————ğ | İçtimai bahisler İ Kültür bahsi 4 Ihtısas meselesi: Bir işte ihtisas, bir sanatta ihtisas in- sanda kültüre mâni olur mu olmaz mı? İnsan bir sanatı işleye işleye kendili- ğinden şuursuz bir halde çalışan bir ma- kineye dönmez mi? Bu mesele hakkımda- ki fikirler biribirine benzemiyor. Herke- se yaradılışımdaki kabiliyete göre mün- hasıran bir sanata nefsini vakfedip te- kemmül ve ihtisas etmeğe tavsiye eden büyük mütefekkirlerden Goethe bu tav- siye ile beraber, tecessüs hissinin tahdit edilmesini istemiyor. Bir devlet adamı- in, bir şairin vazifesi kendi görüş ufuk- larını tahdit etmemektir diyor. Bu müte - fekkirin mülâhazasına göre, eğer orta si- nıfa mensup bir adam, her şeye teşebbüs etmek, her şeyi anlamak hususundaki ar- Zusunu tahdit etmekle mükellefse, bu bir kli hıfzısshhat kaidesi olduğu kadar iç- #imai rizamdan mütevellit bir zarurettir. Yüksek (bir zihin bu o mecburiyetten, mahzursuz olmasa bile, kendini kurtara- bilir. Öyle bir zihin her hangi sanat olur- sa olsun, onu işlerken yüksek bir kültü- rün unsurlarını bulabilir 'akat bunu yalnız o yapabilir, Ehliyet ve kabiliyeti adi derecede olan bir adam ise kendisi- ni, işlediği sanatta ancak kendisinden istifade edilebilir bir hale koyabilir. Dağınık hayattan korunmak ve zamanda iktisat: Diyelim ki bugün serbestsiniz, vakti- niz müsaittir, bu vakti faydalı kitaplar o- kuyarak geçirmek, aklımızın terbiyesine hizmet etmekle geçirmek istiyorsunuz. Tavaletinizi bitirince, kitaplarınıza sarıl- mak arzusundasnız. Fakat bir şey unut- mamış olmak için evvelâ (o cebinizdeki muhtwa defte bakıyorsunuz. Görü- yorsunuz ki bugün tanıdıklarmızdan Ah- mel Beyin kızı Mihrünnisa Hanımla Sü- leyman Beyin Beyoğlu Belediye dairesin- de nikâhları kıyılacakmış. oraya davetli imişsiniz. Bir müddet düşünüyorsunuz, gitmek İözem, diyorsunuz. o Fakat daha vakit var, Onun için masa başma geçip yeni Türk tarihini okumağa başlıyorsu- nuz. Ama aklmız bir defa o nikâh işine takılmış olduğu için okuduğunuz şeyi derin derin düşünmeğe muvaffak olamı- Yorsunuz, Arasıra “acaba öğle yemeğini evde yedikten sonra mı gideyim, yoksa daha erken çıkıp Galatada mahallebici Recepte bir tavuk suyuna çorba mı içsem daha iyi olur,, diye düşünüyorsunuz, “A- e m pe kimlere tesadüf ede- im? ize Hanım: da © çalğırmışlar mı? Ya hoşlanmadığım filân adama da orada rastgelirsem nasıl davranayım? Se- lâm vermesem olmaz, Tatlı bir yüz gös- üçrscem bu riyakârlk | canımı sıkacak, miniz bu endişelerle meşgulken gözü” nüzün önünde duran o kitaptan ne anlı- yacaksmız? Ne lezzet bulabilirsiniz? Ni- hayet “yarın daha rahat çı unuz. Fakat gazetenizde sunuz ki oturduğunuz apartımanın kiracıların- dan Gültekin Bey vefat etmiş, yarın saat on birde cenazesi kaldırılacakmış. Oraya da gitmeli. Ondan sonra Galatasarayın- da açılmış olan yerli mallar pazarını da >> Nihayet o akşam üstü Kü- gidip çük kli rayıp akşam yemei zarsanız da iş biter, Gültekin Beyin ce Bazesinde varsın akrabası bulunsun. Ga latasarayındaki yerli mallar pazarmı gör meten de hiç bir şey lâzimgelmez. Siz vaktinizi koruyunuz. Gücenmesinler di- ye kaygul ız. Zeki adamlar böy- İle medeni merasimden çekinen tetkik ve mütalea adamlarını mazur görürler. Baş- Mm hesaba katmağa da lüzum var Sade hayat: Hakiki bir akli çalışmanın şartı hayat #adeleştirmektir. Fakat a © fakirane yaşamak, konforu atmak, ipti dni insanım yaşadığı gibi her rahatlıktan mahrum bir şekilde yaşamak ğildir. Maddi endişeler zihni işgal eder, hayatı sadeleştirmek değil işkülâtla, engel. lerle doldurur, Büyük bir servetin idare- si de ayni derecede zihni işgal eder; mü- bir uyanıklığı, uğraşmayı ve çe kişmeyi icap ettirir. Bu takdirde ortahal- Hi olmak mütalea ve tetkik için belki en muvafık bir şarttır. Fakat, bu meselede mühim elan gelirin miktarı değildir. Bel- ki aklın oldukça bir istidadıdır. Sade ha- yat, sadelik ruhunun tensik ettiği tarzda yaşayıştır. Sadelik ruhuna gelince; bu esaslı şeylerden teferrüatı ayırmak, esas- kı olan şeyler için yaşayıp ondan başka 0- lan şeyleri bir yana atmak hususundaki azimden ibarettir, Sade hayat demek, in- san her şeyi birden yapabilmesi müm- kün olmıyacağına, eğer bir şeyi tercih et- mezsek, bem harici ahval ve hâdisat te- sirile bem kendi ahenksiz arzularımızın ilcasile her cihete sürükleneceğimize, ve bu intizamsızlıktan iyi hiç bir şey çıkmı- yacağma kanaat etmektir. İmdi, sade hayat insanın kendi için azmetmesinden, ne den, derin ve medit bir irade ile istediği plarma mutavaat eyleme- iyoruz ki eşyadaki ehemmiyet birine müsavi değildir, manevi mü- kelefiyetlerimizin kıymet ve mertebeleri bir değildir, bunların arasında bir silsile vardır, bunları doğru olarak hissetmek, ve bazı elzem feragatlere razı olmak sa- de hayat demektir. Hiç bir büyük adam yoktur ki hayatında sadelik ruhu tecelli etmiş olmasın, il Descartes: Bu hususta maruf bir misal olmak üze“ re, muasır felsefenin babast addolunan Descartes'ı hatirlatacağım; Bu büyük fi- losof bir Fransız aslzadesi idi. Bir me- muriyet Veya her hangi bir ticaret veya hizmet ifasile maişetini temine mecbur değildi. Zira babasmdan kendisine ol dukça mühim bir servet kalmıştı, Pariste bütün büyük konakların kapısı ona açık- tı. Kadın ve erkeklerden bir çok hayran- ları ve perestişkârları vardı. Bir çok mev- ki sahibi nüfuzlu adamların teveccühünü kazanmıştı. Fakat o kimseye sokulmak istemiyordu. Vaktini ülfet ve muhabbet meclislerinde kaybetmek işine gelmiyor- du. Nihayet sükün ve huzur içinde ve hiç bir taraftan taciz edilmeksizin çalışabil- mek için Holandaya hicret etmişti. Fakat bunun manası dünyadan nefret etmek de- ğildi. Descartes'ın tonhalığı sevmesi bir keşişin inziva ve izleti gibi değildi. Zira Endegesst'te oturmak için küçük fakat güzel bir şato kiralamıştı. Ba şato üni- versiteye yalımdı, denize de yakındı. Şa- tonun etrafı zümrüt gibi yeşil çimenlerle| meyveli ağaç bahçelerile süslü idi. Bura- dan sabahleyin La Haye'e kadar | gidip gezmek ve akşam gene şatoya dönmek mümkündü, Descartes'ın maiyetinde bir çok temiz giyinmiş ve sağlam vücutlu hiz metkârlar da vardı. Demek ki Descartes insanlardan kaçmıyordu. Yalnız serbest ve rahat düşünmek çaresini aramıştı. Zi- ra o vakit Pariste taassup sahipleri her- kesin serbest düşünmesine henüz müsa- ade etmiyordu.Fakat filosofumuz daha yir mi beş yaşında genç bir zabit | iken, ve Almanyada Duc de Ba ordusun- da vazife başında kışı. geçirirken, kendi kabiliyetini ve yapabileceği işin ne olaca- ğını derin derin düşünmeğe başlamıştı. Onun ilim dünyasında o kadar maruf 0- lan ve o kadar mühim ve geniş keşifleri temin eden metodu bulabilmesi işte bu derin düşünmelerinin semeresi idi, , Ordinaryüs Mehmet Ali AYNI İnsanlık hali Insan hiç bedbin olmamalı, kitler anadır; fakat bundan © ne çıkar? Çünkü birisi fakirlik ve sefalet içinde kıv- ranırken diğeri zenginlik ve bolluk için- de cansıkıntısı ile esner durur. Bir takım talihi yaverler işten.çalışmaktan kurtul. duklarına sevinirler. Diğer taraftan vak» tin geçmediğinden, cansıkıntısından şikâ- yet ederler, saadet getirmekten vakıa va- Ahval â pek uzaktır. İnsan ancak sıhhati yerind. ve afiyette olursa yüzü güler, İle ze Vasiyet Fuat Bey sesini çıkarmadı. Fakat ertesi gün arkadaşlarile birahanede bir Her halde yalniz gitmiyeceksin zannederim. Karından mı utanıyor- sun? Yirmi senedir evliyiz, bir gün be ni almadan gitmedin. Sonra ben seni utandıracak bir kadın mıyım sanki. Pekâlâ, boyum posum yerinde. Hem ne diye alıştığımız bir şeyi de Biştiriyoruz. Seni yalnız görenler kim bilir neler düşünürler. Aramız bozul- du diye ortalığa bin bir dedikodü ya- parlar, Ah, bari bir çocuğumuz olsay dı, haydi neyse... Evde ben çocuğun yanında kaldım diye bir mazeret o- Jurdu, Fakat çocuğumuz yok. Sonra ben evde yalnız kalmak istemem, Kor karım. İkbal Fuat Hanım söyliyor.. Söyli- yordu, Uzunca boylu, zayıf, kırkma yanaşmış bir kadındı. Fakat belki de uzunca boylu ve zayif © oluşundan mı nedir, giyinişi hiç te fena i. Tu valetlerini pekâlâ kendisine yakıştırı yordü. Kocası pencerenin kenarında kol- tuğa oturmuş, karısı mütemadiyen söylerken, o hiç okuduğu gazeteden kafasını kaldırmak istemiyordu. Karı #ını dinlemiyordu, Fakat ne söylediği ni hissediyordu. Böyle hiç cevap ver- meden, gazeteden kafası (o kaldırma- dan uzun müddet oturabilir Zaten ne cevap verebilirdi? Yir- mi sene evlilik hayatından sonra artık söylenecek bir şey kalmamıştı. Evet, bir gün onun da kafasmda bir yuva kurmak arzusu yer etmeğe başladı. O zaman taşrada memurdu ve, Yal nizdi. Arkadaşlarına derdini anlatır: — Evlenmekten başla çare yok, derdi, Ötekiler de alâkasız: — Eh, evlen, biz de bir çorba iç- meğe geliriz, diye cevap verirlerdi. Evet, neden evlenmesin? Bu sual kafasında yavaş yavaş bir proje halinde tekemmül etti. - Bir gün babası oldukça zengin bir kızla ara- yı bulanlar oldu. Kız o kadar güzel de değildi amma, ne zararı var, El- bet nikâhın da bir kerameti olur. Kızm adı İkbal Hanım.. O da yal nızlıktan bıkmış olacak ki, hemen söz kesildi ve düğün ya İkbal düğün gecesi kocasına: — Artık ölünceye okadar beraberiz değil mi? Diyordu. "— Evet, beraberiz ve herkes bizi beraber görecek. Fakat bu teminat geline kâfi gel- miyordu. Daha sıkı için: — İkimizin bir gölğesi olacak, di yordu. - Daha ilk günden birbirlerine böy. le bağlanarak, uzun hayat Yoluna a- tıldılar Tali, yahut idari Yâruretler Ikbal Hanımın kocasını İstanbulda bir diş olunca, hiç bir şeyden korkuları yoktu. Konu komşu gıpta ediyorlardı. — Bu ne muhabbet! Diyorlardı, bi- yiyen birini | yalnız görmek: me mm in Filhakika öyleydi. Bir akşam tebdili memuriyet eden daire müdürüne bir veda ziyafeti verilecekti. Fuat Bey, bir- az da muhterizane karsıma dedi ki; — Seni oraya götüremem. Çünkü zi yafete geleceklerin hepsi de erkek.. O zaman karısı isyan etti: — O halde sen de gitmezsin. Daire de çalışırken sanki benin evde yalnız kalışım yetmiyormuş gibi.. Bir mazeret uydur, gitime. m man sıkıntısı ve sefaleti hafifler. Bir gün sonra idama mahküm şen ve şa- tir şarkı söyledikleri, izdivaç âyininde ni- ür. Hakikat şudur ki; insan keyif ve neşe hali gösterir fakat çok defa sebebini ken- disi'de bilmez. Kurbanlık yolunda insanları feda ettik- leri için vabşileri pek fenâ gözle gören bizler, iki kelime ile izdivacm kutsiyet ve mahremiyetine hükmederiz; &z fazin kaldı. Eve döndüğü zaman, sofra çoktan uşt. Karer beke | liyordu. Fakat gözlerinde patlamak ü- zere olan bir fırtınanın ilk alâmetleri seziliyordu. Bu şerait altında Fuat Bey ziyafete gidemedi. Bir kaç hafta sonra, bekâr arkadaş- larından biri, kendisini evine davet et | mişti. Fuat Bey karısına telgraf çekti, © akşam yemeğe beklememesini bildir. İli arkadaş yemekten © sonra çıkıp bir bara gittiler. Fuat Bey ancak saba- hın ikisine doğru eve döndü. Sokağın köşesine vardığı zaman, karısının hâlâ lâmba ışığı akseden pencereden kendisi KARA TÜRKÇE Heyecan ve dehşet filmi Bugünkü Program ni beklediğini gördü. İçeriye girdiği za man, karısını mahzun ve ağlamaklı bul du. Fakat İkbal Hanım bir şey söyle medi, On sekiz ayda üç defa Fuat Bey bu tecrübeyi tekrar eti, Fakat her defasın da daima mahzun ve daima sessiz bul du. Kadın içini çekiyor, belli etmeden gözünü siliyordu. Maamafih pencereyi kaparken de: — Ok, nihayet galebildin, diyordu. O zaman Fuat Beye bir acımak gel- di. Kadın galibiyetini anlar anlamaz, arlık kocasını yalnız bırakmamak için elinden geleni ypıyordu. Seneler geçti. Fuat Bey dairesinde şef, fakat ayni zamanda da melankolik bir adam olmuştu. Buna rağınen, konu komşunun gıptası hiç te eksilmiş değil, artmıştı. Bir sonbahar günü Fuat Bey Ambo Hiden gürledi. İkbal Hanım son derece #meyustu. Kocasının elbiselerini kaldır. mak için ceplerini yoklarken, eline bü- yük bir zarf geçti. Zarfm üzerinde şu cümle vardı: «Ölümümden sonra açıl- mak üzere vasiyetnamemn.. Zarfı, ölüm haberini alıp eve gelen akrabasından birine verdi ve zarfı aça- yak şu satırları okudular? «Evim, evdeki eşyam, bankadaki smevduatım kâmilen sevgili zevcemin o lacaktır. Hayatımı bu kadar şefkatle dolduran kadına son vâzifemi yapıyo- rum.» Gözlerde yaşla serkes: — Vah zavallı Fuat, vah zavallı Fu- at, sen ne İyi adamdın. daşlarım, eşim dostum, hepsi işlerinden vakit bulurlarsa, beni medfeni ebedime kadar takip edebilirler. Şimdiden kendilerine teşekkür ede- rim, Fakat.» İkbal Hanım telâşla sordu: etmemesini bilhassa rica edetim.x Bu cümlenin altma ehemmiyetini göslermek için kırmızı kalemle bir çiz- gi de çekilmişti. Ikbal Hanım şaşırdı; — Allah Allah, nasıl olur? — Fuat Bey, bu keme rm sebebini e vasi şöyle izah etmişti: «.. Çünkü hiç olmazsa o gün evden yalnız çıkmak istiyorum.» SEM Nişanlanma Şehit miralay İskender Beyin kı. zı Nebahat Hanımla fabrikatör Ka- sım zade Mustafa Beyin oğlu İhsan Be- yin nişan merasimi evvelki gün Ka- dıköyünde Süreyya salonunda yapıl" muştır. Gençlere saadet di Açık Teşekkür Ansızın aramızdan ayrılan muh- terem ve kıymetli babamız Hilâl o- tobüsleri sahibi Süleyman Beyin ölü- mü yüzünden duyduğumuz acıya or. tak olan ve kendisini metfenine ka, dar götürmek üzere bizlere arkadaş lık ederi bütün sevdiklerine candan teşekkür ede: İSTANBUL 17,30 Grameken. 1m 1830 Orkestra va Türkçe tangolar 19,39 Kemani Reşat Be ve arkadaşları. 21 Gramofi 2130 Bedayii Musiki Hey'eti, 1250 sini Or Bayader. deri, VARŞOVA Ili m. 1620 Orkestra, 17 Çocuk programı, 1730 Plük Yüksek artistler, 1745 Münababe, 18720 Plük 26 BUDAPEŞTE 559 m. 13,0 Opera orkestrası, 15 Odeon plâklar rı, 16 Zirai tavsiyeler, 16,30 Çocuk şarkıları, 17,30 Mektep neşriyat 18. Skeç, 18,30 Spor 1840 Orkzstrm, 19:30 Pil ie ksalerama, 20 yarisi Beytülkamt'tan naklen, Noel duası, 2355 Neel ir, BÜKREŞ IM m. 10 Ruhi neşriyat, 11,0 Keza, 1148 Ruhi 4 Haber 15 Noel neşriyatı kumu, 19 Haberler, 19) Bin konserine devamı, 20 Üniversite radyosu, 20,20 Plâk, 20,45 Konferans, 21 Taganni Nosl havaları, 22,45 Son haberler. BRESLAU 394 m. rasiki Radyo orkestrası, Haberler, ki Noel meşriyatı, 1930 Nosl şan» Kimsesizlere göre Nosl20 te Süd -Ves 21 Noal şarkıları, 21,25 Tagansili a konseri, 22,05 Musahabe , 2415 Avrupanın en güzel Noel şarkıları, 24/95 Mu- kadden geç isimli şarkılı neşriyat, I: Tagan- nili org konseri, 2: Son, VİYANA 518 m. 1708 Gürcü | Koren hakil, 22,15 Plâk ile Noel havaları, berler, Akşam konseri Radyo orieostra» 3 2R30 Küiden mehil, 1 Sump Küliyesi en maki. 25 kânunuevvel pazartesi ISTANBUL 1730 Gramofon, 18 Fcanacsca dere (lerlemiş olanlara). 180 Servet Bay tarafından konferans, 1845 Mahmure Handan Hanım. dayli Musiki Hey'eti Belma Hanı- ot 2130 Kemal Niyazi Bey ve arkadaşları 26 hânunuevvel Salı İSTANBUL: 1730 Gramofon. 830 Orkestra. 1930 Eftalya Sadi Hanım ve arxadaşları. 31 Gramofon 2150 Belkis Hanımın İştirakile o Bedayii musiki bey'eti, Harik Hayat Heyecan - Aşk ve kıskançlık filmi. Oynıyanlar: KATHLEEN BURKE (Panter Kadını) ALKAZAR SİNEMASINDA Bu hafta GÜN DOĞARKEN Kaza YILAN — SÖZLÜ <1 ve tekrar görmek isteyenler İçin son fırsat Dr. İHSAN SAMI Tıfo ve Paratifo Aşısı Tito Paratifo bastalıklarna tutel- mamak için tesiri çok kari muafiyeti pek emin bir aşıdır. Ecza depolarında bulunur. şan (10565) Ci * — düllyet Asrın umdesi “ MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : JCRETLERİ L 3 aylığı ye 750 z. 14— Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruşlur.— Gazete ve atbaaya ait işler için müdiriyete mü edilir. Gazetemiz iünlarım mes'üe liyetini kabul etmez. Ramazan: 6 Imsak Iftar S.D. 8.D. 5 36 16 45 e ekme kel —— — —— —— 27 kânunuevvel çarşamba İSTANBUL: 1730 Gramofon. 1845 Şehir Tiyatrosu artistleri tarafından termik, 1930 Bedayii Musiki Hey'eti, 21 Gramofon 2130 Kemani Reşat Bey ve arkadaşları, 28 kânunuevvel perşembe İSTANBUL: 17,39 Gramolem, 18 Dektor Ali Şükrü Ber tarafından kon” ferans, vi CIştahasız çocuklerm beslenmesi hakkında) 18,39 Orkestra ve türkçe tangolar, 1939 Kemal Niyazi Bey ve arkadaşları. 21 Gramofon 31,30 Belki; Kösen Hanımın iştirakiyle Bet dayi musik heyeti. 29 kânunuevvel cuma İSTANBUL: 120 Alaturka plâk neşriyat. 1730 Gramafon. 1850 Orkantra, 1930 lar Hey'eti, 21 Gramofon ş 7 3) Süheyla Bedri Hanımın iştirakiyle Badayii musiki heyeti. 3U kânunuevvel cumartesi ISTANBUL: 1730 Gramofon, 18,30 Fransrıca ders (Müptedilere mahsus) 18,30 Belkis Hanım, 19,30 Refik Beyler Hey'eti, Zi Gramofon v 2 21,39 Belma Hasrmin iştirakiyle bedayil mü? siki heyeti ve Otomobil Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrâyı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 9008 Milliyet'in edebi romanı: 78 Bizbize kaldık. | Çok yorulmuştum. Sabahtan ak- şama kadar ayakta kalmıştım. Kadri Bey akşam sofrada şarap açtırdı. — Artık bu akşam bol bol içebi- liriz , dedi. Hepimizin kadehine âdeta zor- la bir kaç kere şarap doldurdu. Kendimi bu ailenin o içinde hiç yeni bir yabancı gibi saymıyordum. Hepsine o kadar © alışmıştım ki. Kadri Beye hiç tereddüt etmeden baba diyebildim. Sekiz on yaşım- danberi dilimin unuttuğu bu keli- meyi söylemeğe ne kadar ihtiya- cım vardı. Bugüne kadar hayatım- da tesadüf ettiğim, iyliklerini gör- düğüm yaşlı insanlara baba sevgi- sile ellerimi uzattığım halde bana dişlerini gösterdiler. Şimdi göğsü- mü gere gere Kadri Beye baba di- yor ve baba sevgisile sevebiliyo- rum, - Böyle temiz, sıcak bir aile vuva- smı ne kadar özlemiştim. Ömrü- mün en taze mevsiminde kaç gece- ler yabancı insanların hizmetçile- rini yatırdıkları köşelerde içimi çe- ke çeke sabahı beklemiştim. Kaç günler ne olacağımı düşüne düşü- ne ümitsiz, gönlü kırık akşamları etmiştim. Bana yedirdikleri her lokma ek- mek için dişlerini etime geçirmek istiyenleri gördükçe bütün erkek- lerden nefret etmeğe başladığım anda hayatımda yepyeni bir güneş doğuvermişti. Bu çiçek dolu, şefkat dolu, sev- gi dolu sofra başında şurken biran içinde zalim mevsimleri hayalimden ge- lip geçti. Bu kâbusu görmemek i- çin etrafımdakilerin | kahkahası- | na karışarak ben de kadehimi bo- göm emeğin sonunda Kadri Be; ğa kalktı: la LİE ön Bip özeeller annemi” tık, nikâhmızı yaptık, düğününü: zü de artık siz yapın! (Narin) gene şeytan gibi lâkır. dıya karıştı: — Değil mi, baba. Ben zaten bu gece Çiçek'i odama almıyacağım. Ne hali varsa görsün, Ve babası görmeden beni çim- dikledi. Her zaman yemekten sonra sa- londa oturur, konuşurduk. (Narin) babasile tavla oynar, ben biraz pi- yane çalardım. Bu gece bilmem nasıl oldu. Kad- ri Bey elini (o yıkamak bahanesile yukarı çıktı, Narin ortadan kaybol. du. Suat Beyle karşı | karşıya kal- dık. İlk defa (o farkında olmadık. Fakat vakit £ geçtikçe aranmağa başladık. Ikisi de O meydanlarda yoktu, hizmetçiye sordum, ük hanım odasına gitti , Suat Bey güldü: — Bize oyun ettiler. Babam da Narin gibi çocuk oldu, dedi. Önüme baktım. . Suat Beyle ilk defa böyle uzun bir zaman yalnız kalmıştık. İkimiz. de sıkılıyorduk. Onlarla beraber. ken ben Suat Beyi âdeta bir arka- ez görüyordum. Fakat bu an- er şeyi değişiyordu. Her zaman konuşacak bir çok şey- ler bulurken bu gece kekeliyor. Garip şey.. Ev halkı bize boykot ettiler galiba., Biraz sonra ortada ne hizmetçi kaldı, ne ahçı. Hepsi odalarına çekildiler.. wat Bey sinirli, & heyecanlı bir Yüzüme kan çıktı. Yanaklarım yanıyor, boğazım kurur gibi oldu. — Siz çıkınız Suat Bey, dedim. Yanıma geldi, elimi tuttu, ya- va Bu Narin şeytanı ,muhakkak bir yere gizlendi. Bizi gözetliyecek. Sonra da alay edecek. Ona fırsat vermemek için gayet ciddi, şundan karı an konuşarak yukarı çıkalım, N Ben bunu nasıl akıl etmedim bil- mem.Yapar mı yapar. Sonra da ya- rın ağabeyim böyle söyledi, Çiçek böyle cevap verdi, diye oturur, ba- basına anlatır, Suat Beyin hatırlatışı iyi oldu. Pek eski bir karı koca gibi, ha- | vadan, sudan bahsederek yukarı çıktık. Her tarafa dikkat ediyor- dum. Birdenbire önümüze çıkıp: — Sizi çapkınlar sizi, nereye böy |. le! Diyecek sanıyordum. © Bizim daire bir koridor üzerin- kapısı camlı, Suat Bey baktı. Üzerinde anah- tar yok. İ — Muhakkak Narin almıştır, de- di. Halbuki sofadan geçerken gör- düm. (Narin)in lâmbası yanıyor. du. Suat Bey: — Olabilir, dedi. O lâmbasmı yakar, kapısmı kitler, sonra balko- na tırmanır, bu tarafa geçer. — Başka bir şey yapalım. Nasıl? — Her tarafı koridor kapısının o arkasına ağır bir kaç eşya koyalım, — Bravo. Üç odayı, banyo dairesini altüst ettik, N Nihayet koridorun kapısını ka- padık- Arkasına bir şey o koymak lâzımdı. Koridorda eski, boş bir küçük gardirop vardı. (Suat Bey sordu: — Bunu götürebilir miyiz. — Hay hay, beraber sürükliye- im, Herkesi uyandırmamak için ya- vaş yavaş konuşuyorduk. Suat Beyle gardirobu gürültü et- meden götürmek için güçlükle kal- dırdık. arayalım, Sonra | nun tuttuğu teraf yükseliyor, be- nim tarafım birdenbire baş aşağı gelince gardirobun içinde büyük bir gürültü bir şey devrildi ve bir anda (Narin)in sesini duyduk: — Aman v “ mı vurdum. Hayretler için © gardirobu yere bıraktık, kapıyı açtık, Narin içeri- de elile başmı tutmuş, gülmekle ağ- lamak arasında kı bir vaziyette korka korka bize bakıyordu. Suat Bey: — Seni kâfir seni, © dedi. Başın çok acıdı mı. O şeytan gibi dışarı fırlamış ba- na çıkışıyordu. — Bunun aklıma geldi.. Gardiro- bu kapıya çekecek ne vardı, Bari çarpıtmasaydınız.. Bilseydim, sıkı dururdum. yordu: Suat Bey gülü; — Şimdi sana bir ceza yapaca- ğız. i Şaşkın şaşkın yüzümüze bakıyor» iu. — Girdiğin bu dolabın içine se- ni tekrar sokacağız ve. Di ade — Ve kitliyeceğiz! * — Sonra! » — Sonra — Oh! |