Yilliyet V İ arın wendesi “MİLLİYET” tir. 0 AĞUSTOS 1932 İdarehane: Ankara caddesi, 100 No. Telgraf ndresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 BONE ÜCRETLERİ: Türkiye için © Hariç için LK LK 3 aylığı 4 — Mn 10 u— u— 3— Gelen evrak geri verilmez — füddeti geçen nüshalar 10 ku- aştur, Gazete ve matbaaya ait der için müdiriyete müracaat dilir. Gazetemiz ilânların mes'u- yetini kabul etmez. BUGUNKU HAVA Yeşilköy askeri rasat merke © nden verilen malimata nazaran ugün hava acık olacak, şimali is kametlerde rüzgürle olarak de | tikten sonra, yatağa zannında ii İ yanı başında nu çekerek boşalttrla, Bunların muhtelif | saatler- de bu işi yaptıklarını da düşü- Düyorsanız tam bir buçuk saat bu depo boşalmasın borultu- lu sesinden gözümü kapamak | Ondan sonra bi- | nasip olmadı. raz dalarken bu sefer üzerim- deki odada bir takırtı... Halbu- ki ben en üst katta yatıyorum , Ustümde kim se yok biliyordum. İnsan ha- yatta bazan nasıl galat görü- yor ve zannediyor. Meğer be- nim üzerimde otelin müstah- demini yatıyormuş, Saat bire | doğru da onların odalarına çe- kilmesi, yataklarına © girmesi; kunduralarını çıkarıp yere ât- maları ve karyolalarının demir somyelerinin gıcırtısı o başladı ve beni ikiye kadar uyutmadı.. Ve bü esnada şu hikâye aklıma geldi: Küçük bir kasabanın ye güne oteline bir müşteri (o gel- miş, ve oda aramış; Od muş. Adamcağız kalma: zım İmiş, nihayet demişler ki — Bir oda aralığı var amma | gayet gürültücü bir herif var. Belki (o rahatsız olursunuz... — Zararı yok! (o demiş ve aralığa girmiş.. Gece komşusu olan herif bir sürü gürültü et- mek ü- zere kundurasının biri j mış “tak!,, diye yere atmış; ye- İ ni gelen yolcu FELEKTEN Seyahat mektupları.. : ,Vichy'ye dair nalumat i Parçaları Vichg: 12 ağustos 983 © Diyeceksiniz ki; © — Efendi! Benim neme lâ- m Vichy!.. Neme lâzım senin | “iden? Başka lâfa bakalım... Ben de cevap vereceğim; — Efendim! Lâf etmek için 8sile lâzım ya.. Bu bizimki de | esile! Hele bir dinleyin de be- enmezseniz, başka mevzuda örüşürüz. . Bir yerde gürültü olmak i- in benim orada bir gece geçir xem kâfidir., Geçen mektubumda ilk otel | ön neden ayrıldığımı yazmış- | ım, Bu seferki otelde tam bir | üküna nail olacağım ümidinde | dim. Çünkü otelin bulunduğu © okak pek sakin © olduğu gibi — otel müşterileri de yaşlı başlı © iile adamları idi.. Bu defa da| ; tolaylık olsun diye odamı ayak rolunun tam yanımda intihap #ttim , İ Oda kapılarının arakasmda vattâ abdesthanenin içinde bi- © akşam saat dokuz buçuktan sabahın yedi buçuğuna kadar | yürültü edikneme: hattâ ya , #aş konuşulmasını ihtar eden i- ânlar görerek tamamen müste “ih oldum. Ve gece on buçuğa “doğru yattım... Şimdi gelelim hesaba, Bizim “katta dokuz oda var.. Bunla- fa i İH « kişi la girmeden ev- vel bir kere ayak yoluna girdi “ler ve her defasında su deposu 1 | mamış. Dayanamamış kinci | tekinin de çıkarılmasını. beklemiş ki; artık rahatça gözi bilsin. Aradan bir at geçmiş diğer tekten ses çık- bağır. hafifçe yere || bırakmış imiş. Ben de böyle oldum.. de yediden itiba kamyon, — araba mızdaki üç lört otelin harçları, erzakları gelecek... Elhasıl başım pek dinç!., “pek Vichy 20,000 nüfuslu bir kasabadır. Küçücük bir kasa- ba. Lâkin çok şık otelleri, tiyat roları, kazinoları ve bitmek tü | kenmek bilmeyen parkları var... Park diyince bizim Gül hane parkını üne getir- | meyin! Meselâ Yalova kaplıca | dar müşküldür. el mii Tel Bizde ecnebi lisan meselesi Ecnebi lisan muallimleri - Mükemmel lügat kitapları - Tekmil tedrisatı Türkçe yapılan mekteplerde ecnebi muallimler | Bu “çıkmak, fiilinin ge Tekmil tedrisatı türkçe ya pılan mekteplerde ecnebi lisan nasıl öğretilir? Bunun için baş lıca iki şart lâzım: İyi lisan muallimleri ve mükemmel gat kitapları, İyi lisan muallimi © olmak için evvel beevvel bir terbiyei lisaniyeye malik olmak lâzım- dır. Her bir mevzuun kendi. sine mahsus bir terbiyesi oldu- ğu gibi, İisanın kendisine mah sus bir terbiyesi vardır. Ri- yaziye terbiyesi olmayanın ri- yaziye anlaması ne kadar müş- kül ise lisan terbiyesi olmaya- nın da lisan anlaması o ka- Adi terbiyenin | yanı başında bir de ilmi terbi- İ çıkar- | ları ormanlarını çok muntazam | bir bahçe haline sokun... Yolla yüğüdür, | Hastahane memba, denilen | ve 33 dercede çıkan su ile (C&- lestins) (selesten) ismi verilen Vichy maden suyu ismile şişe- lerle bizde bulunan sudur, hasa ait olarak 17 memba var dır ki; muhtelif mide, karaci- ğer, ve barsak (o hastalıklarına devadır. Bunlardan ikisi en bü rı asfalt yapın... sıra koyun., Ve bunu ehil bah- çevanlara yaptırın! Vichy'nin bütün zenginliği ve geçimi maden suyu memba larından gelir... Vichy'de hükümete ve €ş- Bu membalardan günde 850 ton su çıkar. Şehrin mevsimi 15 nisandan 15 kadardır. Amma ortası haziran temmuz ağustos tur, Şimdi Vichy'deki otellerde Ftık yer bulmak bir şans me- Milliyet'in Edebi Romanı : 68 Ölüler yaşıyorlar mı? (Felsefi fantastigue roman) Yazan: HÜSEYİN RAHMİ — Aşkın bu türlüsünü hiç işitmedim, Nasıl? Bana anlat. | © — Ruhum sevgilimin nücü- | “mi hüviyetile temasa geldikten © sonra onun arzi varlığını araya © cağım.. Bu taharride benimle beraber dolaşır mısın? — Seni yalnız bırakmamak n dolaşım. Pek uzaklara Istan- | — - Sevgilinin merede olduğu w bilmiyor musun?, — Bilmiyorum... — Nasıl bulacağız — İkametgâhı bana i acık? — Nereden? Ee Nünam, ilime Gİ E — Tarben & tozdan çelme n beni de divane edeceksin. | üzünü görmeden mi bukaza| et o — Siması kalbime ay gibi doğdu. O da beni gördü. Alemi manada tanışıp seviştik.. Ve ya isolement idmanı yapar- ken geldi bana apaşikâre gö- züktü.. — İzolüman idmanı nedir? — Kapalı bir yerde halvet olarak dünyadan tamamile alâ- kayı kesmek.. Ve sonra kendi kendinden çıkmak... — İnsan kendi kendinden na sıl çıkar kardeşim.? Bu, hergün devam edilen uzun bir idman netic-sinde ka- bil olur. — Bu idman nar! — Hektor Dürvi in (kendi kendini manyatisir ak) ad- hı eserinde tarif olunuduğu gi bi.. Meselâen evvel vücude tamamile bir münfeiliyet o ver- ek lâzımdır, yapılır? Içine binlerce | İ re 500 frank üç haftada müte- İ seninle uzun boylu görüşmek terbiye, her dairesinde ye vardır. İlmi hangi mevzuu ilim anlamak, onu hazmetmek, an. İlatmak ve hazmettirmek (de mektir, Bu da her o kimsenin işi değildir. Her © mevzu için muallim bulmak müşkül ise de ecnebi lisan için muallim” bul- mak daha müşküldür, Çünkü ecnebi lisan muallimi kendi li- sanını ve bir de öğretmek is- İ tediği ecnebi lisanr iyi bilmek İ yani o lisanı mantık dairesin- de anlamak, iki lisan arasında münasebet esaslarını ve husu- yetlerini tesbit etmek, hasılı i lisana sahip olmak zaruri- dir. Türkçe gramerimiz lâyiki veçhile işlenmiş bir halde bu- | lunmadığı için, lisan muallimi cihetleri man- ve öğretmeli, | muallimin bir | ei ilmiyei lisaniye sahibi ! mümkündür. Ecnebi | lısandan Türkçeye tercüme o- | lunan metinlerde o kadar basit fakat o kadar ince noktalar var | dır ki, bunları iyi türkçe ve iyi | ecnebi lisan bilen ve tıkan selesidir. Size Vichy'ye gelen idenler hakkında bir küçük he ” acmi ietatlktiklöre <omza- ran Vichy'ye 1931 senesinde | 200,000 kişi gelmiştir . Bu se- | ne daha fazla diyorlar. Biz bu rakamı kabul edelim.. Bu adam lar en aşağı üç hafta kalırlar. Ve en ucuz hesapla 1000 frank otel 300 doktor, 200 duş ve sai ferrik sarfiyat olarak © cem'an 2000 frank sarfederler. Bunla- rın içinde 20,000 sarfedeni de bulunur ya., Onları hesaba kat mıyarak şu neticeye © varırız: 2000X200,000 - 400,000,000 | frank. Dikkat buyuruluyor mu?.. | Yalnız Vichy şehrine giren pa ra senede 400 milyon frank | yani bizim para ile 35 milyon | ae... Allah bize bunun yarısını da verse razıyız. Lâkin Vichy yi allah tanzim etmemiş, müş- terileri allah kandırmamış.. FELEK maktır, Sonra dikkatinizi birer birer adalelerinizin üzerinden dolaştırmâk suretile sinirlerini. zin gerginliğini giderip bütün adalâtınızı boşaltmak.. Hissiz | bir hamur hali almaya uğraş- mak.. Ve sonra vücudün bu reketsizliği dimağın da faaliye- tini azaltır.. Ruhi enerji kâfi derecede tekâsüf edince, — Sus Orhan.. Sen odalara kapanıp ta bu haltlarımı edi- yorsun? — Halt değil ulan ağzını Bu kaba et, kemik dün- İan ince maneviyet âlemi ne böyle geçilir. — Tımarhaneye de (böyle ir. — Peki.. Ben timarhaneli- ğim.. Sen akıllılarla otur, Akıl- kol. — Bu halin beni çok müte- essir etti Turhan.. O beyaz ze- hirden çekmediğin bir günde isterim. — Benimle sevgilimi maya gitmiyecek misin? — Gideceğim.. Bana haber vermeden gizli hiç bir iş ara» İ gok mühim: İ nebi lisan ve ecnebi bir çerçeve içinde sıkışmış ya- hut sıkıştırılmış bir takım ka lıplar olmadığını — anlayan bir muallim O anlayabilir. Meselâ: Ma'rife ve nekve farkları fullerin rolleri ve me- münasebet leri, muhtelif mütabakat bahis leri, mutavassıt cümlelerin va- zifeleri hattâ tenkitin o rolleri ve sairenin mantıkan bulmak ve anlamak lâzırndır. Bunur için lisan, can İı bir surette okutulmalı yani j her bir cümle sarf ve nahiv da- iresinde muhakemeli bir rette tahlil ve mukayese salleri teksir edilmeli, su- Bu şerait dairesinde ecnebi lisanı öğreterek o musllimler Basil tirilir? Fikrime gö- ber meslekte ve (| san'atte olduğu gibi, bu gibilerde lisan istidadı aramalı. Bunlar güzel | Türkçe ve güzel ecnebi lisan bilerek aralarındaki hususiyet- lerini mantıkan görmeğe kadir olmalı, talebenin soramadığı sualleri kendileri | sormalı ve sordurmalı; Usulü tedrise ka - biliyetleri olmalı ve meslekleri. ne düşkün olmalı, Bu seraitin ! velev birinden © mahrum olan bir ecnebi lisan muallimi vazi- fesini lâyiki veçhile - yapamaz. Nimet, külfete göre olduğuna nazaran, bu gibileri bir “sınıfı mahsus addederek müddeti hiz metlerine göre doyurı Bu evsafı haiz muallimleri yetiştirmek için bir ecnebi İli- san mektebi açmalı mı? Bence buna hacet yoktur. Çünkü böy le bir mektep açılsa bile oraya devam edenlerin kâffesinin li- san muallimliğini ifa edip ede- miyecekleri meşküktür. Fik- rime göre, türkçeleri kuvvetli olan, lisanda mantık olduğunu anlayan usulü teğrişlerile temey yüz eden mesleklerine merbut olan ve az çok ecnebi lisan bi- len lisan Oo müallimlerinin en muktedirlerini öğretilmesi mat lâp olan ecnebi lisânın mem- leketine gönderilmeli, onları orada beş alti sene lisan okut- malı, Bu suretle yani böyle evsaf ile mücehhez olan okimseler Avrupadan avdet ettiklerinde, Nisan tahsil etmek için — gelişi güzel Avrupaya gönderilen ta- lebeye kat kat olacakları ve dolayısile memleket, hi; metlerinden istifade (edeceği tabiidir. Bunu da müşahede. lerim teyit eder; Lügat kitapları © meselesi r. Ecnebi lisan- ların öğrenilmesine en ziyade yarayan âvamilden biri de lü- gat kitaplarıdır. Hali hazırda bizde mevcut olan türkçe — ec lisan türkçe lügat kitaplarının hiz. metleri mahduttur. Liselerimizde ve mekteplerde ecnebi li: nen talebe, nadirleri müstesna kokainomanın yanından ayrıl- | dı, Bu çocuğun halini Orhanm aşkından, Lemanın bersami cinnetinden daha tehlikeli bul- muştu.. Zenginliğin, refahın da fakrü zarurete mukabil (o sefa- letleri vardı. Bir günlük ekme ğini çıkarmak için akşama ka- dar alın teri döken rençber ge- celeri katı döşeğine nasıl yor. | gun uzanıyorsa her türlü nanü nimet önlerine hazır de kuştüyü yataklarında © ma- küs sebeplerle rahat uyuyamı- yorlardı. pe dö Arnavutun aşkı Dilâver, Orhanı kokain cen- betinin bahçelerinde şeffaf ma şukalarla kolkola, dudak duda- #a bırakarak yürümekte İken karşısına köşkün uşağı Hurşit olunacak mühim bir sırrın reddütlü işmizazları d . Merakla sordu:* — Ne o Hurşit? Bana aca- yip bir suratla bakıyorsun? yaklaşarak te fark ve rollerini | mi- | gelenler | olmak üzere, her hangi bir met ni İâyiki veçhile (anlayamaz, günkü ellerinde lisanın bütün inceliklerini izah eden lügatlar | yoktur. “Milliyet, İ muharrirlerinden “Felek,, (çık İ mak) fülinin seksen kadar ma | nası olduğunu bu © gazetenin 29-11-1929 ve 2/12/1929 tarihli nüshalarında yazmıştır. ecnebi lisanlarından birine ve meselâ | Fransızcaya tercüme edilmesi lâzam gelse, yalnız e sortir ke- limesile tercüme olunmaz, kim bilir kaç şekle girer, Ayni hal diğer lisanlar için de varittir. Meselâ İngilizcede, Almancada ve Fransızcada İ mek olan do, machen, faire fi İlerinin hesapsız. şel | Türkçenin yalnız — “ filile tercüme | füli, yerine göre, — başka fiiller İ ve başka manalar ile ifade edece giz. Sırası gelmiş iken, bunu yit eden bir misal getirmek | istiyorum. Darülfünunda ders | nebi lisan kuvvetlerini takviye etmekle meşgulüz. Verdiğim İ ecnebi lisana devam eden tale- İben'n gösterdikleri gayretlere iye ellerinde mevcut ecnebi li- | İ san - türkçe lügat kitaplarına vukubulan müracaatlarına rağ- İ men, bazı"Yerleri ve / bilhi | ecnebi lisanın bazi hususiyet- İlerini anlamamaktadır. Bunun | manası, bunlar, Oo mürakabesiz | bir halde bulundukları halde, ayr kemali emniyet ile alamayacaklar demektir. Mevcut ecnebi lisan - Türkçe lügatlarmın kifayetsizli İ ve talebenin anlayamiyacakla- rı ecnebi lisan hususiyetlerinin hangileri olduğunu evvelden | bildiğim için, talebenin her bi- rine o hususiyetleri anlayıp an- lamadıklarnı sorarım, Talebe- İ den birinin bu ( hus sordum, cevben dedi ki: “Ben Rusça biliyorum; ecnebi li- - rusça lügat kitabı mufas sal olduğundan bu hususiyet- leri orada bulup (anlıyor ve Türkçeye tercüme ediyorum,, talebe haklı idi. Şayet o bizde bu gibi mükemmel ecnebi li- san - Türkçe ve Türkçe - ec- nebi lisan lügat kitapları dik kat ve ihtimam ile ve erbabı marifetile yapılır ise, ecnebi li tin irfanı azami mikya: ler, Aksi takdirde, ecnebi lisan lardan beklenilen istifade te- min edilemez © ve binaenaleyh memleketin irfanı cılız kalır. mil tedrisatı Türkçe yapılan Hselerde Türkçe bilmeyen ec- nebi muallimlerin istihdamı faydasız olduğunu £ söylemek isterim. Çünkü talebe bunlar. dan ancak kuru kiraat ile bir kaç düzüne mükâleme cümlesi öğrenirler, Zira, bu ecnebi mu allimler, talebenin, ecnebi lisa- nı anlayıp anlamadıklarını kon trol etmekten © âcizdir. Bana kalır ise, Türkçe bilen ve ec nebi lisan itibarile ecnebi mu- allimden dün olan müallimler- den daha ziyade istifade — edi- lir, Darülfünun müderrislerinden Avram GALANTİ ze bir söyliyeceğim var Merakı artan Dilâver sor- — Öyle ne ezilip büzülüyor sun... Ne söylüyeceksen haydi de bakalım, — Amma beni (o affedersi- niz. Malüm ya elçiye (zeval | yoktur.. Başkası tarafından bana bir haber mi getiriyorsun? — Evet fena bir haber... — Söyle... —— Komşunun uşağı Veysi silâhla sizin arkanızdan dolaşı- yor, — Ne maksatla? öldürmek içi: — Rüyamı © görüyorsun Hurşit.. Komşunun uşağile ne alış verişim var ki beni öldür- meye kalksın. — Orasını bilmiyorum.. Ba na dedi ki git Dilâver (Beye söyle aklını başına | alsın ben Arnavudum kimsede intikam bırakmam.. Bu kadar mı? Evet... suikastın sebebini sor yetleri | anlamadığını görünce sebebini | sanlar ve dolayısile memleke- | gazetesi | “yapmak” de- | |. Seti Hiddet Muzaffer Ağabeyi tanıyanlar bilir, tanımayanlara da ben tanıtı vereyim. Muzaffer Ağabey, kara gözlü, kara kaşlı, ortadan bir az uzunca boylu, 38 yaşında balık - Gnde, gözlüklü, tıpkı bizim gibi bir insandır. Bize benzemeyen yal nız iki tarafı vardır: Muzaffer A- ğabey herkesin ağabeysidir. Evet | 38 yaşında Muzaffer Ağabey yal nız kardeşlerinin değil,, bizim de sizin de ağabeyinizdir. Ona 158 yaşında Zaro Ağa da Ağabey der, İ 28 yaşmdaki bendeniz de edemeyiz, Bu | | lerimizden başka, talebenin ec- | | i | kâsesni üzerinize devirdi. Ne için Ağabey derler, ne için | Ağabey deriz, ne o bilir, ne biz biliriz, “e de başkalai cak cenabı hakka malümder. Muzaffer Ağabeyin bize ben- zemeyen ikinci tarafı da dünyada kızmak nedir bilmemesidir. Onun lügat kitabında bu kelimenin mâ oası yoktur. Muzaffer Ağabey kızmaz, Me: in yepyeni bir kostümünüz vardır. Terziden da- ha o gün almışsınız, ve tesadüf bu ya o gün bir lokantada yemek yi- | kaza ile çorba Kızarsı yorsunuz. Garson niz değil mi? Sizi bilmem amma, ben hidde- tmden küplere Biner, çat diye or tamdan ikiye ayrılırım, Fakat Muzaffer Ağabey kız- maz. Bu anlattığım vak'a onun ba şından geçti, ne yaptı tahenin eder misiniz? Hiç nafile üzülmeyin tahmin e- Garsonun omuzunu ok- cancağızım dedi, zararı yok. Lekeci ye veririm. temizler. Bu cevaba siz olun da sinirlen meyin. Muzaffer Ağabey bir gün vam on altı adet bir. liralık ka almiş. Şapkacı ayna'ın karşısna geçti, giydi, kendisine pek yaraştığını sokağın köşesini döner dönmez sağ koldaki apartımanın pencere sinden sokuğa dökülen bir liğen dolusu bulaşık suyu ile sırsıklam oldu. — Eh doğrusu bu kepazeliğe ta bammüt edilmez, gider, köşedeki belediye mevkiine şu halimi gör- terir, beni bu hale koyana hem şapkayı, hem elbiseyi ödetir, hem | de ceza kesti Aman sakın bunu Muzaffer Ağabey düşünüyor sanmayın, ben düşünüyorum. Muzaffer Ağabe- yle şeyler aklma gelmez. O 'a karşısında hiç bir şey lagan işler cancağızım, ka dın beni görseydi, dökmezdi ki.... Görmemiş zavallı, kimbilir şimdi ne kadar mahcup olmuştur dedi geçti. Ne olur be adam, bir kerecik olsun kız. Tam 13870 gün şu dün yada papuç sürtmüşsün,, ne olur sanki bir kerecik kızıversen. Öl mezsin ya... 13870 günün bir gü nünde de arkadaslarına kızdığını Orası an- | göstersen ne olurdu sanki, Güna: ha ımı girerdin. İşte Muzaffer Ağabey böyle bit adamdır. Sanki dünyada onu kız dıracak hiç bir şey yoktur. Bir gün arkadaşları düşündü ler, taşıdılar, şu Muzafferi kızdı racak bir şey yapalım dediler. Amma bir şey bulamadılar. Müza kere uzayıp giderken pat diye o- da kapısı açıldı, içeriye uykusuz” İuktan gözleri mosmor şişmiş oldu ğu halde Muzaffer Ağabey girdi, amma yüzü gülüyordu. — Merhaba çocuklar dedi... — Merhaba Muzaffer Ağabey... Gene sabaha kadar eğlencedey- din galiba, ş — Yoo... Ne gezer, sabaha ka- dar caddede dolaştım... - Neden?. — Neden olacak evde kimse yoktu — Akşam daireden çıktım. Doğ ru eve gittim, kapıyı çaldım, evde kimseler yok: — Ek olurya belki komşuya git mişlerdir. diye düşündüm, köşede İ ki dondurmacıya girdim. Yarım saat sonra tekrar gittim, gelme- mişlerdi, tekrar yarım saat dolaş- tüm, gene kimsecikler yok, | canım sıkılmağa başladı. Kalktım ahaneye gittim, saat on bi- e eve döndüm, Kapı du- fazla çalsam mahalleli uyan yanımda otele gidecek para da var amma, ben de oteli sev- gitmiş olması da muhtemel, takat hiç olmazım haber vermeli değil midir ya.. Ne yapalım biraz daha bekleyim dedim, dolaştım. Bir sa at sonra da tekrar kapın önün- deyim. Fakat genâ kimseler yok. Biraz vakit geçer diye bara git- tim. Dönüşte gene yok, yok .. yok. Üste bu kadar da para sarfettim. Fena halde kızdım. Arkadaşları hayret ettiler — Ne dedin, ne dedi — Fena halde kızdım. - Ne yaptın? — Ne yapacağım, o geceki uy- kusuzluktan o sonra, sabahley k çtıkları zaman çatık bir su — Norödeydiniz yâhu, diye sor ha kadar sokakta do- ledim. Odama çıktım, elimi, yüzümü yıkadım, duvaletis mi yaptım, buraya geldim. — Hani kızdan diyordun?.. — Kızdık ya işte! Gördünüz mü şu Muzaffer Ağa beyin kızışını... İste Muzaffer Ağabeyin bize benzemeyen iki tarafı da bu... Mu zaffer Ağabey kızmaz, varsa onu kızdırabilecek, çıksm meydana. ÇANAKKALE Şehitlerini ziyaret 15 EYLÜL GÜLCEMAL vapurile İTTİHADI MİLLİ TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi eyleriz, Sigortaları hâlk içi müsait şeraiti havidir. Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır medi. — Bu işte bir yanlışlık ol- malr,, Ben o herifi şimdi bu- lar. Keyfiyeti anlarım.. Dilâver komşunun bahçesi- ne doğru yürüdü., Zaten Vey- | si de ağaçların arasından il nin konuşmaları gözetliyor- du. Dilâveri görünce saklan- Ekşi bir suratla karşısı na GE Herifin bu fevkalgaye ! şaka olmadığını anladı. Bu se- | den de kendini alamadı, Çat- kın bir çehre ile hasmına yakla şarak: — Veysi ağa şimdi o senin fından gayet acayip bir teh dit haberi aldım. Cickliyetine sprey yy e e sit iner tükürdüğünü ya- insan şeklindeki bu kaba mah- lâk tehevvürünü teyiden başı- hça sağa sola sallaya- Hi vallahi ben söyle- ini ilikli Arnavutluk infial tavrmdan Dilâver işte | bepsiz gareze uğramak hiddetin | : di kendi ağzından işitmek iste- | meselesi yok.. Arna- vutluk artık bize uzakta (o kal- dı.. Bak sen şimdi & burada bi ürk evinde bulunuyor, Türk ekmeği yiyorsun.. Türk ülke- İ sinde Arnavut kan davası, Ar- İ navut besası, Arnavut inadı p# urada kanun var. söyle ( bâkayım. Ser istiyormuşsun. öyle mi? — Hü vallahi MN geberi mek istiyorum. — Sebebi? — Sebebini sen benden da- | ha iyi bilirsin. — İnan ki kat'iyen bilmiyo / rum.. | — Sen benim tecavüz etti — Kulaklarıma inanamıya. | cağım geliyor, neler duyuyor- rum... Ben senin namusuna na- sıl tecavüz edebilirim be aptal herif, .. - Nişanlıma sataştın.. İ © Bu itiraf karşısında Dilâve- rin syakları birden bire © suya erdi. Fakat renk vermemeye uğra şarak : — Senin nişanlın kim? m m namusuma