, N Topkapı müzesi müdür muavini | muhterem İzzet Beyin (Hekimbaşı odası, ik eczahane, Başlala kulesi) isimli kitabında Osmanlı saraymda mevki tutan Yahudi hekimlerinin bir Tistesi mevcuttur. Sarayda Yahudi he kimlerinin tesir ve nüfuzları hakkın- da biz de az çok neşriyatta bulunmuş olmakla beraber Yahudi hekimlerin- den mürekkep bir liste neşretmek muvaffakıyeti İzzet Beyefendiye | ait- tr. İzzet Beyelendinin meşrettikeri Tistede bizim tanıdığımız ve tanımadı ğrmz Yahudi hekimleri vardır. Bu lis teye biz de bazı Yahudi ve Hristiyan hekimlerini ilâve edebebiliriz. Bu ilâ veyi yaparken me'hazımın İzzet Beye vesika veren saray kayrtları gibi sağ- lam vesikalara değil, Alman müverrih lerinin neşriyatına dayandığını zikret meğe mecburum. Almanca kitaplar ilk Osmanlı gün , fakat isim zikretmezler. hambaşı Bicerano Efendinin bir mak, lesinde yazdığına göre ise saraya gi- ren ilk Yahudi hekimi Yusuf Amon dur ve Kanuni Sultan Süleyman tara fından saraya alınmıştır. Yusuf'un tercümei hali hakkında bildiğimiz çok azdır ve ancak padişahın kendi- sini çok sevdiğini biliyoruz. Fakat Yu suf'un oğlu Muiz Osmanlı sarayında babasından daha mühim mevkiler iş- gal etmiştir. Saray hekimleri arasma dahil ol- mıyan, fakat Sokullu Mehmet Pa; nın hususi tal #fatiyle ayrı ve bü- yük bir şöhret ve nüfuzs malik olan Alman yahudisi, (Mata Salamon Eski- nazi'nin sarayda ve memleketin mu- kadderatında oynadığı roller hayrete şayandır. Bu adam tabip olmaktan zi yade komitecidir; Kıbris adasının fet hini mütenkip Osmanlı sarayı ile Ve- nedikli Soranzo ve Giovanni Correro arasında cereyan eden sulh müzake- resine karışarak Türk mürahhası ol- duğu halde Venediklileri memnun et- miştir ve bundan dolayı Venedik Do- kası Eskinazi'nin o esnada Venedik. te tahsilde bulunan oğlunu kabul ede rek onu taltif etmiştir. Bu Yahudi ta- bip muahedeye Osmanlılar namına imza koymuştur, gene bu tabip, Fer- hat Paşanın gözden düşmesi üzerine Ferhat Paşa lehinde padişahtan ken- di el yazısı ile bir taahhüt senedi a- murasmah ma hediye almıştı. Eskinazi daha ev- velce Polonya kralı Sizızmund Au- gust'nun sarayında bulunmuştu. Ayni tarihlerde İspanya muhacir- lerinden (Samuel Şalum) isminde bir Yakudi hekim saray kadınları tara- fından çek himaye görmüştür. İzzet Beyefendinin neşrettikleri listede bu isimler mevcut değildir. Kezalik ayni listede Tabip Levi ismi de yoktur, ki bu adam, zamahının'pa dişahını herkesten ziyade kendisine bağlamış ve Padişah Edirnede hasta- landığı vakit acele olarak İstanbul- dan celp olunmuştur. Sarayda Yahudi hekimleri kadar Rum hekimleri de mühim roller oyna mıştır ve bunların hemen hepsi devle- tin aleyhine çalışmışlardır. 1670 sene lerine doğru İstanbulda türeyen Mav ro Kordato bu cümledendir. Saray muhitinde çok sevilen bu hekim dev lerin siyasi işlerinde de kullanılmış, fakat Afgan, Bağdat, Yunan işlerin- de Türkiye aleyhine çalışmıştır. Bu- na rağmen, saray tarafından el üs tünde tutulmuştur. Gene İzzet Beyin listesinde mev- cut olmıyan Fonseca, isminde bir Por- tekizli Yahudi ile Conniglianno ismin de bir tabip te zikre lâyiktir. Bunlar- dan Fonseca o kadar nüfuz kazanmış tır ki, hattâ Valide Sultanı bile kan- dırarak Padişaha — Arslan oğlum, Rusya Çarını yut ması için İsveç kfalına ne zaman yar dım edeceksin? ; Dedirtecek kadar ileri varmıştır. Bu iki hekim Türkiyede muhtelif ce nebi devletler hesabına çalışıyorlar- dı, ş Saray etrafında uydurma ecnebi doktorları (o eksik olmamıştır. | Üçüncü Mustafa zamanında Babrâli tercüma- nı olan Monos bunlardan birisidir. Ve bu adam tababete ancak kulak dolğunluğu ile vakıf olduğu halde girmediği kapı kalmamıştır. Gene Ba bıâli tereümanlarından o Kalçakis ve Ipsilantis hem Babıâli tercümanı, hem saray tarafından kabul edilen maruf tabipler idi, Ayni, tarihlerde Napolili Karo ve Alman Gobis'in üçüncü Mus tafa tarafından himaya edildiklerini görüyoruz. Gobis hareme bile girme- ğe muvaffak olmuş ve padişahın göz- delerinden birisini tedavi etmiştir. Ikinci Mahmut hayatını M. Mou- ner'e teslim etmişti. Veremden ölen ie 5 Efendiyi mağlüp etmişlerdi. Bu malü- matı da Fransız neşriyatından alıyo- ruz. Gene Veremden ölen Abdülme- cit hekim Spietchel'i kendisine nedim olarak ayırmıştı. #öylenen ikinci Abdül. günlerinde hekim Movroyet fuzunu kim bilmez? Bereket versin ki, şimdi ne saray var, ne de ecnebi casuslarmın fırıl- dak çevirecekleri saha... Dr. Osman ŞEVKİ * Not: Birinci makale 26 Şubat tarihli ve 2891 namaralı nüshamzda- Kılı kırk yardığı in ilk in nü dır. TASHİH: Birinci makalede Sina- na sit olan kitabın ismi Harmane ola- cak iken, Hürmane dizilmiştir, keza- lik İhram da Ehram suretinde çıkmış tar, tashih olunur. 5 Firuzağa ocağının çayı Cümhuriyet Halk fırkası İstiklâl nahiyesi Firuzağa ocağı tarafından dün akşam Beyoğlu Halk fırkası ka- za merkezi binası salonunda bir aile çayı verilmiştir. Çayda Zeybek oyunu oynanmış, güzel bir zaman geçirilmi, tir. Danslı çay Pazar günü Kaza Ditalya'da Türk- Italyan turizm şubesi tarafından danslı bir çay verilecekti; Konser Konservatuar talebesi tarafından dün, Tepebaşı Şehir tiyatrosunda bir konser verilmitşir. T . . a İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel, Beyoğlu : 4887. <iliğ-1213 Milliyet'in edebi tefrikası: 13 KANLI SIR til, yakayr ele verebilirdi. Yapılan iş, alınan tertibat, bunu ancak kur- » naz, zeki, atik, çevik, ve gayet ni- şancı bir adamın becerebileceğini gösteriyor. Bir tezkere “ile kulübe harabesine maktülü çağınıyor. Ken. di, ağacın üzerinde ve ayın yüksel. « mesini bekliyor ve dakikası gelin- i ce hedefini deviriyor. Mevkii bili- yor, yolları biliyor, izini kaybed yor. Tahkikatı hangi noktadan yü- rütmeli, hangi iz üzerinde yürüme- li, hangi şüpheler © üzerinde dur- malr? Katilin, Sırrı Beyi öldürmek- ten maksadı ne idi? Katile maktü- lün arasmda acaba he gibi birre- kabet, münaferet vardı? Bu cihet te meçhül.. Her noktayı, okadar inceden inceye hesaplamış ki; şim- di gözümüze görünen bu muammayı, o, basitlettiriyermiş.. Evet, en içinden çıkılmaz zannoli m Yazan: Mahmut YESARİ kayı ele vermemek için budalaca İelere sapmamış; hiç bir şeyi ta- ie, tesadüfe terketmemiş.... , Bu zeki; mantıki ve görüşü çok kuvvetli dde evel dinlerken beynimin içinde bin bir sual çarpışıyordu: ezkereyi yazan kadın kim- eki sal me idi? Müd. wini, hizmetçi Hati- ceden şüphelenmişe > benziyordu; neden? Bu, bir aşk, rekabet veya, hut bir menfaat meselesi miydi? Sırrı Nevres'in ölümünden kim ve yahut kimler istifade ( edebilirdi? Sırrı Nevres'in, ni kıyılacağı günün gecesi katledilmesi mânâlt değil miydi ? Tezkereyi yazan kadın, Sırrı Nevres'ten ne istiyor- du? Tezkereyi (o getiren çocuk, bu işe ne suretle alet (edilmişti? Bu cinayette acaba Neşidenin ne dere- ce tesiri vardı? za civarı bilhassa köşkü ve bahçeyi en gizli, hususi yerlerine, nel kadar bilen “Ajansın millileşmesi,, Umum müdürün Bir mektubu Milliyet Müdürü Ahmet Şükrü Beye fendiye : Ajans hakkındaki son yazınızı okudum, Milliyet karilerinin bu teknik mesail ile sabırlarını sui istimal etmemek için meseleyi kısa kesmek zaruretinde bu» lunuyorum. Zaten, görüyorum ki, muna- kaşanm çsasını teşkil eden iki nokta ü- zerinde de aramızda mütabakat vardır: 1.— Siz ajanslarla olan o münasebatr kesmeden muhabir adedinin tezyidini is“ tiyorsunuz, 2.— Ben de, Balkanlardan başlıyarak sırasiyle, bütün mühim merkezlere ka- dar yayılabilecek bir teşkilâtin bittâbi a- Teyhtarı değilim, Yalnız bir noktayı tenvir edeceğim : Geçen yazımda bahsettiğim “raktatüs yani propaganda telgraflarının mahiyeti gösterdiğiniz şekilde değildir, Bunların arasında nazırların nutukları, meclis mü- zakereleri, mühim notaların veya vesika» ların suretleri, muhtelif messil hakkım» da hükümetlerin noktai nazarları büyük gözetelerin mütalâaları gibi Türk efkârı umumiyesince bilinmesine lüzum olanlar azim bir ekseriyet — teşkil ederler; Di- gerlerini ise, emin olabilirsiniz ki, baş- lıca işlerimizden biri olarak bir tasfiyeye uğratmakla meşgulüz, Bilvesile hürmetlerimi teyit ederim © fendim, Anadolu Ajansı u. müdürü Muvaffak YENİ NEŞRİYAT Kadro çıktı Kadro mecmuasının 26 ıncı sayısı çik- mıştar. Bu sayıda Şevket Süreyya Beyin inkilâp hukuku, Vedat Nedim Beyin tış ticarette devletçilik, Fakh Rıfkı Beyin Ingiliz tuhaflığı ismindeki makalelerile, Burhan Asaf, Yakup Kadri; İsmail Hüs- rev Beyin yazıları vardır. Memleketimi- zin yegâne ilim ve fikir mecmuası olan Kadroyu okuyucularımıza tavsiye ederiz. Ülkü çıktı Bir senedenberi Ankarada o muntaza- man çikmakta olan Ülkü o mecm 13 ncü sayısiyle ikinci yaşına girmiştir. Memleketin münevvelrenie fikri teşkilât. landırma yolunda devamlı © bir gayret sarfeden bu mecmua bir yıldanberi Halk- çılık, Halk terbiyesi, köydülük | İnkslâp prensipleri, gibi her Türk münevverleri- nin düşüncesi üzerinde igâp-eden mev- zuları muvaffakıyetle işlemekte bulun- muştur. v Inkılâp münevverliğinindilir ve heye- can bağı olan bu çok değerli mecmuayı okurlarımıza tavsiye ederiz. - Ticaret hukuku Müellifi Mustafa Reşit Türk kanünu medenisi, hukuk usulü muhakemeleri, icra ve iflâs kanunu üze- rine yazdığı şerhlerle tanınmış olan Mus- tafa Reşit Bey, yeni kanunlar şerhini ta- k üzre, ticaret kanununu borç- lar kanunu ile birlikte şerhe başlamış. tır, Müellif bu kitabında, diğer kitapla rında takip ettiği, maddeleri kanunun tertibine göre şerh üsulümden ayrılarak, ilmi bir metot takip etmiş ve maddele- ri iribatlarma göre birleştirerek izah ve mmehezleri olan Alman, İsviçre, İtalyan, Fransız kanunlarile mukayese etmiştir. kıymet vermektedir. Bilhasin hukuk ta- lebesine mahsus olari bu kitaptan bütün iş adamları büyük İstifadeler © edebilir, Birinci cilt şirketlere kadardır, Sonuna madde sirasile bir fihrist ilâve edilmişlir. İkinci cil, birinci cüz kolektif şirketler. (Maarif ve inlalâp kütüphaneleri). © | katil, kim olabilirdi? Bu, ardı arkası gelmiyen sualle- ri, ihtimalleri, acaba zabıta, adliye aydınlatacak mı? Ben, bunu hiç ummayorum. Çün- kü tahkikata doğru ve emin bir is- tikamet verebilecek bir iz yok.. Müddeiumumi muavininin söy- lediği gibi; ortada, bir çok iz, ema- re, şüphe var; hiç bir şey yok.. Neşide, hasta... Ruhunda, sinir- lerinde bir uyuşukluk, bir yorgun- luk, bir bezginlik var.» Dalgın, şi- kâyetsiz yatıyor.. Müteessiri mi? Belli değil!.. Mus- tarip mi? Anlaşılmıyor?.. liği 24 Ihtiyat siperlerin © gerisindeki mahfuz mahalde, bakir o çenberli lâmbanın ışığına tutarak okudu- ğum, doktor Nüzhet Süleyman Be- yin Hüsrev Beye yazdığı bu uzun ; karşımda boş bir cepha- ne sandığı üzerinde oturan bölük emini Hüsrev Efendiye verdim: — Bu mektup, size yazılmış, de- gil mi Hüsrev Efendi? Bölük emini, dolgun kesik beyaz bıyıklarını hafif hafif koparır gibi çekiyordu, gözlerini yumdu: ——Evet, Mahmut Bey! “Karşımda, boş bir cephane san- MİLLİYET SALI 6 MART 1934 Geçmiş olsun! — Fransızcadan — İlci adam banka şubesinin camekdmi ö- nünden bir aşağı bir yukarı gidip geli- yorlardı. Her geçişlerinde de camdan içeri bir göz atıyorlardı, Bilhassa parmak- lıklı gişenin arkasında, masanın üzerine istif edilmiş banknot demetlerinin arasın- da mütemadiyen para sayıp alan vezne- darı gözetliyorlardı. İkisinden biri diğerine sordu: — Nasl kararından © caymadır yal Son dakikada bir metzle çıkartayım de- meyin, — Sen merak etme, biz ölümüzü veri- six, sözümüünden dömmeyli, Söbuk. geniş, araba geçiyor, bu işi tam zamarında yap- tık mı, lu gitti, Yalnız bu işin tehlike- leri ver, Sen tabi onları da hesaba koy- dun. — Sen beni çocuk mu © ünmettin bel Ben işi bir defa kurdum mu, her tarafı pundunda yürür. — Mili Demek ki be eleşümi buluşa cağız. ... Floriani o gece basık bir meyhaneden içeri girdi. Arka taraftaki odanın kapısı- na doğru yürüdü. Bu küçük odada yüz- lerinde korkunç ifadeler okunan yarım düzüne kadar kasketli insanlar oturuyor- lardı, Floriani içeriye girince: — demin dedi, hep hamak nız ya! Şimdi işi nasıl yapacağımızı ko- nuşacağız, yarın saat dokuzda söyledi- ğim yerde hazır olmalı. de bekliyecek. Bize ne kamyondadır. Haydutlar Floriani'nin verdiği izahalı dikkatle dinliyorlardı. — Arada birde yan gözle biribirlerine bakıyorlardı. Anlaşı- lan bu yeni gelen adama pek o kadar om- niyetleri yoktu. Floriani bunun farkına vardı, Kaşları çakıldı: — Ne 0? Dedi, eğer bir diyeceğiniz. varsa siz de söyleyin. & Ben size bir iş teklif ediyorum. Ya yaparsınız, ya ya mazsınız. Bir defa her birinize en aşağı dan elli banknot var. Budalalar, bir ban. kacığı soymaktan mi korkuyorsunuz? Ben her şeyi hazırladım, diyorum. Yal- niz her biriniz dediğim gibi hareket e- Kamyonet köşe- lizmsa hepsi 'nin konuştuğu — adamlar, bu nevi işlerde acemi insanlar değildi. Bir banka soymanın ne demek olduğunu bi- liler. Şefleri Grapae İsminde otuz bep- en — Eğer işler dediğin gibi gidecekse, çorbadan dönenin kaşığı İerrılam yalnız, biz kırk kişiyiz, biribirimizi bilisiz.Ama seninle böyle bir ise ilk defa giriyoruz. Bir sakatlık çıkarsa, “gözümüzün içine iyi bak. Vallahi derini kurtaramazsın. Floriani: Anlaşıldı, dedi, sizinle bu iş yürü- ecek. miye Ve kapıya doğru yürüdü. O zaman Grange arkasından seslendi: bitirelim de öyle -. Oldu oldu, olmadı olmadı ne yapalim! Tekrar konuştular ve mutabık kaldı. lar. Ertesi sabah bahsedilen sokağın köşe- sinde buluşmuşlardı. Hakikaten bir kamı- Yonet te oracıkta hazır bekliyordu. Yal pız Floriani orada değildi. Kamyonetin şoförü izah etti: — Kendisi sizi gideceğimiz yerde bek- Tiyor, Haydi binin, sağdan soldan gö- venler bir şüpheye düşmesin. Hepsi içeriye binince Grange sordu: Hani bazırlıldar tamamdı? — Tamam efendim tamam. Acelesi yok, Şoför, oturduğu yerin akımdan büyük bir kutu çıkardı, kutunun icinden de beş tabanca. Her birini haydutlara dağıt» tı, e hissesine © düşen tabancayı, diğerleri gibi dikkatle muayene etti. Şar- jura baktı. Kurşunlar ie — Ulan, bunlar kuru ask, dedi. Tüm a üzerine idi ki Grange Toto ismindeki metrezinin — sokağın ba- şımdan sökün ettiğini ve seke seke geldi- ğini gördü. O zaman şüpbesi arttı; — Bu şin içinde bir iş var o ama,dur bakalım. Toto uzaktan “hareket etmeyin, der gibi el işaretleri yaparak © nefes nefese muzlu bölük emini Hüsrev Efendi, vaktile sefarel kâtipliklerinde bu- lunmuaş, İstanbulun zengin kibar ee tanınms Hüsrev Bey- li Şimdi, şu satırları (o yaza”ken, ben de itiraf edeyim. İhtiyat siper- lerin gerisindeki mahfuz mahalde, bölük emini Hüsrev Efendi ile kar- m karşıya oturan ihtiyat mülâzımı Mahmut Efendi de, bendim! O vakit, ne hikâye, ne roman ya- zardım, ne de yazacağım hatırıma gelirdi. İsmim Mahmut Yesari de ğildi, Mahmut Esat'tı. Aradan yirmi seneye yakın bir zaman geçti.. Hat (harbin biraz gerisine, ihtiyatlan siperlere gön- derileceğimiz geceden bir gece eö- vel, bana tevdi edilen bu sırrı, yir- mi sene sakladım. Artık bu vak'anın,'bugün ne şa- hidi, ne de kahramanı var. Peki, Hüsrev Bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmişti? Acaba, günün birinde nesredileceğini mi ummuş- tu? Ne münasebelle? O zaman, bu imkân ve ihtimali söyliyecek olsalar, en evvel ben gü! lerdim. Vaziyet, o bulunduğumuz mevki itibarile, . ben de, Hüsrev Beyden daha az — teh Şairin sahtesi !.. Geçen gün İstanbula sahte bir Ispanyol şairi gelmiş. Yanında da zengin ve güzel bir Amerikalı ka- don... Şairin cazibeli şöhretine ka- pılan bu temiz yürekli Miss, onun bir dolandırıcı olabilmes'ne bir türlü ihtimal vermiyormuş. - İhti- mal verse de gönül bu... Nasılsa tutulmuş bir kere... Bu haberi gazetede okuyunca | kendi kendime düşündüm: Şairin sahtesi! Halbuki biz, şimdiye ka- dar altının, incinin, elmasın sahte bir günün beyi Zerdeşno gibi sahte krallarm ma- ceralarını duyardık. Demek oluyor ki, şairin de sah- den şikâyet etmesinler. Kıymeti olmıyan şeyin taklitleri yetişmez. Ötede beride sabte şairlerin tü remesi her halde hayra alâmet... Yarın, ister misiniz, Pariste de sahte bir Abdülhak Hâmit peyda olsun. Sahte İspanyol şairi bu küçük syalaniyle farkına varmadan bütün şairlerin payes'ni yükseltmiş oldu. Artık, genç şairler: — Ne iş yaparsınız? Diye sorulduğu zaman: — Şairim! Cevabını gögüsleri- ni gere gere verebilirler. Şairlerin kıymeti de belki bun- dan sonra sahteler'nin ve mukallit lerinin adediyle ölçülür. Eğer, gü- nün birinde, şairlerin birbirlerine 3 — Beni şimdiye kadar otuz ki- şi taklit etti! — Tamam kırk sekiz sahtekâr, benim adımı vererek gönül dolan- dırıcılığı yaptı!.. Diye öğündüklerini görürsek, hi. alım $ şeş . SALAHATTİN ——— geldi, Grange': bir tarafa çekti. O zaman bütün çete arabadan dışarı fırladılar, To- to diyordu ki: — Siz budala misinez? Bankanın önü- ne mitralyözleri gerdiler. Vallahi hepini- 2i delik deşik edeceklerdi. Toto gördüklerini anlatıyor ve çete- Bin nasıl bir pusuya düşürüldüğünü izah etmeğe çalışıyordu. ri todafük bir vaziyet aldılar. Fakat işin iç yüzünü da bir türlü anlayamıyorlarda. Kamyonet tam yanları sıra durd içinden Floriani aşağıya atladı. Grange mfatılmış olmaktan mütevellit i ürle Florinni daha ağızmı aç- bir tehevvürle mii a iz. Fakat Floriami başma gelen. mi bini bir türlü anlayamıyor gibi yordu. FA önüze bie taraftan müthiş küfürler sa vurarak ekliyor, bir taraftan da: — Ulan, bizi meterilyozla karşılaya- km hel yn biz de adam böyle bei . hu. Bir aralık Floriani yumruk, tokat, sil- İyi akme yağmurundan kendini çeke. il Durun yahu, dedi, hangi met: yozdan bahsediyorsunuz? Bankanın me konulan şey, meterilyoz değil, si ima makinesidir. Ben rejisörüm. Bir ka soygunculuğunu filme alacaktım. 76 haber verdim, çünkü istiyordum film tabil.olewn. Ama şimdi hepiniz öğ- rendiniz, Filmi çevirmek istesek bile, a7“ tik hiç biriniz tabii - olamazsınız, Çünkü asıl meseleyi öğrendiniz. Deyezz buyıkki; Bayaz saçlı, geniş © |, dini. Beni dö onan ködür ölüm sik” ditleri altında yaşıyordum. Fakat, gene soracağım, Hüsrev Bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmiş- ti? En ketum insların bile, biran ge- lip mukavemet edemedikleri, açlık, ter çıkarmıştı? GE LİR ahsiiine katlanır mısınız, mülâzimım? — Memnuiyetle, Hüsrev Bey. -— Yalnız, DE keak KA dik. kat ediniz, içinde küçük kâğıt par. gaları mektuplar, kartlar vardır, düşmesin! Defteri aldım ve ceketimin cebi- ne koydum: — Peki Hüsrev Bey, dikkat ede- rim, : Artık ona, Hüsrev Efendi, diye- miyordum. Çünkü aki lük ei Bel, ki değildi; ben, Hüsrev Beyle konuşuyordum. Hüsrev Bey, cebinden bir zarf ta çıkarmıştı: — Bu zarfta da fotoğrafiler var. > Benim sormama hacet bırakma- fr: y — Neşidenin annesi Mesturenin Bugün MİLLİ Sinemada Güzel'iğine asla erişilmiyecek bir sinema eseri Hayatım Senin İçin (Back Streat) Programa ilâve ayrıca: VOLGA YOLGA sesli yeni kopyası Matineler: 230 - 5 gece 8'30da (14103) Bugünkü program | ISTANBUL; | 38 Pl meyan 18, Mevat Bey tarı r çocuklara manal Bey. Refik Bey) kabirleri). 21,30: Cemal Raşit Necip Yakup 'Bey Koman, Viyolonsel (Oda musikisi). ANKARA: 12,10; Ankarapalastan maki. 18: Orkestrii | 18,40: Alaturka saz. 20; Ajanı haberleri. yangı Mesut Cemil Bef | VARŞOVA, IIS m. i 16/40: Yeni eretlerden plâklar, — Mü ınya hestekârlarının eserleri” sonuar, 18,251 Trio takıman te e dale sözler. 1938: Plük. 20 Muhtelif müsahabeler, 21,06: Puccini'nin “MA NON LESCAUT,, (Manan Keko) operaik | 23,30: Danş musikisi. 24: Müsahaba — 2409 Dana musikisi, $ BUDAPEŞTE, 580. v 175 Ey kadınına mahina neşriyat, 18: Sale lense gocuk neşriyatı. 1730; Amalör saati. Halk orunları ve tarihçesi. 1820: Konser, 18/40” Ruh ve hayat, 19,351 Fr; ders. 20 Aktünlite 2015: Haberler, 2035; Richard Wagner #8“ | manma ait müsikişinasların eserlerinden paf | salar, 23: Son habarlar, 23,18: Akşam ri (Radyo orkastram). agi BÜKREŞ,3öim. ren haberleri — Piâk. 14: Haberler” nien Luen orkestram. 19: Haberi | ler. 18,15: Orkestranın devamı. 20: Üniversi radyosu. 20,20; Plâk. 20,451, Konferans, Zİ! 21,20: Semfonik orkestra tarafında. Romanya üzerine konferans, 22. 22,48: Haberler” Senfonik konserin devamı. BRESLAU, ilâm. : 17: Öğle mahna konser, 18 s yriyat, © 1855: Neşe habe, 20: MÜ musikili ef Kısa haberler. 21,10: Tı maa eşeli musiki ve dane parç” PA ISTANBUL BELEDİYESİ Sehir Tiyatrosu s5) Bu'akşam.. © saat 19,30 da, ISTANBUL i Yazan Müsahib za el Önümüzdeki Perşembe günü malin? sanat 18 de FRANSIZ TİYATOSUNDA Meşhur âma piyamist IMRE UNCAR' in VEDA KONSERİ yi a m dlliyet Asrm umdesi “ MİLLİYET” tir.j ABONE ÜCRETLERİ :j|! Türkiye için Hariç LK LK 3 aylığı 4— 8—. Güszei 7s u—. 2 14 — 2 Gelen evrak geri verilmez — Müddefi ishalar 10 kuruştur. — Gazete | için müdüriyete MÜ” ilir, Gazetemiz ilânların mes Jİ Tiyetini kabul etmez. z | W. A luk fotoğrafileri var. i Resimlere | bakıyordum: Zay” uzun boylu bir kadın. Baş ör omuzlarına düşmüş.. Soluk dudak larının gülümseyişinde bir yorgüf” luk, gözlerinin mahzun bakışıni* bir dalgınlık var. : Ayağa kalkın yanıma gelin Hü rev Bey, omuz başımdan bakar0” | söylüyor: — Mesture, daha hastalanma” | evvel... > Rengi uçuk bir | fotoğrafi: pencere kenarında, bir koltuğa lanarak oturmuş, genç bir kız. P leri üstünde bir kitap“ durayölğl Bu genç kız, yorgun yorgun gül! seyen, dalgın bakışlı genç benziyor.. Fakat genç kız, kı yeni yırtmış bir gonce kadar 1. gi | canlı... Resmin solukluğu, uçu” ğu bile bu hayatiyeli gizleyemiY” gl Hüsrev Beyin sesini duyu) e — Mesture, evlenmezden iki * | ne evvel... e Kucağında sımsıkı tutaği © çük yavrusunu öpen bir ann&” Hüsrev Bey, içini çekiyor? — Neşide, bir yaşında iken» Resimlere birer birer | ba A dum. Hüsrev Bey de tafsilât * yordu, eği EFENDİSİ | k YEZEEE : N l ha rı z k 5 2 k i 0 O SEMEN Agam u ti ik m ta R & Me ha 2 5 > ser dü esaras» 3 Saw 3 gez b