İktisadi bahisler Celâl Beyin seyahati münasebetiyle. Cihan Parn ve İktisat Konferansının haftasında, bir İngi'iz gazetesi yalnız i ki memleketin konferanstan boş dönme- liğini yazdı: İngiltere ile ibtilifin: bal ve yeni bir ticaret arılaşması yapan Rus- ya. Konferansta iktisadı politikası üzeri- pe en realist şeklile dikkati celp ve muh- telif memleketlerle ticaret mukavelesi wüzakeresine yirişen Türkiye. Filhakika konferansı mesaisini yakından ancak ifühar duyal Çünkü men açıldığı gün, Mak Donald'in lisani, le, mazariye değil hakikatler üzerine bi- #ai mesai edileceğini ilân eden konfe y- Fans 64 memleketin birbirine uymıyan vaziyet ve ihtiyaçları karşısında mihve- rini süratle kaybetmiş ve sonu gelmiyen münakaşalar, ve bu 64 memleketin hep- sine birden kabili takip olacak nazariye yalleri işinde boğulup gitmişti. Yalnız. Türkler, müspet ve realist tezlerinden bir dakika ayrılmadılar. Bu tezin esasla- rı şu idiz 1) Mütekabiliyet ve tevazün esasına istinat edecek karşılıklı anlaşma, 2) En ziyade müsaadeye mazhar millet müamelesinin mutlak değil kayıt. b şekilde kabul ve tatbiki. 3) Malımizı alanın malını almak, bize kolaylık gösterene kolaylık göstermek. Sık sık, büyük tücenr o memleketlerin, Türk tezine sarıldıklarını — gördük. Bir çok memleketler tezimize iltihak ede. çek bizimle yeni tcsiri anlaşmalar yap- mak için müracaatlar yaptılar. Ne mâ- mâl tesadüftür: Londra Para ve İktisat konferansının , bir buçuk ay süren münakaşalar laşamamazlık içinde sönüp gittiği günün aleşamı, Türkiye Avrupanın en masyo- palist memleketlerinden biri yani Fransa ile ticari anlaşmasını imza ediyordu. U- fak fasılalar ile bunu Almanya ile yapı- lan anlaşma takip etti. Ve halen bir çok memlekctlerle ayni esaslar üzerinde inu- Zakere halinde bulunulmaktadır. Fransa ve Almanya ile yapılan, tica- ret anlaşmaları yalnız milli noktainazar- dan değil, beynelmilel noktasi nazar. dan ve iktisat ilmi ve tekniği noktasın- dan da şayanıdikkattir: 1) Tediyat muvazenesi esası dünya tarihinde ilk defa olarak ticaret muka- velesi esaslarından biri olarak kabul et- | tirilmiş bulunuyor. 2) Kilearinz anlaşmaları buhran za- rinden tevazünü demektir. Türkiye Se 30 fazla ihracat yapmak hakkı kabul ettire- rek bunun önünü alıyor. 3) Açıktan en anlaşmasının. çeri birisi olarak 4) Kontenjan ve müamele kolaylık- ları ancak karşılıklı olarak bahşediliy: 5) En ziyade müsaadeye mazhar mil- let muamelesi esası kayıtlı olarak kabul ve bazı memleketlere gösterilecek teshi- lâtın yalnız © memleketlere münhasır kalması imkânı temin edilmiş oluyor. 6) Gümrük tarife hadlerinden Mecli- âikimiyeti, anuhataza ediliyor. ) etin lâtım makineleşmesi noktasından za- ruri maddelerle, memlekette temini imarı ve iyen bırakılarak hem gerek varidatı te- mün, bem balkın (Oihtiyacatı (o tehvin etmiş oluyor. 8) Şimdiye kadar kılenringler. 'de mevcut şeklin aksine olarak mese lâ Fransaya mal satan zatm derhal bedelini Cümhuriyet Merkez Banka- sından alması temin ediliyor. İrem münasebette bulunduğu Je ba tarzda anlaşma halkasını ikmal zaman konten) iğind. ve Türkler bu bercümerci arasında | ilk defa emin yolu bulmuş millet ola- taktır. Filhakika bu vaziyette Türkiye iktisadi bünyesinin, her hangi memle £elten daha sağlam ve daha kudret- — Milliyet in edebi romanı: 60 Türk heyetinin | ip eden her Türk | İ kin ettiği gün hemen bütün dünyanm yeni ye- meselelere Cümhuriyet nden itibaren başladık. Bütçe- sağlam, paramız sağlam, metin taahhüdatı ve tediyatı alelâ bir kronometre gibi tihsalâtımız kemiyet ve key. ibariyle muntazaman mekte, yol, şimendifer, liman gibi “milli hsal ve refah âletleri” de- nen vasıtalarımız fasılasız artmakta, milli sanayimiz, bundan 30 sene inin doğumu manzarasını göstermektedir. Başka memleketler- deki senelerdir aç, işsiz ve ekmeğini olsun kazanmak için avuç işi kadar toprak parçası dahi bulamıyan sefa» let orduları bizde yoktur. Başka memleketler haftada (40) saat çalışıyor ve alıcı bulamıyor. Bi ve hudutları lenen dahili piyasamız günün 24 saa- ile mebzulen iş im Büyük harpte: vaffak çıkmış ve müteaddit harici is- lar yapmış memleketlerin bu- vaziyeti ile, Büyük harpten İ ziyeti yanyana petir mizin gayri kabili inkâr bir realite o- larak metin vaziyeti daha kolay mey dana çıkar, Celâl Bey, her noktadan olğun ve | k, dolğun inlrlâp adamı ol bu va- ziyeti dünya buhranı ortasında en ©- ilerde meminiret m kıymetlendirecek damı iktidarını kema min ve en İvi fah ve istikbali yüksek devlet iyede oldu geçen ei da nım temellerini va cstenmı özenerek kuran fırka amelesidir. Yaptığı işler ve ta fikirlerde, “Ti iktısadının “dagme” lerini ve karak- Umumi yeri Milli Müdafaa aldığı büyük rol ve her memlekette İktisat beyle İnen İli hakime ez iyetli adamı bulmuştur. Celâl Bey Avrupadan yalnız yu: il da hareketinden evvel iğ “Mü tehaasıs kongresi” nin bugünkü şekli- ni tanzimatı hayriyede yapılmış şek- lin ayni ve devlet i talardan en geri ve göhne şekilde kal mış olanı diye hülâsa . Yekâletini karşılaştığı bü rikat İktrsat nezareti ; teşkilâtmı ta- bakkuk liği zaman, . bu bir Ve- idedir, demişti. Cümhuriyet Halk Fırkasınm prog ramı veçhile Türk müstahsilin uflcu- nu açacak, refahmı arttıracak hakiki bir mesale ve rehber olması lâzım gelen ivi bir İktısat Vekâleti teşkilâtı da, Fırkamızım yeni bir âbidesi ola- caktır. İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve bayet üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir | Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında şehirlerde Tel: Beyoğlu : 4887 5985 Acentası bulunmayan YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — — Beni mantoluk kumaş mı san- dınız Mösyö? Pazarlık etmek için Yaşka yere gidiniz. — Bizim Pariste bile bir debü- tanta bu kadar para verilmez. — Sizin Pariste verilmez ama bi- zim Niğdede, bizim Ankarada da. ha fazlasmı verir'er. İstanbula geldiği gündenberi gü- rültüden zaten sersemleşmiş ei sıkılmıştı. Grabovski utancından ye re bakıyordu. Leman çene yarıştır. mağa başladı — Siz daha masyon da yapmıyacaksınız. — Büyüsem de yapmam! — Nasıl olur? — Ben Yaylalı Mehmet'in kızı yam! —Bizim Fransada.. Bu sefer Samuel Bensüsan Efen- di kızdı: — Sizin Fransayı bir tarafa bi- rak ağam! Dedi. Ben seni buraya yalnız Petek Hanımla tanıştırmağa geldim. İş için söyliyecek bir şeyin varsa benimle konuş. Matmazelin vekili benim. — İyi ama on alt ı kâğıt çok. — Çoksa vermezsin Petek atıldı: — Lâfı da uzatmazsın. Kalkar gidersem belki yola ge- lirler sanarak çıktı gitti. Leman u- muyordu. Kız daha çocuk denile- bilecek bir yaşta idi. Vekili de bir Yahudi olunca yedi kâğıdı kaçır- | mak istemiyecekti. Zaten bu yedi kâğıdın yirmi yedi mislini matine- lere yirmi beş kuruş duhuliye koy- makla çıkaracaktı. Fakat aldıran olmadı. Sıra Gra- bovski'e gelmişti. Ankara kedisi gi- bi bir gözü başka, bir gözü başka i olan Mösyö Grabovski kıza tatlı tat hı baktı, — Küçük Hanım! Dedi. Benim teklifim çabuk kazanmak için de. yüksel. | tamamen | MİLLİYET, ŞALI S EYLUL 1993. Profesörlerle Bir saat.. Yazan: İRFAN — İzmir — Doktor M. Hugo Obermaire İspan ya Tarih - Akade, azasından ve Madrit Üniversitesinde “Tarihten ev- velki devirler” / branşını okutan elli yaşlarında bir Almandır. kevveice Paris Palöotolegie Es him bir vazifede iken İspanya hükü Madrit Darülfünunu- Çok sade giyiniyor; vücudü toplu, gözleri küçük, alnı açık, şakacı bir | müderris. Ona ve talebelerine İzmiri gözdi- riyoruz. Yolda mütemadiyen soruyor lar: İzmirin eski Türk mahalleleri nerede? Hafriyat yerleri, meşhur Ka dife kalesi, halı tezgi ir mi? Arkeoloji ve resim müzeleri ne, mekteplerden bazılarma gidebi miyiz? Müsbet cevaplarımızdan hepsine de memnun oluyorlar. Dü yenler, bir eski bina önünde ur müzede hocalarının ve müre müdürünün verdikleri izaha | & kelime kaçırmıyarak zaptedenler, | - etrafımıza serpilmiş rengârenk ilim çiçekleri halinde - gözlerimizi kamaş tarıvorr. Tenha bir sokaktan gecerken, pro fesörle Fransız kültürü üzerinde ko- nuşmağa başladık. Nasılsa Bermson dan bahsetmek ihtiyacını. histettim. Ona: — Bu filezef, asrın en dikkate şa yan adamıdır, dedim. Gü — Zarnetmiynrum. Cevabı var, di. Onda fazla bir edebiyat. hir se #tunlisme adekivat var Ham —— yahut Heiderger'i okudunuz. ln ünl iniiemdi desitNRIM Cünkü, sorduğu her iki fitozaftan da e meçen bir kaç makale mürtesa olmak üzere hemen hiç bir şey bili yordum. — Havir; dedim. le tavsiye ederimi; “ha- yat görüşümüze yeni,bir vaçhe ver. | meye çalışan ve bu savasmda süphe | yok ki, Bergson'dan ve rinden daha çok muvaffak olan Heidermer'i | okuyunuz. Son Alman felsefe mekte- | pı bi onunla temsil ediliyor. Fransızla- | rın da kendisinden evevce bahsettik. | lerini biliyorum: eserlerini kolaylık. İn anlamanız & kabildir. £ İzahatında | bulundu. Bir aralık Hitit söz acıldı. kak bir Türk lebilecaği kat : t, bunlar münakaşa öditmiş tir; ediliyor. Son yıllarda ortavm halki katen tecessüs savan maletai mizan. lar atrlrvor.. Cümtesivle karsilar * 1» Halkevindan dönüşte İzmir müzn- sinin veni hafriyatına uğradık. Profe , bulunan eserler önünde havret ve memnuniyet gösterdi. Araştıtnin- da ameli bir usul tutuldum söve m e, lâhaddin Beyi ve alâkadarları tebrik etti, İsmirden Berlinin en hüvük are: oloğlarına, bu mevanrla birim rak ivi tanıdı a bariler yazdı. selâmladı. . Muhnmie va Revin bafili acenta ararmıktıdır. Ben bir çok stüdyoların ve- kiliyiin. Burada Yani adgsie güzel bir operatörüm var. Sizin numara» larınızı sessiz filme çekmek iste- rim. Bu filmlerle © oyunlarınızın plâklarını Avrupaya gönderece- | ğim. Eğer sizi fotojenik görürlerse | ve numaralarınız tutulursa o za- man size tavsiye edeceğim: Sahne- ye girmeyiniz. Sadece filme çalışı- nız. Eğer uyuşursak sizi Avrupaya götürebilirim. Fakat kat'i söz vere- mem. Alacağım cevaba göre. Petek ellerini çırptı. — Demek sinemamı alacaksı- sınız? — Evet, yıldız olabilir m yin? — Bilmem. O sizin elinizdedir. Daha doğrusu Bensusan Efendinin elindedir. —Köse dayı ben yıldız olaca» ğım — Bir Greta Garbo! — Sus! Hiç bir zaman! Ben Yay lalı Mehmet'in kızıyım! — Öyleyse. Şey. — Dur! Ben İvan Mujokin'le oy nıyacağım. Neydi onun adı? Hani babaların günahı, Şehvet kurbani nı öynıyan şişman Alman? İşte o- | kararlaştırıyorlardı. Bu sayede Şakir B., | unla oynryacağım. Ben Rusların | lir vallahi! Ben yıldız olacağım. ısını ben alacağım. Sana bu işte Kadin birini muha- Nemide Hanım, iki âşık ötekine tercih edemiyor, ikisini faza edebilmek için çarpınıyor, çırpınız yordu. Şükrü Beyden vaz geçemiyordu, çün- kü seviyordu, Şakir Beye yüz çeviremi- yordu, zira parası vardı. Fakat Şakir Bey çok kıskançt. Met- resinden tam, mut sadakat istiyor, ufacık bir ihmale, lâkaydiye bile taham- mül edemiyordu. Bunun için tertibat al- mıştı, Kendi adamı Sadık, apartımanda | ne olup me bitiyor, hepsini efendisine an- latıyordu. lerle, söylenmiyecek şeyleri birlikte Nemideden şüphe etmiyor, huzuru kalp ile yaşıyordu. ir Beyin bir huyu vardı. Geleceği, | pik saat belli olcnazdı. Hiç gelmez zannedildiği bir zamanda çıkar, görünür umulmadık bir saatte de kapıyı çeker, giderdi. Eğer Şükrü Bay peri olsaydı, Nemi- birir Nemidenin yüreği baskına uğramak ihtimali rahatini rıyordu. Şükrü Beyi hakikaten miş olsa, bu azab n yarısma bile taham- mül edemezdi. Lâkin aşk, ona sabır ve tahanımülün her derecesini öğretmiş, tat- tarmaşta. Bir gün Şükrü Bey apartımana gel Karşılıklı | oturdular, Zevkle, meşe ile içmeğe, gül meğe başladılar. Kadehlerin adedi artık- ça Nemidenin endişeleri uçuyor, keyfine neşesine küşayiş geliyordu. Uşak efendisine yalan yere yemin etmemek i- çin onların yanına çıkpıyor, Şükrü Beyi göremiyordu. Zaten onların da, hizmetçiye» sağa No oldu, nasıl oldu? Bilinemez Ee divende ayak sesleri duyuldu, biraz son- İ <a Nemide ile Şükrü Beyin oturdukları odanın kapısı ardına kadar açıldı. Kapı- ın eşiğinde pürhiddet Şakir Bey duru- ord ” Şükrü Bey, olduğu yerde ağımı bay. retten açık, bütün vücudu titriyerek, ka Takalmıştı. Şakir Bey odanm ortasına doğru iler- ledi. Nemideye: sendel Der ibi umuzlarını silkti. Kork- tuğuna uğramıştı. Zaten basılacağını bi- liyordu, oynadığı oyunda kaybatınişti ve pişkin bir kumarbaz likaydisi ile, biç te helecan güstermiyordu. Şakir Bey Nemideye elile işaret etti: haiz çok hararetli ve zeki bir şahsi- inden defter Buğün her memleketin (baş işi) sayılan iktısadi, içtimai ve harsi me- selelerin bizdeki hal suretlerini bir iğrenmek istiyordu. Arkadaş Fransızcasının ya zılmadığını, faka! tediği mühim ma 'arih Fx e söylediler. Karataşa yaklaşırken bir bahçede çalman alaturlen saz nazarı dikletini | celbetti. Avalta azıcık dinledikten — Garp musil altında. Ayni melodi, ayni ses dökülü film çevireceğim. Kılıçlar köyündeki düğünü çevire- ceğim. Bana pis çingen, sümüklü dilenci diyen adamları çevirece- — Ne vakit başlıyalım küçük ha» nım? — Ne vakit isterseniz. Ama na- sıl olacak bu? —Önce gramofona alacağız. gramofon çalarken $iz oynıyacak- sınız, oynarken filmi çevireceğiz. Sonra plâklarla beraber göndere- ceğiz. — A! Ne güzel, ne güzel! A! Mösyö Grabovski! Sizin gözleri: niz başka başka! Ne güzel! Ben An karada iken günde iki üç defa da» yak yediğim müdür beyin hanımı vardı. İşte onunda (gözleri tıpkı sizin gözlefiniz gibi başka başka gözleri olan bir kedisi vardı. Hah hah hah hah! Nerede (o çekeceğiz filmi? Köse dayı! Sen de bir numa- ra yap! Beraber. Avrupalılar bayı- — Bir Yayla yıldızı! —Bravo köse dayı! Paralarımm yarısını sana vereceğim. — Merak etme kızım. Zaten ya- : çay Sadık'ı diktim. Kuş bul. — Sen, yanımdaki odaya git, Ben bey» in deme.. Kapıya urtmıyacak, Mese- halletmeden sa- Şakir Bey, eyi aramızda tamami vuşmak yok. Nemide çıktıktan sonra Şükrü Beye döndü: — Beyfendi, dedi, kavga, gürültü, re- ak, size de yaraşmaz, bana izi mi aldatıyor, yoksa be- i hakarete maruz İşin içinden kavgasız, gürültüsüz sıy- rılmış olmaktan mütevellit bir memnu. | niyetle, Şülerü Bey derbal muvafakat Emrediniz! — Nemide, hangimizi seviyor? Bunu anlayalım. —Nasıl anlayacağız? —Gayet basit.. Havaya iki el silâh a- tarım ve derhal ikimiz atarız. Güya ölmüşüz gibi bir kalıp ye- tarız. Nemide hangimizin üzerine kapa- nır, ağlar, yatarsa onu seviyor demektir, Arlık kimseye söz kalmaz. Böylelikle pnevkâimizi anlamış oluruz. Şükrü Bey: — Muvafık.. Dedi. Şakir Bey tabancasını çıkardı. Havaya etti. İki rakip kendilerini yere attı. lar. Ölü gibi yattılar. Silâh sesini duyan Nemide odaya koş- tu. İlki Aşıkımın da hareketsiz yattıkları” nı görünce, apartımanın kapısında nöbet bekdiyen Sadık'a sesl — Sad k, Bunların ikisi de ölmüş. Ba- ri sen gel, şu yarı kalan meclis tamamlı- yalım. e (gililyet Asrın umdesi “MİLLİYE T” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Meriç işin Ri ER Gelen evrak geri goçen mürhalı makara vasat merkerinden ve göre bugün hava 4x bu. zim asıl halk musikimiz tam manasi le saftır. Ondan oldukça bir şeyi mit ediyoruz. — Evet, çok güzel, dedi. ben de size onu söyliyecekti nu beyazla lasik tülenileime Gn» bik etmesiyle kabil olmuştur. Sizin — böyle yapmanız pek âlâ mü dür, Madrit'in bu Gepenç © Darülfünun- cusu, İzmirde kendisini ve taleböleri- ni candan karşı im arka» 'daşların az zamanda en iyi bir dostu oldu. ... Edebiyat Fakültesinden güzel bir Banım, yanındaki erkek arkadaşiyle yanımıza yaklaşıyor, bir köşede Türk İ ve ecnebi kadın muharrirlerden bah- sediyoruz. Kendilerine “E. C. de Par do Bazan” i sordum. İspanyol muhar- lerinden yegâne tanıdığım bu ka- Alikamdan memnun olarak ba istediğim noktalar üzerinde cevap lar verdiler. Fransız edebiyatından, ezcümle Proust ve Gide'den de konu zahmet vermem. — Pazarlık ta et- mem. Kah kah kah! .— Yarısını da köye göndeririz, Yarısını da Nihal ablaya. Zavallı. cık könsümasyondan kurtulur. Ya- rısı da şeye.. Bursaya.. Yarısını da, — Sana ne kalacak? — Yayla yıldızlı Grabovski yavaşça mendilini çı- kardı. Başını öteye çevirdi ve hi- kâyesini Samuel'den işittiği Yayla kızı için başka başka gözlerinin ya- şını gizlice sildi. Üç arkadaş elele.. Uçü de yere bakıyor. Üçü de heyecan içinde... — Tık tık tık! — Giriniz! İçeriye uzunca boylu, zayif, es- merce bir delikanlı girdi. Beyaz dişli, yüzü güler, biraz çekingen delikanlı Petek'in elini sıktı: — Ben, İhsan İpekçi.. Yeni a lan Elhamra sinemasının ortâkla- rından. — Ben de Yayla kızı Petek. Kö- se dayının ortağı. Dördü birden gülüştüler. İkisini de tanırım Petek Ha. Rİ Bugünkü proğram İSTANBUL; 18. Gramofon. 18.30: Fransızca ders (İlerlemiş olanlara). 19.: Mah- mure Handan H. 1945: Fazilet H. 20.30: Eftalya H., Sadi B. ve arkadaş- ları, 21.30: Gramofon. 22.: Anadolu Ajansı, borsa haberleri, saat ayarı. MOSKOVA, 1481 m. 720: Sahak könseri. 1020: Konser. TİS: VARŞOVA, 1411 m. ani Tagansili Dane me- Gitar konseri. 2135: Berlin'den naklen: UMUMİ AVRÜPA,mm mekledaği bene 23: Haberler — Sigun musikisi VİYANA, 518 m. 20,50: Haftalık haber icmal (Mariya Ayla ta- rafından). Zi öderesinde senfemik Haberler. 23: Plâk. * TORİNO - FLORANSA — Plük. 2135: Berlinden mak- upa konheri. 71,05: Müsahabe. 20: Çek eserlerind. 1 Çarada plâklar çalınacak). A, 441 'SAKUNTALA,,. ikili Alfano'nun ©- BÖKREŞ, 394 m. 13: Plâk. Ili Komser. 10206 Devamı 2025: Plâk, 21: Taganni 2125: Radyo orkestrası 2320: Devamı. DRESLAU, 325 m. 2135: Uma Gi ve dana musikisi, ve e tavassut ediyor. p ve pan istiyenler. bir mektupla İl İş büre- muza müracaat etmelidirler, İşçi arayanlar MEMUR ARANIYOR Eski ve yeni harfleri bilmesi ciddi ve çalışkan olması, hesaplan anlaması lâzım İ dır. Ankara caddesi No. 52 V. B. adre- ine yalnız mektupla müracaat. a İhtira ilânı “ Mitralyözler için pervane şaftıma merbut idare tertibatı” hakkında istih- sal olunan 29 K. Evvel 1931 tarih ve 1309 numarak ihtira beratı bu dela mev kii file konmak üzre ahere devrüferağ veya icar edileceğinden talip olanla rin Galata'da Çinili (ORıbtım Hanında Robert Ferri'ye müracaatları ilân olu- G031) 20: Haberler. 2420: Ha bur, şuldu. Erkek arkadaşı sözünü bitirdikten sonra genç İspanyol kızı dahi Gide'e dair şunları söyledi: — Schvob ve P. Ouint'in A. Gide'e dair yazdıkları eserleri dikkatle oku- dum. O sıralarda “Los faux monnaye- urs” le İmmoraliste'e de yeni başlı mıştım. Gün geçtikçe, tuhaf bir ruhi hâletle değişiyordum. “O ilk zaman- larda seyyaremize gelseydi, (kendi kendini arama) ları ve bedii hulülle- riyle elbette bir peygi olurdu” diyenlere de hak vermek lâzım, Gide'i dinci telâkki etmek, kendi- sini katiyyen anlamamaktır. Bazıları yazılarmdaki Protestanlığa yahut Ka tolik Jarma kızarlar. Fakat niçin? Onu “Büyük meçhul” ün Ne şinde her kapıyı çalan, her dar dan girmek istiyen, tabii kanunlar minci asır “Aziz mek doğru değil midir? ... Carsamba günü misafirlerimizi n- #urladık, - Gerek profesörler ve gerek *e tlebelerle oldukça mühim miktar da his ve fikir alış v nım, — Beni Tepebaşı için bedaveye kiralamağa mı geldiniz? — Ne münasebet? Hikâyeyi anlattılar ve gene gü- lüştüler. İpekçi: —Ben, dedi. Sadece ziyaret i- çin geldim. Sizi Ankaradan tanı- yorum. Biz burada sinemacılık e- diyoruz. Yani tam mânâsile bir ti- caret. Fakat ben bu ticaretin şari- na, hastalığına, ideolojisine saplan dım. Bütün idealim bu memlekette Türk stüdyosu meydana getire- ilmektir. Yapabilecek miyim Ya- pamıyacak mıyım? Orası ayrı bir iş. Fakat ben diyorum ki işe en kü- çük çapından başlarsak bunu başa- rırız. Dumlupınarı, Lausanne'ı Ya- pan bir memleket stüdyosunu da yapar. — Siz de Leman gibi Yayla kız- larile pazarlık edecek misiniz? Odanın içine bir kahkaha yayıl- dı. — Ben mi? Bazı arkadaşlarım belki.. Fakat ben asla! Yalnız he- nüz arkadaşlarımı kandıramadım. Onlar çok tüccar şeyler. İşin ideo- lojisini kavrayamıyorlar. (Devamı var)