karnı dikiliyor. Şimdi çıkacak, gö da inana- yet onu Taste arabasında sargılar içinde yüzü mos mor olarak gördü. Titreyerek yanına yak- Taştı £ © Selma, Selmacığım.. Ah, sana ne ole du yavrucuğum... Diye haykırdı. Etraftan susmasını söylediler. girdi. Hastayı yatağına yatırdılar. eden, O 3lü gibiydi. Hiç sesi çık- mıyordu. — Klorform kokladı. On iki saattan er- vel ayılamaz, bastanızı yarın sabah göre- bilirsiniz, dediler, Ba on iki saat ona on iki sene gibi gelmişti, Nasıl bekliyecekti. (Ruhun hastalığı demek olan teessür, i- radenin bağlarını erisir) )) diye ruhiyat- çılarm sözü ne kadar (doğrudur. Hisli kocaya karısının hali çok dokunmuştu. Bu teessürle o gün akşama kadar.ve gece sabaha kadar kendisini e ve ves- vesenin karanlık zindanında kurtarama- lk mma bk ni e Kan öy Hi as TANBUL BELEDİYESİ Ertesi gün erkenden fakülteye koştu. ye kann erdiği zaman Selmayı karyola ve ayaklarından bağlı ©- ee Sari dağılmıştı. Karam da buz İğ kii bir başıkla buzlu çay akti- du. YA“ asılan karıcığım, Dedi. Hastanın cam idari oarladı. Ne fes siri bir sesle cevap Pe im Sacların çak Fa Va onu konuşmaktan menettiler. yarım saat yanında durdu yalnız. gözlerile ko- yavaş iyi oluyordu; fakat et; karısının sıhhat endişesinden, parasızlıktan, sefa- letten e düşmüş, bir bir tarafı felce uğ- | "İkt ay'sönesi Sela tyileşip hastahane | den çöeoğmeii ni gül Fame bir yi ortahk kararırken ruhunu teslim etti. 'Talisiz adam büyük üzüntüsü Kare- iz vela annelerimiz dargındı. Doktor, elini geçiriyor, Ti çene benziyor: — Durun... Durun... Evet, arada' bir zittıyet vardı. Eski sün, pek iyi batik bi yara a ve öyle bir le YK öyiümünüze iz ei eni asıl şimdi, köylü Zum: leyli mek- bezi ilk Tik geneliğim de yarı mektep- te, yarı Avrupada, taşrada geçti. , ayrılırken elimi uzun uzun sıktı: — Mesture Hanım, bir cihetten de talili sayılabilir. Halim Siret Bey, karısını fazla iz'aç etmiyor Yoksa kadıncağızın hayatı, Rodi nem bu. -— Mesture Hanımın, kocasmı sevmediğini mi zannediyorsunuz? Doktor, elimi bıraktı, ciddiyet- le kaşlarını çattı: — Zan değil, ona eminim. — Buna, ne ile hükmediyorsus z -Bötün İstanbul halk İPEK ve ELHAMRA Sinemalarına koşturan senenin en büyük muvaffakiyeti Leblebici Horhor büyük Türkçe filmini gidip görünüz. Oynıyanlar: FERİHA, BEHZAT, HAZIM, VASFİ, MUAMMER, MAHMUT, EFTALYA. Bugün saat 1l de tenzilâtlı matine 115152 şa borax haberleri. 21,38 Necip Yakup Bey orkestrası. VRSOVA, MIS m. nik konser. EMBO: Ziraat 190 1920: Fia. 20: Bayramlarda APEŞTE, Sm a Küçülen vekil, agi Konser. 2040: Son TlLANO; TORINO, TRIYESTE, Floranaf 1950: Müsahabe. 20,30: Plâk. 20/45: Müs” baba — Plâk. 21,40: Plâk. Müteakiben Mast” ro Rite Selvoggi'nin idaresinin senfonik ko” Tevellüt Cümhuriyet refikimizin muharrif” lerinden Rüştü Beyin bir kız çocuğu dünyaya gelmitşir. Tebrik eder, nev“ zada uzun ömürler dileriz, saat İdte akşamı 20 de LUKUS HAYAT KİNOPRİN KAŞELERİ Baş, diş ve romatizma ağrıları, Grip nöbetlerinin, hanımları» mutat sancılarını ve ani tesir EDEN YEĞÂNE Ilâçtır. 1-10 adetli anbalajlarımı her eczaneden arayınız. M. Hikmet “Te Tevfik DANSI dn başla b yayda iz duydunuz mu? Avrupa bahsi Jır, eğlence, sefahat, kumar Mi ni anlatır. İstanbul sözü mi pe eğlence, sefahat, kumar rini anlatır. Bir aile erkeğinin, ai sini, etrafını alâkadar edecek, 5 sözüde mi yoktur.? Rica ederi” Siz de benim kadar, hattâ ben: fâzla biliyorsunuz. Üzaksiağa BEİ var mı? Mesture kocasını, se olsaydı, o zaman bir felâket olu” du. Çünkü her gün başka bir az9f” yeni bir ıstırap çekerdi... Evlen!” nin, evliliğin mânâsı bu mu? Bir karı oldu mu, karısının yüzüne te sahte bir gülüşü, yapmacık, *7 ğuk bir şaibe var, sinirle, me dokunuyor. O anda tokatlı” cağım geliyor.. Mesture Hanımı, tasını sevmiş olsaydı, bu izdi bir facia olurdu. İşte o vakit, ture Hanım, hakikaten sanator?”” mu boylardı... Doktor, kolunu savurarak vet s Bitmedi —

Bu sayıdan diğer sayfalar: