23 Şubat 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

23 Şubat 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

idi Ez De Jj TMilliyet Asrın ümdesi “MİLLİYE Ttr. 23 ŞUBAT 1933 İdarehanc: Ankara caddesi; 100 Ne Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numuraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matbaa 24310 ABONE UCRETLERİ : Türkiye için — Hariç işin L LK 3 aylığı 4— 8s— aş 750 M— Zz , 4— 3— Gelen evrak geri verilmez. — Müd- deti geçen nüshalar 10 kuruştur. Ga- zete ve matbaaya ait işler için mü- diriyele müracaat edilir. BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy rasat merkezinden veri- len malümatı yöre bugün hava bulutlu ve mütehavvil rüzgârlı devam edecek tir. Yağın ihtimali vardır. 22-233 tarihinde hava tazyiki 783 inilimetre en çak sıcaklık 15 en az 5 santigvet kaydedilmiştir. Belediye, vergi, hizmet Gazetelerden belediye “maka mına kadar geçen yeni © belediye vergileri münakaşası münasebeti- le gene bir kaç satır yazacağım: Hükümet bütçelerinde (meyil daima varidatın artmasına doğru- dur. Çünkü orada esas masraf bütçesidir. Masraf ta memleket müdafaası, umumi sıhhat, irfan, ziraat, ticaret, nakliyat ve nafia işleri gibi bir milletin yaşaması ve varlığını zaruri masraflardır ki; geri bıra- kamazsınız. Onun için hükümet milleti fedakârlığa © davet eder. Dünyanın medeni milletleri bu son senelerde daima bu fedakârlığa müracaat etmiştir. (Hükümetimi- zin bu sene yeni vergi tesis etme mek, yeniden maaşlardan tenki- hat yapmamak hakkındaki kararı da ayrıca şayanı tebriktir). — Binaenaleyh hükümet bütçele- rinin varidatını arttırmağa doğru bir akış vardır. Fakat belediye ve şehir vergileri böyle değildir. O- rada irat ve mükellefin yüklendi. ği külfetin eksiltilmesi Çünkü efradın tediye kabiliyeti namahdut değildir. Hükümet ver- gisi esas olduğuna göre onu arttı- kısmıya çalışmalıdır. » Halbuki son projenin ruhu bu- nun tamamen zıddıdır, o Çünkü: Bu yeni belediye vergilerinin hede fi binalardır. Bina ise memleketin belli başlı umran unsuru ve serve. tidir. Şimdi, yeni projeye göre bina- lar üzerine bu şaşılacak nispette. ki vergiler tatbik edilir ve alınır. sa, kiralar biraz yükselir, binala- rın irat nisbeti eksilince kıymeti de düşer. Çünkü bir mülke getir. Lolâ baygın bir bakışla ona baktı. Apostolidiz Efendi bu sı- rada yeni bir (şampanya şişesi açmakla dü. Hiç sesini çıkarmadı. “Pavlos” u uzaklaştı- ran bu tesadüften biraz fazlaca memnun olduğu seziliyordu. Beşçınar bahçesinde Saat on bire yaklaşıyordu. Beşçınarın bir çok yerlerinde- ki lâmbalar söndürülmüştü. Dön- medolabın gıcırtısı kesilmiş, ni- şan atılan kısımın kepenkleri in- dirilmişti. Yalnız, incesazın çal. dığı yerde aydınlık vardı. Sekiz ön masa başında otuz kırk kişi çakıştırıp duruyorlar, ara sıra hoşlarına giden bir şarkıyı tek- yar ettirmek için çalgıcılara rakı. lar, biralar rsmarlıyorlardı. Beşçinar bahçesinin bir kaç kısmı vardı. Faraza “Lü kısmı, çocuk bahç £& orta oyunu oynanan, valşi hayvanlar teşhir edilen yerleri koruyabilmesi için | esastır. | için belediye vergilerini | rada göre kıymet verilir. Bu kıymet düşünce hükümetin aldığı kıymete müstenit (o gayrimenkul vergileri de düşer... Bu netice mut lak ve içtinabı gayrikabildir.. Bu sözlerimle belediye hizmet. lerinin ihmal edilmesi fikrinde de- Zilim, Ve düşünüyorum: Acaba İs tanbullu, İzmirli, Bursalı elhasıl şehirli verdiği vergi © nispetinde hizmet ta « muıdır?.. Bunun hesabı kolaydır. Belediye vergisi demek şehrin temizliği, sıhhati ve beledi inzibatı için verilen para demektir. Belediye müessesesi bu parayı benden alıp o işe sarfetme- ğe memurdur. Tetkik edilmesi lâ- zımgelen şey bu paradan ne nis- peti kalem ve belediye müessese- sinin masrafına ve ne kadarı asıl belediye hizmetine gitmektedir.? Amerikada şehirler (o arasında kim en az kalem ve belediye mas rafı yapıp belediye vergilerinin en büyük miktarını o umumi hiz- metlere sarfediyor? diye bir müsa baka yapılmış. Bunların içinde be- lediye kalem masrafını yüzde iki, üçe kadar indirenler olmuş, ama bir çok memurlar, şefler, meclis- ler bizim burada fırka teşkilâtr, spor teşkilâtı milli teşekküller de hasbi ve fahri çılışanlar gibi be- dava - çalışmışlardır. bunun kabil olduğunu zannetmi- yorum. Amma düşünüyorum ki; * Belediye kalem ve memur masra- fı ümum iradın yüzde 258 ini ge- çemez diye: bir kanun . varmış. Acaba bizim Belediye bütçeleri bu nisbeti muhafaza etmekte mi- dir?.. Nihayet 100 kuruşluk çöp ve temizlik işi için dört yüz kuruşluk İ kalem masrafı yapıyorsak | buna mükellef ne yapar, varidat bütçe- si ne yapar... Zannediyorum ki; Belediye bütçesi açıkları nasıl kapatacak hazırlamak, Belediye verğilerinin eksilmeye doğru olması lâzım ge- len meyline de uygun olur. Samsunda A.R. Beyefendiye yemek kitabınm kabile metni arasındaki uyğunsuzluktan asabileşmiş görünüyorsunuz. Hak veririm. Lâkin çok defa bir gaze- tenin ismile münderecatı arasnda bir mekalenin serlevhasile satırla- rt arasında ve bir şahsın mesleği le işi arasında öyle tezatlar görü- yoruz ki; ( sizinkini ozemzemle yıkanmış addetmek zaruretinde- yiz. Peyami Sefa Beyin vaziyeti Bütün matbuat arkadaşlarını ve matbuatı | iğrenç ve rezil diye tavsif eden eski arakadaşımız Pe- yami Safa Beye, bu iğrenç muhit- ten çekilip ıstıraptan İması- nı tavsiye etmiştim. Dünkü Cumhuriyet'te bü tekli- fime karşı yazdığı yazısından bir kısmını aşağıya naklediyarum. Bu cevabın serlevhası — dikkat edi- niz — şudur: CİDDİYETE DOĞRU “Anlaşılıyor ki; Felek Bey; ge- ne bir arkadaş sıfatını terkederek başımın İ Bir | bir sinek ısrarile ucunda | dört dönmek niyetindedir. o Son i günlerin şahsiyatından bana da MAKEDONYA Aşk, Kin, Politika ve Kan, Müellifi: Nizamettin Nazif seseeesasearammesen azli | bile vardı. Gündüzleri oraya gidenler, | küçücük bir kameriye içinde tu; | haflıklar yapan cüceleri veya bin kiloluk gülleler kaldıran “Cihan pehlivan” (1) larmı seyreder. ler; bazı geçkin çapkınlar da ço- cuk bahçesi etrafında dola- şarak dadılar, sütnineler ve kör. pe hizmetçi kızlarla (1) “Aşma fişna” yaparlardı. | Sular kararmca pehlivanlar, cüceler ve hizmetçi kızlarla dadı. lar bahçeyi terkettikleri için bit- tabi bunlarla alâkadar olanla- rm kalabalığı da yavaş yavaş Beşçınardan uzaklaşırdı. İşte a- sıl bundan sonra Beşçınarın çalgılı rakı âlemleri başlardı ki Selâniğin belli başlı keyiflerin- den biri de bu idi. Bir defa, Beşçmar büfesinde | rakıya hile katılmazdı. Yani ka- falar lendikçe (garsonlar, kör kandil olmuş müşterilerin burnuna rakının kötüsi | mazlardı. Müşteri ne Ben bizde | diye düşünürken bu Amerika sis- | temini az çok okşayacak tedbirler | zel kadma tesadüf ettiğine mem- ——————— Manyas mı? Garsonlar ona saba- | I mış adamlerdr. | şırlardı. O zaman NE Sakın, doğruyu söyleme! Sadri Efendi vapurdan çıktık- tan sonra, bir müddet daha İstan- bulun panoramasına, (köprünün kalabalığına, gidip gelen Şivketi- hayriye vapurlarına baktı. İzmir- den İstanbula gelince, insan nasıl değişiyor? Sadri Efendi servet ve sâmân sahibi idi. İzmirde eşraftan sayılı- yordu. Bir şirketin de heyeti idare azasındandı. Herkes itimat ettiği için, heyeti idare bir içtimamda şirkete ait bir işin görülmesi 'için kendisini İstanbula göndermişti. Ortalık güneşli, haya iliktı. Ah bu İstanbulun baharı!.. İnsani â- deta sarhoş ediyor. Vakit öğleye yaklaşıyordu. Sad- ri Efendi şöyle iyi bir lokantada evvelâ yemek yemeğe karar verdi. Karaköyde bir lokantaya © girdi. Güzelce karnını doyurdu. Yanıbaşındaki masada da tek bir kadın oturmuş, mahzun mah. | zun yemek yiyordu. Sadri Efendi kadına dikkat etti, İçinden: — Yarabbi, dedi, amcamın kı zına da ne kadar benziyor. Kadın da kendisine gözucü ile bakmıyor değildi. Hattâ gülüm- süyordu bile... Sadri Efendi bu gülümsemeden cesaret alarak de- di ki: — Hanımefendi, benim bir am- | cazadem var, ne kadar ona benzi- | yorsunuz, bilseniz. . Kadın: İl — Yanan! dedi, ben de sizi bir yerden tanıyacağım gibi geliyor. Şişlide oturmuyor musunuz ?. — Hayır, ben İzmirliyim. — İzmir? Ah, tanırım. Yalnız yazın çök sıcaktır. Artık muhavere kapısı açılmış» t. Sadri Efendi İzmirde bir şirke- tin heyeti idare azasından olduğu- nu, İstanbula bir iş için geldiğini ve hemen o akşam Kareket edecek posta ile döneceğini anlattı. Ve i- lâve etti: — Buradaki işimi göreyim: Ak şama kadar serbestim. Genç kadın sordu: p — Akşama kadar yalnız :kal- maktan sıkılmıyacak mısınız? — İsterseniz, beraber şöyle bir gezeriz. — Nasıl isterseniz. Sözleştiler. Sadri Efendi işini bitirdi. Ve Makbule Hanımı ran- devu verdiği yerde buldu. Bu gü- okuyucuya da usanç geldi. Felek | Bey, bir sinek kâğıdına yapışmış gibi gazetesinin yaprağı üstünde istediği kadar vızıldıyabilir. Da- ha gayrişahsi bir mevzuda ve da- ha dürüst bir eda ile söyliyeceği | güne kadar, onu monoloklarında muhatapsız bı | Benim yazılarımı ve eski arka- daşımızın bu satırlarını okuyanlar ikimizin ve hele Peyami Safa Be- yin vaziyeti a hüküm ve receklerdir. Ciddiyete doğru gi- den ve şahsiyattan (o şikâyet eden bu muharririn işte ciddi va gayri- şahsi satırları! koca Selâniğin içinde yalnız Beş- çmarda bulmak kabildi. | F bahçesinde | kı âlemlerinin en büyük husu- siyeti bu değildi. Halk buraya yalnız temiz rakı içmek veya iyi meze bulmak için gelmiyordu. Eğer Selâniğin meşhur musikişi- | nası Udi Ahmet Efendi lerini bu bahçede vermi ter- <ih etmemiş olsaydı, belki bir tek adam bile Beşçmarda içme- ği hatırma getirmiyecekti. Evet Beşçınara gelenler, yal nız Udi Ahmedi dinlemek için bu saatlara kadar içki içiyorlar ve oturuyorlardı. Udi Ahmedi; (2) saz takı- mında Kemancı Etem Efendi gi- bi mahir san'atkârlar ve çok gü- zel sesli büyük hanendeler var- dı. Bunlarm her birisi yalnız Se- lâniğe değil, civar o vilâyetlere, | kazalara ve köylere bile nam sal- Ahmetle arka- daşları ara sıra “turne” lere çı- karlar, Rumeli şehirlerini dola- bu müteva; musiki san'atkârlarının bir şehir- de bir hafta kalmaları o şehir halkı için mühim bir hâdise şek- i run” un (3) İ İ nundu. Fena bir maksatla değil, | ihanet etmek istemezdi. tesadüfü İzmire döndü belki de kendisine anlatacaktı. Makbule bir otomobil gezintisi teklif etti. Yanyana oturdular. Bü. yükdereye doğru açıldılar. Haki- katen İstanbulun güzelliğine do- yum olmuyordu. Havanın ılıklı; dan mı, lokantada içtiği iki İ şaraptan mı, yoksa dizinin yanıba şında oturan taze vücuda temas, tan mı, nedense, Sâdri o Efendi kendisini bam başka “hissediyor. du. Bir aralık gayriihtiyari kolu kadının beline dolandı. O zaman Makbule sordu: — Bizi ziyaret etmez misiniz?. *: Şoföre Şişlide bir apartımanın adresini verip geri döndüler. Sadri Efendi başı ağırlaşmış, | yücudü yorgun bir halde uyandı. | ğL zaman evvelâ o şaşırdı. Bu yabancı odaya nereden geldiğini düşündü. Yanıbaşında saçları dar ma dağmık genç bir kadın, gü- lümsüyordu. Birden kendini. top- ladı: ”—- Eyvah, uyumuşum, dedi, sa- at kaç? Makbule Komodun üstünde duran saate baktı: — Daha sekiz buçuk. . Sadri Efendi hayıflı hayıflı ba- şanı salladı: — Eyvablar olsun, vapuru ka- çırdık. Ben İzmire ancak öbürgün akşam varabileceğim. Ya karım kimbilir neler düşünecek? Bu minvalde (daha bir hayli söylendikten sonra, emrivakii ka- bul etmekten başka çare olmadığı için, iyi başlıyan günü tatlı tatlı bitirmeğe karar verdi. Evvelâ ka- rısıpa bir (o telgraf çekti. Sonra Makbuleyi bir otomobile | alarak | tekrar yarım kalan Büyükdere ge zintisine çıktılar. | Ni » Ğ İzmire döndüğü zaman, Sadri | Efendinin içinde müthiş bir üzün- tü yardı. Karısının müthiş ittiham ve serzenişlerde bulunmasından, yaygaralar koparmasından & kor- kuyordu. Evlendiği o gündenberi, ilk defa olarak karısını aldatmıştı. Hele ihanetini saklıyamamaktan da pek korkuyordu, Fakat karısı en küçük bir şüphe de ızhar etse, kat'i surette inkâr etmeğe karar vermişti, Eve vardığı zaman, © karısını yüzü, gözü şişkin bir halde buldu. Belli ki çok : — Ne var, ne oldu karıcığın? Karısı boynuna sarıldı: — Sadri, dedi, evvelki geceyi Istanbulda nerede geçirdin? Bili- İ yorum, beni aldattın, bir kaltakla yattın. Sadri Efendi hicabmdan oraya çöküverecekti. Karısı daha ziyade boynuna dolandı: söyle. . Bütün 24; Başka bin kadııla yetim de dil mi? Sadri Efendi durakladı. İtiraf Tini Saat on bire e, bar sml gi m e Beşçmarm her tarafmdaki lâm. balar söndürülmüştü. Koskoca bahçede şimdi, yalnız Udi Ah- medin mızrabından çikan ahenk- lere meftun olanlar kalmıştı. Ve Ahmet, kim bilir ne olmuş- tu da coşuvermişti, Saz heyetine mahsus kameri- İ yenin ön tarafında bir iskemle ye oturmuş, ayak ayak üstüne atmış, hürmetlü göbeğile sırtına abandığı udun tellerinde mızra- bını koşturarak OKürdili Hicaz- kârdan bir taksim geçiyordu. Çok yapraklı ağaçlar, duvar- larma kadife perdeler takılmış, bir radyo stüdyosu gibi sesi bir yerde teksif ettikleri için ola- cak, uttan kapağı açılmış bir kuy- ruklu piyanonun (o sadası çıkı- yordu. Fakat bu ses yalnız orada, kameriyeyi o çerçeveliyen ağaç- lığın ortasında kalıyordu. Yok. sa ötede gittikçe kabaran dalga- | larin denizin yaladığı bir kum- sal kısmı vardı ki sakız ağaç | larmın dallarını çıtırdatan rüz- gür ve çakıl taşlarını kumsala atıp kumsaldan tekr ken dalgalı denizile issz kıyılarından gi Gizli kuvvete malik adam Bu akşam CANIN İlaveten: Genç Kızlar Klübü Maade's im Boot 8 > Pek yakında ŞANDU Bilidr sesli tenor JEAN KİEPURA Pek yakında Dünyasın yegâne filmi olan Bir Gecenin Şarkısı Fransızca sözlü harikasında > taganni edecektir «| İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi temsilleri İstanbul Şehir Tiyatrosu 0 21,30 da Yeni neşriyat RENKLİ FENER Holivut Holivut'un 3 üncü - sene 8 inci Nakleden Ertuğrul Muhsin Bey Umuma Piyes 3 perde 225 rını havi olarak intişar etmiştir. —————————— etmek, karısının affını kazanmak vicdanının ağırlığını da boşalta- caktı, Nihayet bu macera da unu- tulur gider ve şüphesiz karısı her şeyi açıkça söylediği için kendisi- ni daha fazla severdi. Neredeyse “Evet!” diyecekti, fakat birden ric'at &derek: — Karıcığım, dedi, * benden şüpbe mi ediyorsun? Hiç ben seni aldatır mıyım? Bu yalanla atlattığı © badireyi düşünerek titredi. O zaman karı- sı ne cevap verse beğenirsiniz? Dedi ki: — Bereket versin, öyle bir hal- tetmedin, yoksa şu elimdeki kez- zap şişesini yüzüne boşaltacaktım. Hakikaten karısının elinde içi dolu bir kezzap şişesi vardı. farksızdı. İşte “Beşçmar” in bu tarafın: da, karanlık içinde birden bir kibrit çakıldı ve hafif bir ziya belirir belirmez kayboldu. Bu zi- ya, nasırlı bir avucun içinde du- ran yirmi beş kuruşluk Şimendi- fer markalı tapon bir saatin kad- ranını aydınlatmış ve kibriti ça- kan adam; y — On bire üç var. — diye ho- murdanmıştı — Demek daha üç dakika var. Sırtını, Si pek e ol. mayan bir sakız ağacına daya. mış, ayakta duruyordu. Bulundu. ğu yer sahile pek yakındı. Dal. galarm serpintisi değilse bile, sularm serinliği ensesine vuru. yordu. Arkasını denize dönmüş. tü. Dallarında durmadan öten kargalar ve saksağanlarla girdi, bu ağaçlık bir Mecusi mezarlığı. nı andırıyordu. Çok geçmeden kumsalda bir ikinci adamın belirdiği görüldü ve o anda iki ışık yanıp söndü. İkisi birden kutularını çıkarmış. lar, birer kibrit O çakmışlardı. Bu her halde evvelden kararlaş- tırılmış bir işaret olacaktı ki kumsalda beliren adam sür'atli adımlarla ilerledi; bir iki saniye sonra ağaçlıktaki laşmış bulunuyordu: GLORYA'da Emsalsiz komik ARMAND BERNARD ISTERSE.. Cazip ve şirin komedi müzikalde kahkahalarla güldürecektir. FOX JURNAL Hamiş: GRETA GARBO'nun yağlıkoya resim tablosunun RR» İceşidesi bu akşam yapılacaktır sayısı Nazire Hanımın renkli res- | mi ile bir çok büyük-artist tablola. | ilk cefi-o.sra Bugünkü program ISTANBUL 1200 m. 18-18,45 Nebil oğlu İsmail Hakkı B. 18,45 - 19/30 orkestra 19,35 - 20 Fransrzca ders (ilerlemiş o lanlara.) 20-20,30 Seniye Hm. (Saz) | 20,30 - 21,30 Tanburi Refik B. 21,30 - 22,30 Gramofon, Ajan ve Borsa haberi, saat ayarı. ANKARA, 1538 m. 12,30 Ankara dili Hicazgâr faslı, 19 ajans haberleri, 19,15 Viyolonsel konseri, (Edip B. ta- rafından), 20 Hava raporu 20,03 plâk. VARŞOVA 1411 m. 13,15. plâk, 13,35 talebe konseri (Fil. | harmonik), 16,25 plâk, 18, Beethoven" den, oda musikisi, müsahabe, 19,25 kah ve konseri, müsahabe, 21,16 Barbicr de Seville operası, (Rossinin), 24,10 caz. BUDAPEŞTE 950 m. 17 konferans, 18,45 plâk ile operet par- şaları, 20,20 Mandis çaz takımı, 21 Stü- dyo dairesinde tiyatro, 23,15 Komor'un orkestra gan musikisi. MÜNİH 532 m. 18 konser, 20,30 Org Dans masikisi, VİYANA, 517 m. 17,30 piyano, viyolonsel besteleri, 18,10 İsy Geiger takımının konseri, 19,20 Ka dım saati, 20,30 Büyük operadan naklen opera temsili, 23,28 Dans musikisi. PRAĞ, 487 m. 17,15 Brün'den konser, müsahabe, 20,45 orkestra, 20,30 konser, 22,35 — Estland milli günü münasebetile konser. BÜKREŞ, 394 m. 18 hafif ve Romen musikisi, 20,35 Ope- konseri, 24,15 Si- konseri, 22,405 İ va temsili İrtihal Biraderleri Jan Andre ve Paul Hasvoun Efendiler ile tekmil Akraba ve tanllöketı “ JACOUES HASSOUN ” Efendinin uzun ve elim bir hastalık- tan sonra 22 Şubat 1933 te vefat et- tiğini tesssürle beyan ve Şubatın 24 üncü Cuma günü saat 10,30 da ya- pılacak ayınden sonru Sakız Ağacın. da Sainte Marie kilisesinde saat 11 de icra kılmacak cenaze merasiminde hazır bulunmanızı rica ederler. 22 Şubat 1933 İşbu ilin davetname o makamına kaimdir, FE EE AN VE Istanbul Tramvay, Elektrik, Tünel ve Havagazı Türk Anonim Şirketleri Müdiriyeti, mesai refiki “ JACOUES. HASSOUN ” Efendinin 22 Şubat 1933 te vefat et- miş olduğunu büyük bir tecesürle beyan eder. — Bave erkdüğ tüm “senli İ nında geldin. . — Ben her zaman böyleyim- dir. Bulgarca konuşuyorlardı. İlle len adam elini arkadaş diye ettiği adamın omuzuna a- — Tane Nikolof'un çok selâmı var.. — dedi — Bu sabah birlik- te geldik. Kendisi şimdi Tekke- deki (4) bektasi tekkesindedir. Lolâ'nın başına bugünlerde bir tehlike © gelmesinden korkuyor. Bilirsin ki Lolâ, Tane Nikolof için en kıymetli şeydir. Anası öl- düğü günden beri kız kardeşi için çıldırıyor... — Peki amma, Lolâ'yı buraya gönderen kendisi değil midir?. (Devamı var) (1) Rumeli tabiri: Göz kırpa- rak, bıyık burarak, söz atarak kadınlarla eğlenmek manasına. (2) Ba pek kıymetli san'atkâr geçen sene İstanbulda vefat et- miştir. (3) Selâniğin az ötesinde bir burun. (4) Selâniğe yirmi dakika me- safede bir istasyondu ki sırf ora- ama yak. | daki bektaşi tekkesi için yapıl İ mast.

Bu sayıdan diğer sayfalar: