d H0 İA a S0 ” İ — Ci sorar: Mil Üzüm suyu derler sakın inanma, Rakıdır kâfirin ad Hiç te hoş değildir Sarhoştan inan ki Kim var ki içti de Beyaz Ruslar edılıvorlar Yumurta alırken — Baksana ben birka ! . çtane yumurta alaca- —ğim amma kara tavuk- İarın yumurtladığı yu- murtalardan olacak, — Hanımcığım, ben hangisini kara tavuk, hangisidi beyaz tavuk yumurtlamış ben ne bilevim, eğer siz tanı- yorsanız kendiniz seçin! Kadein yumurta se- petinin başına çöker. Dört tane yumurta seçer, parasını verir, uzaklaşırken yumurta- — Atfedersiniz. Ha- mımcığım bana merak Bir sulu ateştir, ciğeri yakar, Sokakta düşersin, geçenler bakar, Üç beş kafadarla gidersin saza, Durmadan çekersin kanmazsın aza, Yok yere elinden çıkar bir kaza, Halleder davayı kadı hemşeri! 1 hemşeri! İçelim diyenin sözüne kanma, tadı hemşeri! Olümlü dünyada ne olur derler Gam kuşu bununla vurulur derler, Sofrası ne güzel kurulur derler, Unutma ettiğin andı hemşeri! deliler korkar, kandı hemşeri! M hudut harici oldu. Aldığınız yumur- taları kara tavukların yumurtladıklarını ner- den anladınız? — Nereden olacak.., yumurtaların büyük- luğundaıı' ü kurnazlığa yu- murtacının hayretten ağzı açık kalır. İkizli ler Kuçuk Nahidin an- nesi ikiz doğurmuştu. Nabit annelerinin yata- ğında yan yana yatan bu iki yavruyu uzun u- zun seyrettikten sonra sordu: —Anneciğim, küçük- ken bende böyle iki ta- [ ne miydim. &| basal mevcut. (Basal 5| ektir ) 8| miş: ı â»xmwwımw Z | ğFvvel zamand “Bas al,,bas al,, Mollalıkta dikiş tut- turamıyarak bakkal- lıkta karar kılan eski yobazlardan biri, Türkçe konuşmaz, firsat düşsün düşmesin meramını hep Arapça ile ifade edermiş. Bir gün dükkânına biri gelmiş: — Hocafendi, demiş, bana bir okka soğan tart ta ver. —Yobaz ,hiç soğan lafını ağzına alır mı. Hemen sormuş: — Ya'ni basal iştira | edeceksiniz. Naam, Arapça soğan dem- Müşteri bu «Basal» sözünden bir şey anlı- yamayarak tekrar et- — Hocam, ben senden soğan istedim. —A'lâ, münasip, ba- | sal... Osırada - herifin ta- ğdıım duymadım demeyin hali W vanda asılı duran so- | ğan hevengi gözüne | ilişmiş, kendi kendine: — Zahir, demiş, indir- meğe üşeniyor da bana «Bas al» diyor. Ve he- men kerevetin üzerine bineyim de soğanları indireyim derken kere- vet yıkılarak ne var ne yok hepsi yere yuvar- lanmış. Vay hocadaki hiddet: — Bire - nabekâr adam, ne yaptın? Herif hiç sükünetini bozmıyarak: — Her gelen müşte- riye«bas al» dersen, bir gün tavanını da ba- şına yıkarlar demiş, İlaç- içememi Genç ve güzel bir delikanlıyı, komşula- rından birinin henüz doktor çıkan kızı ile evlendirmek — istiyor- lardı. Delikanlı, kızı gördü fakat ilk görüş- te çirkin buldu ve beğenmedi : — Canım, nasıl olur da beğenmezsin, bir doktorun kocası ola- caksın! Dedikleri zaman şu cevabı verdi: — Bilirsiniz ya acı ilaçları midem kabul | | böyle.. yes> YENİ —e eu ğ Türkçe dersleri İbrahılm Necmi Bey Bu kitaptan bir tane ahıp okuyun. Daha yarısına gel- meden oku vıp yazmağı ka- ida erila biri ılıış öğrenscek- siniz. Bundan daha kolay belleten kitap yoktur. Duy- Vak alar Fabrikada ya yangın Evelki gece Bakır- köy barut - fabrikası- nn tüfek poligonun- dan vangın çıkmış, itfaiye — yetişip - yalnız o poligon yandığı hal- de ateşi söndürmüş. Çok şükür hiç kimse- ye bir şey olmamış. Yangının neden çıktığı henüz bilinmiyor. Tüfekle öldürdü Adanada Kadirli kö- vunde oturan Suley- man köydeki Ayşe minde bir k"dın"ı sar- kantılık etmiş. Ayşenin kain biraderi Mustafa da buna kızmış' Süley- Mmanı av tüfeğile öl- dürmüş. Kalp 25 likter Ötede beride kalp (25) kuruşluklar çoğal- mağa başladı. Zabıta bunu yapan ve süren- lerin izini aramakla meşgul, Tabt yakında ele geçecekler. . Fakat ey esnaf, ehali dikkat edin kalp para alıp ver- meyin. Sonra ciğerini- ze kor, kesenize güve düşer ha! Şapka —Ne güzel şapka bu —Üç senedir kullan- Jığ'ım bir şapka yahu.. —İmkâni yok. —İmkânı yok olur mu, evelki sene temiz- lettim, geçen sene sil- dirttim, on gün evel de lokantaların birinde gardıropta deyiştir- dim, * : —CE gazmmmanman Zıraat dersleri 15 inci ders İyi bir Toprakta neler vardır Kireçli topraklara her mahsul gelmez, | çoğu yanar. Renkleri beyazdır. su tutmaz. Ümüslü topraklar ko- lay işlenir, 5 tutar, fakat her mah- sul yetişmez. En iyi toprak her dördünü de münasip nispette ihtiva eden topraktır İyi bir toprak ne gibi evsafta olmalıdır: 1 — Kil, kireç, kum ve ümüs münasip nis- pette olmalı. 2 — Böyleolunca tap- rağı kolay işlemek mümkün olur, 3 — İyi işlenen bir toprak iyi havalanır. 4 — İyi havalanan bir. toprakta kökler mahsulu daha iyi bes- ler. | 5 — Böyle bir toprak- | ta su toprağın üstünde | toplanıp mahsulu çü- rütmez, aşağıya iner, Ve icabinda da aşağı- dan yukarıya çıkar. 6 — Toprak bütün suyunu aşagıya akıtır- sa makbul degildir. * 7 — Toprak çok su tutmamalı, çok su tu- tan topraklar kolay ısınmaz. İyi ısınmayan bir toprak ise iyi erken mahsul vermez. Toprağın renği ne kadar siyah olursa güneşte o nispette ça- buk isınır. Şimdi iyi bir toprağın nasıl evsafta olduğunu biliyoruz. Gelecek derste fena bir toprağı nasıl iyi' yapmak mümkün ol- duğunu arayalım. Kerim Ömer îııı///r//ı// ÜBİLMECELER | WWM — Müezzinden evel okur ezanı, dişisine karşı pek kaynar canı. — Horoz. — Hayvan sırtından çıkar, tuzlamazsan kokar. — Kürk. — Kendini görürsün, geçip yürürsün. — Ayna. — Ortası delik, dında olur kesik. — Kulak. — Önde gider, arda geçer, karanlıkta yo- lu seçer. — Fener. ka- — Pamuk gibi beyaz- dır, havası pek ayazdır. Yakında veremlilere mah- sus bir hastahane açılacak Şehremaneti Cerrah paşa hastahanesine bitişik bir verem hastahanesi yapmaya karar verdi, Bü çok faydalı bir teşebbüstür. Çünkü şım— | diye kadar veremliler ya evlerinin loş ve ha- | vasız muhitinde her gün hastalıkları bir kat daha artarak ölüp gitmekte idiler. l ; ı'///ı/////ı//////w/ KA Li zT Yahut ta umumi hastahanelerde diğer has- falarla beraber, müşkülatlı bir hayat yaşı- yorlardı. Halbuki veremlilerin her şeyden ııvnde ihtiyaçları havaya ve gıdayadır. Onun için muhakkak ayrı bir hastahaneye sanatoryuma Tizum vardı, İşte Cerrah paşadaki bu verem hastahane- sinde açık hava bol gida ile bir çok veremli- ler pek çabuk iyi olacaklar. Hayvanlar Hayvanlariki kısımdır. Biri ehli, öteki vahşi. Ehli hayvanlar insanlara alışkın, onların hizmetlerinde bulunan ve yahut onların gıdalarını teşkil eden hayvan- lardır: Beygir, manda, inek, öküz, tavuk, koyun, köpek gibi. Vahşi hayvanlar dağda, ormanda gezip paralayıcı ta- biatte olanlardır: lan, sırtlan, ayı Kaplan, ars- gibi. Fakat insanlar Du vahşi hayvanları bile ehli bit hale getirmekte, onlare da kendilerine hizmet ettirmektedirler. Yanında kaplan yavrusu taşıyan adam- lar, arkasından timsah sürük- leyen kadınlar yok m*u?