Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
d ASRIN ÜMDESİ “MİLLİYET,TİR | I7 ŞUBAT 1929 | | BUGÜNKÜ HAVA N Dün en fazla, hararet zait (2), — | en az sıfır dereceydi. Bugün hava- | OŞ nın hafif yağmurlu ve poyraz |— | olması mühtemeldir. FIKRA Ü BOŞTA DÖNEN ÇARK ğ Dünkü fıkramda tespitine - çalıştığım “haleti-ruhiye,, te- — dayvisi kabil olmıyan bir — hastalık değildir. Memleketin belli başlı müesseselerinde — ilkir adamlarına flil adam- — ldarından daha fazla geniş — bir saha ayırmak; hatta on- — darı bunların üzerinde nafiz O ve tesirli kılacak, imkânı — hazırlamak etrafımızda hü- |- küm sürmeğe başlıyan ruh — kuraklığına karşı fptidal ted- “ birlerden biri olarak telakki — edilebilir. ' Fikrin sevk ve idare et- — mediği bir Tül, issız bir be- — yabanda bir feryat, karanlık — bir gecdde bir işaret kadar beyhüdecir. Büyük Reisiml- O zin o büyük nutkunu can gozü ile okumasını bilenler fül ile fikrin nasil birbirin- © den ayrılmaz, birbirine gi- / rift, bir sarmaşık dalı halin- — de yükseldiğini görmüşler- - dir. .Bize, buna mümasil bir — çok yüksek — hakikatlar ' Ööğreten, — heyecanmlar - tel- — kin eden bu kitabın, bu in- — kılâp kur'anının bir dakika — elden düşürülmemesi lâzım- — dır. Eğer onun bize verdiği dersleri layıkı ile ezber et- — miş olsaydık bugünkü ma- — nevi fârk ve zarurete düş- -' mezdik ve her muvaffakıye- — tin sirrini tuhumüzün hizin- - da'aramasını bitirdik. : Fakat, ne çarekl. işte;'bu | [' kitabın talim ve telkinine — rağmen, soğuk ve kurutucu ukalâlık elimizi kolumuzu — bağlamış; bizi lüzumsuz ve - faidesiz bir nevl teplnmeğe 4 'mıh—kom etmiştir. — Her harekette bir bereket _* vardır diyenler, gelsinler de - bizim hareketimizdeki bere- — ketsizliği görsünler; her bi- rimiz boşlukta dönen birer — çark gibiyiz ve bu çarkla- — rım dişleri arasında / üğütü- lecek bir dane bile yoktur. — Bazan insanın etrafını hay- " retle seyredip: “ Bütün bu — hareket ne için?, diye sora- — çağı geliyor. Çünkü, epeyce — zamandan beri hiç bir filli- iğ Ğ bir takım kımıldanışlardan yürüyüşlerden, koşuşlardan ibaret bir nevi mihaniki ha- yat tezahuratındarı başka bir şey değildir. Yakup Kadri FELEK EN GÜZEL TÜRK KADINI ! Avrupada milletler arasında bir güzellik müsabakası tertip edilmişti. Bu müsabakaya güya bir milletin güzelliği kadınla- rından anlaşılırmış gibi yalniz kadınları attılar ... Halbu ki bütün diğer hay- vanlarda olduğu gibi insanların da erkeği dişisinden : kat kât- güzeldir . 'Bü bahsi ayrıca mütalaa fırsafını kaçırırııyacn- gımızı umarak - asıl . sadede giriyorum .. , Avrupada. bu iş bitmek üzre iken bizim sanah re_/îkımııdeıı -birisi “ türk kadınmm sea!mış!cn hak- kında neşnyata başladı . Ndi— cenin ne olacağını bilmiyoruz, yalnız , iki gün evel şahidi olduğumuz bir. şeyi okuyucu- larımıza nakledeceğiz . Beyoğlunun — tünele — yakın kibar bir çayaanede bundan bir kaç.gün evel gazetelerde ka- dınlık hakkında münakaşa etmiş olan . biri kadın diğeri erkek biri kadınlık cereyanı elebaşılarından , diğeri — şair müharrir iki mütefekkir bir- birinden haylı sıktlarak çay içerlerken önlerinde lâkaydane yayılı duran o gazeteye baktılar Hanım dediki : —Şu güzellik müsabakasına da ne dersiniz? Şair evvelâ aynaya sonra 'duvardaki saate baktıktan sonra cevap Verdi: . — Bizim. için geç kalmış bir teşebbüs-telekki ederim ! - — Çok doğru! Yirmi sene -evel ölsaydı .... Ve yine birer yudum çay!anm bitmekten körkarmışçasına idare ile içtiler ve tekrar sustular . Küçük saat! Evelki gece Beyoğlunun bir sineması önünde bir şey gör- düm. Bir otomobil durdu , içinden bir madam ile bir mösyö - çıktı , - şoförden — kaç kuruş olduğunu sordülar, onun söylediği adedi işitmedim yalnız müşteri kelimelerin sonunu pa- rayi olduğu kadar çeken bir şive ile : — Neden bu kadar oldu.? — Kar için şimdi yüzde elli zam var! Hem benim saat küçük saat ! — Öyle ! Küçük saat ama büyük kazık ! FELEK mizin, hiç bir teşebbüsümü- zün kendisinden beklediği- “Nasıl olabilir ki bunlar ne — derin bir. şuurun, ne hara- retli bir idrakin, ne de ruhtan gelen bir dinamik kudretin “miz neticeyi verdiği yoktur.| — - — ASKERİ BAHİS Emden Büyük Harp esnasında Al- man ve Türk milletleri silah daşlığı ve tali ve mukadde- rat yoldaşlığı yaptılar. Uzun bir Af ahsulüdür. Tamamile, in- “Davos,da, Fransiz doktorün Luws»ıyc:sı üzerine, Şatzalp sana- toriyomuna inen Namıkla karısı, orada, kendilerinden iki hafta — eyel gelen bir Türk ailesile tan- ışmışlardı. İstanbulun meşhur. ve — zengin avukatlarından Münir Fu- —at bey, karısı ve sekiz yaşındaki “oğlu ile onların yerleştiği - katta — otürüyordu. İnsanı yabancı bir memlekette, / vatandaşına. tesadüf etmek kadar sevindiren bir şey yoktur. — Kâmran, “avukatın karısı Sü- — beylâ ile pek kolay ahbap olmuş, — kocasını tanıtmış; Münir Fuatla görüşmüş, şen ;_cxen#ı ile Sit ylanın Oğluna bile i seydirmişti SONEN İ Yazan —MEBRURE HURŞİT— seyahata çıkan Emden mektel ŞIK Sanatoriyumun daimi tesadüf- ler hazırlayan ” yabancı muhiti, bu iki aileyi samimt bir dost- lukla birbirine bağlamıştı, Geleli henuz bir hafta olmuştu ki, bir gün bahçenin bir köşe-' sinde, masa başında dördü bera- ber çay içerken Kâmranın zih- ninde çoktandır unuttuğu — bir “hayalin hatırası canlandı.. Bu kızlık rüyalarının lâcivert gözlü nişanlısı idi! Şimdiye kadar Münir Fuadın gözlerine dikkat etmemişti.. Salıncaklı iskemlenin arkasına başını dayamiş, gözlerini ilerdeki gül fidanlarına | dikmiş, öylece Niüizah, siyaki, enstenktif we gayrliradi T En güze! İlip S b CZ MİLLİYET, gemisinin İstanbulumuza uğra- ması, bu eski hatıraları kurca- ladı; Akdenizin ve Karadenizin üstünde kolkola tetik çekmiş , kendi vatanları için dipsiz de- nizlerin suları içinde birbirlerine sarılarak hoğulmuş olan Türk ve Alaman bahriyelilerinin pek yakın bir mazide yaratmış ol- dukları yiğitlik ve fedakârlık tarihini tekrar anmağa vesile oldu. Bu münasebetle, Büyük har- pte kahramanlık ve faaliyet menkabeleri içinde yllznıüş olııı -PAZARTESİ HMikâaye, I8 ŞUBAT 125 kişi maktul ve dlgerlerl ta- biatile tutsak oldu. Fakat İngi- Hizler , telsiz istasyonunu tahrip için karaya çıkmış olan Von Mükke müfrezesini görememiş- lerdi ,Bu müfreze sonra tedarik ettiği küçük yerli kayıklarla Hint denizinde Kırmızı denize geçti. O zâmanlar Türk toprağı olan Aser kıyılarına vardı ve namussuz arapların taarruzla- rile tehlikelenen ve güçleşen yürüyüşlerle Istanbula geldi . Büyük Harbin sonuna doğru düşman memleketlerinden gelen propogandalara kapilarak ilk bozgunculuk yapııı kuvvet Alın« an D ,Bu do- Emden g nin kıncı hlknyeslııl okuyucu— larımıza yapalım : Büyük Harp başladığı vakit Emden, Alman Açık Deniz Fi- losuna mensup bir gemi olarak Çindeki Çintav adlı Alman li- manında bııluııuyordıı. Bu gemi 3500 tonluk ve saatte 25 mil hizla giden bir kruvazördü. 10,5 santimetrelik on adet topu var- dı, anuvdı umıı düşman sergi nanma Alman vatanına, ve As- kerlik şerefine karşı isyan ve hiyanet bayrağı çekmiş ve şere- fsiz olarak Skapa flovda tutsa- klığı kabül etmiştir. Onun- kara alnında Emden, parlak bir şeref çizgisi olarak görlinür. Kahraman Alman' Ordusunun şereflerine ancak o ve diğer bazı münferit tahtelbahirler iştirak edebilirler. Yeni Emden - için hayırlı yotcu- luklar temenni edelim. Cinoğlu glııımı birinde mışınıı tbsllııı olmaktansa açik dıılzlere ıçı- rbest ve fedakâr ser alılıııığı tercih eyledi, ve mı defa olarak Penanda bir Fran- sız ganbotu ile bir Rus gemisini batırdı. Yesdemi serserl k lıik ve '“““ıı.ııi. Hamam istihmam * zi I Kış mevsiminde nezle gibi. bro- nşit, ruman/mı Bibi hı:tnlıklırın es- korsan hayatı bir yıl kadar sü- rdü, Hızı pek okadar çok olma- makla beraber Fon Müller adın- da cesur ve teşebbüslü bir ku- mandan tarafından idare edilen bu gemi, Hint D ve babı da ihtiyatsız- ca hareket” dahi-Şayanı zikirdir, ha- mamlatımızır | sBFııLlnk. Soyunulup giyinilen kısmı” yıkanılan — kısmi atasındaki farki Hararet ' tedbirsizce hareket — edenler ıçm soğuk almaya kıyafet cder. omuı için - hatmamlarin Koca Denizin. içinde askeri - korsanlık , tarihine yeni cesaret ve teşebbils sahifeleri ekledi, 80 bin tonluk düşman gemisi batırdı. Batırdığı gemilerden aldığı yiye- cek, içecek ve kömürle yaşadı. En nihayet Hint denizinde adında ve kendisine silâh ve sairece üstün bir İngiliz gemisi tarafından yakalandı. Emden bu esnada buradaki İngiliz tel- siz istasyonunu — tahrip için, ikinci kaptan Von Mükkenin emri altında bir tahrip müfre- zesi karaya çıkarmıştı. Sitney İngiliz germisi, müdafaa ve müharebe kuvveti noksan olan Emden korsamını küçük bir muüharebeyi mlülteakip mağlup ederek batırdi , Mürettebatından Kokos adaları civarında Sitney | kismı soba - ile reshın edılmolı ve içeriden bu kısma çıkanları cereyanı hayaya marüz bi rakılmamak için hamamların - sokak kapusu- çift, olmalıdır. Kıl keseler. Beşerci cildi kaldır- dığı, bazan cildde tâhrişat ve iltiha- batı Müessir olduğu için istimalinden sarfı nazar olunmalıdır. Hamamlarda - birer etüy bulun- durulması da” asrın-icabatı sıhhiyesin- dendir. n Gönül ister Ki'ümumt hamamla- rimiz oda ısrileşş_in; ;sıhhi, medeni bir şekle girsin; yarinki nushamızda aslı bizden ve Roömalılardan alarak Pariste vücude xedrîlmw olan 'Türko- namr tertipat ( ve tesi- Romen hamar satından bahsel insat kemali € mam, ederken | eğlenceli, hoş * ", D. Muhımn Beş lira vereceğı'ne.. Tramvayın basamağına asılmış gidiyordu. - Fakat biletçi rahat bıraktı mt ya, hemen tepesine bindi: — Siz efendi, bilet ... Döndü, canı sıkılmıştı, sordu: — Nasıl bilet ? — Tiyatro bileti değilya, tram- vay bileti, — Canım ben şurada ineceğim. Nah iki adım ötede.. Bu. kadar yer için de bilet mi olurmuş : Biletçi kızdı : — Öyle ama siz. yalnız kendi - nizi düşünüyorsunuz, Bize cezası var. Bu sefer kızımak nöbeti beda- vacı müştetiye peldi: * . — Ne cözası be? — Bas bayağı ceza.. Sabah sabah senin hatırın için hcş lira cereme Mi verelim ? - Beş dira mı ? ü Elı'ni cebine - götürdü, huvarda- lığı tutmuştu : — Sana bir söz gelirse, - ben bu parayı kesemden veririm yahu. Biletçi gülmeğe başladı ; Beş lira cezüa vereceğine üç otuz parayı verip bir bilet alsan olmaz mt ? Kulak misafiri HALK SÜTUNU GUREBA HA::TANESINDE Yenibahçedeki Evkaf h: d yatmış olan bir kariimizden aldığımız bir mektupta deniyor ki? *“Şiddetli soğuklarda — hastaneyi ısıtmak kabil olamadı. Ben de ©o so- ğguklarda Hastanede yatanlardan biri- yim. Hastanede kaloriler - tertibatı olduğu halde nasıl olup da isınama dığı , merak edilecek bir meseledir. Anladığıma göre kaloriler tertibatı lâzımgelen şekilde değildir. Şimdiki tertibat duzelmez ise hastalâr uşü- mekte devam edecekler demektir.., GAYRİ MÜBADİLLER IÇİN Gayri müpadillerden bir kariimiz- den Tâldiğimiz — mektüpta — ezcümle deniyor ki;*Gayri mübadillerin vazi- yeti gittikçe müşkülâta - uğrayor. “Bizim bu halimize bir çare olmak üzere * Maliye vekâleti tarafından Ziraat bankası nezdinde bir - kıredi açılması çok - Taydalı olacaktır. Büu takdirdeher — gayri mübadile âzami ve asgari olmak üzere bir maavenet * |teminini genç Maliye vekililimiz Şükrü Beyelendinin hinşmetlerinden bekli- yoruz. ., GUNÜN LATrFELERı Şehremaneti tanzifat amelesine ziyafet verdi. saçlı adam, ne kadar benziyordu. Kerteşi gün, güneş banyolarını 'yaparken Münir Fuadı daha dik- katle tetkik etti.. Onun her ha- linde kocasında görmemiş olduğu bir zarafet, bir incelik vardı. -- Münir Fuadın ne hoş latifeleri, “'neeğlenceli hikâyeleri vardı. — Süheyla ona hiç layık değildi. Bu, eski acem resimlerini hatır- latan çatık kaşlı kadını o nerden de bulmuştu?5 < Vah zavallı lâcivert gözler ..! * - Süheylâ o gün bahçeye inme- misti. Oğlunun biraz harareti jyardı; onu - yatırmış, başucunda oturuyordu. Kâmran — kocası- ve - Münir Fuât, büyük terasta oturmuş ko- muşuyorlardı. — Namık — elindeki mecmüayı - kâriştiriyor, — sik- sık başını kaldırıp karısına bakıyordu. Yandan gördüğü Kâmran, bugün “ona , $ v n tane ea a NT A YAT FOT — “ne, harıkulâde, güzeldi. Omuzları | - Haberin var mı, gene kar yağacakmış. , ne çıldırtıcı inhinalarla kıvrıldı, titredi ! Üşüyor , musun, Kâmran Sana bir şey getireyim mi? — Fena olmaz Namık, dolap- taki kırmızı. yün şalımı.." Namık gider, gitmez Münir Fuat koltuğunu biraz geri — itti; yana döndü, hiç çekinmeğe lü- zum görmeden, gözlerini, - Kâm- rane dikti. Hemen göz göze gel- diler! ECOE, ö Kâmran, yanağını çukurlatan çapkın bir tebessümle, bir kaşınt hafifçe — kaldırarak ona - baktı.. Ne pervasız, ne, kâfir bakıştı o! Genç adam koltuğun kenarını büyük bir asabiyetle sıktı - tırna- kları hasır örgünün arasına geçti.. Biraz doğrulur gibi oldu, başını uzattı, ağzı —aralandı.. — Fakat o bakış, Oiçe ezginlik veren, gözleri Bulandıran bakış hâlâ üzerinden çekilmiyordu... $u Na- mıik bey de ne kadar genikıyordu' Tasa. Hafif bir pıtırtı duyar gibi oldu... büyük bir gayretle gözlerini. o bütün iradesini büyüleyen bakış- lardan kurtardı, yüzünü çevirdi dağlara bakmağa başladı... Fakat birden bire- koltuğunun kenarına bir el uzanmıştı... Kor- karak başını - çevirdi.. -Kâmran hep O ayni çıldırtıcı tebessümü ile, sanki bir şey söyliyecekmiş gibi uzanmıştı.. Genç adamın gözleri, onun yakasına ilişti ve şeffaf, gölgeli, yumuşak bir çizgi gördü. O sırada Kâmranın, beyaz oya gibi ince çiçekleri hatırlatacak, kadar güzel ve mevzun parmak- ları, koluna dayanmıştı. Tatlı bir ses: — Bakın |kuzum, şu- beyaz sorguçlu dağlır ne güzel, değil mi ? İnsana uçmak, onların ma- vimsi dumanlarına karışmak, kay- bolmak, bir hiç olmak, .ımila- rinı vermıyor mu? soylescnı/,c he ,hc öüü bwr Tiyıatro gğh üçük HikâvE Ş SELMANIN RUYALARI —- BonjnrSelmacığım! — Bonjur Nevin. — İki- senelik Hasretten sonra işte sane kavuştum. | — Birbirimize kavuştuk. Feel. aran nasıl, mes'ut musuüh? — Mes'udum. — Ama bana yazdığın mek- tuplarda «kocanın “çokskaba, çok aksi bir adüâm olduğunu yazıyot- dun. — Evet — Demek bu tabiatını değiş- tirdi? — Hayir, tirmedi. — Şükrediyorsuu ha! — Evet; -çünkü - bir- erkeğin huyu birdenbite yumuşarsa; işin içinde daha fena bır iş var de- mektir. - Ne garif uoktar. nazar!.. her neyse. Fakat madamki koca- nın huyu değişmedi, nasıl mes'- Çok” şükür değiş- ot oldun? Bir düşündüm: gün kendi kendime Kocam behi seviyor, aksiliği hep sinirlerine hakim olmadığından. Buna bir çare bulmalıyım. dedim, ve buldum. — Ne çaresi? — Rüya, — Nâasıl ruya? | — Basbayağı truya. Artik her gece bir ruya görüyorum. .—. — - Bundan ne çıkar? — Dinlc: Mesela - canım -gece tiyatroya ” gitmek ister. Kocama: Bu gece tiyatröya gidelim deye- cek olsam, sırf aksilik etmek için hayır der. Hayır dememesi için ruyaya baş vurdum. Bir sabah silkinerek uyandım Nen var?/deye sordu. Ruya gör- düm, dedim. Anlat dedi. Ruya saçma, . olmayacak şeydir. anlat- mam dedim. Kızdi; Hayır, dedi Tüya saçma ne olmayacak şey değildir. Anlattım: Hayırdır inşal- lah, beni bu gece tiyatruya” gö- türmüşsün , Güldü: Bunda saçma ne var? Neden ruya “olmayacak şey- Olsuu, bu - ğgece “ tiyatruya gideriz. — Olur şey değildir. — Oluyor işte. Artik her is- tediğimi ruya sayesinde yaplırı- yorum. — Mesela. — Mesela bir gece yarısı gö- «| İzümü açtım,kocamı uy:md"dlm- Sen dedim istediğin kadar, söyle şu ruya çoksaçma şey.--0 uykusu- nun arasında bile aksiliği bırak- leri var değil mi, hele? dedi. Münir Fuat, artık onun parlak iri yeşil gözlerinden başka bir şey görmiyor, dudaklarının arasın- dan yüzüne vuran ılık - nelesle- rinden başka bir şey duymuyordu. Göz. kapakları sanki garip, ağır bir yorgunluğun altında bir iki defa hafif hafif kapanır. gibi oldu ve birden, kalple hiç alâkası olmıyan çok maddi, çok hırslı süzük bir bakışla: j — Hem çok güzel.. tasavvur edemiyeceğiniz kadar güzel... dlye mirildandı, Kâmran, Müniri, umUİ'T"YlCak bir şiddetle seviyordu. “Bu aşk, öyle iki buçuk aylık bir Zaman içinde doğmuş, emekliyen — küçücük * hislerden değildi. —— Kâmran onu öyle devirip, yıkıcı buluyordu ki, sanki şimdi- ye kadar hayatını, hep bu ihti- rası beklemekle meşgul, bir som- nambül, gibi geçirdiğini — zanne- diyor, hafızasının en sönük hatı- ralt köşelerini bile arasa hep onu, *'*rdu. Anlat bakalım;köcanla * B | madı:; Ruya- saçma-. olmaz. Ben sordum:. Tet ruya” çikar. mı?- Aşağı yukarı çıkar — yanlış işte, şimdi gördüğüm ruyanın çikmü— sıma imkân- yoktur.—Nedir ruyan? —Bana birvkürk "manto almışsın.. — Kürk mantoyu aldı mı? —- Aldıya. — ; Daha başka? T—Daha çok... Meselâ annemle geçinemiyordu. Bir gün dedi ki; Tuhaf şey, bu rüyaların hep görüldüğü gibi çıkması... hiç aksi olmiyor. Kocam derhal çatıldı: Olua... Çek kere görülen şeyın. aksı olur. O gece derhal bir ruya daha gördüm. Kocamla anam saç Saça, baş başa kavga'ediyorlar, kocam annemi - katlediyor. O geceden beri kayım valede damat can ciğer oldular. — Peki ama günün birinde işin farkına varır elbet. — Susz istimal kocamın Ben ruyalarımı suyi etmiyorum.. — Sonrada, mezarında — itibarımı artıracak bir şey yaptım, Kocam doktora gidip, sık ruya görme- nin “hastalık - olup — olmadığını sordu. Aile - doktorumuzla * ben daha evel konuşmuştum. Koca- ma demiş ki: Ruya görmek yük- sek zekâ sahiplerine nasip olur! Bu söz hem' hoşnma gitmiş, hem editanımi sıkmış., — DAR hu,,ruyı gı'»rmc/ nakledön” Selâmi Izzet Yeni Naşriyat ——— Gönül gibi Suat Derviş hanim yeni bir roman ueşretmiştir. Bu maruf Türk muharririnin yeni romanı- nın İsmi : «Gönül Gibi» dir> *Gönül gibi,, hasas ve titiz bir Üslubun mahsulüdür ve mev- Zu İtibarile genç bir kadın ruh ve serencamının tahlilidir. istiyor musunuz?.. Sizi bu - hususta- yajnız. BERLİTZ ektebinde tatbik edilen BERLİZ metodu memnun edebilir. Derhal kaydolunuz... Beyoğlu : 356 İstiklal caddesi Zayi; Malüliyetime mebni sınılı ihtiyatta istihdama elverişli olmadığı- ma dair Koca Mustafa paşa askerlik dairesinden verilen hüviyet varakamı Zayi eylediğimden yenisini alacağım- dan eskisinin hükmü olmadığı ilân olunur. Malül mütekait İsmail Hakkı Adeta Kâmran, dünyaya bu aşk ile beraber doğmuş, daha sönralariı da okuduğu romanlarin “yakışıklı kahramanları fikrinde, “hep o lâcivert gözlü sevgilisinin şeklini almış, her yerde, her aşk hikâyesinde onu görmüştü! Acaba Münir bunları , hissetmiyor mu idi? Nenden “bir vakitten beri gözlerini Kâmrana kaldırmıyor, hatta onünla konuşurken - bile öyle uzaklara bakıp duruyordu? — Kâmran artk eski- menfaat hislerinden hiç birini düşünmi- “yor, atıldığı tehlikenin ne büyük olduğunu idrak ettiği halde, Münirden, içlerinde çilgın arzu- 'lar yanan gözlerini ayırmıyordu. Süheylâ kocasının son günler- deki — asabiyetinden, Kâmranın halinden, bazı şeyler sezmeğe başlamış, fakat - kâfi | derecede teyit edecek esaslı bir şey gormedxgı ıçın susmuştu ini tahal p