Tilliyet Asrın umdesi “MİLLİYET” ir. 22 ŞUBAT 1933 İdarehane: Ankara caddesi, 100 No. Telgraf adresi: İst, Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 Idare ve Matbaa 24310 ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işim — Harlş işin LK LK 3 aylığı 4— # e, 70 Me 12 4— 28 — Gelen evrak geri verilmez — Müd- deti geçen nüshalar 10 kuruştur. Ga- zöte ve matbaaya ait işler İçin mü- Yeşilköy askeri rasat merkezinden verilen malümata göre bugün hava kapalı ve Karayelden rüzgürli ve ya- #ızlı olarak devam edecektir. 212933 tarihinde hava tazyıkı 755 milimetre, en fazla sicaklik 8 ve en az scaklık da 3 derece kaydedil. miştir . Yeni Belediye Vergileri Geçenlerde sıra ile bir kaç gün gazeteler, yeni ihtas edileceği söy- linen belediye vergilerinden bah- li. Yeni lâyihanın ele ge- e bazı esaslarma göre yapılan ir takım hesaplar da bu vergiler- de bazı bariz nispetsizlikler ola- cağını İtiraz edilemiyecek şekilde gözönüne koymuştu. Bu hareket- te ne İstanbul Belediyesine bir ta- riz, ge vergi vermek teklifine karşı teşebbüs vardı. Maksat sadece bir nin bududunda göze çarpan tah- min hatalarını ortaya koymaktı. Dünkü Akşam gazetesinde İs- tanbul Belediye Reisi Muhiddin daki mile re — ait sözlerini okudum: & 'Her vergi mevzuunu münaka- şa, tenkit ve gürültüye esas tu- tanların matbuata akseden fikir. leri de tabü bu teşebbüse karşı Te BÜ RUÜMÜZRE » (URSU, * REKETİ TAKI EDERİM. olursa olsun hizmet istiyenler, ma- muriyet istiyenler, güzellik ve me- © deniyet eseri istiyenler,bu arzula. rını tatmin için bir şey vermeleri layan e ii bbir olduklarını hatırdan. hiç uzak te. mamalıdırlar.,, Bu sözlerden bir şey anladığı. yazı iddin edersek doğru söylemiş Lİ 3 i belediye vergisi yapar. Hangi ve- BUGUNKU HAVAR rilir, hangisi inin nispeti yerindedir?.. Bunu her şe- | birli tetkike mecburdur ve haklı- dır. Bize gelince; nasıl Muhiddin Beyefendi her gün dairedeki gün- delik işleri görürken vazifesinin en tabiisini yapıyorsa biz de bir gazeteci sıfatile böyle bir mesele karşısında onu tetkik, tenkit veya tasvip ederiz. Bu bizim en tabit vazifemizdir. Bu hareketler karşı- sında Belediye Reisi Beyefendi - nin bu alâkalardan dolayı mem- | nun olmaları lâzmgelirken, bu işi ye vasfetmesini ve 0- ettiklerini gazetelerle | bildirmesini doğru bulmam. Ben- ce bu kelimeler yerinde kullanıl. mamıştır. Bir vergi hakkında söz söyliyen adam takpih edilmez, bi- lâkis ikna edilir. £ Belediye Reisi Beyefendinin sözlerinde ise maa- lesef en ufak bir kanaat husulüne yarayacak bir kelime yoktur. Bugün İstanbulda eğer beledi- ye vergisi fena tevzi edilmişse bu, mükellefin kusuru değildir. Ve ye- ni vergilerin gene fena tevzi edile- ceğini anladığımız içindir ki; ona ilişmiştik. Ve bizden ziyade ka- | riler, muhtelif gazetelerde bu nis- petleri tenkit etmiştiler. Bundan maksadımız henüz bir teşebbüs halindeyken lâyihanın nispetsiz- liklerine nazarı dikkati celbetmek ti. Bunda şuursuz've şayanı tak pih ne vardır, bilmem?. Reis Beyefendinin — dedikleri gibi hizmet, temizlik ve medeni- yet istiyenlerin para vermeleri ta- bifdir ama bu para — misallerile gösterildiği gibi — orada otura- cakları kaçıracak ve şehirde em- lâk kıymetini sıfıra indirecek nis. pette alınmamalıdır değil mi ya! İstanbullular, medeni şehirlile- rin kendi belediyelerinden aldık. ları hak ve hizmetlere (o mukabil onların yüklendikleri külfete kat- lanmıya hemen hazırdırlar. Dün- yanın hiç bir şehrinde bizim ilişti. | ğimiz bu nispetlerde belediye ver. gisi yoktur, Uçan âşıklar Gazetelerde okumuşsunuzdur: Istanbula gelmiş olan bir Yunan tiyatro kolunun oyuncularından (Papa) isminde bir artist İstan bullu zengin bir Musevi ailesinin yirmi yaşlarındaki kızını tayyare ile Atinaya kaçırdı.. Ortalık allak bullâk!.. Şimdi bunu okuyan ha- yali vâsi gençler içlerinden: — Ah! Ne güzel macera! Tıpkı bir sinema. Düşünün bir kere... mavi denizin üstünde, 2000 metre yüksekte bulutlar arasında, elele ve dudak dudağa iki âşık uçuyor. lar, uçuyorlar... Saadete, sevda. ya ve bahta karı diyeceklerdir. Aman efendilerim! Pek ileri gitmeyin! Bu iş sizin bildiğiniz gi- Mai sadece bir iktisadi mı ir. Atinada orta halli ikinci smıf bir aktör olan âşık (Papa) İstan- bula gelince (Taş yerinde ağırdır) meseline tamamen zıt olarak İs tanbulda kendini ağır satmıya baş Jamıştır. Bunu Adanada kırk paraya sa- tılan baklanın İstanbulda — ku- Yürü ya kulum, yürü! Yolun kenarındaki hendekte bir hareket hasıl oldu. Evvelâ iki kol uzandı, sonra saçı, sakalı karmakarışık bir baş gründü. ser serinin biri... Yumruklarile gözle- rini ovdu. Sarsak Hasan öğle uy kusundan uyanmıştı. Şöyle bir doğruldu amma, kalkmağa da pek niyeti yoktu. elleri hendeğin kenarmda, yırtık papuçlarma bakıyordu. Tamo sırada biraz ileride bir demir par- çası nazarı dikkatini celbetti, sarsak Hasan iğildi, uzandı, sü- ründü ve demir parçasmı aldı: — Vay canma! dedi, at malı! Derler ki at nalı uğurmuş. İlk va- tacağım köyün nalbandma sata- rim, Daha fazla düşünmeden nak torbasma attı ve bu sefer ayağa kalktı, — Haydi bakalım, dedi, yürü, ya kulum yürü! Uzakta büyücek bir köyün ha- yaleti seçiliyordu. Ah, orada bir iş bulabilse.. İş veren de yok ki.. Bir çiftliğe hizmetçilik, çobanlık, ne olursa olsun, iş olsun da. Sar- sak Hasan o gece için de kork- muyordu. Çünkü daha torbasın- da bir parça ekmek, biraz da ka- tık vardı, Bir kere daha: — Yürü ya kulum! dedi. Yolun köşesini © dönüyordu. Belki aklından bin bir çeşit dü- şünceler geçtiği için olacak, fasmı iğmiş, yırtık papuçlarnı sürüyerek yürüyordu. Birden bi- re gözleri yerde mavi bir kâğıda ilişti. İğildi, bir de negörsün? Be- şibiryerde papel! | Şaşırdı, Alla- hin İcrında beş liralık kim böyle düşürdü acaba? Biraz daha yü- rüdü, mor bir kâğıt. Onluk ps- pel! Sarsak Hasanm kafası açı dı. Bu sefer her tarafı aramağa başladı. Bir tarfta ezilmiş, nenmiş çemenler.. Üç adım ileri- de bir on liralık daha. O hara- retle tekrar aramağa koyuldu. Bir beşlik, bir onluk daha buldu. Artık yeni bir şey na kanaat hasıl ettikten sonra bir defa daha etrafa göz gezdirdik- ten sonra, tekrar etti: — Yürü ya kulum, yürü! bir endişe de düşmendiş değildi: — Bu paraları saçanın kim bi- lir daha ne kadar parası vardır? dedi. O zaman endişesi zail ol- du. İçini geniş bir ferahlık kap- ladı. Onlukları yırtık ceketinin muhkem bir yerinde astarla ku- maşın arasına sakladı. Beşlik. leri de avucuna aldı. — Oh, dedi, artık zehginim. sonradır ki; âşık rolünü yapmıya başlamış ve kızın gönlünü çarp. miştir... Şimdi mesele şuradadıt; | At nalı sahiden uğurmuş.. At nalı aklma gelince, mace- ra kendisine pek tabii gibi geli- yordu, Asıl olan at nalr sa bulduğu paralar teferruat ka- bilinden kalıyordu. — Şu köye varsak ta, evvelâ | karnımızı doyursak, dedi. ... Köydeki aşçı dükkânmda içki de varmış. o Sarsak Hasandaki keyfi görmeyin. İçeriye girdiği zaman, aşçi tabii olarak di- lenci geldiğini zannetmişti. Fa- kat Hasan elindeki iki beşibiryer. deyi gösterince, aşçının fikri de- Zişmişti. , ısmarla» nan yemeği getirdi. Hasan ça- kır keyf olmuştu. Fakat önünde- i şişe boş duruyordu. O keyfle bağırdı: — Bi şişe daha getir be! Rakı şişesinin arkasından ba- kılmca, hayat insana bambaşka görünüyor. Sarsak Hasan elinde tuttuğu sihirli kâğıtla, kendisi o ande dünyanın en bahtiyar damı addediyordu. O kadar ki, aşçı bu sefer iki jandarma ile beraber geldiği zaman bile, key- | fi kaçmamıştı. Sarsak Hasan bu sefer jandar- malara: — Gelin be dost dedi, siz de için. Bunun ötesi ölüm.. Para- #1 benden. Fakat o ande dört kol omuzla- rma yapıştı. Jandarmadan biri sordu: — Sen bu paraları nereden buldun?. Sarsak Hasanın kafası karma: karışık olmuştu. .Maamafih tor- basındaki at nalıma da güvenmi- yor değildi. Nasıl olsa bu işten Yakasını sıyıracağına emindi. Eh, Zaten ortada bir cürmü de var mıydı ya?. — Parayı herkes bulur da, ben mıyım ya? dedi. Herkes bulur başka! sen nasıl bulursun? üstünü lar. Ceketin içinden onu biryer. deler de meydana çıkınca, jan- darmaların büsbütün şüphesi art- b. Yine ayni jandarma anf ve hiddetle sordu: —Sen bu paraları Derbent bayırındaki yol döneğinde öldür- düğün adamın cebinden alma- dın mı? Sarsak Hasan şaşırdı: — Ben mi? Ben mi? diye ke keledi. Öteki jandarma da torbayı ka- rıştırmıştı. At nalını bulunca, he- men arkadaşına gösterdi: — Aman, dedi, katili yakala- dık. İşte adamın kafasına vurdu- ğu at nalr.. Bak, hâlâ üstünde kan lekeleri duruyor. Sarsak Hasan o zaman biraz ayıldı: Fakat — Yalan, dede, ben bu at nalr- i. Yok- Daima en mükemmel ARTİSTİK Bugün GLORYA Sinemasında Sant 18 1-2 sinema ve meşhur ve dahi viyolonist CARL BERGER'in BÜYÜK KONSERİ Fiatlar: 200 - 150 - 100 ve 75 kuruştur. ISTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi temsilleri İstanbul Şehir Tiyatrosu iL 21,30 da RENKLİ FENER Nakleden Ertuğrul Muhsin Bey 1 Piyes 3 perde Bu akşam MELEK sinemasında Harikulâde filmler serisinin en mükemmellerinden GECE SENİN... GÜNDÜZ BENİM.. Baştan nihayete kadar zevk ve güzellik filmi Fransızca süzlü' Mümessilieri: FERNAND GRAVEY - KATE DE NAGY Son zamanlarda bu derecede güzel bir film görülmemiştir. Bi'etlerin evelden tedariki rica olunur. Yarın akşam GLOR Y A Sinemasında Emsalsiz komik ARMAND BERNARD Canın isterse Şen ve cazip bir mevzua malik komedi muzikalde seyircileri ağlatırcasına' güldürecek ve çılgıncasına eğlendirecektir. İlâveten: FOX JURNAL <i iilmieri Harik Hayat Sigortalarınızı Galstada ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpauyasına bir kere uğramadan sigorta yaplırmayınız. Telefon: Bayoğlu 4886. göstermiş olan SİNEMASI Yarın akşam için BÜYÜK GALA olarak gösterilecek PAPRİKA( Ateşin Gençlik ) güzel ve neşeli Gilmini hazırlamıştır. Mümessilesi; Açıkgöz, sehhar, parlak tebessümlü ve biperva konuşan (n'ayant pas sa languo dans la poche ) macar kızı FRANZISKA GAAL Macar şarkıları, dans ve musikisi. İlâveten FOX JURNAL Telefon: 42851 Görenieri hayrette bırasan , bir film GALİÇYA CEPHESİ Muhakkak sizde görünüz, MAJİK'te TEŞEKKÜR Üremi olmuş ve muhakkak ölüm teh- likesi bulunan hamile refikamın karnını yarmak suretile çok büyük hazakat gös- cuğu da berhayat olarak alan Fatih'de Dülgerzade açıklar © sokağında milim müvellit dektor Süleyman Nuri Bey ©- bir vecibei zimmet addeylerim. Fatih'de Sofular enddesinde Ti nu- marada mukim tabip Tevfik Kaza ve Otomobil Hanında Kâin 3 olmayız. Çünkür Tuş etmesine benzetebiliriz. Ve bu | Acaba bu gönlü rk: lum Kenarmda “buld attın değil mi? l EŞİN paralar yız. Çünkür v a sönlü çarparken baba; | ne yolun. um. © | attın değil mi? Bak, Allah nasıl | ayeti işledikten sonra p Çümhuriyet idaresinin en bariz | zengin kızı kaçırmadan evvel ba- İ sının kıza vereceği drahumayı da | Uğurdur diye torbama attim. insanın ayağma dolaştırır. İpe | dökeceğini ve malı da içinde Sar- vasfı böyle vergi ve fert hak ve va | basının servetini iyice tetkik et- | çarpabilecek mi, © çarpamıyacak Öteki jandarma müstehziyane | kadar yolun var arkadaş. sak Hasanın uyuduğu Ohendeğe zifelerinin aleni münakaşasıdır. | meyi, ötekine berikine sormayı ik | Sef cevap ver Kim bilir, belki de ipe kadar. | fırlatacağını kabul etmiyordu. Bunu değil bir gazeteci, bir fert | mal etmemiştir. Bunu elzilee | FELEK — Amma paraları da” cebine i n, ci | Yürü ya kulum, yürü! ledi. Pavlos | mekle meşguldü. Gesler'in (1) — Geldi. — diye mırıldandı — | şık olmuştur. Fakat onun Sof- Milliyet'in edebi romanı: 28 MAKEDONYA Aşk, Heyy.. heygidi hey! Öyle ko- Şuyor, uçuyor, öyle bir çevik- İikle zıplayordu ki bu kızm bir © Numara uzun sürmüyordu. İ— Fakat seyirciler o kadar alkış İej ıyorlardı ki Lolâ hemen her ge- Mice bu çılgın. dağlı rakmı Ya İhudi zenginlerinin, ordu zabit İerinin, kelli fall mahkeme ie Sın ve sayısız hov; gençle- Tin önünde mutlaka bir kaç defa Gİ tekrarlamağa mecbur oluyordu. Bu gece de öyle olmuştu. Vah- Şi tepinmeler vebir | kısrağın Kin, Polilika ve Kan. iellifi : Müe! Nizamettin. Nazif niz. Bir san'at eseri ki karşısın. da bir an hayran hayran bakaka- İ layorsunu, ve o ande “bomba, içindeki dinamitin olanca gayz ve kini ile patlayıveriyor. Ve bitta- bi yakıyor, yıkıyor, ve öldürüyor. İşte Makedonyanın güzelliği. En son oynayışınm üstüne per. de inerken seyirciler (sahneyi çiçek demetlerile adeta bom- bardıman ediyorladı. Bravo ses. leri, haykırışlar ve alkışlar Cafö chantant'ın tavanını uçuracak de- recede bir şiddetle ve dakikalar- ca devam etti, Gesler bu hale hayretle ba- Alman bu kelimeyi işitir işit- mez derhal başını o tarafa çevir- — Hangi loca? Şu ikinci loca- ya yeni gelenler mi? — Evet önde duran. Fakat ya- amdaki kim?. Gesler gözlüğünü çıkarıp men- dilile si en sonra, tekrar ve daha büyük bir dikkatle baktı ve hayretle homurdandr: — Tuhaf şey.. Fakat buda'ne arıyor burada?. Hayret etmek sirasi şimdi Yu- vana işti — Nasıl bu adamı tanıyor mu- sunuz?. — Elbette. Bir sene evvel Sofyada — Yunan konsolosunun kâtibi idi. Tehlikeli bir. adam- dır. Dur bakayım, dur bakayım, ismini de hatırlıyacağım!|, Pavlyi.. | Hayır, Pavli değil.. yada aşkla, hovardalıkla iktifa ettiğini hiç zannetmi, yorum, Ve ağzını Yuvan'ın kulağına dayayarak işitilir işitilmez bir sesle ilâve etti: — Listeye dahildir.. — Eh öyle ise tam fırsat düş. tü demek.. z — Sakın haaa.. Olmaz. — Niye?. Alman ağzmı tekrar arkadaşı- nan k kulağım dayadı: — O halde derhal Sandalci- yef'e haber verelim, İşimizi bu akşam göremiyeceğimiz anlaşılı, yor. — Neden? Bunun kolayı var. “Pavlos” u uzaklaştırırız olur bi- ter. Bu sırada salondakilerin hep- si, gözlerini locaya dikivermişler- şa kalktı, bir Melâs , saniye sonra İocanın perdesi ks- panıvermişti. Gesler arkadaşının kulağıma; — Mükemmel! — diye murık dandı — irciler bu hali pek tabil Bazı seyi; derhal a; addetmişlerdi. Fakat bir " da içerler gibi olmuşlardı. Hani az kalsın tabancalarını al taya: “yü ” edi Kolağası Cemal Bey de bun- lar arasında idi. Garsonu çağıra- eri Bana bak. — dedi — Yu- nan konsulatosu kâtibinin yanm. daki adam kimdir? — Kirye Apostolidis... — Neci bu adam? Ne iş yapı. yor?. — Efendim bu adam. Nasıl derler.. Tüccar.. Amma çok bü. yük tüccar. Bunda var yüz bin, b yüz bin altın. beklemeğe vakti kalmamış ola- aktı ki, para çantasından çıkar- bir beşibiryerdeyi masanın üstüne fırlatarak Yuvan'ın kolu- mA geçti ve onu adeta sürükler gibi geçerek salondan çıktı. Ves- tiyerden şapkasını alır almaz he- men sokağa fırladı. Bir kaç dakika sonra on üç on dört yaşında bir Musevi çocuğu Caf& chantant'ın birinci locaları- na hizmet eden garsonlardan birine beyaz bir zarf uzatıyordu: — Bunu M. “Pavlos Melâs” a veriniz... Kendisi şanonun sol ta- rafında ikinci locada oturuyor. Garsonlar zengin müşterilere daima büyük merasim yaparlar. Bu defa da öyle oldu. Mektup, sahibinin huzuruna gümüş bir tepsi içinde cıktı, Yunan konso- losunun kâtibi mektubu bu gü- - Amma yaptın ha?. karanlık ve ıssız tepelerden ge — Evet Beyim.. Bu Vikis kum- ili kakalmıştı: çerken hışırdayan bir fundalık- — Bu ne muvaffakıyet Yuvan.. — Pavlos?.. Hayır Pavlos ta | di. Çünkü güzel Lolâ salma sa- Ima o locaya girmiş ve iki erke, müş tepsiden aldı. Ve okur o ! kumaz hemen ayağa kalktı. “De- bir daha, bir daha, bir hep bu ikitan © ürkerek irgilişini hatırla: | — dedi — Bu ne muvaffakıyeti Yuvan baştan aşağı" kulak ke. | in ortasma oturarak ikram edi. mın adamı. Kavala; De Mg i — N ri Z—. ir YAN e) İ mosten” in ağzından çıkan rum- “iitan inhinalarla güzel rakkase nu Fakat Yuvan hiç oralı olma- va a çilesi len şampanya kadehini dudak. | rama, İskeçe hep bunun için çalı. | öürlümaker gürsel bie yen il; mıştı. Şişman Bulgar larma değdirmişti. marasını gözlerini #ıyor. Ne ki tütün var, bi ae tekrarladı. Onun oynayı- | sahnenin sol tarafındaki birinci Gesler; Müşterilerin alâkası o kadar | topluyor. — Beni affediniz efendim. $ şında Makedonya dağlarının gü- | kat localardan ikincisine | dik. — Evet — dedi — Pavlos'tur, | umumi ve nümayişli olmuştu ki, — Yaaa,. — dedi — Ufak birişim var. Ki zelliği ve havası vardı. miş, heyecanmı belli etmemeğe imdi. hatırladım. Pavlos Melas... | Lolâ dudaklarına kadar götür- Şimdi gelirim... - Fevkalâde san'atkârane ya- | çalışarak bir şeyler gözetiyordu. in iki sene kader kaldı. | düğü kadehi tekrar masanın üs. | Gene bu sırada diğer bir garson Ne de güzel bir gençti! Nihayet; tüne bıraktı. Yanındakilere gü- | Almanm masasındaki hesabı gör (Devamı var) A pılmış bir bomba tahayyül edi- Hangi kadın buna rasgeldiyse â-