20 teşrinisani tarihli Hakimiyeti milliye'de Burhan Asaf'ın o “Şair hakkında, isimli, © en particulier benden, en gönöral tenkidin bu de- yirde tutması lâzım gelen yoldan bahseden bir yazısı vardı. Yazının ismi ile mevzuu arasında ne müna- sebet olduğunu mu soracaksınız? Asıl dava şairdir, bugünün şiirin- de aradığımız muhtevadır; şair de yaratıcı sanatkâr demektir. Burhan Asaf fikir işlerinde dai- ma küllü gö bulundurmak icap et içindir ki.Ha- kimiyeti Milliye'deki yazıları, her birinin mevzuu ne olursa | olsun, daima “Yarı - siyasi,, başlığı altın- da çıkar. Ancak “yarı, kaydı doğ- ru değildir, daha doğrusu umumi olduğu kadar yanlış bir & kanaate belki farkına varılmadan, belki istenilmeden yapılmış bir tavizdir: şiir meselesi de, de bir memlekette sport, radio, giyim meseleleri lamamile siyasidir, çünkü © me: leket adamlarının hepsini, hi ünü alâkadar eder.Mademki biz siyaset” kelimesini “politika” mu kabili olarak kullanıyoruz, politika nın — yunanca iştikakının göster- diği gibi — bütün O cemiyet, cit& (yunanca “polis,,) işlerini ihtiva ettiğini unutmamalıyız. Bu mana unutulduğu zaman politika asaleti- ni kaybetmiş olur. o Burhan Asaf yazılarını o başlık altına koymakla her şeyin cemiyete göre düşünül- mesi mukadder olduğunu ispat et- miştir. Bahsettiğim yazısında: “bu de- virde bilmek, yapmak ile mütera- dif olmuştur,, diyor ve münekkidin “edebiyat hakkında derkenarımsı mütalealar yürütmekten vaz geçe- rek devrin yeni sanat şartlarını ta- harri etmesi, lâzım geldiğini söylü- yor. (Vakıa dostum bunları bilhassa bana tavsiye ediyor ama mesele be- ni çok geçtiğinden kendi (o ismim yerine, “münekkit” kelimesini ika- me ediyorum.) Onun indinde münekkit yetişti- rici bir adam olmalıdır. : O kadar da değil: münekkit (o devrimizin “güzel,, den ne kasdettiğini bula- cak, estetiğini — muhtevası © ve şekli ile — kuracaktır. Kendisi or- taya tam bir sanat eseri koyamasa bile o tam eserin nasıl vücude ge- tirileceğini tayin eder, hatti “ba- zan kendinden geçerek örnek eser- ler bile yazar,,. Burhan Asaf böyle münekkidin tarihte misallerini gösterip sözünü uzatmak istemediğini (o söylüyor; fakat misal gösterse sözü pek uza- mazdı. Kendisi, makalesini yazar- ken eminim ki Lessing'i düşünmüş- tür; o Alman muharririnden baş- ka Fransızların Boileau'su ile İngi- lizlerin Pope'unu, bir de belki Rus- kin'i zikredebilirdi; bu dört isim- den başkasını pek bulamazdı. Çün- kü göstereceği adamların hakika- ten büyük birer edebi ceröyan çı- karmış olmaları lâzımdır. Sainte - Bevue ile Hazlitt yapıcı, yetiştirici. den ziyade tasnifçi, yayıcı, Bran- des ise anlatıcıdır. Bizde Burhan Asaf'ın istediği münekkide misal olarak belki Ziya Gökalp'ı zikre- debiliriz, fakat onun yetiştirdiği e- debiyat meydandadır: Lessing'in, Boileau'nun eserlerine kıyas edile- ( Fikirler ve insanlar i BIRCEVAP bir münekkide ihtiyacı olduğu mu- hakkaktır; hattâ bu beklediğimiz münekkidin işi o meşhur Almanın- kinden çetin olacaktır. Çünkü Les- sing'in etrafına sanatın membaları- nı, tarihini hatırlatması Okâfiidi. Onun Yunanlılardan, XVİNİ inci asır Fransız filosoflarından aldığı ve yaydığı sanat telâkkileri ile /İ- man edebiyatı dirildi ve milli ru- hunu da buldu. Halbuki bugün et- rafımızda gördüğümüz rahatsızlık sadece küçük, mevzii bir değişme değildir. Lessing'in adam'ı, eski adamın biraz daha zenginleşmiş bir tema- disinden başka bir şey (o değildi; şimdi ise büsbütün yeni, makine- nin, yeni teknik terakkinin icap et- tirdiği adam aranıyor. Eski ada- mın ruhi muhtevası, irfanı makine- yi anlayıp idare etmesine kâfi medi; hattâ makine denen nouveau,, yu — bozduğu için — şimdi inkâr edi yor. İşte devrimizin istediği m nekkit, filosof o o “fait nouveau” nun icabatını bulacak, onun “spri- tuel” ini vücude getirecek adam- dır. Avrupa mütefekkirleri son za- manlarda (bir “sprituel d'abord,, düsturu çıkardılar; hakları vara ma bunu makineyi bilmiyen devir- lerin maneviyatından almak iste- meleri yanlıştır. Makine insanına bir maneviyat kuran filosof gelin- ciye kadar sanat de bocalıyacak- tır. Burhan Asaf (oObana, meseleyi mahsus genişlettiğimi, bunların bir kaçamak olduğunu ( söyliyemez. Çünkü elbette o “bize göre ölçüler, milli edebiyat şartları,, diye bir şey düşü z , Bugün hiç bir milletin hayatı telâkki tarzı sadece “milli,, olamaz. Buna yine makine, tek- nik terakki manidir. Zamanımızın fascisma hitlerisma gibi ananeperest denecek kadar milli hareketleri bi- le bütün dünyayı teshire çalışan hareketlerdir. Dünya o kadar de- ğişmiştir ki evvelce biribirine zıt gibi görünen ıstılahların yan yana geldiğini görüyoruz. o Mussolini, Almanların “national - socialisme,, ine itiraz ediyor; eski terminologia- ya göre hakkı vardır, fakat bugün “milli,, ve “socialiste,, kelimeleri- nin manası değişti. Böyle bir za- manda münekkit nasıl yetiştirici olur? zihinlerin bu perişanlığı ara- sında nasıl bir bedii “doğma,, kü- rulur? Burhan Asaf ile esasta biriz; za- ten ben de ne zamandan beri yeni hayat tetakkısini aramak icap etti- ğini söylüyorum. o Fakat Burhan Asaf, öyle bir “dogma,, getiremi- yen münekkitleri susmağa davet etmekte haksızdır. Kendimi değil, bir nevi tenkidi müdafaa © edece- ğim. Bugünün sanatkârları, yeni a- damı bulamadıkları için eski kıy- metlere göre çalışmakta, eskiyi söy lemekte devam ettikçe yıkıcı ten- kit zaruridir. Bilhassa bizde eski kıymetler tamamile tanınmadığı için onların yeni kılıklarda Ocan- lanmasına mani olacak bir tenkit şarttır. Tekrar ediyorum, bunları kendimi müdafaa iça söylemiyo- rum, benim yapabil, i ibaret olduğunu tayin etmek bana düşmez. Burhan Asaf bende (bir takım meziyetler bulduğunu söylüyor; | kötü havada evden çıkmazdan ev vel karısının “şu alınacak, bu alı- Şerif Ağa mahllenin zenginle- rindendi. Uzun müddet odun, kö- mür ticareti yapmış, emlâk almiş, şımdi ıhtıyarlacığı için ticarcü terkederek emlâkınin geliri ile ge çınmeğe koyulmuştu Yağmurlu ve fırtmalı bir havada evden çıktı. Uzerımde kenaine mahsus kahverengi bir baito, boy nunda açık renk yeşil bir aktı var- dı. Kencereden karısının fırtınada bolan son tavsiyesini işitir gibi ınuştu. hulağma gelemer, bir - ki kelimeden ibaretti; — Unutma... Latanın cebinde.. Şerif Ağa, gesiye dönerek, ka- rısına, fırtmada kaybolan cümle- sini tamamlayabilirdi. Fakat kara sında onu daha ziyade meşğul e- den mühim bir mesele vardı. Bu nacak, şu yapılacak” dıye birbiri arkasına dizdıği işleri düşünmi- yordu bile. Bir defa oturdukları sokağın icabı geniş ve haji bır arsadan geç mek icap ediyordu. “Sonra o gun kiracıtarımdan pâra toplamak iâ- zımdı. Ay bir oldu mu, Şerif Ağa kıracılarına damlardı. Senelerden beri bu itiyadını hiç bozmuş değil di. Yalnız geçeceği arsanın bir ke narında basık bir kahve vardı. Piç Hasan isminde her zaman bu kah vede pinekliyen bir serseri Şerif Ağadan kaç defa para istemiş, a- lardandı. Yavaşça arkadan - gelip te ense kökü burasıdır, diye bıça- ğını saplaması yüzde doksan do- kuz olur işlerdendi. Böyle bir teh- like varken Şerif Ağa, karısının — — gerek açık, gerek ancak satırlar a- rasında sezilen kayıtlarına rağmen teşekkür ederim. Onları kâfi bul- muyor ve bana istediği cinsten bir münekkit olmadığım, yani bir ya- pıcı olmadığım için sitem ediyor. Fakat o, bir “dahi iyor; benim öyle bir adam olabilinekte maatte - essüf hiç bir ümidim yok. Bir ada- ma ya hiç olmazsa Lessing olmağı, yahut susmağı teklif etmek... Dos- tumu bu kadar gaddar bilmezdim. | sun. Yeni âlemin nizamı doğuncuya kadar yıkıcı tenkit ister | istemez devam edecektir. O; hayırlıdır da, çünkü hepimiz eskiyi gördüğümüz yerde ittiham etmekle, bugün sa- nat karşımda © bunaldığımızı söylemekle, rahatsızlığı kurcala- makla, hattâ sözlerimizdeki tena- kuzlarla yeninin gelmesine hizmet ediyoruz. Ama yeni gelince hepi- mizi süpürecektir. Sadece “yarı - siyasi,, mi? Ha- yır, tamamile politik. Sadece “şa- ir hakkında,, mı? Hayır, yeni adam Şerif Ağa, Piç Hasan, Salih peşinde. . . Narullah ATA Hamiş. — Genç ve değerli şair- lerimizden Ahmet Muhip: “Bur- han Asaf, şairlere fener | tutarak gidecekleri yolu göstermek istedi- ğinden Nurullah Ata'ya kmıyor, diyor. Hayır, dostum, Burhan A- saf, beni bilâkis o işi yapamadığım için “kınıyor,,; yoksa şiirin yaşa- dığma değilse de yaşaması lâzım- geldiğine o da inanır. — N. A. tavsiyeleri ile pek o kadar meşgul olmıyordu. Kaç defa polise müracaat et- miş, tehdit edildiğini söylemiş, himaye istemişti. Fakat ortada bir vaka olmadığı ıçin polis harekete geçememişti. Öyle ya, durup du- rur«en rıç Hasana bir şey yapıla- mazı, Şerif Ağa, kahvenin önünden geçerken, hep böyle düşünüyor- du: — Eğer beni görürse, işim bi- tiktir. Çünkü Piç Hasan daha bir gün evvel ve hem de bu sefer katiyet- le tehdidini tekrar etmişti, Kendi sine masus poltasmdan, boyun atkısından kolaylıkia tanıyacağını da biliyordu. Fakat bunları değiş- tirmek için para sarfetmek te hiç kafasına uyğun gitmiyordu. Akşa- ma doğru Şerif Ağa öteberi teda: rik ettikten sonra, eve dönmek lâ- zım geldiği zaman, içinden fena bir hissikablelvuku uyanırdı: — Bu Pic, bu akşam beni vu- rur, diye düşündü. Daha arsuya gelmeden civarda Ahmet Efendinin kehvehanesi ö- nünden geçiyordu. İçeriye Bir göz attı. Eskiden kendi odun deposun Gu çalıştırdığı Salihi gördü. Elin- de evin nevaleleri ile içeriye gır- di. Hemen gidip Salihin yanına o- turdu: — Ne berbat hava! Dedi, eve gitmeden evvel şurada bir çay içip ısınayım bari.. Ne o, Salih, sen hâ- lâ iş bulamadın mı? — Ne gezer, srayıp duruyoruz? İrfan usta vaderti aumma, bara ME olacan? — öasih, sana or kuruş vere- yim. Bizum eve kayar gıdıp geiri misin? — imret ustacığım, Şerit Ağa cebinden bir kâğıt çıkardı. Üzerine iki satır karasa- dı: — Bunu eve gölür, cevabını | getir, ben buradayım, dedi. Salih kâğıdı aldı, kapıya doğru gidiyordu. Şerif Ağa çağırdı; — Yavrum, haya fena, Den şu baitoyu giy, şu yeşu atmiyı un vwy- Dünü Sar, ie Olur, e Olmaz, Uşur- wüzelce baltosunu ve atkısını Sal,he gıydırdı ve avamcagizi gun dergi, menai kenaine: — Bektiyelim baxalım, neçr kar! Dedi. y Ne gelen vardı, ne giden! Şerit aya nesin uyuşsurarak eve uöndü: — Yarın öğreniriz. Piç Hasanı her haide yakalamışlardır. — Ne yaptı kiç riasan? — Bizim eski wepoda çalışan bir Saiih vardı. Onu oluürmuş. — kiç tasanın öldürüldüğünü nereden biliyorsun? — Ben, bilirim, ben bilirim. Çünkü keratanın oğlu beni öldür- mek istiyordu. Hâlâ da beni öldür düğünü zanneder. Ben de balto- mu, boyun atkımı Salihe verdim, buraya gönderdim. Arsada Piç Ha san meseleyi halletrciş. Bu defa Şerif Ağanın karısını bir telâş aldı: , zaman oldu bu mesele? Terbiyeli genç.. Zaten halinde kibarlık var. Küstah değil. Ben burada nihayet aylıkla çalışan fa- kir bir kızım. Onu bildiği Balde bir hanımefendi gibi konuşuyor. Reşit Bey geldiği zaman kendi- sine her akşam verdiğim haberler arasında Suat Beyin geldiğini de söyledim. Çantasından bir çok dos- yalar çıkarmıştı. Onları verdi. Ya- zılacak yerleri işaret etti. Telefon la konuştu. Gitmek zamanı yaklaş- mıştı. Beni çağırdı. İçeri girer girmez sordu: — Bugün Suat Bey geldi dedin. — Evet. — Niçin gelmiş? — Defterinde okuyamadığım ke limeler varsa tashih edecekti. , — Okuyamadığın yer oldu mu? | — Hayır. — Çok oturdu mu? Düşünür gibi yaptım. — Pek iyi. bilmiyorum. Fakat Milliyet'in edebi romanı: 58 KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: tnkilâp Komanı) | içeride Ali Efendi ile konuştukla- rmı işitiyordum. Reşit Bey dikkatli dikkatli yü- züme baktı. Ben de bir taş gibi kımıldama- dan ona baktım. Bir şey söylemek istedi, sonra vaz geçti! — Peki.. Haydi artık işin bittise eve git. — Teşekkür ederim. Çıktım. Reşit B. beni âdeta istin- tak etmişti. Ne tuhaf adam. Daha yemeğe vakit olduğu için tunele girmiyerek ağır ağır yokuş- tan Beyoğluna çıktım. Akşama ka- dar yazıhanede kapalı kalınca yü- İ rümek, hava almak ihtiyacı artı. e n ne kadar spor yapar- vakit bulamıyorum. Sabahleyin yaptığım İsveç usulü hareketler bana az geliyor. Koş mak, uzun uzun yürümek istiyo- | rum, Bu gece gene sinemaya gittik. Biz arka sırada üç koltuk almış- tık, Kalabalıktı. Bir aralık etrafa bakarken yan locaların birinde Ma hir Beyi gördüm. Gözlerim yanın- da hanımefendiyi aradı. O yoktu, fakat locanm gerisine doğru çeki- len Mahir Beyin yanında çok bo- yalı bir genç kadın vardı. Öyle oturmuşlardi ki ancak ar- im koltuklardan görünüyor- ardı. Demek Mahir Bey boş kalan a- partımanına yeni bir misafir bul- muş... Acaba © hanımefendi ne â- lemde? Film çok heyecanlı idi. Onu sey- rederken hepsini unuttum. .. Bugün yazıhanede gelen mek- ii adli E tupları y. is- gizi okuduğum bir kart gözüme il "Şefik Bey Atinadan yazıyordu. Köşesinde şu iki satırı okudum: Düşündüm. Şefik Bey bunu ne maksatla yazmıştı. Beni pişman ettirmek için mi? Zenginlik insan- ları şımartır, derler, Fakat budala ettiğine de şüphe yok! : Bundan Reşit Beye bahsetmeğe lüzum görmedim. o Çünkü Şefik Beyin bu 'iki satırlık yazısında ba- pim . . - İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel. Beyoğlu : 4687. o 9007 amm Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Istanbul : Satınalma Komisyonundan: 1 — 1273 adet kütüklü palaska kapalı zarfla münaka- saya konulmuştur. 2 — Münakasaya 23-12-933 tarihine raslayan Cumar tesi günü saat 14 tedir. 3 — İstekliler biçilmiş bedelin yüzde 7,5 muvakkat te- minatlarile birlikte teklif mektupları muayyen saatten evvel komisyona versinler. 4 — Şartname ve nümune her gün komisyonda görüle (6632) bilir. İnhisariar U. Müdürlüğü Alım, Satım Komisyonu ilârları. Plân ve Keş'fnameleri mucibince pazarlıkla Paşabah- çe fabrikasında muhtelif inşaat yaptırılacaktır. — Taliplerin pıân ve keşifnameleri gördükten sonra pazarlığa iştirâk et- mek üzere yüzde 7,5 teminatlarile beraber 4-12-933 pazarte si günü saat 14 te Galatada Alım, satım komisyonuna mü racaatları, (6563) Fort, Şevrole ve-Berliye markalı iç ve diş otomobil lâs- tikleri satın'alıancaktır. Taliplerin listesine göre pazarlığa iştirâk etmek üzere yüzde 7,5 teminatları ile beraber 4-12- 933 pazartesi günü saat 15 te Galata'da Alım, Satım Ko- misyonuna müracaatları. (6542) Pazarlıkla 10,25 ve 50 santilitrelik şişelere (o mahsus (2,5) milyon Mantar satın alınacaktır. Taliplerin nümüne ve şartnameleri gördükten sonra (pazarlığa iştirâk etmek üze- re yüzde 7,5 teminatlarile beraber 13-12-933 çarşamba günü saat 14 te Galatada Alım, satım komisyonuna müracaatları. (6407) Sanayi müfettişi ve milli İk- tisat ve Tasarruf Cemiyeti rei- si Daniş ve Doktor Aziz Fikret beylerle Esat Paşa Toptani ha- remi Şadiye Hanımının valide- leri Mürvet Hanım vefat etmiş- tir, Cenazesi 2 kânunuevvel cu- inartesi günü tam saat onbirde Taksim Bahçesi karşısında Â- mir Bey apartımanından kaldı. Vasiyetnames (10516) İstanbuldan dönüşte mi? rılarak öğle namazı Fatih ce- © Yarım saat evvel.. Ben İstan İN) misinde kılındıktan sonra Edir- bül nedir. eküpmla Şebikik" kabristümm- daki makberi o amhsusuna def- nedilecektir. Allah rahmet ey- leve, Milliyet — Eyvahlar olsun, paraları | bankaya götürmedin mi? — Ne paralarını? — Sen giderken de arkandan bağırdım. Unutma, dedim, para- lar latanda dıye seslendim. | Kadıncağız bembeyaz kesildi ve kendisini sedire attı, Asrm umdesi “ MİLLİYET ” tir. Ertesi günevegrlenpolisşöy g-———.. ——...... le anlatıyordu: ABONE ÜCRETLERİ : — Piç Hasanı salrverdik. Sali- a ağır Sai hi öldürdüğü doğru değil. Salihi ; azlığı —. Se vapura binerken görenler var. Üs- e 4 uz tünde epeyce para olduğunu da söyliyorlar. Sırtında kahverengi | palto, boynunda yeşil bir atkı var | mış. Galıba İzmire odun deposu | açmağa gıdiyormuş. ——————— Gelen evrak geri verilmez— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete ve inatbaaya sit işler için müdiriyete mü- edilir. Gazetemiz ilânların mes'az na nedamet hissi duyurmaktan zi- Kâtip Ali Efendiye bıraktığı te- yade fakirliğim, kimsesizliğimle | lefon numarası ile onu buldum. de acı ve tatsız bir istihza zevki de | Zeki genç. Sesimi nasıl tanıdı. Ya- vardı. Şefik Bey bu yazısı ile ba- i zılarn bittiğin n birisini gönderip na, sen karanlık daktilo lodasında | aldırmasını söyledim. ik - budala gibi sürün. oOÖnüne çıkan — Nasıl olur, dedi. Bu bir muci- bu fırsattan istifade etme zaten | Ze. Şimdi kendim geleceğim. sana lâyık olan odur. Demek isti- | , On dakika sonra m a ik Beyin, balo gecesi parasın- | Hararetle ellerimi sikarak teb- le msi sa a ni olduğunu anlamıştım. Görünüşü- | — Bana sürpriz yapi ye rağmen o kadar da zalim ruhlu | Hanım. Doğrusu bu kader. çabuk bir adam.. beklemiyordum. 4 İnsanları tanıdıkça tecrübem ar- — Yalnız tebrikte acele etmeyi- tıyor, Artık bana güleryüzle uza- sin bilir kaç yanlış yaptım. nan ellerin bana bir şey, bir dost- ül m. a 1 Mi ln ziyade | — Ona iç ihtimal vermez. Çün benden bir şey, bir zevk, bir arzu | kü sizin, yapmıyacağınız şeyi koparmak istediklerini anlıyorum. | bul etmiyen bir karakteriniz var, Dünyada anasız ve babasız kal. | ( — İltifat ediyorsunuz beyefendi. mak, hayatını başkalarının yardı- Yazılardan iki de kopya çıkar- mile, himayesile kazanmağa çalış- 'Aslından sonra kopyalardan bi- mak çok güç. ... eli ii Bugün Suat Beyi: larmı bi- | — Yi il a çıkar- dirliği” e ç mıştım Suat Bey. Belki lâzım olur. Fakat müsaade ederseniz £ ikinci Ge Biz alam olnimki el iz | kopya bandi kalesi çin bir gece evde yazdıklarımı tek- sın. rar okudum. Makine yanlışı olan Buna çok sevindi: bir kaç harfi de düzelttim. Artik — Vallahi ben rica edecektim. güvenebilirim. O daha bir hafta Size belki müşkül olur diye cesa- sonra hazır olacağını zannedıyor- | ret edememiştim. Çok teşekkür 6- du. derim: Bilmezsiniz ne kadar sevin- dim. Ali Efendinin başı camlı kapı- dan uzandı: — Bizim küçük hanımın — elin- den bir şey kurtulmaz... Reşit Bey gibi titiz, sinirli adam bugüne ka- dar bir kusurunu bulamadı. Suat Bey yüke e — Ona şüphe yok. Ben bu yazır ları bizim dairenin Kolej | tahsili görmüş daktilolarına emniyet ede- medim. Doğrusu Çiçek Hanım çok yüksek. Ali Efendi başımı salladı: , , o,Bu yazıhanede on yıldan be- ri çalışıyorum, kaç tane ( daktilo geldi gitti. Ne yüksek tahsil gö, müş kızlar geldi. Fakat Allah s6- lâmet versin bizim Reşit Bey biraz huysuzdur. — Bir yanlış gördümü | hatır gönül tanımaz. Hemen yü- züne vurur. Pek hırslı zamanına rastlarsa azarlar da... e Onun için gen burada dikiş tutturamaz- r, Suat Bey elinde defterler önüm- de duruyor: — Şimdi bu zahmetinize maıl teşekkür, daha doğrusu nasıl mu- bele edeceğimi o düşünüyorum anım, dedi. Müsaade eder- seniz. -. Sözünü kestim: (Bitmedi)