Eskiden onu bir kuş şeklinde ta- #avvur ederlermiş. Talih kuşu her ki min başıma konarsa, o kimseyi mes'- ut edermiş.. Tayyare icat edildikten sonra, ta- gibi, makineli ol ir kâğıdın bir tayyare şek- linde görünüyor. Her ayın on birin- den evvel, bir yıl başından evvel, bu küçük kâğıtlardan satın alan binler- © saadet heveslisine ümit | veriyor. Fakat o binlerce kişi arasında yalnız bir kaçını seçerek, yalnız onlara çar- piyor ve herbirine azçok. saadet pi or. i in tecellisi yalnız tayyare pi- Hayatta yangosundan ibaret değil. her şey ona bağlı. Falan adam, ticaretinde ilerlemiş, zengin olmuş. o Çünkü, akıllıdır, çalış amma, akıl Ilık, çalışkarihk ta nihayet birer ta- Uh eseridir. Akıllı adam, akıllı doğar. Çalışkanlık ta, iyice tablil edilirte, gene daha doğuşta mevcut bir iati- dattır. Bu istidat sonradan elbette bü yüyebilir. Fakat doğuşundan gevsek, vücutça cılız, işten çabuk yorulan bir adam ne kadar istese sokradan bü- yük bir çalışkan olamaz. ; Yahut, muvaffakiyete tahsilin te eee © kandır, diyeceksiniz. İ Uh eseri değil midir? Fakir ailelerin çocukları, zügürtlük içinde tahsilleri ni nasil ilerletebilsinler? Zaten ayni derecede ileri tahsil görmüş adamlar arasinda da talih farkı kendisini her yerde gösteriyor. Falan avukat, filân hekim arka daşla rı arasında en yüksek dı mek lerecede tepten çıkmışlar. Fakat mesleklerin de muvaffak olamıyorlar. Pratik de- Zillerdir, k muhitlerine uyamıyorlar, endilerini gösteremiyorlar da onun diyeceksiniz, Pratik olmak, mu- hitine uymak ta gene doğuştan mev- > bir istidat, yani birer talih eseri- lir, : Hülâsa, “yatta muvaffakiyet, sa aü i me kadar tahlil e- in onun yü seküğime takaklığına GMS ŞİLE tesiri altında bulunan insanın da tali hi yüksek veya alçak olurmuş. Bu fikre, en medeni Öyle olsa da, bunlar batıl fikirler. Medeniyet dünyasında yaşıyan adam larm en çoğu o batıl fikirlers inana- rak kendilerine talih zayiçesi çıkar- taat lar. Her şe“ İbaryirminci sarda, öyle batıl hayal lerden çıkma müneccimliğe inanmak elbette, tahammül edilemiyecek ka- dar saflık sayılır. Bundan dolayı, ilim adamları ta. Ehin ne olduğunu, pozitif fikirli in- sanlara iyice anlatmak için yeni bir mazariye kurmuşlar: Belçikalı fizik hocası August Pic- card mahsui yaptırdığı balonla Sıtra to#fere kadar çıktığımdanberi Kâinat şunatı ne demek olduğunu artık her- ken biliyor. Yer yüzünde, havada, hat tâ — bir dereceye kadar — denizin içinde bulunan, elektrikli mahsus & etlerle ölçülebilen bu şunatın i kat olduğundan kimse şüphe etmi- yor. Bunun yer yüzünde ve dei inde bulunan her maddenin de, inat şumatı tesiriyle tokrar bir tür- Tü ışık çıkarttıklarını da gene herkes yor. Bunun en açık misali, epey- ce zamandanberi kullandığımız fos- forlu saatlerdir. Fosforun çıkardığı 1- yık gündüz görülmese bile, geceleri miz o gazetede yor. Geçen gün gö - yazmıştı: İstanbul Limanındaki şa- mandralara da fosfor süreceklermiş.. Zaten bir iki sene evvel bizim kaplı- çaların sularından ışıklar çıkıp çıkma meselesi de bu | diğınin aranılması w © — şekların hakikat olduğunu © öğretmişti, İ Yer yüzünde, canlı saymadığımız maddeler böyle kendilerine mahsus birer ışık yapmen, canlı maddelerin de ığık çıkarması daha kolay kabul 0 larıri çıkardıkları ışıkların te siri — rivayete göre — uzun zaman devam da edes Meselâ bir Rus prensinin taşıdığı bir elmas ondan ön €e bir talihsiz adamdan uğursuzluk almış olduğundan bu prensi Nihlist- ler öldürmüşler, ondan sonra elmas bir Yunan kuyumcusunun eline goç- miş. O da bir kazada karısı ve çocuk ları ile birlikte telef olmuş. İkinci Abdülkamidin tahttan indirilmesi de gene bu elmasın tesirinden ileri gel- miş. Daha sonra elması satın almış olan bir Acem de bir gemide gider- ken o gemiye torpil çarpmış. Bu ka- dar felâket hep o olması ilk defa ta #ımış olan uğursuzun çıkardığı uğur suz ışıklardan ileri gelmiş. “ww Yeni talih nazariyesi işte bu Kâi- pat şunatı gibi, esasen ciddi ve ilmi bir keşfe istinat ediyor. Bu nazariye- ye göre herkes bir türlü şuna olarak doğuyor. Fakat doğduğu 2 mandaki şuaat de; Nasıl anlata- « Tabiiyat ilmi dilinde, ilk höce- resinin meydana geldiği, yahut açık Türkçe ile annesinin kendisine gebe kaldığı zamandaki şunata bağlı ola- rak O zamandan başlıyarak, artık her insanın talihi ayni şumata bağlı kalı Fakat doğuncaya kadar ve doğ 'duktan sonra bütün ömründe de tür. Tü türlü ışıklara karşı geliyor. Kendi- sinin çıkardığıyşıklar, muhitinden ge len ışıklarla karşılaşıyorlar... Eğer bu karşılaşmanm neticesin- de bir muvazene, bir ahenk bulunur- sa insan talihli oluyor. Rahat yaşıyor. Aksi takdirde bahtsız, sefil, Talihin, bahtsızlığn derecesi de, tabii, ışıklar arasındaki muvazenenin, ahengin de- recesine göre oluyor. şimdiki halde, sşik Bir gün gelir de, pek te aydınlık olmıyan Kâinat ları tetkikleri ilerler ve uğurlu yahut uğursuz ışıkların ne zaman meydana Fakat o güne kadar, yeni talih na zariyesi, eski zaman müneccimleri- nin fikirlerinden pek te farklı görün iyor. Şu kadar ki, eskiden, her münec- cim yalancıdır, diyebilirdik. Bu yeni nazariyeyi çıkaranlar kendilerini i- adamı saydıklarından bunlar lerine inanmıyanlar — Neüzü Bil — ilme karşı kâfir tutuluyori ı YENİ NEŞRİYAT Yeni adam Günden güne mükemmelleşen bu haftalik gazetenin 11 nci sayısı bugün çıkir. Bu sayıda dünya ilim, iktisat, sanat, terbiye haber ve fikir lerinden başka bir çok Türk yazıcı larının makalelerini okuyunuz. Ay rıca İsmail Hakkı Beyin Üniversi. te İçtimaiyat profesörü e Keslerin fikirlerini tenkit eden bir makalesi de vardır. Tavsiye ederiz. Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti yenlere tavassut ediyor. / ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro. muza mürâcaal etmelidirler. İş aranıyor Fabrikaalrda, bankalarda müestetelerde kapıcılık veya e lık arayorum. Kefil gösterir ve taşra ya da giderim. Milliyet vasıtasile Ce- mal, ... Güçlü kuvvetli okuması yazması glen birisi iş arıyor. Gaye ehven şe - Taitle her türlü iş yapar. Dışarı da gi- der. Milliyet İş Bürosu Hakkı.“ SIHHİ NB ÖĞÜTLER Psicoanaliz (ruhi tahlil) ir şey insanlar için ihtimalinden kurtula maz, güneş sisteminde muvazeneyi temin eden cazibe kuvveti bile tasav vur edilemiyecek ü lâketlere sebep olabi ir misali ile göstermek olan otomobil ve oto- Nü her sene Urmumi harbin öl- dürdüğü insanlardan daha ziyade a- dam öldürdüğü gösterilir, fakat bun- ların ortadan kaldırılmasını ciddi su rette düşünmek kimsenin hatırından geçmemiştir. Esasen bunlar haddi za tinde iyi veya fena, zararlı ve zarar- sız değildirler. Asıl onlar istimalle- i ve kullanılmak tarzlarıdır ki, onla Dimağımızın bazı şeyleri keşf ile meyda yması için nasıl şalıştığını anlamak işine — ruhi (psikoanaliz) denir. Ruhun tahlilinden çıkarılan hük- ime göre şahsın meyil ve arzularının terbestisine hizmet edilmek lâzım i- miş, aksi takdirde buna muhalefetin şahıs için zararlı olabilmesi mümkün imiş gibi ileri sürülen nazariye esas- sizder, Filhakika — son seneler (Pöikcana liz) de moral kontrolu denilen esas üzerinde çek çalışıldı. Betahsis © bun- larm nasıl meydana gelip vücut bul- duğu vene gibi bir makanizme saye- sinde çalıştıkları, bunun gibi diğer hakiki ilim kaideleri gibi şunun ve- ya bunun bulduğu neticeye nasıl va- Fıldığını ve bunun iyi veya fens oldu ğuna ne seretle hükmolunduğunu bil dirir. Ancak ruhun meyil ve inhina- larma karşı durmak ve mani olmak hususunda (Psikoamaliz) bâkımından zararlı ve fena bir şey olacağı iddia- doğru olamaz. 'akat iyeyim ki, bunlar daima böyle ip tidai halde bulunurlar. (Vilyam Cims) in dediği gibi bir şeyin bizde olması için © şeyin çok bulunması gerer. İşte (Psikoanaliz) in buzı şekillerinin fazla bulunması gibi; biz bu bahisin parasız, pulsuz propagandacısı ve habersizce ziyade tenkitçisi olduk; keşif ile konulacak şeylerden iğok şey bulunmaz. Hekimlik fennin Yolün da dimağ hastalıklarının. te davisi en ziyade geri lee dir. Binlerce seneler bep vü cut hastalıklarile uğraştılar veen çok Pastör devrinden sonra insanları sazi intani hastalıklardan kurtârmakta muvaffakiyet gösterdiler. — — Psikonaliz şimdi yalnız başma in- san dimağının tetkik ve mütaloatsma irişmiştir. Ayni zamanda dimağım mahiyetleri, sebepleri ve mümkün olduğu kadar wiünâsip yol- Bir apandisit ameliyatı yapmak i- çin ameliyat yapacak kimse nasıl in- san karnımın hakkında malü- matla beraber oradaki azanın fziyo- lojik vazifelerini i lâ li yorsa aynile bu mağm teşkilâtiyi mek lâzımdır. Ancak bugün pek az salâhiyettar kimseler dimağn palko- analiz bakımından mütalea ve tetki- kine kadir olabilir. Maalefes pek çok ları bu ve onunla uğ- raşmak için pek ziyade arzu göster- mektedir. İşte bütün fenalık buradan geliyor. Bu hususta ihtiyaç ne kadar çok ise onu temin edecek doktor az olduğundan bu yolda hiç bir salâhi- yeti olmadığı halde acaat vuku- unda beşeriyetin salâhi çaresine çalış mak arzusunu gösterirler, Bü vaziye tin tashihi Yumurtladım! Öyle hikâyeler vardır ki biz, on- ları kafatasımızın teknesinde yu - ğurur ve üslübumuzun fırında pi şiriu ve bazan pişkin, bazan fazlaca hamur olarak fırından o çıkanbu matahları karilere yuttururuz. Öy- le hikâyeler vardır ki dirseğimizin dibinde devrilen bir mürekkep si- şesinin Usanından aynen size onla rı nâklederiz. İster hakiki hayattan olsun, isterse deruni âlemimizden | yumurtlanmış olsun, bunların ba- | zan biribirine o kadar tetabuk et- tiği görülür Ki “yalan,, denecek ka- dar gayri hakiki olan vakalar, ek- seriya başımızdan geçmiş hâdisele- rin tamamı tamamına aksinden i- barettir, Masalla hakikatin ayrt edilmesi mümkün olmıyan hudu- dunda cereyan" eden hâdiseler de az değildir. Bugün dinliyeceğiniz hikâye, bir r yokmuştan — ibarettir. i bu masal için yumurtla. dığım yumurtalara kuluçkayım. Cemil'i tanır mısınz? “Hangi Ce- mili7,, diyeceksiniz. Hakkınız var. Evvelâ haber vereyim ki bu Ce mili tanıyamazsınız. 'ünkü ben de tanımıyorum. Bu Cemil, kenim yumurtalarımın birinden çıkan bir civcivdir. Civcivim horoz oluncıya kadar neler oldu, başından neler geçi orası lâzım değil. Zira her kümes hayvanı gibi onun da hayatının bu ilk safhası mühim değildir. Cemil, bir sabah erkenden kümesinin ka- pısından fırladı ve güneş doğarken o sabah ilk öten horoz o oldu. Işte Cemil, bu ilk ötttüğü sabah- tan beri bir kahramandır ki size o- nu anlatacağım. O, sevdi, sevildi. Günlerce çöplüklerde dolaştı. Yan- gın yerlerinde yattı kalktı. Rakip- lerile dövüştü. Her kavgadan ga- lip çıktı. Hep yendi ve asla yenil- medi, Bir çok genç kızlar bu anlı şanlı delikanlıya gönül verdiler. O, on- lara yüz verme Ey, büyük söylemeğe © gelmez. Hele gönül işlerinde asla. Düşmez kalkmaz bir Allah var, Bak Cemil de nihayet gönül denen badirenin üstünde perendebazlık yaparken günün birinde ayağı takıldı ve yüz üstü yuvarlandı. Fakat öyle bir yu varlanış ki parğa parça oldu ve öl dü gitti. Şimdi onun Oomezarının üstünde başka horozlar. çöplenip durmaktadır. Bakmız nasıl oldu? Cemil, bu ka dar cesur, bu kadar kadir bir kah- raman, bu.kadar gönüller kırmış, bu kadar bilekler krvrrmış, mağrur ve bahadir çocuk, başıboş, kayıtsız avare topuklarımızın dibinde dola- şıp dururken bir gün bir genç kıza rastladı. Ve bu genç kıza tutuldu. Kız da onu sevdi. Ya sevmeseydi? Gene bahtiyarmış. o Cemil, uzun kuyruğu ile, güzel renkli tüylerile güzel bir horozdu. Neye sevilme. sin? Hele horoz dövüşünde galip gelmiş te olduktan sonra. Dişi; güzel, dinç ve kuvvetliyi a- rar. Cemilin sevdiği kız, onunla ev- lenmeğe de razı oldu. Cemil, Se- inorm aseasmeneasaanıeye nee nara bu uğurda hayli emek serfı lâzımdır. Psikoanaliz'in meyadana koyacağı hakikatler anlaşılmca ona ziyade iti- mat hâsıl olacak ve onun namına işle nen hatalara lânet etir. Büyükada Dr. ŞUKRU İ Bugünkü program Ruşen B. Cevdet B. Slm B. $e- Nedime H.) 2120: 1,10: Necip Yakup, muhtelif eserlar makkil, 18: Alaterka & 192): Alaturka saz 20: Ajans haberler VARŞOV 1085: Caz örkem 17551 Tagannili kı ksilofon ve org 18,40: Almanca di plikları. 20: N monik takım tarafından büyük konser. 23,10: İmre Magyari Sizam takım, 24: Dim takımı VİYANA. Sm. 17,55: Bertha Panişehak tarafından piyano konseri, 18,10: Tiyatro kritikl, telif sörler ve dersler, 1,2! siki üstadı. İsimli Wagse: Viyana operarından nakil, BÜKRES, 384 ve 1875 m. 13: Borsa haberleri, — Pik. M4: Haberler. - Plâk. 18: Müizner kuartet takımı, 18,30: Melle, Pia İgy tarafmdan tagansi | (Çek, Yugoslav, Bulgar ve Raman musikisi). 19: Piyano kon- seri. 19451 Hitabe. © 20: Üniversite radyan, k. 20,45 Konferans. 71: Radyo er- kastrasi, 21,45: Konferans, Oo 22: Rardyo ork. İZ,45: son haberler. BRESLAU3i6m. 17: Hafif enwsiki, 19: Müsahabe, 20: Brahms” m eserlerinden te gansili konser. 21: Günün ke an haberleri, 21,30: Senfonik halk konseri. — Haberler. 24: Dans parçaları ve hafif musiki. —— —— ——— nihayı babasından istemeğe karar verdi. Az gitti, uz gitti. Dere tepe düz gitti. Senihanın babasını buldu. Kr mi istedi. Kahramanlıklarını an: attı. Anlatırken göğsü şişiyor, ağ- zı köpürüyor ve heyecandan, gurur dan kanatları kabarıyor. Anlatıyor, anlatıyordu. Kızın babası delikanlıyı dinledi dinledi ve: — Bu horoz dövüşlerine benim karnım tok, dedi. Cemil kızdı. Kızm babası : — Bunlar hep martaval. Sen ge- çen akşam geç vakit camiin avlu- sundan geçerken üç babayiğitten dayak yemişsin, Sana kızımı vere- mem, dedi. Cemil az kaldı bayılacaktı. Biri- si onun karşısına çıkıp ta bir taban ca kurşunu ile onu öldürseydi böyle ağır bir ithamda bulunmasaydı. Sevdiği kızın babasını hürmetle selâmladı ve yanından çıktı... Cemil o gün buğün yemek yemi- yor, su içmiyor. Konuşmuyor ve göplüğ inde (o arpacı kumrusu gibi düşünüp duruyor. Cemil kendisini isteğile mecburi bir açlığa mahkür etmiştir, Yemiyen içmiyen Cemil dün ak- şam saat tam geceyarısına on kala vefat etti, Allah rahmet eyliye. Şimdi diyeceksiniz, bu, hakika- ten masalmış. Size yemin ederim | ki böyle ir yalnız masal larda değil. Aramızda da yaşarlar. bağa isil; dim ? Yı nmedinizse ne yapayım? Yu- murtalar cılk çıkmış. o Bende suç yok. Nihayet Türk sinemacılığının şaheseri: Leblebici Horhor Ağa (142911) sm Bugün matine saat 18 de FRANSIZ TE YATROSUNDA, ieşhur âma piyanist IMER &NGAR'ın BUYUK CHOPIN KONSER Konferanslar Üniversite Rektörü Dr. Neşet Ömer Bey Halkovinde gençlik ve ülkü mevzulu bir konferans vermiştir. o Konferansta Üniversite profesörleri, talebeler, mual- limler ve daha bir çok zevat hazır bulun- müşter. Neşet Ömer Bey iteni faaliyetinden, istikbalinin emin olduğun” dan bahsetmiştir. * Tıp Talebe Cemiyetinin tertip ettiği konferanılardan üçüncüsü önümüzdeki hafta içinde Halkevinde — Profesör Dr. Tevfik Remzi Bey tarafından verilecek» tir. Konferansı bir könser takip edecek» tir. Alemdar nahiyesinde. Cümhuriyet Halk fırkası Alemdar nshiyesi idare heyeti tarafından bu akşam Ferah sinemasında bir müsa “ mere verilecektir. Müsamerede Hal - kevi temsil şubesi gençelri tarafından &eş perdelik Köyün namusu temsil &- dilecek ve Eftalya Hanım ile Sadi Bey heyeti tarafından bir konser ve - ilecektir. Server Kâmil Beyin konferansı Dr. Server Kâmil Bey tarafından içti- mai hastalıklar hakkında bir konfe Halkevi içtimai yardım balosu 5 Nisan perşembe günü aşamı Pe- | lasta verilecektir. Bütün İstanbul vilâyet halkmın evi olan Halkevinin bu balosuna iştirak edenler hem gü - zel bir gece geçirmiş hem de büyük bir içtimai yardımda bulunmak gibi, yüksek milli ve insani bir borcu da ö- emiş Bir müsamere Sanatkâr Goldenberg Yüz kişiden ibaret bir heyet tars- fmdan klâsik musikiden en parçaları teganni edilecek ve husus! surette müntahap orkestra onlara refakat edecektir. Çalmacak bazı parçalar türkçeye tercüme edilmiştir. Müsamereden 808 ra dansedilecektir. Radoslu gençler Dün şehrimizde bulunan Rodosf gençler toplanarak doktor Reşit Ga Wp hatırasını taziz etmişlerdir” lan birçok gençler heye © bos? "de ve Üniver site gençliğinin mem muniyet ve hararetle karşılamışlardır. Maliyet Asrm unidesi “MİLLİYET” ür. "ABONE ÜCRETLERİ? Türkiye için Hariç için SAN LK. O, söylerken kalbimde bir has. ret acısı yana yana dinliyorum. |- kimiz de ( söylemediğimiz şeyleri OrUZ. Evet, asıl konuşmak istediğimiz, © konuşmaklığımız lâzrmgelen söz. © lerin biri, ağızımızdan çıkmıyor. — Evlenme meselesi ne oldu? Diye sormuyorum; Mesture de söy lemiyor. Ben: © © — Nikâh yakım m7 Diye sormuyorum; Mesture de söy , İlemiyoı Bcn: İ — Düğün, Teşvikiyedeki konak- © tamı olacak? Asıl, düğün için mi © taşıyorsunuz? Diye sormuyorum; Mesture de sölemiyor. Fakat bunları biribirimize sor- muşuz, konuşmuşuz gibi göz göze anlaşıyoruz. Evet, açık açık söylemek neye | yarar? . Milliyet'in edebi tefrikası: 19 KANLISIR kat Yazan: Mahmut YESARI Bu, tıpkı, acımasından, ağrıma- ği kurtulan bir yaran, ufune- tin üzerine parmak el dokunduramamak gibi.... Fakat bu yara, bu ufunet, için için zonk- ır, zonkliyor... O» Hep havadan, ayrı şeylerden ko- muşuyoruz. Ayağa kalktık, ayrılıyoruz: ei Wei buluşalım, Mestu- Mesture, — Bilmem ki... — Yakında mı taşıyorsunuz? — Evet — Seni, orada görebilir miyim? Mesture, gözlerini kırpıyor: — Yeri, vaziyeti anlamalı. — Onu da yazarsın olmaz mı? — Peki, Hüsrev, Mayıs 29 Mestureden bir haber yok.. Fa- köşkteki hazırlığı devam edi- 2 ini bin hareket yon. Hattâ eşyaların bir kısmı bi: © lim Si im Siret te görünmüyor. İh- timal o, Teşvikiyedeki kohakla meşgul! Mesturenin , köyden ta - Yer aye bir mesele ha- ini halkınm ağzında hep bu, dedikodu... Herkes bir baş- ka mana veriyor, türlü türlü tef - sir ediyor. ça Bizim evde de a sıra veriyorum: : — Köşkü kiraya verecekmiş « ler ! — Hayır! Dışarıdan hasta ak- rabaları şeelecekmiş, onlar otu - ri — Benim duyduğum; köşkü — Mesture Hanımın düğünü b rivayetlerin hangisi hakikate yakın? Birini dü- şün muhakeme etmek bi- le istemiyorum, Mestureden, gittikten, uzaklaş- in mez radinri a yebipkei le mi gittiğini bilmek, öğrenmek teselli bile değil... Si Mesture, gidiyor. Onu, kaybe. diyorum. Her geçen dakika, bu felâketi yaklaştırıyor. Lâkin ben yok. İnmeli , konuşuyorlar. Kımıldanmalı, canlanmalı, ha- rekete geçmeliyim! Fakat ne yap- mak için? Bari Mesture, biraz canlı, atıl- gan olsaydı!.. Hayır, o, benden daha uyuşuk; hayata ve insanlara karşı benden daha kuvvetsiz, da- ha zayıf! Kansız, cansız insanların sev. mek, hakları değil... Mes'ut ol - mak, hakları değil.. Ve hattâ, ya- samağa bile hakları yok... ge Mesture Hanımdan Hüsrev Be- işantaşını sert geldi, hiç yaramadı. Taşınma, yerleşme yorgunluğu, yerine yadır- gayış, beni hasta etti. Köşkten taşındığımız günü, öl- sem unutmıyacağım. Köşkte: kan, trene binen, sanki ben değil- dim, cenazemdi. Konuşuyorum, yürüyorum, oturuyorum. Lâkin bunları bir emirle mi, yoksa ken- diliğimden mi yapıyorum, hâlâ far kında değilim. Seni, ya köşkünüzün bahçesin- yahut pencerede görebilece - i Annemin mütecessis gözlerinden sakınmağa, çekinmeğe lüzum görmiyerek et - rafıma bakıyorum. Hayır! Bütün ümitlerim boşa çıktı; seni göremedim. Nerede idin? Ne yapıyordun? rma, haber göndermeyi ma; r rmeyişi - me tabii üzülmüşündür. Bana çok mu darıldın? Benim, ne kadar özlediğimi, için için eridiğimi bildiğir darılamazsın, gücenemezsin, Hüs vev! Teşvikiyedeki konak, öyle ha « yap, öyle kasvetli ki... Geniş oda lara, geniş sofalara, bir kâbus gibi akşam kâranlığı çökünce, insana zi yeis basıyor, çıldıracak gibi o- iv Yal bir ciheten Ferahla dım, köşkteki gibi göz sinde, kontrol altında e Fakat inanır mısın, ben, o sıkı kon- trola, o eziyete, ii razı - yım, gene köşkte olayım, yeter... Sen, ne yapıyorsun, Hüsrev? Bana mektup yaz. Post restant gönderebilirsin. Vakitli vakitsiz sokağa çıkabiliyorum. Bir gün ka- rarlaştıralım . Bonmarşada bulu- gi Seni, öyle göreceğim geldi. Mesturenin yazısı, o kadar tit. Kk renik burgacık ki okumak il değil... 5 Acaba yavrucak, zan ve tahmi” nimden daha mı çok hasta? Fakat Mesture, benden dab# çok talili... Onun gözünün önüm de, eski mes'ut günleri; o meh * taplı, yıldızlı geceleri hatırlatan hatırlatacak şeyler yok.. Yeni mi” hit, yeni manzaralar, onun lerini ve sinirlerini oyalayabilir: Lâkin ben, ben ondan çok 28“ vallıyım. Pancurları inik durs# köşke bakmıyorum. Ara s(r# Lal dolaştığı, o geniş çi “ çek bahçesine bakamıyotum. De" niz kenarında, geceleri rum, Her yerde, her köşede, her t8“ rafta onun bir hatırası var. Si üme ilişen bir fidan, birden züme ilişen l Fi dar kikalarca çin çin ötüyor. Deni7 de bir kürek sesi, beyaz me: li bir genç kız hayali oluveriyor” Hiç kırlara, bağlara çi yolla üp e ne Halimdeki değişikli