( Sanat ve Tenkit e Genç Türk san'atkârları “Bazı eski sanatkârların “ eklemedir. Onlar, bir rakı ve morfin müptelâsı gibi | yeni heyecanları, ancak “ oportünizmin ve epikürizmin meptelâsıdırlar.,, “ Sanati inkılâbın sağ eli tanı- yoruz. İnkılâbı istediği terbiye- yi ve telkini yapacak sanattır!” Derken sakat ve dar bir görüşle yalnız edebiyatı düşünüyor de ğilim. Bunu söylerken hattâ bütün ince sanatlarla beraber sinemayı ve radyoyu bile hatırda tutuyo- rum. Sanat derken insanların beş hissi gibi cemiyetin beş hissi de. mek olan beş ince sanatı aklıma getiriyorum. Bütün serzenişlerime, iddialarıma rağmen edebiyatı da- ha ziyade - halk söziyle: - imana gelmiş buluyorum. Edebiyatın €- inden tutulup gözetildiğini gör- mekle seviniyorum ve bütün bun- lara rağmen hâlâ davayı anlamı- yan şair ve muharrir olursa ona â- deta bir düşman hıncı duyuyorum. Fakat cemiyet denen şahsiyetin havassı hamse sinden öteki derdi- ni düşünürken böyle bir hamlede hırçın bir atakla genç sanatkârla- ra kızmayı doğru bulmıyorum; on- ların hareketsiz ve esersiz görünü şünü mazur görüyorum: İşte resim, işte heykeltraşlık, iş- te tiyatro, işte musiki! Ve hattâ iş- te beden terbiyesi.. Bunlardan ba- zılarını birer çarpık diktatörün e- linde sanıyorum: (Edebiyattaki ve edebiyat tari- hindeki çarpık diktatörcükleri her- kes biliyor ve yazıyor.) Her kıy- meti şeyhin kerameti gibi kendin. den menkul dedikleri veçhile yal- nız kendisince teslim edilmiş de- hasınm mihengine vurarak bir ke- nara atan ve nerdeyse hepsi ağa- | racık saçlarma rağmen hâlâ jön prömiyerlik etmeye özenen bir re- jisörü düşünürken acı acı gülmiye mecbur oluyorum, Gene sonra berri ve bahri kuv- vetlere sahip bir diktatörceğizin Sanayiinefiseyi yalnız (binaları değil bütün mevcudiyetleri ile bir malikâne gibi görmek istediğine çok defa yakından şahit olurken içim eziliyor ve hüznümü tadil i çin şu acaip nükteyi buluyorum: Galiba kendinin dışındaki sana- | ti ve zevkiselimi, kolay yutmak, kolay silip süpürmek için olacak; | onu hep ya bir tas meyva, ya bir demet çiçek ya bir çıplak kadın o- larak resmediyor ve ettiriyor! Kendimi bedbinliğe kaptırırken bir Hadinin, bir Râtip Aşirin hazır ladığı heykeller, bir Ahmedin, bir Ömerin yaptığı resimler aklıma ge | İiyor ve o zaman dişlerim gıcırdar- ken dudaklarım gülümsiyor; genç- liğe inanıyorum... Her zaman kendi içimden tek- rar ettiğimi nihayet bana açıkça söylemek fırsat ve denemesini ver- kleri için onlara içimden teşek- kür ediyorum: İstiklâl marşını ni çin bir Danonçiyoya, bir V ısmarlamıyoruz da heykeli »onikaya, bir Kripele ısmarlıyo- ruz? Davamıza inanmıyan hangi adam, bir fi Milliyet'in edebi roman: istidatların önüne set çekmek isti- yen bu pasif, bu sinsi ve hırçın istipdatları devirmek, sanatte de milli ihtilâli yapmak, sanat dün- yamıza da ferah ve feyizli demok- rasi havasını getirmek zamanı gel- miştir. Onların yeni heyecanları, ancak eklemedir. Onlar, bir rakı ve morfin müptelâsı gibi oportü- nizmin ve epikürizmin müptelâsı- dırlar! Nasıl bir tiryakiye rakı ve- ya kahve içirmeksizin iş yaptıra mazsanız onları da bunlardan al- dığınız zaman hiç bir şey yapmaya kadir değillerdir. Onun içindir ki: yeni sanat heyecanları, yeni dava imanları hep iyreti, hep yamama- dır; onlar ezeli « özlü sanatin an- cak paradoksunu ve demagojisini yapabilirler! pça için değil daha fazla bir , bir idareimaslahat keli- mesi olduğu için kullanmayı iste- miyerek ıslahı değil yenibaştan yapmaya shdeden Mustafa Kemal fırkasının İsmet Paşa Hükümeti- nin kudretli ve bilgili Maarif Ve- kili, muhakkak ki: Bütün sanat müesseselerini, sanat varlıklarmı ve bu cümleden olarak Sanatler Akademisini de yenibaştan yapa- cak bize bir cüümhuriyet, bir inki- lâp Sanatler Akademisi verecek- tir. Bugün; ne maksatla olursa ol- sun, yaratılacak veya diriltilecek müessesesi olabilmesidir: Adde- dilmesi değil tam olması... Eski Sanatler Akademisi, bir in- kılâp müessesesi değildir! Behçet KEMAL RADYO Bugünkü proğram 18,18,30; Gramofon. Franizca ders (İlerlemiş ol: r heykeli yapabilir? | , Alaturka saz (Kemal Niyasi bey ve kadaşları. 20, 20,30 (Nebil oğlu İsmail Hakka Bey) 2020: 210: (Kemani Reşat Bey ve arkadaşı 22, itibaren Ajana borsa haberleri saat ayarı ANKARA i 1320 yolonsel konseri - 16 Alaterka sax 20,15 Ajans haberleri. VARŞOVA Ili m, 31 karışık konser, 23 dans musikisi, 125 Stüdyodan & VİYAN: 518 m. 2048 mey'eli konser, 71,20 abftanın vi 21,48 li lam Köy hayatın nil, 23,40 plâk. .ANO - TORİNO - FLORANSA » plâk, 215 Siy isimli Ferre 21 Sokol yaralardan 24 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Bir doktorla asistanı (koğuşa girdi. Bakabilen bütün gözler dok- torlara çevrildi. Bütün koğuşun i- ki doktordan öyle bir sıhhat gözle- yişi vardı ki asistanına fısıldadı: — Şu pavyonlar çabuk bitsede doktor muyuz, h e miyiz, iz anlasak. İkisi de bütün hastalara şefkat, vel dolu gözlerle boşuna baktı- — Nasılsın Hatice Hanım? olma doktor bey. İyi- ceyim. Tıkanıklıklar seyrekleşti. — Sen nasılsın küçük? Bir da- ha gineme için tentürdiyot içecek- misin? tentürdiyotun bir okkası bile a- dam öldürmez. Mide hemen geri çıkarır, acısı böyle yanınıza kâr AY. Ya sen nasıl oldun kibritçi ha- nım? Zatürreeden kurtulan ince yüz- li, iri gözlü bir kadının önünde durdular. Doktor uzun uzadıya muayene etti. — Kefeni yırttm kadınım! dedi. Millete dua et. Artık hiç bir şeyin kalmadı. İki gün sonra çıkaraca- ğim, Kadın battaniyenin ucunu avuç lıyarak: — Ben daha iyi olmadım. Çok hastayım, dedi. — Ben de diyorum ki senin hiç bir şeyin kalmadı. — Dizlerimden aşağısı sancılar i- çinde doktor bey. Doktor yanındaki hastayı mua- yene ederken kadm parmağının ucunu dudaklara götürerek: — Gizli bir söyliyeceğim var, Demek istedi. Asistan da “şim- di dinlerim,, gibi gözlerini yumdu. Doktor biraz ilerleyince hastanm yanma gitti: — Bir şey mi söyliyeceksin? — Evet. Gizli. — Söyle. İ mez, & | larla müzeyyen yaratmış her müessesenin ilk vasfı, inkılâp | İ ketti. Körl Marks'ın (Sermaye) adını (Edip B. | « MILLIYET PERŞEMBE. 6 çişi ER Saçsız baş Bugün saçsız başlara çök rastge- or. Nereye giderseniz. gidiniz, iroda, klüpte, trende, dairelerde daima bir çok saçsız başlıları görür- | sünüz. Bunun böyle olması icap et int insanın başmı güzel saç- | ve onların muhafazası kendisine bırakmıştır. | Saçsız baş tabiate larşı bir zillet ve hakaret manasını ifade eder. Mücer- | rit bayat sahibi kimselerden ticaret kâtipleri, iş adamları ve bunun gibi kafa işlerile uğraşanlarm alelekser saçları düşüyor. Bu türlü başı saçsız kalınmasının en ziyade sebebini sıkı şapka giyilmesine hamlederler. Di- ğer bir sebep te her gün saçları su i- le wlatmaktır. Burada su kururken kafa deri gudelerinin ifrazatiyle bir pasta haline gelir. İşte bn pasta saçların etrafma çarh gibi yapışıp onların vakitsiz ölümüne ve düşme- sine sebep olur. Sıkı yakalık ta saç- ların dökülmesine sebep verir. Bu da bütün damarları üzerine tazyik ya- par, bu suretle (saçların O kökle rine giden kan miktarmı azaltır. Bu- na karşı yapılacak çare saçsızlığı hâ- sıl eden sebeplerden hiç birinin tesir etmesine meydan vermemektir. Sert ve sıkı şapka yerine yumuşak ve gev şek bir şapka kullanmak, saçlar her sinin deveranmı kolaylaştırmak masajlarla yumuşatmak için her tür- lü tedire baş vurmaktır. Bu tedbirler arasmda masaj çok müessir ve ziya- de faydalı olur. Baş derisini masaj hiç olmazsa beş on dakika kadar ön- den arkaya uzunluğuna Ve yanlar- dan haçvari yapılmalıdır. Ayni za- manda dışarının temiz havasını çok- ça almak için idmanlar yapılmalı, miz ve besleyici yemekler yemeli, U- zun saatler kapalı yerlerde kafa iş- lerile uğraşmaktan sakınmalı. İçeri sinin havası harekete getirecek ve esinti yapacak vasıtalar kullanmağı da hiç unutmamalıdır. Bir çok tifo iskarlatin ve kızamık geçirmiş kim- seler nakahat esnasında saçlarınm avuç avuç döküldüğünün farkına va- rırlar, Bunun sebebi hastalık esnasın da zehirlenmiş olan kan saçlarım kök lerinin hayatiyetini mahvetmesinden ileri gelir. Bunu görüp te bu gibi kimseler hiç merak etmesinler bir müddet sonra nihayet Bir kaç ay ge- çince daha sağlam ve kuvvetli saç- lar o saçlarm yerine gelecektir. Dr. ŞÜKRU Yeni neşriyat Sermaye Haydar Rifat Bey külü gerisinin 7 inci kitabı olarak yeni bir €ser neş- taşıyan eseri Haydar Rifat Bey tara- fından tercüme edilmiş ve &n'nefis bir cilt halinde piyasaya çıkarılmıştır. Dağ adamı Suat Salih isminde genç bir istida- dın eseridir. Mersin'de basılmıştır. İs. tanbalda satılmaktadır. Değimli deyişler Ayi lehmet Necati Beyin şiir- reriğir, Kitip halinde meşrödilmiştr. Bulgaristan'da spor «Bulgaristanda Türk Spor Birliğir nasıl doğdu ve nasıl “Tutan oldu?.” başlığını taşıyan Tunah o Ali Hüsnü Beyin bir risalisi neşredilmiştir. AH Hüsnü Bey İstanbulda Bastırtığı bu risalesini sporcu ve Turancı gençlere itbaf etmektedir. Yunüs Emre divanı Bürban Ümit Bey Yünün Emre bir emel ve tetkikin mal iki cilt için de fikrlermizi zacağız. Güzel ve itinalı . bir surette basılmış olan bu kıymetli eseri tavsiye ederiz. Aman doktor bey, sen bi in. — Söyle. — Ben doktor beye yalan söyle- dim. Hiç bir yerimde sancı, bas talık yok. — Ben iyi oldum. — Yalnız. — Ben biraz daha buradan çık: | mak istemiyorum. | — Tuhaf! Niçin? | | — Söylesene! İnce yüzlü iri gözlü kadınm © gözlerinden © yaş: lar Oboşandı. ve © asistanım | kulağma söyler gibi mırıldandı: — Buradan çıkınca nereye gidece ğim? genç — Gidecek hiç bir yerim yok. ben kimsesizim. — Buraya nereden geldin? — Kocamla çocuğum bir hafta | içinde karahummadan öldüler. Bir yere süt analığına girmiştim. Ora- da hastalandım. Şimdi beni oraya almazlar ki. — Bir çaresini di Ve asistan düşünecek biç bir çaresi olmadığını düşüne düşüne ilerledi. Veremli kadın doktora yalvarı- | TEMMUZ 1933 ze ÖİİTHİKAYE Sİ Ceza — Doktor, artık yemeklerime bir az genişlik vermekte bir beis yok sanı- rım. Tansiyon meselesi de halledil dikten sonra daha ne bekliyelim? — Bir az daha bekliyelim. Perhizden o kadar yılmış ve işte: | k hası öyle gerinmişti ki her gece uyur ken,gördüğü bütün rüyaların deko- runu, mutfak ve yemek odası teşkil ediyordu. Doktorun bütün tavsiye ve urarna rağmen Çinari Bey artık ta- hammül edemiyecekti. Gözlerini nüne o muhtelif et kızartmaları, do- matesli, salçalı pilâvlar geliyor, â ta kendinden geçiyordu. — Sanki ne olacak, diyordu, num bir kaşık, yalnız bir kaşık üstü nohutlu pilâv yiyebilsem. Ölür mü- yüm acaba?. Fakat Doktorun hükmü de ne ka- dar kati ve sert idi: — Eğer ağzımıza menetliğim ye- meklerden bir lokma alacak olursa- nız derhal ölürsünüz... İşte o kada Her doktor bu kadar açık konuşmaz; fakat ben açık bir adamımdı Doktor asabi asabi odanın içinde | dolaşıyordu: Nedir efendim bu haliniz ?. Bu te girinceye kadar hiç doktora gözükmediniz mi?. Tam 130 kilo... Düşünün bir. kere, 130 kilo insanm tansiyonunu arttırmaz da ne yapar. Gülerek ilâve etti: — Anlaşılıyor ki, meselâ yağı di- bine sızmış pilâva, makarnaya daya- Bamıyorsunuz.. Etlere hele hiç taham mülünüz yok... Hem insan kırlımdan sonra ete veda etmelidir. Doktor bileğindeki saatine baktı: — Giderken size küçük bir fıkra anlatayım. Bir dostüm vardı, derdi ki: İstediğimi yiyeyim de, üç yatayım. Bu ahbabımı görseniz Ne yerdi; ne yerdi.. Bir gün bir ziyafette fazlaca atıştırmış. Hemen o akşam bayım yatağa düşmüş.. Ge- ce yarısı çağırdılar... Gittim. Evin içi pürteliş .. . Çok şişman ve çok obur dostum, baktım inliyor... Sordum: Nasıl de- dim. üç gün yatmağa razı mısın.. U- zatmıyalım.. Üç gün geçti, kalkmadı. Evet kalkmadı. Hattâ hiç kalkama- dı.. İşte hâlâ o yatışı. Doktor sustu.. Sonra hastaya dö- merek: — Anlıyorsunuz ya, dedi, işte in- san böyle gidiverir. Sakın perhizi bo zayım demeyin. Haydi şimdilik Al lahaısmarladık. s.. Doktorun söyledikleri, anlattığı fiken doğru mu idi?. Çinari Beü bum ları zihninde bir müddet muhakeme etti, Evvelâ müthiş bir korku duyma ğa başlamıştı. Fakat sonra yine: — Adam sende, diyordu, bütün doktorlar böyledir, bir takım şeyler- den insanların nefsini menederler. Halbuki kendileri o muhterem şeyle- rin iki mislini yaparlar. Çinari Bey karar verdi. Arık de yanamıyacaktı. Gece herkes uyuduk ak ortadan çekildikten son- mutfağa inecek, bütün ye- Kaç haftadır e yüzüne, pilâv, tatlı yüzüne hasret- İ &. Acaba bugün ne yemek vardı. Sev İ diği yemeklerin olması için o kadar dun ediyordu ki... Gece biraz uyuduktan sonra uyan dı. Saate baktı. Yarmı geçiyordu. Ses çıkarmamak için çıplak ayaklar- la odadan çıktı, korideru geçti, mut fağa girdi. Tel dolaba yaklaştığı va- kit, Cennette memnu meyveyi yiyen adamın duyduğu ürpermeyi hisesdi- yordu. İlk gözüne çarpan şey geniş, yay- van bir kayık tabağı içinde fıstık üzümlü tepeleme yığılmış kuzu pilâv oldu. Üstünde de ar gibi wş bir koca et parça yatıyordu. incinden ne yapacağını şaşırdı. Çatal, kaşık, bıçak her şeyi unuttu. Haftaların verdiği hasret ve ayrılıkla l — Beni çıkarınız. — Öyle şey olur mu? — Olsun doktor bey. Benim bir şeyim kalmadı. Sen hastasın. — ğer Çıkarınız beni. — Niçin çıkmasını istiyorsun? — Daha çabuk ölmek için. Ayak ucundaki bacağı şiş koca- karı homurdandı: — Çıksın çıksın doktor bey. Tü- kürüklerini yüzümüze gözümüze i saçıyor. Böyle terbiyesiz (hasta görmedim. Sıra Özügül'e gelmişti. Köyden getirilen bu mu? — Evet. ne ettiler ve doğrulunca birbirine baktılar, — Komplikasyon! — Evet, öyle. — Uzun yol geldi ii Koğuşun en eskisi olduğu için ktorların konuşmalarından bi- az bir şey anlıyordu. Kendi ken- | dine: — Hah! Dedi. Bir kaç saat son- kata indirirler! Koğuştan çrkarlarken doktor | fransızca söyledi: ca | İki doktor uzun uzadıya muaye- | Veremli kadın yüreği hop et- | ra bunu da bir battaniye ile aşağı | KULAK EEE da fArıR Felekten bir gece çalsak. Arkadaşlarla bir arada eğleni- | yoruz. İ © Gramofon, meşhur şarkıyı ça İ lıyor: ,Bu gece çamlarda kalsak ne olur? Felekten bir geceçalsak ne olur. Denizde mehtaba dalsak ne 0- lur.. Felekten bir gece çalsak ne o- lar. Ben sordum: Felek, felek der, gideriz. Dünyada ne kadar fena tesadüf- ler varsa, hepsi sanırız ki, feleğin işidir. İyi amma, evvelâ felek kim? Her halde bizim ,,Milliyet” teki Felek olmıyacak!.. — Ona şüphe yok, neşeli ,Fe- lek” ten can sıkacak şey sadır ol- maz. — Pel halde kim bu felek? Kimsenin cevap vermediğini görünce eski evlilerden birisi ni çekerek söze karıştı: — Hakiki felek kimdir, bil mem, Fakat şarkıdaki felek bizim hanıma çok benziyor! — Nereden anladın? Güldü: — Arasıra, benim de ona böy- le melül melâl yalvardığım za- manlar vardı — Karıcığım.. Ne olur? Çok kalmaz, gelirim. Bu gece şöyle bir dalaşayı! Fakat, bizim felek, hemen kaş- | İarını çatar: — Bensiz gönül eğlendirecek- sin, değil mi? Yama yok! — Ne olur. karıcığım! — Dedim ya... Bırakmam! Uzatmıyalım, şarkıyı düzen a- | damcağız da her kimse benim gi- | bi yüreği yanıklardan biri... Karı- | sından bir gece çalmak için baksa na, ne diller döküyor zavallı... Felekten bir gece çalsak ne olur, Bu gece çamlarda kalsak ne olur.. Denizde mehtaba dalsak, ne ir, Felekten bir gece çalsak ne olur? M. SALAHADDİN Londrada imza Ettiğimiz mukavele (Başı 1 ökei sahifede) yardımlarda bulundu. Nihayet Londra- da Rusya ile hududu olan bazı devletler Hariciye nazırlarmm bulunmasından is- tifade ve bunun neticesi olarak bir muka- velename aktettik.Bu mukavelename Sov yet Rusya ile hududu bulunan yedi dev- İct tarafından imzalanmıştır. Bu sebepten dolayı bu itilâfm akti hu- susunda mekani olanlarla itilâfı imza et- olanlar yekdiğerini tebrik etmekte- dirler. Rasya — Litvanya mukavelesi LONDRA, 5 A.A, — Temmuzun ü- ü dördüncü günleri Sovyetler ile birçok hükümetler arasında im. zalanan mukaveleyi andıran Rus » Li vanyı da bugün Rus elçiliğinde imza edilmiştir. —— haddine kadar açtığı ağzıma atıştır. | mak oldu. Etleri koparıyor, koca par çalar halinde, hattâ hiç çiğnemeden yutuyordu. Artık Çinari Bey kendin. den geçmişti, ne kadar yedi, bilmi yordu. Habire yiyordu. Yedi, yedi.. Bitirdi diyeceksiniz. Hayir Çinari | Beye tabağm dibini bem beyaz gör- mek nasip olmadı. Çünkü tansiyon'u ş, nihayet bir raddede hemen Yağmur bayramın Tadını kaçırdı — * sahifede) İn gezmek ve tai yenler hiç istif (Başı | kandilden de açık hav: bir gün dinlenmek is de edememişlerdir. Evvelki gün başlıyan yağmur, uzuf ve kısa fasılalarla dün sabaha kadar gö senti halinde devam etmiştir. Dün sabah, ufukta tekrar kara bulut lar dolaşmağa başlamış ve bunu çok göf meden şiddetli bir yağınur takip etmiş tir. Yağmur, bir aralık âdeta sağnak bö lini alınış, kış yağmuru gibi uzun ve sü rekli olmuştur. Bir çok ihtiyarlar 30 - 40 senedenbefi yaz aylarında bu kadar sürekli yağmı” ra tesadüf etmediklerini söylemektedir ler. Yağmur dün bilhassa öğleye doğrü şiddetini artırmış, sokaklardan saatlere seller akmıştır. Kandilli Rasathanesi müdürü | Fatif Bey havalar hakkında demiştir ki: — Mevsimsiz yağmurlar bir depresi yon eseridir. Barometre, dündenberi dit şüyor. Bugün (dün) öğleden sonra 7Sİ milimetreyi kaydetmektedir ki | asgafi hade düşmüş demektir. Havanın bu get ce sabaha karşı iyiliğe yüz tutması vE yağmurun kesilmesi çok muhtemeldir.” Hararet derecesi de yağmurla bere ber düşmüştür. Dünkü hararet vasati olarak 15 dene ce idi. İZMİR 5. A.A. — Milli hakis i yıl dönümü. olmak dolayisile şehir baştan ba- şa donatılmış , resmi ve hususi müessesat ve bilumum nakil vas” taları bayraklarla o süslenmiştir. Bugün saat 18 de halkevi salonuf da bugünü kutlulamak için bir toplantı yapılacaktı ZONGULDAK 5 A.A. — Sultanları. li Ha ği büyük günün yıldönümü çeker. de coşkun heyecanlarla kutlulanmıştır. Göz Hekimi Dr. S5. Şükrü Birinci sınıf mütehassıs (Bâbrali) Ankara caddesi No. 6 DOKTOR | Hafız CEMAL Dahiliye hastalıkları müt Cumadan maada hergün öğleden sonra saat (2,30 dan 5 e) kadar İstan bulda Divanyolunda 118 numaralı hu" susi dairesinde dahili hastalıkları mus“ yene ve tedavi eder, Telefon: latanbuli/ 22.398, DOKTOR Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzük eczahanesi karşısında Sahne sokağında 3 numa- ralı apartımanda İ numara. Asrm umdesi “MİLLİYET "ür. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK LE 4— 7189 Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti Büshalar 10 kuruştur.— Garete ve ik işler için müdüriyete mü Gazetemiz ilânlerin rae İiyetimi kabul etmez. ş mitsizdir. Siz de sık sık yoklayı- Bız. Belki fevkalâde bir şey olur. Ummam ya. Rüküş - Günsel - Petek Mutfak gibi kullanılan bitişik Cazzız! Saç sobalı sofada bir çorap to- puğu yamamakta olan büyük hs- nım iğnesini çorabın bir tarafına iliştirerek başını kaldırdı, Karşı- sında hem maşa ile mangalın kül- leşmiş ateşini karıştıran hem ko- nuşan misafir hanıma gülümsüye- rek baktı: — Elleri dert görmesin, Rüküş- | üm pek güzel plav pişirir, Ağzını za lâyik. Rüküş o kadar yağ cazırtısı, hı- şırtısı arasında bunu işitti. Delik- | li kepçe ile plavı tavlarken sordu: — Ne söyliyorsun anne! — Seni övüyorum kızım. — Ama verdiğin sözü de unu- tuyorsun. Bu hırçın sese annesi tatlı bir karşılık verdi: — Yanıldım, unuttum yavrum. İhtiyarlığıma bağışla. Perihan diyecektim, Rüküş * diye ağzımdan kaçtı. odadan İosakin saçlar geldi Eygi | nın ağzını açtırmaktan büyük hanım sustu. Misafire doi ru eğilerek çok yavaş bir sesle; / Rahmetli babasına kazasi Nazif Molla derlerdi. Belki ii | mişliğiniz | vardır. Merhum hep Rüküş derdide... babasını de Rüküş dedikçe larım da. Aman, yerin kulağı sen de benim kızım sayıl kimse duymasın, Sultan Hamit fendimiz daha elmaslı tahtında ken Rukiyem doğmuştu. Ebühüda E Padişahimren arzetmiş: — Sultanım! demiş. Has nuz Kazasker Nazif Molla ben: nizin bir kızı dünyaya geldi. Pek memnun olmuş efendi Bir kese altın ihsan etmiş te de oldu. Adını Rukiye le bapunki de Rukiye olsun. | İse ri yale Ke Rukye, Kal SA ii le değil de aralarında bir gün fi vardır. İ Ama sağ olsun kendine ne R kıye dedirir, ne de Rüküş. (Arkası vafi — Benim de dün gece bir