e . Fikir, M —imemsisüliüe Maed u * BAA S VS SS Y VMDESİ“*MİLLEYET, TİR el 1929 ALRIN 26 Kü DAREHANE — Ankara caddesi. No 100 ml: Mülliyet, istanbul telon numaraları. İstanbul 390ı, 3912, 3913 Telgi ABONE ÜCRFTLERİ 6 Türkiye için — Hariç için 3 aylığı he bi 800 karaş 6 7 HO0 » 2 i Z00 » geçti, İtalyan malı, satıcı arka sındaki küfe ile İugiliz müstem lekelerinden gelme müz - satı- yor, kalr!” diye bağırıyor, kahvede çalınan gramofon da - İngiliz | mali. .. Gözlerimi uzaklara çevirdim: evlerin camları İtalyadan gel- me, kiremitler Marsilyadan. . Ay, çıldıracağım. Yolda çalışan ameleler parke taşlarının âra- | larına zift döküyor, zift Rusya- da ngeliyor, parke taşları da | İsveçten... Boğulur gibi oldum, pencere leri açtım, gözümün önünde Acaba bunun yerine. “Merhum Alinin oğlu,, “Ahmet Mehmet,, r başkası “Yafa porta-|dense daha az Türkçe mi olur? IHLAMUR AŞKI Dün bir daire müdürünün ya nına giren bir ufak memura mü dür bey sormuş: — Zeynel efendi. Nerde otu- Tuyorsun? — Efendim, lehülhamt İhla- murda ikamet ediyorum! FELEK Tiyatro hayatı «Yedekçi» ve emsali operetleri, «Fermanlı Delir ve «Aynoröz Kadısı» gibi komedileri yazan Musahip Zade'nin elinde enfes bir eser olabilirdi. Ne yazık ki gayet aceleye getirilmiş, mev- zuun istediği özen gösterileme- miş, ortaya yalnız taklitten, pa- tardıdan ibaret bir nevi orta oy- unu çıkmıştır. Böyle bir oyun- İdan zevk düymak için insanın hiçbir mantık rabıtası arama- ması lâzımdir. Çünkü azıcık dü şünen bir seyirci derhal sorma- ğa başlar: — İlk perdede oyunun mih- Gülün evak geri vöriimtz Bez şülel dnyen l derar | Kafesarkasında: -| et FD Bale,. eai Gt veçen sushalar f0 kuruşuur. — |findan gelen koca bir şehir sab|. — Gesden beri işidiyorduk: “3[ bş mücadele _=:î_ lanan a — |lanmağa başladı, ve her sarsı- Jteden —beri — işidiyordulk: (menele rgenç kızım sevdiğinin ve et ç İlanmağa başladı. ve Mer. Saret | Darülbedayi için oyun intihabı | kaçırılması işi idi. Bütün bir v öyart galkcı çera büefşi;ek Süzatile geldik.| Müdür ile rejisöre bırakılalı be | perdeyi buna hasreden müellif GÜNKÜ HAVA Dün hararet cn çok 15 en az li | derece idi.Bugün rüzgir poyraz,hava | Yazın mi e ayvil haya açıktır. Penceremden İngiliz lirasına teşekkür Son günlerde Sterlin kor- bunç bir irtifaa kadar yüksel- mişti. Bu yükseliş, memleketi- dtize giren ecnebi mallarına zarşı kalbimizde haklı bir isyan iyandırdı. — Yerli malı kullanalım! Diye birbirimizi teşvik etme- şe başladık. Acaba memleketimize çok nu ecnebi malı giriyor? Giren nalların miktarı şikâyet edile- sek kadar var mıdır? Bazen insanın hayali bir şe- re saplanır, mütemadiyen onu lüşünür durur. Bana da bu fikir nusallât oldu, düşünmeğe baş- ladım: Dışardan gelen mallar neler lir? Meselâ, şu yoldan geçen dışardan çeliyor, paltosunun kumaşı da i ni de, getrleri de, ja, gömleği de, fa- Çebinden Zeyfendinin şapkası iyle, isl saati de, 0i Jey olduğuna nazaran farzedi- lebilir ki sabah kavaltısmda, Rokfor peynıri, Alman sucuğu, Rus hayyarı, Japon çayı, İta- iyan bisküvisi yiyor. Otuz ark yaşlarında kadar var, evli )lması muhtemeldir, her halde sevcesinin -kombinezonundan :lçantasına kadar bütün eşyası 3ransız, İngiliz, Alman, Avus- surya, İtalyan malı olacak. Mu-| nakkakki ya bir evde yahut bir apartımanda oturuyor: yemek odası Fransadan, salon takımı 'Avusturyadan, sobası Çekosla- vrakyadan, çatal bıçağı İsviçre- den gelmiştir. İngiliz malıkes- me bronz bir karyolada uyuyor. Fransız sabunu ile yıkanıyor, Alman Jilet bıçağile tıraş olu-| yor, İngiliz kiremile yüzünü ci- da işleyen hesapların mecmuu podrası sürüyor. Artık hayalimin ı burteselsülden bunalmağa baş- - lamıştım. Yerli malı görmek i- çin gözlerimle etrafı araştır- dım: sokaktan — bir. tıramvay — geçti, İsviçre malı, bir kamyon "Ter neyse öğlum, bu sefer fe- ökseden kolây kolây kurtulaca- ğanı zannetmiyorum. Çekirge- min hesabı; senin bu kaçıncı sıç rayışın? Elbette bir gün ele ge- çecektin . Malraza hanımefendi de, er- - kek avcılığında üstat. Ellerini - öyle birtutuyor, yüzüne öyle |bakarken, bu vehme kapıldığı- ; bir baktyor, sözlerini öyle bir Jna eminim . — dinliyor, ki hayran oldum. Be-| Ben hayatımda bu kadar kuv | daha kanaât getirdim. Yanımız — nimle bukadar meşgul olacak | vetli bir aktris görmedim, Ro- ğî:kadm bulsam, tereddüt et- tarnamile benimsemiş. z evi ei kidira” / “«Mülliyet,İn tefrikası 20 ae eee leri memleketlere doğru uçuş- tular, biraz sonra kendimi bir kaç ahşap evle, bir kaç yük ara| basından başka bir şeyi olmı- yan kaldırımsız bir şehrin or- tasında çırıl çıplak buldum. Ey İngiliz lirası, kendi var- liğımızdan bu kadar uzak yaşa- dığımızın ihtimal ki şimdiye kadar pek farkında — değildik, bize bu acı hakikatı, korkunç bir meşale gibi başımızın üstün de yükselerek büt”- çıplâklığı ile gösterdiğin içi va teşek- kür etmeliyi: ORHAN SEYFİ ACELEN NE? Bizim ticaret odasını tenbel- likle itham edenlerin ya garaz- kâr yahut “bihaber,, oldukları- na inanmak lâzım. Çünkü geçen sene mütemadi bir ısrar ile meş gul olduğu yogurt, tahın helva sı ve leblebi meselelerinden sarfı nazar şimdi daha çok mühim bir işi parmağına dolamıştır. Bu iş tramvaylarla ev eşyası na- klettirmektir. Fena fikir değil... Zaten arabarlarda çok boş yer var diye şirkette şikâyet ediyor du. Bu suretle onada çare bulu- nur. Ev eşyası nakline mahsus bir araba meselâ: Beyoğlunda Galatasaray istasyonunc' dur- tmuş eşya alıyor... Tabii bu a- meliyat en aşağı yarım saat sü- rer ya.. O esnada geçecek tram. vay arabaları biriktikçe birikir, adetâ tren olur, her kes içerde Sabırsızlanır.. İşine gücüne gi- decek!.. Kolay mı ya?.. Hatta bağıran çağıran bile olur.. Lâ- beş,|kin eşya yükliyen hamallardan bi Patlamadınız ya! Acele r? der ve insanı patlatır.... Düşünün bir kerre bu manzara ne cünbüşlü şeydir!... İşte Oda- mız bu ticaretle meşgul...! TÜRKÇE NAMINA Geçende bir sicil işi için Nü- fus* dairelerinden birine gittim. İşmi gördürürken bazı tabir- lerin Türkçeleştirilmiş olduğu gözüme ilişti. “Merhum,, veya “Müteveffa,, yerine “Ölmüş,, ta biri kullanılıyor. Ölmüş kelime- sinin merhum yerine kullanılıp kullanılmaması hususu — ayrıca tetkika değer bir şey olmakla| beraber bunu geçerek size ora-| da gördüğüm bir künye üslübu Şadiye hanımda na yakalanmışsın. Bu bastığın |şey nazarı dil n celbetti: en ziyadebir Sana bakışı . Sana bakarken nazarlarının ifadesi değişiyor, kendinden ge çiyor. Koltukta olduğunu unu- tuyor; kendini kuştüyü, geniş bir divanda, senin koynunda uzanmış zannediyor. Gözlerine lünü yi ri için için bir ihtilâf başlamış Bu iki söz sahibinden biri faz- la varidat edinmek ümidiyle gü lünç ve gürültülü oyunlara, ö- teki de san'at endişeniyle dü- nya tiyatro edebiyatımın en a- oynamağa tarafdar imişler. Nihayet arala- rında bir anlaşma zemini bulun muş: Hani arnavudun «bir siz- den, bir bizden» hikâyesi — gibi oyunları sıraya koymuşlar, bir oyun sanat için olursa biri de dr duyulmuşlarını maskaralık olsun demişler. Bu hikâye uydurmaya çok benzer: çünkü bizim bildiğimiz böyle uz- laşmalara gelir adam değildir. Fakat oynanan oyunların sıra- lanmasına bakılırsa buna inan- mak lâzım gelecek gibi görünü- yor. Meselâ «Zehirli kuçak» gi- Darülbedayi reji: sonra bu işi unutuvermiş görü- nüyor. Hattâ dördüncü perdede tekrar o eve geliyoruz da genç kızım göz önündeki eksikliği bile müellif tarafından farkedil memişe benziyor. Neden? Da- vut Hoça'nım üç karısından biri meye sadık kalıyor da öteki iki- si niçin öyle başr açık fahişe O- lüyor? Son perdede denildiği gibi bu fuhşa sebep kocanın ser #emcesinekilit ve kafes muha- fazası ise diğer kadın da neden fuhşa düşmüyor? Bu Davut Ho ca kendi ağzmdan duyulduğu Kgibi din ahkâmımı kendi kâzan- cına âlet ittihaz ederek yalan şahitliği, üfürükçülük gibi şey- lerle hayatını kazanan hilehaz bir yobaz ise neye o kadar salf- dil görünüyor?... v. &., V. s.... bi güzel bir sanat ve fikir ese- rinden sonra «kumarbaze gibi bir manasızlığa düşülmesi, «Ka tiln ile «Nora» yi, «Yumurcak» zevzekliğinin — takip etmesi, «Hayvan fikri yedi» den son- ra «Kafes arkasında» nın gel- mesi, hep böyle Darülbedayi sahnesinde bir nevi tahtaraval- li oyunu oynandığını gösteri- yor. Bu inip binmeden en çok şa- şıran zavallı halk oluyor. Darül bedayii seçme bir sanat yuvası, aari tiyatronun biricik nümune- si bilerek gidenler - orada orta oyunu bozması, eni boyunu tut- [mız «tiyatrov lar görünce yanı ldıklarına hükmederek ayakla- Tını çekiyorlar. Sırf kahkaha at mak için gidenler de ciddi eser- lenden birşey anlamıyarak çe- kiliyorlar, İşte Darülbedayide eser seçme işinde takip edilen «oportuniste» liğin neticesi bö- yle bir şaşırma oluyor. «Kafes arkasında» da bu ga- rip ve manasız ikilik siyaseti- nin doğurduğu acibelerden bi- ridir. Beş penrde dolduran bu «revü kılıklı orta oyunu bozma- sm», bize eski hayatın gülünç ta- raflarını yazan Müsahip Zade Celâl Bey'in belki en zaif ese- ridir. Hattâ diyebiliriz ki bu e- ser henüz zihinde hazırlanmak ta iken «Kanava» halinde sah- neye konuvermiştir. Müellif eserine pek güzel bir esas almış: eski harem hay- atının ve kadınları kilitli kapı- lar, mıhlı kafesler ankasında sa klamak istemenin hiçbir fayda- 81 olmadığını göstermek ve o eski zihniyeti en acı neticeleri- ryor . Her hareketinde bir maksat var. Gayesiz, boş yere parmağı- gn ucunu bile oynatmıyor. Dik kat ettim, konuşürken eğiliyor 've kendisi ile beraber, sutiyen- gorjunun içinde srkışmış olan *memelerinin uçları da konuşu- barlığına halel gelmemiş. Yü- zündeki sahte safiyetin kaybol- mamasına dikkat ediyor . Dolaşmağa çıktığımız zaman güzelliğine ve alımına bir kere Hiç İnüp ona baktı. Onuncusü zaten . mesel in yerinde yazılmatmış hükmünde tutarak yeniden yazardık. Yazarken ka balığı değil, csas edinilen fikri düşünürdük. Vakaları esası her adımda biraz daha kuvvetlen- direcek şekilde tertip ederdik. O zaman hakikaten milli ve tez li bir komedi Ancak öyle komediler Darülbe- dayii repertuarına yaraşabilir. Böyle bir perdesi Öötekini tut- maz orta oyunu gölgelerinin yeri ise salaş tiyatroları dır. Darülbedayie paragetirmekiçin gülünç oyunlar istiyenler öğren melidirler ki gülünç ayunların da sanata uyanları vardır ve bir sanat yuvası ancak o türbüleri- ne koynunda yer verebilir. dan on erkek geçti, dokuzu dö- | sin. İşte bu ve emsali süallere pi yes hiç cevap vermiyor. Gözü- müzün önünde temsil edilen şa hislar, hayatın içinden alınmış canlı insan timsalleri değil, sahne üzerinde hareketleri ar- kalarma takılan iple idare olu- nur kuklalar gibi görünüyor. Mahalle imamı vestaizübillâha diyince bir ayet okumak lâzım gelirken «Elkelâm yecürr-ül- kelâm» sözünü söyliyiveriyor. Zaten yahudi taklidi ile şu i- mamın sözlerinde methum Ah- metVefik Paşa'nın satırları pek belli. Merfiimim eserleri miri mâli sayrlda bile Çaldım, veli miri mâli çaldım zihniyetinden çok uzakta değil miyiz? Biz Müsahip Zade Celâl Bey olsak şu eseri hiç vücuda geli Şu eni yakasını tutmryan o- yunu bile başa çıkanmak kudre- tini gösteren Darülbedayii sa- natkârlarının fedakârane çalış- nu naklediyorum: yle karşılaştırarak tezyif etmek | malarımı olsun boşa çıkarma- “Ahmet Mehmet,, istemiş. mak boynumuza borç değil mi- “Bin ölmüş Ali,, c Böyle bir İmevzu «Macun |dir? “Validesi ölmüş Sünbül,, Hokkası», «İstanbul Efendisi», L. NECMİ Şimdi sözlerimi süi tevil et- me, yanlış tefsir etme. «Şadiye seni sevmiyorle de- mek istemiyorum. Bilâkis: — Şadiye seni seviyor! Hayır, masal okumıyorum, Şadiye seni seviyor diyorum. Sana mânen ve maddeten bağ- ir, Sade kalbine değil, vücudu- | Allâh na da âşık,.. Yalnız bir nokta var.Her kadım, sini mübalâğa eder,fazla göste- tiş yapar.Ben bu fazlalığı iskon *0 oöttikten sonra hükmünü ver- dim. Bende, müsaâdenle, ol- | dukça açık gözlerdenim evlâ- dım., Hele doğrudan doğruya kendime tadlluk etmeyen me- selelerde, gözümden kıl kaç- |sözüm gursağımda kaldı . maz, Şu sözümü iyi dinle: — Şadiye hanıma, bilâ kaydü şart, her istediğini yaptırabilir- | attığımı anladım . Amma DE 'ti b Türk - Rus dostluğu 32 inci haftanın 5 inciliğini Üsküdar orta mektebinden 168 Aptullüh İhsan B. kazanmıştır. N haftanım en mü- him haberi hiç şüphesizdir kihü İkümetimizle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ittihadı hükü- meti arasında bundan dört sene evvel Pariste imzalanan dost- luk muahedesinin yeniden tec- diden imzalanmasıdır . Memleketimize Kiymetli bir misafirimiz olarâk kabul edilen Rusya hariciye komiseri vekili Karahan cenapları Hariciye ve- kilimiz Tevfik Rüştü Beyefen- dinin köşkelerindeTürkiyeCüm hüriyeti hükümeti ile Rusya hükümeti arasındaki münase- batın samimf bir şekilde daha iyi daha canlı bir halde cereyan etmesi için 1924 senesinde Pa- riste imzalanan Türk - Rus do- stluk muahedesinin tecdidini arzu buyurdular, ve muahedeyi yeniden imzaladılar. Her halde bu muahedenin yeniden imzalanması Türkiye çümhüriyeti hükümeti ile Rus ya hükümeti arasındaki sami- mi dostluğur bir nişanesidir . Günden güne Ruslarla artân gerek siyasi, getekse ticari mü- nasebatımız iki hükümet ara- sında hiç bir uygunsuzluğu bi- rakmamıştır. Karahan cenaplarının buyur dukları beyanatta ki «İki mem- leketin ayrı ayrı yaşaması baş- İrbaşma bir kuvvettir. Fakat bu iki kuvvetin birleşmesi on ikuvvete muadildir» sözleri doğ rusu cidden şayani tebriktir. Çünkü: Bu beyanat iki devlet arasın- da en birinci bağı teşkil eder.» İRTİHAL v09630000DAS! Kayscri kumandanı Şerif Paşa kerimesi, müteveffa ve miralay Ta- bir bey zevçesi, Doktor Fikret Beyin yaldesi ve Kocaeli meb'usu İbrahim Süreyya Beyin kain valdesi Mevhibe hasta- | hanımelendi müptelâ ol lıktan kurtulamiyarak dü şamba günü vefat eylemiştir. Ccna: ze yarın Sultan Ahmette Üçler ma- hallesinde 13 numerolu hanesinden yaldırdarak mmedfeni mahsusuna def- nedilecektir. Allahı rahmet eyleye. Kılişeci istlyoruz Cam çekmesini hilen bir kı- lişeciye ihtiyaç vardır. Her gün saat onaltı sonra idarehane mizde çımkografımız Saim Be- yi görmeleri. Etıbba Muhadenet Cemiyeti çayı Btıbba Muhadenet ve Tea- vün cemiyeti her gene vermek- fmazı etmiş ve vaziyeti iktisadiyeyi mazatı itibana âlarak çay verme ği kararlaştırmıştır. Bu Cuma günü Moskovit salonunda ve! lecektir. —— aa Muhtelif Hakem mahkemele- ri nezdinde Türkiye Hükümeti Umumi Ajanlığından: U. Ajanlığımızda münhal bulunan fransızca daktilograflık için bir mü- sabaka k yin edilmek İsteyen tihan olmak üzre 30 K Evel 929 par zarerti günü sant te i- faşta Muhtelit Hakem Mektemderi binasında ispatı vücut etmeleri ilân| olunur. — Acaba o sana her istediği- | ni yaptıramaz mı? Dedim ya bu da bir mescle. Bu işin içinden nasıl çıkacağı- nızı tasarlıyamııyorum. Siz, dü- meni bozuk bir zeppelin yolcu- suna benziyorsunu; rüzgârm | savurduğu yere - gideceksiniz . verede sukutunuz pek şiddetli olmasa. Bir gün tepe a- | şağı olacağınızın farkında de- Wiilıiı'ı'ı. Yalnız şunu bil, ki bu yökibet mukadderdir . Söz arasında lâfı işlerine in- İtikal ettirdim; yazıhanenden davalarımdan, müşterilerinden | İbalısedecek oldum. Yüzüme öy- | le bir baktın, öyle bir: — Geç efendim! dedin, ki «Geç efendim!» deyisinden bütün yevmi muhakemeleri, çık mnaz bir aym son çarşambasına Hanrmefendinin ağzı kulak- Öi ÇERRELER | Mevsimin en büyük filmi ve KLİV BRUK un şaheseridir. O F9O SOALDOODA A DD SI YOT Çarların mutahtan saktanatlarımı ve Siberya nefileri büyük bir hakikatle tasvir eden SON ÇARLAR Süperfilmi, dün adşam OPERA SİNEMASINDI #zim bir muzafferiyeti ihraz etmi ir. İlüveten; Dünya havadisterini gösterir iki Sesli ve sözlü flim. HEARST METROTONE ve î Alp dağları şarkısı z Bu akşam a Z WALTER FÖRDE Mafik sinemasında (| xot ] Y tERL D ĞAA DAN HAYD, GİNA MANES, son derece eğlenceli komedi büyük küçük bütün ehaliyi yakında OPERA SİNEMASINDA ağlsıncaya kadar güldürtecktir. FİLİMDİR. ALKONS FRİLAND ve ANDRE NOKS un çok debakârane temsili iMDIT muszzam filminin ilk irsesi. Çok feci ve müessir olan bu şaheser bütlün kalpleri rikkat ve teesslir RAMON NOVARO nun Tik SESLİ ve ŞARKILI filmi V Çıplak - Aşıklar | N BĞ ile doldüracak — mahiyettedir. İlâ- 30 kânunuevel pazartesi yetent Valensiya, Sa se Pari, Vi- |B akşarrından itibaren j oletera, Flör damur ve sair bir ELH“M â j d e çai Si Bi PK sinemasıda JOSE PADILLA ve- zefiklerinin Ö Nİ — Havayen kitaa ve şarkılarile ) İ) yeni repertuvarı — Majik sineması- dinleyecak ve göreceksini: ÜN nn bu hafta mühterem — müşteri- A lerine gösterdiği muâzzam prog ' rarm şehrimizin sinema — âleminde Ö| ŞEHREMANETİ Tepebaşı viyüt | büyük “izler — barakacaktır. rosunda bi | akşamı İNEŞ'ELİ ve EĞLENCELİ HAFT | HMĞ MELEK SINEMASINDA ı ı Kafes imekte — olan »« arkasında l 5 perde K OTÜR Ş G BAA Yazan: Müsis | filmini seyredenler - kahkahalarla uumı bipzade Celil gülmektedirler. Komik - filmlerin Ğ şaheseridir. Çözüü üüi ni ü ASA İlüveten her akşam RÖZTTA BARİOS've Kas- İğ| "z cemertesi eksumı İçin Badırdi TROLAR in yenl tepertüvarı. tenzilât yapılmıştır. j ANADOLU SIGORTA ŞIRKETİ Türkiye İş Bankası tarafından teşkil edilmiştir. Yangın - H » Nakliye - Kaza - Otomobll - mos'uliye maliye Sigortalarımı kabul eder. Adres: 4 üncü Vakıf han İstanbul Telefom: Istanbul — 531 Telgraf: İmtiyaz 4 mağ> İlarik, hayat, kaza ve otomobil sigortalarınızı Galatada Ünyon hanında kâin Ünyon sigorta kumpanyasına yaptırınız. Türkiyede bilafasıla ierayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadası sigorla yaptırmayınız. azn ; Taleton: Boyağlır -2 002 TU UUU şeyi unutturduğunu — Bir iki güne kadar İstan” şöyle bir doğruldu ve o içi gü- |bula döneceğiz, davalarına ka len gözlerile yüzüne baktı... | vuşur! dedi. Bu bakışı, ömrümün sonuna ka-| Bu sözü hiç beğenmedim Şe- darunmııcfağıııuiıkn4 fik, bu söz içime kurt düşürdü » — Ben, o gö kadar seven ve| Mademtki dönmek istiyor, İ" sevildiğinden emin olan. kadın (tanbula döneceğiniz muhak- görmemiştim . »— |kaktır. Onun her istediği şey Seven ve sevildiğine emin ©- |olur. Fakat acaba o, İstanbulâ lan kadıma bambaşka bir gurur t geliyor. İşte ben bu gururu, ilk def'â, Şadiye hanımın gözlerin- de gördüm . İhsas edilen, meydana vuru- lan kadın gürürü, kadının sev- dadan aldığı gurür meğer ne muazzam şeymiş! Kadının zekâsı da mühim ha. En mutekit olmıyan insan kur- naz bir kadm görürse mutlâk şeytana inanır, Ben o gün inan- dım. Hantmefendi bana bir ba- kışta sanlatacağını anlattıktan sonra, derhal kabuğuna büzül- dü, tavrını değiştirdi. lâkayit mek isteyecek mi?.. w zannetmiyorum. O kadın j senden ayrılmaz azizim, sen dt ondan ayrılamazsın . ,' — İyi ya işte! deme. ; Belki iyi olurdu, eğer İstan bul Bursa olsaydı. İstanbul maâlesef Bursa de” gildir. İstanbulda bir Nimtt Şefik hanım vardır. Bu Hanıft avukat İhsan Şefik beyin nıkâlt l karısıdır. Hiç aptal bir kadıfi değildir. Şadiye hanım- kadâf zekidir. Sonra o koca İstanbill bu gibi maceralar duyulsun d larma vardı, gözlerinin içi gül- 'dü. Sana, ketdinden başka her- K e ÇD VA ; MHM HUĞÇN bir sesle, sanıki hiçbir şey wunu- ye, avuç içi kadar >küçülür. 'Ö, £ Bitmedi” /