—ğç mm. e m m ee 4 v İ İktisadi bahisler | Japon rekabeti Yakın zamana kadar ancak şafk memleketlerinde mahreç bulabilen Japon sanayii bir iki seneden beri piyasamızda olduğu gibi Lâtin A- marika ve hattâ Garbi Avrupa pi- yasalarında dahi gittikçe kuvvetle- şen bir rekabet göstermektedir. Bi. | dayette bu rekabetin ötedenberi u- zak Şarka has olan ipek, porselen ve lâstik mamulatına münhasır kal- ması “Japon istilâsının,, ehemmi- yetini açıkça görmeğe mani olmuş- tu. Fakat bugün Holandada bile Japon bisikletlerinin satılması, bü- tün Avrupada Japon ampullerinin asıl elektrik sanayi merkezleri bu- lunan Alman ve Şimali Amerika mallarına nazaran yüzde 20 kadar aşağı bir fiat farkı ile arzı, Japon sun'i ipeğinin ve diğer Japonya i- çin şimdiye kadar ek yeni sanayi mamulâtının günden güne çoğal- makta olan yeni mahreçler kazan- ması pek tabii olarak bütün nazar- ları Japonyaya: atfettirmektedir. Amerikada ise “Et Standartının,, mevcudiyeti gözönüne getirilecek olursa bu içtimai seviye arasım- daki mücadelenin rekabet noktai nazarından daima birincisinin le- hine neticeleneceği tal Yukarıda zikredilen başlıca se- beplerden başka Japonyanm, mali siyasetini evvelemirde . sanayinin | inkişafı noktai nazarından takip et- | mesi ve vapur . şirketlerine prim | vermesi ve buna mümasil sair ted- birler almış olması da Japonyanın hirici ticaretteki rekabetinin takvi- yesine âmil olmuştur. Fakat bu rekabetin o daha uzun müddet devam etmiyeceğin şim- diden kestirmek mümkün değildir. Ancak diğer memleketlerin muhte- lif tedbirler ittihaz etmek suretile “Japon iktisadi istilâsının,, önüne geçmeğe çalıştıkları malümdur. Dr. Sait RAUF e Beynelmilel ticari münasebatta e- saslı tahavvüller husule getireceği şüphesiz olan işbu Japon rekabeti- nin muhtelif sebepleri vardır. Japonyanın nüfus - kesafeti Av- rupaya nazaran çok fazladır. Be- her kilometre murabbaına 173 ki- şi isabet etmektedir. İstatistik he- sabata göre otuz kırk (sene sonra Japonyanın nüfusunun 65 milyon- dan 80 milyona (o çıkacağı tahmin ediliyor. Bu artmakta olan nüfu- sun, Mançoriden bâşka diğer mem- leketlere hicret imkânı kalmadığın dan ve ziraat ta esasen omahdut olduğundan ancak sanayi sahasın- da yer bulabileceği aşikârdır. Bi- naenaleyh Japonya iktisadi siyase- #ni evvelemirde sanayiin inkişafı noktai nazarından tanzim etmek zaruretindedir. Nitekim de bu si- yasetin ilk merhalesi 1931 senesi nihayetinde Japonyanın, İngiltere- yi müteakip, altın — esasmı terkile başlamıştır. Altın esasının terki ve sermaye- nin istikrarsızlıktan mütevellit iti- matsızlık yüzünden memleketten çıkması Japon altın paritesine na- zaran yüzde 66 nisbetinde düşmüş- tür. Bu tenzili kıymet Japon sanayi- İnin harici ticaretteki kuvvetli re- 'kabetinin ilk ve esas âmili olmuş- tur. Filhakika Japon Oo mallarınmn altın üzerinden hesap edilmiş top- tan fiati bugün 1928 senesine naza» ran İngilterede yüzde 52, Amerika- da yüzde 51, Japonyada ise yüzde 66 nisbetinde düşmüştür. Bu şerait tahtında Japon ihracatın artması pek tabiidir. Yen'in sukutundan maada Ja- ponyada Avrupaya nazaran sınıfının bayat seviyesinin ve bin- netice amele ücretlerinin kıyas ka. bul etmiyecek derecede düşük ol- ması Japon rekabetinin kuvvet bul- masına yardım etmiştir. Bazı sana- yi şubelerinde, bilhassa ampul sa- nayiinde 5 kuruş gündelil tinin maliyet fiati üzerinde ne ka- Var müessir olduğunu sarahaten gös termeğe Japon işçi de yasaması icap metmek doğru değildir. K: hayat seviyesile mütenasip olduğu- nu Japon rekabetinden en ziyade müteessir olan İngilizler bile kabul ediyorlar. Velhasıl | Japonyada Pirinç Standartının,, Avrupa ve ia fakru zaruret için- Yazan: o Stefan Zweig 14 Son cümleyi birden kavrayama- | yavaş anlayabildim. Eğer böyle ol- dim... Pa masaydı, eğer beni o civarın serse- “Bizim eve gidilemez, bu nede- | ri kadınlarından biri telâkki ettiği- mekti? Sonra anladım ki bu adam | ne ihtimal verseydim aşağıdaki beni geceleri gazinonun etrafında serseri serseri dolaşan veya oyun. da kazanmış yahut içki ile müvaze- nesini kaybetmiş erkekleri yakala- yarak bunlardan bir kaç para ko- parmağu çalışan ( kötü kadınlar dan biri zannetmişti. Esasen başka türlü düşünmeğe imkân varmıydı? Şu dakikada size bu vak'ayı anlatır- ken o geceki vaziyetimin garabeti- ni ben bile kabul ediyorum. Onu tahta kanapeden kaldırmışım, hiç tereddüt vakfesi geçirmeden kolla- rından tutup o saçak altına sürükle. yisim bir kadna yakışir şey miy- di? Bunu gören bir adam beni ge- celeri gazino etrafında müşteri ara- yan kokotlardan biri o zannederse hakkı yok mu? Ancak ilk önce bu- na intikal o edememiştim. Neden sonra farkına vardım, şahsım hak- kında düştüğü o yanlış ozehabın dehşetini pek © sonraları ve yavaş | dir. Bununla beraber | edeceğine hük- | Bir kadının 24 saatlık hayatı Fatih Askerlik Şubesi Reisliğin - en İ — Her sene olduğu gibi bu 1934 senesinde de mükelleiyeti askeriye ka nununun maddei mahsusası mucibin - ce ihtiyat efradın yoklamaları yapıla cağından aşağıdaki gösteriliş tarihin de müracaat etmeleri mecburi olup müracaat etmiyenler hakkında mua - melei kanuniye yapılacaktır. 2 — İstanbulda bulunanların ya kendileri veyahut akraba daşları vasıtasiyle askerliğe ait vesi- kalarile beraber adreslerini gönder -- meleri. Hariç yerlerde bulunanların da hali hazır adreslerini ve nüfusların daki kayıtlı oldukları mahalle isimle rile beraber doğum tarihlerinin de mektupla şubemize bildirmeleri alâ - kadarlara ehemmiyetle ilân olunur. İstanbulda bulunanların müracaat günleri şunlardır: 1 Şubat 934 den 8 Şubata kadar 305, 306, 307 doğumlular, 10 Şubat 934 ten 15 şubata kadar 308, 309, 310 dooğumlular, 17 şubat 934 ton 22 çu İ bata kadar 311, 312, 313 doğumlu - lar, 24 şubat 934 ten 28 şubata kadar BM b SAR IR5 314, 315, 316 doğumlular , 1 Mart 934 ten 8 Marta kadar 317, 318, 319 doğumlular, 10 Mart 934 ten 15 mar- ta kadar 320, 321, 322 doğumlular, 17 şubat 934 ten 22 şubata kadar 323, 324, 325 doğumlular. 8 Fatih Askerlik Şubesinden: İbti - yat levazım mülâzimi Hüsamettin oğ- ha 1313 doğumlu İsmail Hakkı efendi nin şubemize müracaatı ilân olunur. efendim. çin tütnü ikramiye defterleri anzim edildi. Ve bunlar yoklama maamele si lâzım geldiğinden bu kabil şehit ye timleri ellerinde mevcut nüfus teske- releri; maaş senedi resmileri birlikte olduğu halde şubeye 1 Şubat 934 ta- rihinden itibaren müracaatları, 2 — Bu müracaatlar cuma müstes- »a olarak her gündür. 3 — Yukarıda yazılı olan vesaikin noksan olarak gelinmemesi ilân olu Bur. Harik Hayat Si ÜNY Tercüme eden: İsmail MUŞTAK sözleri hiç bir vakit ağzımdan çı- İm; çünkü bu sözler onun yanlış zehabmı büsbütün takviye £decek mahiyette şeylerdi. Filha- kika ben onun burada hiç bir yeri geldiğine bakarak” helin e — Öyle ise, dedim, otellerin bi. rinde bir oda kiralarız. Çi dar burada kalamazsınız, mutlaka bir yere gidip barınmanız lâzım. Ben sözümü bi simasını öyle bir ifadei elem kap- ladı ki bundan beni bir kokot te- lâkki ettiğine derhal hükmettim. O, beni geceyi ( birlikte geçirmek için refakat teklif eden bir kadın sanmıştı. Bu kanaatledir ki yüzünü bana çevirmeksizin az çok istihza- Kaza igortalarınızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan, ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırma; Telefon : Beyoğlu 4-488 he lı bir ifade ile: 7 Hayır, odaya ihtiyacım yok, | hiç bir şeye ihtiyacım yok. Beyhu- AE Bekârlar balosu.. Matbuat Cemiyetinin balosunda bahseden kiymetli arkadaşımız Felek yalnız kadının, yahut yalnız erkeğin iş- tirak ettiği bir balonun niçin görülüp işi tilmiş şey olmadığını bir yazısında, tatlı tatlı izah etti, Yazıyı okuyanlardan biri bana dedi kit — Felek'in hakkı var! Baloya, er - kek, kadın görmeğe, kadm da erkek gör meğe gider!... Böylece iki taraf ta biribi rilerine karşı olan tecessüs duygularını tatmin etmiş olurlar, Ben Felek'in yerinde olsam, bir be « kirlar balosu yapılmasma taraftarlık © derdim... Düşünün bir kere, Bekârlar balosu... Bir taraftan bekâr erkekler, bir tarafta ergen kızlar... Ne eğlenceli, ne nezih bir balo olurdu. — Aman sus, dedim, piyasayı altüst edeceksin?, — Bunun piyasa ile ne alâkası var? — Böyle bir şey olursa altınla plâti- nin kıymeti sıfıra düşer yahu... — Acaip!.. Neden? arz talep kaidesini unut- tun mu?, Bütün alyans yüzükleri parmak lardan çıkıp kuyumcu dükkânlarında s0 luğu alacak. Alınca da piyasada dehşet- Ni bir altın - plâtin sukutu başlayacak!. Yoksa sen bekârlar balosuna, bekâr- lar mı gidecek sandındı?.. M. SALÂHATTIN Diş tabipleri cemiyetinde ilmi münakaşalar Türk Diştabipleri Cemiyeti ilmi ra- portörlüğünden ; Şubat 1934 ten itibarem'ber aym on beşinci günü akşamı saat altıda Cemi- yet merkezinde ilmi müzakere ve mü- makaşalar icra edilecektir. Vaka tebliğ edecek veya konferana verecek arka- daşların evvelden cemiyet adresile ilmi raportörlüğe sifahen veya tahriren mü- racaat etmeleri rica olunur, Taşradaki meslekdaşlar tebliğleri evvelden posla ile gönderebilir- ler, onlar namma içtimada yazıları 0- kunacak ve munakaşa cereyan edecek- ie Oran müzakere ve münaka- cemiyet mecmunsile neşredilmesi- ne çalışılacaktır. Mevzu bulunmadığı içtimalar için ev- velden azaya sirküler çıkarılır. Evlendiler Vakıt gazetesi muharrizlerinden Re- şat Enis Beyin hemşiresi, mütekmit za" bitandan Selim Sırrı Beyim kerimesi Cahide Hanımla, Konya pi lenmişlerdir. Sammnnminiörkimimmemmm einen Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassisi Cumadan başka günlerde saat (2,30 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No. 118. Kabina tele- fon : 22398. ikametgâh Telefon 42519, ve Otomobil de kendini üzme, benden bir şey paramazsın, Yanlış kapı çaldı kızım, ben parasız bir em are img sözleri söylerken tav- rında hâlâ dehşetli bir eda, karşı- smdakini sarsacak kadar bir kayıt- 24 KANUNUSANI 1934 Kan kırmızı Hânefi Efendi, nedense kâğıt pa raya ısmamamışlı. Paranın yüzü sıcaktır! Derler ama, bu, Hanefi Efendinin indinde, kâğıt para için değildi. Onun için paranm bir tek ismi vardı; Kirmızı! Yahni sarı kız; çil çil, sıcacık li- racıklar! Konuşurken hep, onu misal geti- rir, onu mikyas tutardı: — Bizim evi, sekiz yüz kırmızı ya almıştım. e Bostancıdaki köşkü bağı ile birlikte dokuz yüz elli kır- mızıya sattımdı. Altın para, dünyada tedavülden kalktığı; hattâ rengi, şekli unutul- duğu halde, Hanefi Efendi, bir tür- lü dilini — alıştıramamıştı: Varsa kırmızı, yoksa kırmızı! Hanefi Efendi, uzun etekli re- denkotu, arkadan tokalı siyah fi- yonga boyunbağı ile kıyafet müze- sinden firar etmiş canlı bir mumya- ya benzer. Lâkin gayet eli açık, gön İü ganidir. Bir dostunu, ahbabmı fazla düşünceli, endişeli görse, o da derhal meraklanır: — Evlât, neyin var? Sıkıntıda- mısın? Adam «ende, binin yarısı beş yüz... Aldırma, dostlar sağol. sunlar!.. Değil miya (efendim? Dostluğumuzu böyle günde göster- mezsek, insanız, diye gezdi ii yazık.. Düşünme, efendim, di mel.. Ne kadara (ihtiyacın var? Yüz elli kırmızı yeter o mi? Yarın sabah fakirhaneye uğra, yüz elli kırmızıyı al. Bütün, o ben, bunu, sırf dostluk için yapıyorum; öyle senetli, faizli alacak vereceklere aklım ermez..! Ben, omürabahacı değilim.. Haydi, düşünme, dedim ya, yarın gel, yüz elli kırmızıyı al.. Fakat Hanefi Efendi, bir parça- cik unutgan olduğu için, ertesi sa- bah, verdiği randevuyu unutur, €r- kenden sokağa çıkmış bulunur. Ahbaplarından bir Necil Bey var dı; gayet misafirperver bir ailenin kızımı seviyordu. Evvelâ sathi bir dostluk şeklinde | başlıyan bu münasebet, gün geçtikçe i yordu. Hafiften hafiften nişan, ni- kâh şayraları da çıkmıştı. Hanefi Efendi, arasıra Necil Beye takılıyordu : — Evlâk, nikâh ne vakte?.. Artık uzattım canım < efendim. Ben de, haddim okmıyarak pederin maka- mındayım, mürüvvetini görmek is- terim. Daha bekliyecek miyiz? Necil Bey, müstakbel nişanlısı nın evine postu sermiş, yan gelip yanpalamıştı. Hanefi Efendinin takılmalarma: — Yakında... Çoğu gitti azı kal dı! Gibi baştan savma cevaplar ve riyordu. Bir gün, Necil Beye, arkadaşları musallat oldular: — Bir gece ziyafet isteriz. Yok- sa, elimizden kurtulamazsın! Necil Bey, çaresiz: — Evet, i. i Gün tayin edildi ve Necil Bey, bu meyanda Hanefi Efendiyi de davet etmeği unutmadı. Ziyafet ge- daha akşamdan evin kapısı ardarda çalınmağa başlamıştı. Ne- cil Bey de, müstakbel nişanlısı Şa- ziment Hanım da misafirlerini na- sıl ağırlayacaklarmı bilemiyorlar- dı. baş m " see MELEK sma i İİ En sevimli Fransız artisti ARMAND BERNARD ve Parisin ea İİ güzsi 365 genç kızı, baştan nihayete kadar tam bir zevk ve | güzellik kaynağı olan i İ | | | 366 Karılı Kral filminde bütün seyircileri mestedecektir. Ayrıca: Paramount ” ı (Ğİ dümya havadisleri. Numerolu biletlerin erkenden temin rica ei | olunur. Telefon: 49868 (12531) ğ i : İSTANBUL BELEDİYESİ | | |; Sahir Tiyatrosu lı | TI 231934 salı günü ti akşamı saat 20 de Kari i ÜVEY BABA Bugünkü Program ; | ji Yazan Arnald ve Bach i Kİ kürde Komi aaa der ire ; . Vee Berdi aa) 18 Sekin tiyatrosu eriteri tar E Tenzilât vardır. elli 4 ne ba 5 Cildiye ve zühreviye nil e i Mütehassısı 21,30 Anadolu Alamsı, Borun haberi, Saat i K R Dr. NURİ OSMAN peel. ye | anesi ve cildiye şefi Bellini : 1 ii ğı k sedire o oturttular. O gece, şerefe, hi — EN Ür - Şaziment Hanımın (bazı samimi, | Müsahebe, 1755 Plâk ile salon musikisi vi teklifsiz arkadaşları da gelmişler- | italyan opera havalarından parçalar. 1850 | yi di ş , Müsahabe, 1920 Dı ikisi, 20 Müsahabi Si i, sahabe, ame manik, bej yı İçkiler dağılmağa başladı, kafa- | ? 5 sesi plâkları, 22 Müsahabe, 22.155 iş lar kızışıyordu. İkinci tekten sonra | Midi Ve Mülk üb8 Dene daki Hanefi Efendinin de keyfi gelmişti. ötme Mİ Şaziment Hanımı, yanına çağırdı: | © 13 Borex haberleri, plâk, haberler, plâk, 18 : — Gel, benim asil, kibar bir ha- | "riza ertan erler, 108 Rare num kızım! Al udumu şöyle bir tane | 2508 Köütenm 2 Oda merlin Kesi) gırdat bakayım! forans, 2145 Gogu Stefansco tarafından yar” & Öbür davetliler de israr - ediyor- lardı; Şaziment Hanım, fazla na- za çekmedi, gardirobun üzerinde duran udu aldı, o akordunu yaptı, tellerde şöyle bir gezindi. Hanefi Efendi, ayak ayak üstü- ne atmış, neşesinden ağızı kulakla- rma varıyordu: —Hani, kibar, asil insanlar baş- kadır! Şaziment Hanım kızım, val- lahi bir asalet, bir ecabet nümune- sidir. Birdenbire Necil Beye döndü: Necil Bey, oevlâdım; sizin düğününüz hayli uzadı, artık ce- miyetinizi o yapıverelim.. Ben, bu teehhürü mânâsız buluyorum! Zan- nedersem paraca — sıkım! mız? Adam efendim, bu da düşünülecek şey mi? Dostlar sağolsun. Öyle de- gil mi ya?.. Bizler, ne güne duru- yoruz? Necil Bey, evlâdım, yarm gel, beni gör, s7“a, altı yüz kırmızı! il ” om, akort tutuma- yan bir telin starını burkuyor- du, birden bire durdu, o udu yere bıraktı; Hanefi Efendinin sağ dizi üzerine attığı 80l ayağının tabanr- na y | — Bey baba, Necile altı yüz kır- mızı vereceğine, bir kaç papel ver de kendine bir kundura al,. Hanefi Efendi, yerinden fırlaya- <aktı, lâkin bozuk zenberek gibi olduğu yerde kıvrandı: — Ne olacak berili Zelihanın kı- 21! Kenarına bak, bezini al.. | Davetlilerden biri yavaşça arka- | daşmın kulağına fısıldadı: — Vay canma! Hanefi Efendi- yi ama mat etti ha! Arkadaşı, kıs kıs o gülüyor, göz kırpıyordu: — Ne sanıyorsun? Karşısındaki kan kırmızı! M.Y. kılar Opera parçaları, 22,15 Theodoresce tar fından piyano musikisi hatif musiki parçalar fb 2245 Haberler, 23 Popüler Romen musikisk | D) BÜDAPEŞTE 550 m. bi 1630 Talebe neşriyatı, 17 Konforanı, 18 $fİ te 19 İtalyanca deri İde 19,55 Konferant | gi 20230 Puecininin Turandot operası Budapaşt eporasından maklen, müteakiben Jenö Perti Sigan bakımı, VİYANA BİT m 18,05 Zamanm Avusturya bestekârlarma sit | lal eserlerinden Alfred Arbter, Rosslka Revay, “İk Auber, Bestekâr, 10,20 Konferans, 1945 Ar keri konser Johann Thumser, Viyana süvari bölüğü takımı 2) 21,15 Spor haberleri, 218 Müshabe , 2225 Son haberleri; 22,45 Esp#” vanto Tieanile harici haberler, * 23,05 Akşam | ti BRESLAU 316 ». 17 Hafif musiki, 18,30 Simal kületird, 1999 konseri Radya orkestrası, Josef Holser, l tra konseri, 21,10 Tiyatre direk” musikili skeç, 2240 Müsababö eler, 2345 Besthoven konseri Pi” Tifo ve Paratifo Aşısı Tifo ve Paratifo hastalıklarına torul mamak için tesiri çok katt muafiyeti pek emin bir aşıdır. Ecza depolarındi bulunur. gay 11648) d Asrın umdesi “ MİLLİYET " tir. ABONE ÜCRETLERİ : leg Hanefi Efendi gelince, onu, etrafımızda bir trampete gürültüsü yapıyor, sular ayaklarımızın altın- dan çalkanarak akıyordu. Gecenin karanlığı içinde gözlerile yüzümü araştırdı. Kendisini salonda gördü- ğüm dakikadan beri ilk defa ola- sızlık vardı. Üstünden başından | rak gözgöze geliyorduk. Ayni za- yağmurlar akan bu iliklerine kadar | manda vücudu da ağır ağır reha- ıslanan ve bitkin adamın o yorgun | vetten gibi idi. ve gevşek halile şimdi - dükkânm Teklifimi kabul etmişti. kepengine öyle bir dayanışı vardı — Peki, dedi, nasıl istersen öyle ki bunun verdiği teessür'içinde ben onun şahsıma karşı yaptığı ahmak ve miskin hakareti düşünmeğe va- kit bile bulamadım. Çünkü bu ada- mı oyun salonundan sendeliye sen- deliye çıkarken gördüğüm dakika- da ne duydumsa şimdi de ayni şe- yi duyuyordum: İşte bir adam ki henüz genç bir yaştadır, henüz vü- cudunün her tarafından hayat ve nefes taşmaktadır, ve bu adam öl mek üzeredir; benim vazifem onu tr. Bu duyguyu hâlâ mu- hafaza ediyordum. Bu duygu tesi riledir ki ona yaklaşarak: — Para cihetini o düşünmeyin, geliniz. Burada, bu yağmur altın- da kalamazsınız; size elbette bir barınacak yer bulurum, üzülmeyi- niz, geliniz, üst tarafı benim işim- dir.. Dedim. Bir hareketle başını kı- mıldattı. Yağm tuk darbeleri olsun, bence farkı yok... Hem ne- den kabul etmiyecekmişim, haydi gidelim... Şemsiyemi açtım; yanıma geldi, kolunu koluma geçirdi. Onun be- nimle birden bire bu kadar teklif- siz oluşu hiç hoşuma gitmedi. İçi- üthiş bir korku çöktü. Fakat izliğin önüne geçmek ce- saretini Eminim ki bıraksam gene uçuru- ma yuvarlanacak, bütün gayretim heba olacaktı. Bu vaziyette gazino- ya doğru bir kaç adım yürüdük. Bu adamı ne yapacağımı, nere- ye götüreceğimi bilmiyordum. Ni hayet kısa ve süratli bir teemmül den sonra yapılacak en iyi şey onu bir otele götürüp bırakmak ve eli- ne otel kirasile Nise kadar yol mas rafına kâfi miktarda para sıkıştı. rp çekilmek olduğuna hükmettim. gelmiyordu. “ Otelin önünden hızlı hızlı gesip giden arabalardan birini durdur- dum. İkimiz birlikte bindik. Nere- gideceğimizi soran İkönce verecek cevap bulamadım. ancak tepeden tırnağa kadar ıslan mış olan bu adamı kibar otellerin hiç biri kavul etmiyeceğini düşü- nerek: .J5 - — Her hangi küçük bir otele. | Dedim. Eğer bu işlerde tecrübe | li bir kadın olsaydım — geceyarısı bir erkekle birlikte her hangi kü- şük bir otele gideceğimi söylemek şüpheyi davet edebilirdi, / fakat ben tecrübesiz bir kadın olduğum için sözümün böyle fena tefsir edi- ,eçmemişti. Yağmurdan sırsıklam olan ara- rin su dalgaları içinde döndüğü, yağmur tanelerinin sert darbelerle arabanm camlarına vurduğu işiti. liyordu. Bana öyle geliyordu ki bir tabutu andıran bu ziyasız, dar ve karanlık araba içinde adeta bir cenazeye refakat ediyordum. Bir aralık bu gece yoldaşlığının gara- bet ve dehşetini hafifletmek için elbilmesi ihtimali hatırımdan bile | taşıyamamağa başlıyan genç işti bilâihtiyar, duvara dayanmıştı. sıklam olmuş şapkasından, bacı benim sözüm üzerine hayvanı * ra haline gelmiş elbiselerinden kamçıladı. Yanımda oturan adam lar tıpkı bir damlalıktan düşer hiç ses çıkarmıyordu. Tekerlekle- | bi akıyordu. O bu halile ken kurtarılmış bir yordu ve boğulmaktan insanlar gibi onun da henüz şukluğu geçmemişti. Vücud damla damla düşen sular 8 rmın dibinde bir ırmakçık vü: getirmişti. Fakat o, bu ıslaklığ” zerinden atmak, alnına ve yüz” bir sia ayaşimnağa başladım. F# işe hiç bir şey düşünemiyor, bi ir söz bulamıyordum. Bir kika sonra araba bir otelin senli durdu, Ben daha evvel inörek arabaf” Dın Parasını verirken o da arka?”| e bali vardı. Şimdi ufak bir kapısı önünde bulunuyorduk, B* rası tanıdığım bir yer değildi. K# pmin üstündeki camlı saçak bi Bacakları vücudumun ağırlığı “i # ti adama deli <i