——— Tiyatro Japon iyatrosu nyanın Yaamato eyaletinde Hiddetli bir zelzele oldu. Yer a- dı ve topraklardaki yarıklar- “dan durman halinde tahammül lilmez ve başağrıtıcı kokular | bir silsilei tahassüsat takip e- başladı. | derek devam edeceği sü süphe gö- etrafa İlac Vokal dinsnmi diği için birçok odun ve ağaç ılar, fakat beyhude, i Kolukcuji mabedinin karşı- i çimenlikte diyordu. Onun bir ihtiyar sıçrayıp , ela yaptığı (esrarengiz eketler sayesinde o o muzır lu duman uçup gitti. Ve “yatrosuna esas Nihongi'ye inanmak lâzım Japonların herşeyleri gibi tekem- İliyatroları da stir'atle ü si Avrupanın meşhur pi- bugün Japonyanın mo iyatrolarında görmek ka- ir, Fakat bu Avrupa piyes- de Müneçreleridir. Hal emri Mn ziyade yerli erdi Japon tiyatro “uha rağbet eder, Japon halk tiyatrosu bir ne Vi pandomimadır. Aktörler bu- İtada ancak vak'anın anlaşılma Una yardım edecek kadar konu , bağırır veya ağlarlar. atından alınma İasmalar, kılmç ve kargı çarpış ları, hançer hekten zevkaldığı için aktörler İşaraların verdiği ıstırabı, ölü- dehşetini (o vücutlerinde Bu gibi piyesler esasen ma” m olan hikâyelerden, tarihten 'â Japon kahramanların ha olduğu için zuları halka yabancı değil. ir. Japon halkı sahnede boğaz” leri gör İhassa yüzlerinde göstermek 'k, susunda pek mahirdirler, Bunun içindir ki yerde bir- elin- çıkar, ışığı kendilerini ölmüş gibi Üsteren aktörlerin - yüzüne tu- ik onlarm ıstırapla kıvrılan ei ölümün soğuk havasi- solan çehreleri taklit etmekte kadar muvaffak olduldı ircilere daha bariz bir şeki gösterir. eyi ti Japonların kadınlardan Sadi İn Yacco gibi, Mu Haiakawa ii Avrupada * erkeklerden Ses* tâ bütün dünyada tanınmış yörhur aktörleri vardır. Japon e 'Yatrosumun birçok hususiyet- enteresan ve istifadeli taraf | ire olduğu inkâr edilemez. hu Bunlardan bugün bahsetmek sütunun tahammülü harici- Ne çıkmak olur EE esine şöyle bir nazar fırlat tan t Belki bir gene Ji ti gün Zn maksadım Japon sah "M. FERİDUN rhum ressam İhsan Bey Ressam M. Sami Beyin ge-| taraflarmı görmek ve onları tes i san'at sahifemizde m ressam İshan” hakkın. makalesi intişar etmişti. ta da merhiunun fatoğrafı- San'at ve Resim san'ati bitmez tüken- mez davaların varisi olmuş bir san'attir, Primitiflerden bugü- ne gelinciye kadar realizm, na İmaporator Heijö zamanında | vukla san'atte bir'hakkı tercih bir hakla imtiyaz talebinde mu- sir ve berdevamdır. Böyle ev- lât ve ensali asırlara müntehi bir san'atin kimbilir daha nasıl türmez ilerdendir. Yal- nız moda denilen mütelevvinül mizaç âmirin berkesin san'at- teki zevk ve his terbiyelerine despotluk edebileceğine o ben pek kani olanlardan değilimdir. Onam için hiç bir ( san'atkâra bu klâsik çalışan bir ezberci, bu modern san'at meftunu bir züp tiyarın bu garip dansı Japon | pe, şu fütürizm iptilâsına uğra” bir serseri, beriki kübizme mış dalmış bir divane demiye lisa- elirse Japon tiyatrosunum tari | nun varmaz. Görüşü. hissedişi i pek eski değildir. Dokuzum- bei tarzlarile ayrılan bu tunamıyan mesleklere kahkaha çiçeği kadar ömür sürdürmez. Güzele güzellik vasfını ver- mekte çok düşünen Fransızlar san'atte bir mesleğin mesleğe rüçhanına dair henüz | bir hükmü kat'i verememişler- dir. Paris ki, bütün güzel san'- atler âleminin merkezi ve bü- tün bu tefevvuk — davalarının kaynadığı bir yerdir, orada öy- le bir heyeti mümeyyize vardır ki süküneti âsâp içinde resim sergilerini takip eder ve onların binbir aşıdan hasıl olma çiçek- lerinden en nadide ve en birim- ci nevilerini ayırma da hiç te reddüt etmez. Klâsik olsun, mo dern olsun ne olursa olsun el- verir ki intihap edilen bu eser bir bâyu hakikii san'at taşısın: Bu sebepledir ki Grand Palais | Yi resmen küşat & eden maarif Port Mayo'da açılan sergiyi be nimsememezlik etmez. Ende- pandanına müssadekâr davra- han muhit Rapenlere de hürri- yet bahşetmiştir. e Galeri pöti Jorjta biribirini takip eden hu- susi meşherler kartiyelerde, sa- ceset bırakan oyunların s0- lonlarda, dükkânlarda eksik ol- ! Kitaplar Amca Bey purda, tramrayd plâjda, da her yerde göbeğini bir neşe küpü gibi dola- tanbulda onun kadar nük tip i ona muhabbet az amli meri onu sevmiyen yoktur. Komşu, bak- kal, kömürcü, evli, bekâr, borç- lu alacaklı, herkes o ona gider, derdini söyler o da bu müraca- atlere gayet ince, zarif nükteli «cevaplar verir. Sizi eğlendirir. Amca Beyi yaratan ve ona bu kadar zeki, bukadar fazıl bir dil veren Cemel Nadir'i tebrik hediye Hi bir kap içine topladığı albü- ikincisini de çıkardı. Bi- rinci cildi olsun, kinci cildi ol- sun gâyet kıymetli ve emsalsiz karikatürleri ihtiva etmektedir. Gerek resim, çizgi san'ati nok- tâi nazarmdan. gerekse nükte, incelik ve zerafet noktai naza” rndân bu albümler her | türlü takdirin fevkindedirler. Hâ- disatın en gülünç. en komik ettiği bit edebilmek gibi hususiyetler gösteren Cemal Nadir memle- nayi bu janrda ee r Akademi maz, Bu sergileş resim san'atin de sükkün: arzın muhtelif İi- sanlarını tekellüm © eden birer hoparlördür. Böyle milyonlar- ca eserlerin nazarları yoran li- sanları içinde bunalmadan, ser- en, Ooyolunu şa şırmadan kurtulan san'atkârla ra ne mutlu... Paris, san'at lisanile Babil Kulesi, san'atkâr izdih: (Pekin) dir. Resim sa: eski yeni doğan. - ölen bütün mesleklerinin omihri makarı olan bu faaliyeti (o mütemadiye kaynağında harici tesirlerden masun, edvarı mesaisinin ciddi liçi vermekle müftehir bir müessese aranırsa (o Fansız Ekol dö Bos - Art'ını göstere- bilirim. Fransız Güzel san'at- ler akademisi serveti ilmiyesi, metaheti tedrisiyesi, istikameti ciddiyesile dünya artistlerine hürmet ve tazim ihsas etmiş es- ki bir mabhedi irfandır. O, arzm i mütenevviasını, san'atin | elsinei muhtelifesini nazarı iti- bars almaz; o, bir din ve İN N- san bilir, Bu, beynelmilel ve beynelmilel bir lisandır. ve at: hakiki san'at. Evet, Fransız o Akademisi dünya artistlerinin nazarı ehem miyete almak mecburiyetinde bulunacağı tecrübeli bir krono- metredir. Bizdeki Güzel San'at ler Akademisi ayni | kültürün hadimi olan bir & müessesedir. Bunun harici cereyanlardan, gü rültülerden. dedikodulardan mü nezzeh bir hayatı tedris geçir- İ mesi elzemdir. Bir zamanlar esaisini sarsan- lar aksamı dahiliyesinden ziya de ibresindeki haseai ciddiyetin İ mişlerdir. İ o Akademi, bir memleket gür i zel san'atlerinin rasathanesidir. Hakiki san'at istikametini gös teren ibrei bitarafisi menfeat, arzuyu şahsi, tarafgirlik cazi- belerine karşı küçük bi ihtiza- İ za başladı mr derhal nazarı dik kati celbeder. Çünkü onun yan İliş ve keyfi bir hareketi sonra İ bin âlâtı telimiyenin de bozuk | ve paslı olduğu şüphesini verir. Ressam M. SAMİ | Münakaşalar Bizde tenkidin Seviyesi San'at âleminde gülünç ma- ceralar dolaşıyor. görmediği halde, Vceciğin itiraf ettiği halde tenkit etti. Bürhanettin B. (Felek) “Piyes | görülmeden tenkit edilmez.” İ dedi. Hem de böyle piyeslerin Damına bir leke olduğu- Bu iddia eden Peyami Safa Be- Peyami Safa Bey, Bürhanet- tin Beyle bütün haksız münaka şalarında takip ettiği usulü tekrar ederek münazara adabı” hak Peyami Sel Be, in değil Bürhanettin Beyin idi. Romanların: hikâyelerini o- kumadan aleyhinde yazı yazan münekkidi ayıplayan Peyami Safa Beyin ayni yazıda bu ka bahati bizzat yapması da gös- teriyor ki Peyami Safa Beyin yazılarında selâmeti muhake- me çok zayıflamıştır. Gerçi karileri Peyami Sifa Beyin daima: böyle tezatlarla dolu yazılarına alışıktırlar, Fa- kat, i yes gi eden, kitap okunma dan tenkit edilmez” gibi bir Zengibarlıya bile malüm olan | hakikatleri burada bir kere da- ba söylemek mecburiyetinde kalışımızdır. Acaba bizde tenki atkârmezdır. Kendisini tebrik, ini tavsiye ederiz. Müessese Dolayısile Ordumuzun sert ve asil pro- filine gölgesini düşüren alaylı zabitin cahil, posbıyıklı hayale & çekileli seneler oluyor. Sivri süngünün bu yolda gösterdiği çevik ii | ve atik sabırsızlığa karşı ve ışık ordusu tez- canlılık bertaraf bati bir hazım ile senelerce alaylı resim mual- Himlerinin mübalâtsızlığına göz yummuştur. Çok şükür nihayet Ankarada bir resim ye elişleri muallim mektebinin © açıldığı talebe kabulüne başlandığı ku- lağrmıza çalındı, Memlekette her an ve her zaman yokluğu- nu duyduğumuz ve şiddetle öz lediğimiz bu müessese bir lüz- zum ve bir zarureti. Artık Gü- zel san'atler Akademisinin re- sim (şubesine tecvitli bir hançere ile Allah (gani gani orahmet < eylesin di yebiliriz. Öteden beri dünya resim cereyanlarına gözü yumu lu, kalın kafalı kalan bu iskolâs tik şube, ressam Halil İbrahi- min bir yazısında koyduğu teş hisle malümdu, o Klâsiklikten çok uzak, doğru dürüst bir A- kademizme bile yaklaşamamış- tı. Görüyoruz ki yeni, genç mü | essese, san'atkâr yetiştirmekte olduğu kadar munli vermek” te de hissetle hareket eden Aka demiden bu ikinci isadekı geri a“ lıyor.Muallim yetiştirmeyi dört beş senedenberi Güzel San'at- ler Akademisi görüyor, senenin mutat zamanlarında açtığı “Or ta mektepler resim muallimliği ehliyetname imtihanlari| ğ de yapıyordu, Hep biliriz: Aka- demi uzun müddet ilmi mevkii sallantıda kalmış devekuşu gibi kuşlukla develik arasında se ğirtmiş durmuş, mislin& ender tesadüf olunur bir müessesedir. Dağıttığı ehliyetnameler züyuf akçeler gibi irfan pazarlarında geçmemiştir. e Halbuki bir za- manlar cümle kapısınm üzerin- de “Sanayii nefise mektebi âli- si, tebelâsı asılıydı. Şimdi de küçük servili bir yoldan san'a- Minyatür ve Şarkta resim san'atı: 4 enli iinmnm Minyatürcüler Şah İsmailin vefatından sonra resmi ve ressamı himaye etmekte oğlu Tahmasıp'ın çok ti do- kunmuştur. Bizzat kendisi de res- ime çalışırdı. Şah Tahmasıp, Sul- tan Mehmedin / talebesidir. En çok ve en güzel resim yaptığına inandığı Sultan Mehmedin tale- beliğini kabul etmekle beraber muzaffer Ali ve Kasım Alinin de gayet iyi dostu idi. Kütüphane- | sini onlara teslim etmişti. Bilhas- sa Miratın sohbetine pek teşne olan Şah Tahmasıp içki meclisle- rinde mutlaka Mirakın bulunma sma arzu ederdi. Bu malümatı Münsi'nin eseri tevsik etmektedir. Behzat mektebinin bu saydığı- mız değerli san'atkârlarından son ra Acem san'atı şevket ve azame- tini kaybetmeğe başlamıştır. Şah Tahmasep'in sarayında refah ve Şah Tabmasıp bir av seyahati sanasında (1811) » alt bir minyatür. Bimayesi altında klâsik Acem şa- irlerinin divanlarını minyatürleri- sonra (o gelenlerde hep Behzat mektebinin tesiratı ve o devrin resminde görülen motiflerin te- kerrürü görülür. Acem resminin Şah Tahma- sıp'ın sön devirlerinde (o inhitata doğru yüz tutmasının sebeplerin: de iktisadi ve siyasi vaziyetlerin tesirler mil olarak aramak lâ- zımdır. Zira o sıralarda Şarktan Özbeklerin, Garptan Türklerin savleti devlet işlerinde şahı biraz daha teyakkuza davet etmiş ol- masıdır ki resme — inhime) tevlit zaafını tin Karacaahmedine çıkan yer | Şah a de muhkem dorik sütünların tutuğu bir “Frise,, © üzerinde “Güzel San'atler e Akademisi, yazılıdır. Buna rağmen mezun ve ehliyetnamefilerine bir resim muallimliği verilmek için orta mektep şahadetnamesi (o aran- maktadır, Yeni resim ve elişleri mektebi bu çok tuhaf gülünç- lüğü de ortadan kaldırıyor. Öy- le zannediyoruz ki mezunlarına oyun eden bu müessese resim şubesinin canvermesinde sille- sini yiyenlerin derin âhı vardır. Bundan sonra resim kısmında üstatlıkları kendilerinden men kul zevatın himmetile ( sadece san'atkâr yetişecek demektir. Acaba bu. ne derece kabildir? İşte biz bu şubenin ölümünü bu imkânsızlıkta buluyoruz. — Bir muhit ki, zengini ve fakirile ha- dekaların da bir zevki olduğuna inanamamıştır. Onlardan ne o- dalarmın duvarları için bir tab- lo almayı ne de günün yüksek, derin ii haz içinde geçmesi i- çin bi i (*) ziyaretleri beklenebilir. San'atkârın sayi bir nebze alâka ile bir dilim ka- ra ekmeği bir kaşık çorbaya ka- tık etmeğe de tekabül etmeme- Hi midir? Şahsi serveti olmadan Güzel san'atler Akademisinde reism tahsiline kalkışanlar için meşkük bir istikbal mev'uttur. Onlara meşhur açlık grevi kah rmanı Kork belediye reisinin inat ve mukavemetini temenni yeni resim mektebi a- şünce çalışmak imkânsızlığı karşı sında bittabi san'at ta yavaş yavaş eski tantanasını ga, lamıştı.Bu devirde gelen Rıza Ab- bas gibi kuvv: sanatkârla ni bayet bulan Acem resmi on yedin ci asırdan sonra Garp ressamları- nı taklit ederek karakterini kay- betmiş! lerini biribirinden tefrik eden ka- rakterler Rızanm şahıs ve gul resimlerine daha fazla ebhemmi. ve altma imzası ması gibi hususiyetlerdir. Çok lüt bir ressam olan Rızanın İngil- tere müzelerinden birinde bulu- nan Nizami'nin “Hüsrev ve Şi- vin” ik el al yazım bir. kitaptaki dan s0 a belin biz Çek ee kallitleri gelmişse de Acem resmi tarihini Rıza ile kapamak zaruri bir vaziyettir. Avrupa resmine ka- dar taklit hevesi Acem resminin ölümünü Ihzar eden en büyük â- mil olmuştur, O devirden beri A- cem minyatürcülüğünü ihya et mek kastile çalışan minyatüreü. le süsleyen bu san'atkârlardan; ve ihzar edemiyecek vaziyete dü- | yedinci asırlarda Ajanta'da iler- lemiş bir resim sana'tından bizi haberdar eden fresk parçaları bü- yük ve geniş bir sahayı aydınlaf mağa kâfi gelmiyor. Moğol isti- lâtmdan kısmen masun kalmış ©- lan Hindistanda Babür'ün fethi- ne kadar islim hükümdarlarından hiç birinin Hint resmi ve ressam- lığını himaye ettiğine dair bir işa- ret yoktur, Fakat bugün Alvar mihracesinin kütüphanesinde bu- lunan gayet nefis bir surette tezhip o edilmiş o Babürnamenin delâletile bu devirde resamlığın himaye edilmiş olduğunu öğren, yoruz. Babürnamenin acemce el riz karakterini bize göstermekte- dir. Fakat kadim Hint sanatının. mevcudiyetini bize haber veren saray ve mabet harabeleri kifa- yetsiz bir aydınlıktır. Umumiyet- le Hint san'atı üzerinde dini te- sirlerin hâkim olduğunu görürüz. Hint san'atınım Veda, Brahma ve Buda âyinlerini tersim ettiğine da- ir vesaik gerçi pek âz ise de Sangharama denilen manastırlar- la Vihara denilen mabetlerin tez- biraz Otevsi (eder. vE Akad ola ey alla fresklerinin hangi tarihalere ait olduğunu kestirmek müşküldür. Brahma'ya ait esatiri vekaylin tasvirlerinde kitapları süsleyen minyatürlerde Acem tesirinin mev cut bulunduğu iddia edilir. Viya- na müzesinde bulunan “Emir Hamza” kitabının resimlerile bu Midinmm tevsi edilmekte olduğu- Behzat mek- görüyoruz. Ma tebi ile hiç bir alâkası olmayan İmperator Ekber elinde bir tesbih. Bir Hint minyatürü. Saray nakkaşlarımdan Goverdhan tarafından yapılmıştır. bu resimlerin Acem padişahları- bım sarayları süsleyen nakışla- rin stiline yakın o ve uygun oldu- funda ittifak edilmiştir. Bu resim leri nmuhtelif san'atkârların elin- den çıktığına dair iddialara tesa- düf edildiği gibi Miri Seyit Ali- nin bu kitabı tezyin eden resim- lerde çalışan san'atkârlara neza- ret ettiği de söylenir. Hindistanda resmin ve ressa- min himaye gördüğü devir, Ba- mıştır. Hattâ rivayet ederler ki ressamlar kollarında eserlerile be- Hepsinin ayrı ayrı lerden İstanbul Sanayli nefisesin- de kendisile atelye arkadaşlığı | "© yaptığım Tahir zade Hüseyin Bey kendi yolunda mütemadiyen ça- lışmakta olan bir minyatürcüdür. Bundan bir kaç sene evvel Med- yeretiikatintayı'la yazı, sergisi. — İ ye ve teşvik gördüğünü “abe | ruz. Ebullazıın kitabıma Bas ressamlar veziri Ebulfazıl'm hikâye kita bında bazı malümata tesadüf e- dilmiştir. Elliyi mütecaviz ressa- mun kitapları tezyin eden Tesim- | met İleri boyamakta çalıştıklarını ve halkım islâm dinine ğu için biraz yadırgadığı resim- lerin hükümdar tarafından hima- anlayo- “ İ van bu eserleri yapan san'atiklir. gis alkmdır. en mühimmi olmuştur. Kanaati- me göre Şark resim KE e tölyelerinde, tekbaşına sergiler | ardını çe" açabilen çalışkan, — velât genç unsurları görmek isteriz. Erzurum: EŞREF (9) Heykeltraş Zühtü ve ressam Ali A Avninin sergileri. larm bir kısmı da teessir lakin dair delil SE çoktur. Eeee Mei mi Ma malümat on | de ressamların mahiyeti altmcı asırdan başlar. Altıncı ve eyer Yalanı b Sidem) rı bile varmış... e . di alm | be mugayir oldu- kabi Edebiyat Aruzla Şiirler Çelâl Tekin «imzalı bir gem Ataş damlası” ismin ük bi gür NE a a Kitabır. içinde 38 parça, (ekserisi kısa, mahzume var.. Şair mütevazi dir, eserine yalnız “Ateş” ismini de verebilirdi. Fakat bir damlasi ile iktifa etmiş.. Fakat söylemeli. yim ki bütün kitabı o okuduğum halde ateşten bir damlaya tesadül etmedim. Bazan, mısraların ara- sında, insanım gözüne ilişen kıvıl amlar var. Hele: Etmiyor — dertlerime yeni bir Idert zam Güneş, Bu ne muazzam Güneş, bu ne muazzam Güneş. beytile biten “Bir » akşam” manzu mesi, “Adalar” acemi ve sathi bir heveskâr oldu ğunu derhal gösteriyor. Hemen bütün kitapta, mısralar iğreti, dol ma hissini veriyor. Usta bir san'al kârın, bir saz kamışı gibi düzgün ve parlak mısralara “Ateş dam: lat” nda rasgelemezsiniz. Manzumelerin en büyük kusu ru da ahenk moksanlığıdır. Sami- mi bir ifade, İnce hayallerin bulun mamasına mukabil, yerlerine iyi konmamış sert, sevimsiz kelime- Ter var. “Akşam” isimli kıt'ada; Susmuş - dili yok hayretin - Iher şey, ve: Sus, duyma fakat dinleme ruk Te muraları bir kılçık gibi boğazımı za takılıyor. Bu iki mısrada genç #air akşamı terennüm etmek isti yor. Ayni lisanı kullanan, Fecriâ tinin sayısız şairleri bile, o vakit ler, bu kadar fena bir “akşam” görmemişlerdir. 1932 de bir gem istidadım “ruh ey” diye bağırma- sx ne kadar tuhaf oluyor. Celâl Tekin Beyin bütün kaba- halı vezni, kafiyeyi, Edebiyatı Ce- didecilerin sık sık kullandıkları bir takım boş kalıptan ibaret ke- limeleri şiir zarmetmesindedir. Onun içindir ki bu genç arka daş kitabının ilk 23 manzumesini aruz vezni ile yazmıştır. — İçli a- hengi, haki misralarına dö: kemiyen bu şairin, aruzun ahen- ginden, bu vezne uzun seneler ya” taklık etmiş klişe tsikselcdi imdat umduğu anlaşılıyor. Ki sanatkârın hece ile (o yazdığı parça manzumenin kırık kik *- olması, bize bunu gösteriyor. Kal dı ki, Celâl Tekin B. aruzu da en fena bir şekilde kullanabilmiştir. çatar bugünki akışı ortasında, bir kuru çalr gibi gözümüze çirkin geliyor. la yazdığı man: e hece ile yazdıklarından daha (şairdir. Meselâ ağlamağı, | gözyaşınıte. rennüm eden hece ile yazılmıs: Ömrümüz oldu yarı Nerde çiçekleriniz? Gözyaşları, ey temi - Neşe tomurcukları! Birleşip ayni derin gamla yine Yamda göl renkli ei a Yine toplandı ümitsiz o Kanlı A m a Bu genç san'atkârdaki kıv: ların “Ateş damlası” a te. © © Reşat FEYZİ seneleri başlamış ve san'at in başlamalı.