Zonguldak dönüşü Karadeniz kıyılarma yaslanan kömür Havzamız ta, Kastamoni- nin içerlerine kadar uzanır. Top- rak yüzüne yaklaşan, işletilen sa- halardaki bilinen kısım için bed- bin nazarların tahmini milyarlar- ca ton kömürü buluyor. Bilmedi- ğimiz mıntakalardaki miktar bit- » Bu muaz- zam servet yığını eski yılların uyu- şuk ihmali ile Türke ve Türkiyeye layık olduğu faydayı temin etme- dı. Çünkü (çalışma tarzımızda fennin muayyen programı çizilme- diki tatbik, takıp edılsın, iesagü- fün sevkile açılan ocakları köste- bek yuvası ivicaclarile acemi kaz- malar tırmaladı, durdu. Muasırları gıbı bunu ölçü ile melekeleştirme- ğe makineleştirmeğe Çüsişalanlır kı. Senelerce is kokan teneke kan- dillerin ışığı biraz derinliklere in- medi, inemezdi de... Üyle ya, ko- mür damarları zaten asitkarbonik | neşrederken o havayı ısın karvon- İârı ile kirletmeğe imkân mı var? O pis netesi hangi ciğer emebilır- dı: Bu yüzden Zonguldak kaybol- muş milli servetler demek olan ka- panip kalmış öbek, öbek göçük o- cakıarla doludur. Havza iürkiye- nin ıktisadi hedefi, sanayi gaye- si olmaktan ziyade mahdut bir ıh- tiyacın karşılığı, muayyen bir küt- lenin yiyim yeri gibi idi. İşte o ka- dar! Buraları istismar için toplu ola- rak milyonları aşan milli sermaye- yi Cümnuriyet devri yatırdı. Hima- 58 buş'angıcını bu zamanda bul- nâğa k ışiadık. Senelerin munta- sas bi nkişaf seyri bu sözlerimi | mü sü we “5 şahididir: istihsal miktire Ton 398,338 601,583 700,752. 769,718 910,337 896,074 923,403 985,064 1,139,652 115,607 200,699 «. siddetli “gı halde şimdi; sevkiyatımız, Yaş. mizin 1932 sene- sinin 'Sva. ve olacağını gösteriyor. Şunu çozönünde tutmalıyız ki bu "sticeyi Lâle devrinde değil dün- yanın kıvrandığı buhran asrında elde ettik. 1924 senesinde bir ton maden kömürü (fob Cardiff.) 5,09 dolar iken 1931 senesinde 2,68 do- lara düşmüştür. (9) Son © zaman. larda 9 şiline kadar O(fob Zon- guldak) kömür sattığımız vakidir. Dünya kömür istihsalâtı arz çok- luğundan, talep azlığından 1929 senesinde( 1,330,000,000) ton i- ken 1931 senesinde (1,068,000,000) tona düşmüştür. Dünya kö- mür stoku çün geçtikçe artmaktadır. Bu Oumumi va ziyete binaen bizim istihsalâtımı- zın artmasını haddı gaye kabulile dünün kanaatkâr hislerine kapıla- rak alkışlamıyoruz. Yalnız istikba- limizde emin ve kuvvetli adımlarla ilerliyebileceğimize bir delil te- lâkki ediyoruz. Nitekim bu gömülü hazinemizi daha çok esaslı ve programlı bir şekilde inkişaf etti- rip azami derece istifade edilme- Milliyet'in”edebi roman: sini temin için bizzat (o azimli ve kavrayışlı Başvekilimiz, bilgili ve görgülü İktisat Vekilimizle bera- ber Zonguldak civarını adim, adım tetkik ettiklerini gördi i den minnet ve takdire değer bir hâdisedir. Evet, eski nazırlar gi- bi-yeşil örtülü masa başında, ma- rüken koltuklarına gömülerek re- havetle rapor okumadılar. Yarr- nın takip edilecek madencilik siya- seti ve idaresi için (Karadenizin hırçın dalgalarını aştılar, tepeler tırmandılar, çelir,siz direklerin üs- tüne yaslanmış dağların içerisine girdiler. Maden ocaklarının ıslak, taşlı galerilerini dolaştılar. D. rek, Bartın köylülerile berabe: mür tozlu havayı yuttular. İnkişaf sebeplerini böylece tespit ettiler, Bugün kömürcülüğü, madencili- ği faydalı bir hale ( ifrağ için en evvel durulacak nokta maliyet fi- olmamakla imkânsız addedilemez. Polonyanın son senelerdeki terak- kisini misal olarak zikredebiliyo- ruz. 1922 senesinde bir amelenin istihsal kabiliyeti günde “571 lo iken her sene biraz daha ar! rak 1931 de “1371, kilo; mışlardır. Bizde eskiden bir ame- lenin randımanı “500, kilo iken “600,,e iblağ ettik. Fakat rakiple- rimize nisbeten daha gerideyiz de- mektir. Bunun için bir | taraftan maden ocaklarmda çalışma tarzı rasyonalize eder, makineleştirir- ken diğer taraftan da rüsumun tenzili, hattâ büsbütün kaldırılma sı, Ereğli limanının, demiryolunun inşası, gerek Zonguldakta, gerek ise Istanbulda tahmil tahliye, direk işinin halli, sonunda dahili istihlâ- ki arttırmak harici satış imkânla- rmı fazlalaştırmak gibi (teşkilât ve idare meseleleri vardır. Bilhas- sa her gün lâk o sahasrartan memleketimizdeki oOkok kömürü ihtikârının önüne geçmek Havza- nın menfaatleri arasındadır. Başvekilimizle, İktisat Vel miz her şeyi, hepsini mahallinde gördü, tedbirlerini aldı. Zira: Hay- darpaşa istasyonunda madenciler namına elini sıkarak selâmetledi- ğim Celâl Beyefendi ta üç yüz o- tuz yedi senesindenberi tanıdığım değişmiyen mütevazi tavrı, sade ve temiz ifadesile: realize edilmiyecek şey değil, ettik, Ve edeceğiz.,, Sonra maden ve madenciliğimize ait isabetli anlayışlarını, anlatır ken şu cümleyi takdirle ilâve etti: — “Başvekil Paşa Hz.nin Hav- zadan intibaları çok iyi ve müspet- tir. Kendileri cidden bir mütehas- 8s kabiliyeti ile kömürlerin cinsle - rini tefrik ediyorlardı. Her şeyi biz- zat ve esaslı olarak tetkik etiiler.,, Türk madenciliğinin o âtisinde parlak günler vadeden diğer ma- denlerimize ait düşüncelerini am cak hülâsa edebilen sözlerini dı liyebildik. Çünkü © Ankara treni | uzaklaşmıştı, ama biz ümitlerimize daha çok yaklaştık. Şimdi değerli kararların, tatbikinin gecikmez bir gün meselesi olduğunu biliyoruz. Sadreddin ENVER (*) Milletler Cemiyeti istatistiği. 2 59 KIR ÇİÇEĞİ unkılap — Müsaade ederseniz memnun olduğunuzu görmek zevkini bana kâfi görün. Güldü: — Çok naziksiniz e Çiçek Ha- | nım. İ Ali Efendi söze karıştı: — O ne iyi kızdır bilmezsin Su- at Bey. Gözü, tok. Ahlâkı temiz, altın gibi bir kalbi (var. Ben çok insan gördüm, tanıdım. Doğrusu hanım kızıma çok güvenirim. Ali Efendinin kendi üncele- rine göre beni takdir e: i gücüme gitmiyor, çünkü biliyorum | ki temiz yürekle söyliyor, > Suat Bey kararsız, heyecanlı a- | yakta ne söyliyeceğini düşünür gi: bi dolaşıyor. Nihayet sesi titriyerek | utana utana: — O halde, dedi. Size zahmeti- mi hatırlatacak bir şey takdim e- dersem bana gücenmeyin. Başımı kaldırdım: | de mağrur, BURHAN CAHİT: Komanı) — Ben vazifemi yaptım Suat B£. Madem ki Reşit Beyin dostusunuz. Bu cevabımla bu zahmeti Reşit Be- yi düşünerek yaptığımı anlatmak istedim. Zeki genç bunu hissetti: — Ona şüphe yok, dedi. Fakat ben de Reşit Beyin müsaadesini a- larak bu hatırayı takdim ede- ceğim. Münakaşa büyüdü. Bereket Ali Efendi işi halletti — Çocuklar uzatmayın. De. di. Ben ikinizi de tanırım. İkiniz izzetinefsine hâkim gençlersiniz. Bu almak, vermek id- diası hep buradan çıkıyor zaten.. Sen Suat Beye bir yardım etmişsin. O da sana bu yardımı hatırlatacak bir hediye verecek. Maksat bu ol- duktan sonra vermekten, almaktan ne çıkar. Suat Bey bir yardımcı bulmuş gi- bi sevindi. — Evet, evet, dedi, Muhakkak. KULAK BEM ifArın5 Mahallebici dükkânında.. Başında hâlâ kavak yelleri e- sen, uçara kaçara saldırır takım- dan genç bir ahbap anlattı: — Mahallebici (odükkânında buluşacaktık. Ben, tam vaktinde geldim - Ve henüz cigaramı yak- mıştım ki, kapı açıldı, o girdi. Böy lelikle birbirimizi hiç bekletme: miş olduk. Dükkânın tenha bir kö- şesine çekilerek konuşmağa başla- dık. O kadar dalgındık ki, bir şey ısmarlamak hatırımıza gelmedi. Kimse tarafından taciz edilme- den böyle yarım saat kadar başba şa dertleştik. Ancak kapıdan çıkarken bir şey yemediğimizi hatırladım. Tez- gâh başında duran çocuğun yüzü- ne alık alık bakıyordum. —— Biz bir şey ısmarlamadık... Demek tuhaf olacaktı. Kafamın i- çinde münasip bir kelime ararken çocuk, pişkin bir tavırla atıldı: — Efendim, borcunuz bir lira.. Kendi kendime: — Acaip, dedim, yoksa farkın- da olmadan, bir şeyler ısmarla- mış mıyız? Sıkılarak sordu! — Ne yedik bir liralık?.. Mahallebicinin acıkgöz çırağı mânalı göz kırpmaları arasında cevap verdi: — İçeride. Haniya, köşede. Küçük hanımla yanyana oturur. ken size bir büyük tabak... Tavuk- göğsü getirmiştim. Sonra, hafif gülerek ilâve et- ti: — Büyük porsiyon tavukgöğüs lerimiz bir li Parayı ile birlikte dışarı fırladık... M. SALAHATTIN Yeni neşriyat Mülkiye mecmuası Memleketimizin yegâne içtimai ve siyasi ilimler mecmuası olan “Mül- kıymetli mündericat ile intişar iştir, Prof, Şekip Beyin güzel bir müsahabesi ile başlayan bu nüsha: tecrübeli sosyoloji, ırkçı mektep, iç- timai hastalıklardan frengi, ürbani- zm, hukuku esasiye hareketleri, fn- giltere ve gümrük tarifeleri meselesi divanı muhasebat, eski Türk eserleri nin tetkikleri, bugünün Araplık âle- mi, Japonya ve uzak şark, siyasi kro- nik, dil anketi yazıları bulunmakta» dır. Karilerimize bilhassa tavsiye © deriz. Mimar mecmuası. Mimar mecmuasının (35) numara. Iyikinciteşrin sayisı çıktı. Memleketimizin. yegüne yapı ve sanat mecmuası yal- nız mimarları değil Güzel Sanatları sevenleri de alâkadar edecek bir çok Sigortalarınızı Galatada | Gardrobun aynasından “tin verdiği ferahlık ve açıklık var- Bu ne şıklık? Leman Hanım bu defa da hayat tan ve kendisinden (o memnündu. kend temaşa ediyordu. Dönüyor, “iği yor, yandan bakıyor, arkadan ba- kıyor, aynadeki kendi aksine te- bessüml -- günderiyo.du. Hakı» ten yeni şazkası bir harika, yeni robu bir saheserdi. Eşi, dostu ziya « iyaretlerine gideceği kadınlarm, yeni a hararetletebrik ederken, için için duyacaklar. acı kıskançlığı duşüne- rek derin bir haz duyuyordu. Bir kadının en büyük zevki başkaları- nın gıptasını veys kısizançlığını tah rik etmek değil midir? Leman kanım sokağa çıktı. Ken disini pek gözalıc. hissediyordu. | Hakikaten bu küçük hanım çirkin de değildi. İyi hisleri ve nadir me- ziyetleri vardı. Fakat kendisini çıl gınca seven Kocasının ifrata varan düşkünlüğü karşısmda biraz şimar- mıştı. Kocası İrfan Bey onun bir dediğini iki Sine Yalnız bir kıyor. Evei. güzeldi kat Lemar Hanın kendi nüsten üstün tutardı. e Daims şık giyinirdi. Fakat bi tuvaletleri» nin biricik ve taklidi gâyrikabıi ol- duğu vehminde idi, Başka bi: ka- dının bu Lavaletlerden her birinin bir benzerini yaptırabileceğine kü- ni değildi. Onun için kendisinde en basit bir tevazu bile yoktu. i Yolda Leman Hanım her büyük | mağazanın önünden geçtikçe, ca- | - mekândan olsun, aynalardan oi sun, şöyle gözucu ile yürüyüşünü, endamını kontrol ederdi. Dudak- larında ve yüzünde memnuniy.- dı. Bütün gözlerin kendisine karşı sessiz takdirler gönderdiğini zan- nederdi. İki kişinin konuştuğunu görse, mutlaka kendisinden bahset tiklerine kanidi. Hulâsa mes'ut bır kumru hafifliği ile caddede seki- yordu. Vapura binip Büyükderede Ce- mile Hanımlara gidecekti. İskele. ye. vardığı zaman, bekleme odası- nın kanapelerinden birine oturdu. Oturuşuna da tabii, fakat nazarı- dikkati calip bir variyet verdi. Zahiri bir tevazu içinde vapur bel liyordu. Muvaffakıyeti hemen kendisini gösterdi. Bu muvaffakıyet evvelâ hoşuna gider bir tarzda başladı. Sonra canımı sıkacak şekilde de- vam etti, Çinkü (Leman Hanım çok namuslu bir kadındı. Kad, erkek her yaşta insanlar karşısn- da duruyorlar, uzaktan bakmak yetişmiyormuş gibi, yakından ken- Otomobil Ünyon Hanında Ki in ve UNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan NYON Kumpanyasına Bir kere uğramadan “sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 9008 i süzüyorlardı. Bütün gözle- rin in billa şapkasına — dedik ya, bir modist elinden ç:kabilecek bir harika, bir şaheser — iliştiğini far- kediyordu. Vapur gecikmişti. Meraklılar da hayli çoğalmıştılar. Leman Hanım artık (gözlerini kaldırmağa cesaret edemiyor, ha- fif podrasnın altinda kızarıyordu. Hem mahçuptu, her» memnundu. Ah, şimdi Büyükderedeki ahbap- ların yanında kim bilir ne muvaf- fakıyet kazanacak, one takdirler toplıyacaktı. Nihayet gayet teniz giyinmi; beyaz getirli, kırsaçlı yaşlıca bir dam karşısına geldi. Kemelihür- metle şapkasını cıkardı. Leman Ha nım tuvaletin hayranlarından ad lettiği bu adamın konuşmağa yol açmak istediğini zannederek, için- den şöyle düşündü: — Tuhaf şey! İnsanlara bu ce- saret böyle nereden zeliyor? Fokat yaslıca adam, şapkası elin de kemalinezaketle dedi ki: — Affedersiniz hanımefendi biraz başınızı | şöyle çevirir mi: niz? Bu zat Leman Hanımın şapka- smı yakından mı görmek istiyor, vedir? — Sizi rahatsız ediyorum, hanı- mefenudi, Beykozdan son vapurun kaçta kalktığını anlımak istiyor- dum da.. Leman Harım birden bire şaşır- dı. Başını araya çevirdiği zaman — inkisarılısyalin ne demek oldu. “uvara asılı va- © oturmuş ol. SEM pur tarifesiin duğunu görcü, İRTİHAL Fatih mi Hi Necmettin Efendi li vefat mazesi bügün saat 1i de sinden kaldırılarak şerifinde cenaze namazı kılınarak E- dirnekapıdaki “ inedfeni mahsusuna defnedilecektir. Allah rahmet eyliyö. ———m m İSTANBUL BELEDİYESİ || ŞEHİR TİYATROSU Ni Min e sam önat 21 de İ “BATARKEN Yazan : Gerhardt|. Türkçeye çeviren Seniha Bedri 5 Perde Bu gece son gecesidir. Pazartesi ge - cesi (O Gece) piyesi oynanacaktır. Halk gecesi. 9134 Milliyet Asrur umdesi “ MİLLİYET” Gr. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç işin Ç LK. üz 70 4 — Gelen evrak geri verilm. ses nüshalar 10 kuruştur Bugünkü Program ISTANBUL & 21,30 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Saat ayar Rigoletto, Sirsuş Vak be Kadar Behilmim: Linaseni Dönme; 1BAS - 20 Alaturka sar 20 Ajans haberleri, VARŞOVA 1623 1411 m ik ile alo musiki kö sahabe, 19,45 Tagaani Gi Alvarez, Tost, Mülzdyat, 20 Müsahabe, 2058 mas'ki, © 2145 Haberler, Neyeli heme Spar 2320-Dane meüeikel, 550 m. İ plikimer, 16 Zirai sü 35 musahabe Konter m ik yalaka Ele an bakam ve ese Keen Mini İeemrota Liz 19,38 Franz okuyor. 20,05 Fr keman konseri, 2055 Sast va keğteri, 23 Haberler, 2520 Karışık map” TİE ANİLANO - TORİNO - FLORANSA: 18 Orkesirn musikisi, 1005 Spor haberle Hi. 1929 Haberler, plâk, 21 Müzahabe, pil, 10 Ruhi meşriyat Patrikhamede: bü eyrizat, KÜL Ruh ven â 10 Re iş 20 Üniversite radyo Ji, 21 Madam Radu 21,20 Radyo orkest 8 Radyo örkestram, 4 Birinci kânun Pazarlesi İSTANBUL i 170 Gramiefon. 15” Fransrıca dere (İlerlemiş olanlara) a0 izlere Handan Ham. 19,30 Bedayii Musiki hey'eti, 21 Gramelen 2130 Anadolu Ajansi, Borsa haberi, Sant aj »x5.Birinci kânun e İSTANBUL 30 Gramelem. — — ER mİ Anla Minnet, Bora.köben; Sü öğe 6 Birinci kânun Çarşamba ISTANBUL $ 17,39 Gramofon. 18 Franarzen ders (İlerlemiş olanlara). 1845 Şehir Tiyatrosu artirtleri trafından temsil. 1930 Beda; 21 “Gr 21,0 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Sant ayaf 7 Birinci kânun Perşembe İSTANBUL » 17,30 Gramı 1890 Orlesin 1558 Kom Niye Bez ÇOrilMMi Zi Gramofon. 21/30 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Sant ayarı 8 Birinci kânun Cuma İSTANBUL : e lük mepriyat. musiki heyeti. yi e nl heyeti, 2180 emi api bisi Şikreri, Bank yyl 9 Birinci kânun Cumartesi ayIŞTANSUL. : ra (Müptedilere mahsus) ire Handan Hamam, 1830 Reh Beler heyeti Başka tü var. Şimdi yim. Teşel gelmemi çok görmezsiniz artık. Ali Efendi: — Gel evlât gel, dedi. Memnun oluruz. Suat Bey çıktıktan sonra Ali Ef.: — Genç çocuk, ( fakat görüyor musun halinde bir züppelik var m. Ne kadar olsa iyi terbiye gör- müş. Yaşına göre yüksek bir mev- kii var. Fakat hiç göze batmıyor. Çünkü vekarlı, temkinli çocuk. Ali Efendi kendi o kendine bir müddet güldükten sonra ilâve etti: — Bizim o Şefik Beyin hali ne- dir. Kırk yaşına geldi. Hâlâ züppe likten kurtulmadı. Ne insanlar var yarabbi.. Fakat böylelerin hakkın- dan da şirret, belalı kadınlar geli- yor. Bir zayıf taraflarını yakalı dılar mı dünyalarına töbe ettiriyor- lar, Bizim Reşit Beyin ki gibi. — Ondan yeni ( bir haber yok mu Ali Efendi? — Çok şükür yok. Kadın para- ları aldı. Daha ne olacak.. Bizim Bey'de pek başı boş yaşayamaz ya, Bakalım ne olacak. (o Ben razıyım evlenmese bile başka bir kadınla yaşasın, tek onu tekrar bulmasın. düşünmeğe ne lüzum gal etmeden gide- burnunu zor kurtar Ali Efendi daha anlatacaktı.Fa- kat bugün işim çoktu, Makineye başladığımı görünce çekildi. Bugün bir kırıklığım var. Diz- İ lerim ağrıyor. Halbuki ne yürü- düm. Ne egzersiz yaptım. İştiham da yok. Reşit Bey erketi geldi. Yazıhane işlerine baktı. Mek- tuşları, makbuzları imzaladı. Ve nihayet sordu: — Kimler geldi, gitti. — Tütün tüccarı Galip Bey, — Başka? — Alyans Müdürü Mösyö Fres- — Başka? Bursadan Bağcı zade Nuri B, isminde biri, — Bir kâğıt bırakacaktı, — Evet masanızı üstünde. — Peki başka: — Suat Bey. Reşit Beyin yüzü buruştu, kaşla- rı çatılır gibi oldu: — Daha o yazı bitmedi mi? — Bitti. Bugün aldı. ve evvel yetişmez diyordun. — İşim yoktu, bitirdim. Reşit Bey dikkatle yüzüme ba- Eğer öyle bir şey olursa bu defa | kıyordu. — Ne gayret böyle.. Hani on beş | — Başkasının işi olsaydı bu ka- dar ehemmiyet (o vermezdin değil mi? Bütün kanım başıma çıktı.. Göz- lerim karardı. Karşımdaki adamın bana o kadar iylik ettiğini unutu- verdim. Adeta hakaret eder gibi İ yüzüne haykırdım: — Ne demek istiyorsunuz Beye- | fendi? Ayağa kalkmıştı. Yavaş yanıma geldi. Bir canavar gi tüne atılmak istiyordum. Fakat o, yüzümün aldığı şekilden korkmuş gibi yavaşça elini omuzuma koy- du. Yumuşak, sakin bir sesle: — Evlâdım, kızım, yavrum, de- di. Müte olacak bir şey yok. Maksadım senden şüphelendiğimi söylemek değil, seni etrafında dö- nen tehlikelerden korumaktır, Sa- na her zaman söylemez miyim, se- nin gibi güzel, genç bir kızın hava- sında daima zararlı böcekler, ke- lebekler dolaşır diye.. Ben Suat Be-| Yi fena bir genç olarak tanımam. | Fakat olur ya, bu zamanda kime güvenirsin. Başından neler geçti biliyorsun.Gençlik hali bu...İnsanm zayıf tarafına rastlar, Heyecana düşer.. Anlıyorsun ya, maksadım senin şerefini, iffetini muhafaza aş Omuzumdaki elini çekti.. Çene- me götürdü. — Ya, işte böyle yavrum. Bana kızma, Bilâkis böyle serzenişlerim: den memnun ol, boş yere seni in- citmek ister miyim hiç.. Senin ate- şin var gibi.. Nasılsm. Reşit Beyin Bu babaca (sevgisi beni yumuşattı. Mırıldandım: — Kırıklığım var, Belki de üşüt- müşüm. — Haydi erken git. Madam sana bir ıhlamur yapsın. Sinirlerin de yakışır, — Teşekkür ederim ““. Çok hastayım. Bütün © gece kâ- buslar geçirdim. Sabahleyin ma- dam odama geldi. Bileklerimi, şa- kaklarımı kolonyalarla Oğaladı. De rece koydu. Otuz sekiz. Ne şefkatli rün her işi bıraktı. Kocası git- » Hemen hizmetçiyi doktora Koştard. İl kadar cl ei de var. Daha doktor gelmeden ha fif porgatif te verdi. Karşı sıramızda bir doktor var- dı. Geldi. Muayene uzun sürmedi: “Bitmedi,, | |