— 5 — KURUN 1$ Birinci Kânun 1934 see e ve romanı : 6 BABİL ve PERJEPOLİS SARAYİ A0INDA ZKENDEMR 1 VEE - M“ ağacından keçi- “Uzu toplanır mı?,, up kapısındaki nö - İ değiştirdiği halde, düş - “erinin mütemadiyen bu X saldırması herkes gibi Ta- bheye düşürmüştü. y İbi. illa bee başka i di hee çe gece yarısı cellâtlarını alarak oOSemranm ya- (4, *a başına ipekli | bir şal da yatıyordu. ler kapmm dışm- “« Yavaşça içeriye gir - “*Tan'ı birden bire karşı- İnce şaşırmıştı. i3 gözdesi, her kadının , “bu güzel ve yakışıklı er- ediyordu. kurnaz k "lmayı (düşünüyordu. $1 ikonce sert gurun- N dendi a gi! 12 x İğ, “seni gördüm.. Beni ça - İ “Sana söyliyeceklerim | İdin, geldim. “Yanma oturdu Aç, gözleri we N an söylemişti... Ve Sem- halan söylediğini tavırla- mıştır. yaya i inanır mısmuız 7.. ki ben henüz uyu - ii ancak rüyamda gö - ğ, “ken görmek istemez d * Çünkü, siz düne ka- ui kamların kalbin- Abir erkektiniz.. Fakat , i i yarara, söyle... Ben - : Önüne baktı: yi sizden şeytanlar bile k Si sebebini anla - erin sevmi- €viyorum... Ve mi bakmak He a ağının uciyle güldü: ab e olduğu- ölmem ““eketle ne hem iy. i Yemlekett, Düş bir insanım... İl serefli bir zabiti - a tat-lç m Salam, Sera! İz barde eden sen değil misin? dlalarınm kanile yuğurulmuş toprakları düşmana ilim etmemeğe yemin etmişti: * Türk, verdiği i sözden dönmez!,, “| veseno me; kiye İskenderin askerleri diğer kapıları ran|lim, Tan!. 17 l AZAN: ISHAK FERDİ diyordu — a bir dilek.... Çünkü sizin arımız ( İranlı değildir. Siz üz... oOHemde Türkoğlu Tan gözlerini açtı: Sen benim Türk nereden biliyorsun ?. unanlı filezeftan öğren - olduğumu dim... — O kimden öğrenmiş?. — Yerin kulağı vardır, der- ler... Unuttunuz mu bu sözü? El - bette sizi tanıyan birinden duy - muştur... — Ne diyor, Yunanlı filezof ?.. — “Bir Türk, yabancıların va - tanımı nasıl ve niçin müdafaa edi- ie e kisi Mr ediyor. ln amma, dedi, ba- bam bir İranlı kadınla evlenmiş .. Ben o kadmdan dünyaya * gelmi- şim... Semra güldü: — Ben bir kaç sene evvel bah - şeye bir kayısı şekirdeği atmıştım. Büyüdü... Ve bu yıl meyvasını yedim. — Bundan tabii ne alabilme Bir ağaç büyümüş.. Meyva vermiş emişsin —F kaysı olarak ektiğim tohumdan erik veya keçi boynuzu hasıl o'madı. — E'bette kayısı tohumundan kaysı hasıl olur!.. Erik veya keçi boynuzu ekseydin, onları yiyecek” n! Semra tekrar güldü: — O halde itiraf ediniz ki sizin tohumunuz da Türktür.. Elmacık kemikleriniz çıkık... Çeneniz ge - m Çocuk terbiyesinde GÜL ÜSTÜNE GüL tutulacak usul nasıl olmalıdır Bir çocuk bir kusur işlerse onun K mutlaka bir tayin etmek dır. Cezadan vaz geçilirse çocuk bu” kayi İtaatsizliğe, serkeşliğe en az sebe- biyet verdiren kimse terbiyede en az ceza ile irem irmeğe muvaffak olur. ezliğe geli mi dolayi şikâyet edilen ço” ğu daha xw araz adi ve anlayamaz.) d. ola li için yi nu bir zâf gibi telâkki eder, otorite bedilir, Ş edi zor değildir. Fakat yerine göre nasıl ir ceza lam ceği ve belli bir anda faydalı, lüzum lu, yahut ze de olub olmıyacağını, çocuğun terbiyesiyle ise olanm m edilir. Bir ölen Tayin edilen ceza, intikama değil, ahı hal etmesine hizmet ey” Ceza, yapılan işe değil, çocuğun şi ie taallük etmelidir. lâne olmalı ve ii aş kn i Ceza, kabahat sabit olur olmaz, derbal tatbik edilmelidir. Hiç bir mürebbi, hiddetli ve ilk te- hevvür esnasında cezalandırmamalıdır. Ceza mümkün olduğu kadar başka yannda ve a huzurunda tatbik olunmamalıdır. (köşede ayakta Çok müessir bir ceza çocuğu serdiği emeklerden mahrum eti ü Tevbih ve ceza atlatıldıktan sonra hemen gerektir. Ka - çocuklara karşı tr. Çünkü doğruyu söylemenin faideli Mi öğrenirler. Cezaya “Anlamak,, kelimesi rehber olmalıdır! Birçok hususlar ire za ” hiri olmasile iktifa edilecek ol. ziyade çocuğa, yaptığı ÇE Tivik olmadığını anlatmak daha mühim” dir. Ceza dayak seklinde ayık kaş çı niş... Saçlarınız kumral ve - naklarınız al!... Ha'buki İran er - keklerinin saç'arı simsiyah, be - nizleri uçuk... Ceneleri basrk... Siz onlardan ne kadar ayrısmız!.. — Ayrı olmakla vatansız ol- am lâzım gelmezya!. Ben de bu toprakta yaşıyorum... — Kendinizi (o aldatıyorsunuz! Siz atalarmızın bıraktığı toprak - larda © yaşıyorsunuz! Buralarda çiğnenen toprağm ber köşesi Türk kanıyle yoğrulmuştur., Tan itidalini toplamağa çalışı - yordu: e olursa olsun, bugün bu memleketin sahibi şehir a bana teslim etmiştir. Dârâya verdim: “Babili düşman iple dan kurtaraca”ım!.,, dedim.. Türk verdiği sözden dönmez.. Ve biraz daha yanına yaklaş - — Haydi, bana söyle bakayım. bırakıp ta cenup kapısını neden bukadar fazla sıkıştırıyorlar?. Semra şaşaladı: — Ben İskenderin elcisi deği - Beni mahkvettiniz.. Saçlarımı kestirdiniz.. Bütün gü » zelliğimi söndürdünüz! Saçlarım uzayıncıya kadar hükümdar yüzü- yetle e bir hale getirilir. Daya - ğm vü zır olmasından ” zar, dayak yiyen bir. si şaha “e le ebeveyn vari geçen mürebbile, ve” liler, övey analar ve babalar dayak ceza" sma b müracaat etmemelidirler, Şüphesiz ebeveyn vardır ki: “Ço cuklarınm A kasındığından,, bah sederler ve tam yerinde atılan bir to - kadın mucizeler yarattığı zannında bu - lunurlar, Biz öyle zannediyoruz ki bir çocuk üç yaşını aştıktan sonra ona da - yak atmak caiz değildir, Bilhassa en zi” yade fırsat zuhur eden on, on iki yaşla” rma kadar, Cünkü bu yaslarda, çocukta haysiyet va seref hissi pek ziyade kaha- rıktır. Bir insan çocuğumu 'ne kadar iyi bildiğini ve tanıdığını iddia etse, yani, onun en İnce rrhi harekâtma kadar nü- fuz edemiyeceğinden, a ekseri * ya icinde yasavan düsüncelerini zahire varmağa wwktedir olamıyacağından, attığı davaklar da cocvkta övle kapılar kanar ki onları eocwövn hütün hayatın” da bir aa acmak ei olamaz. — Hüküm yordu.. Şair (Huma) ile ie vererek (İskender) e el altından yardım etmişsiniz!.. dar senden şünhe edi- — Yalan... Hepsi yalan.. — Haydi Semra, benden sak - lama! İskendere cenup kapısmın pr ei me bakmıyacak.. Bana yazık de- Ea Ane yane zayıf olduğunu bildiren sensin, ve X mi?, KOKLAYANLAR Bu, mükemmel saklambaç oyu - / nu ola Aygen, çök gibi seviniyor, el ırpıyordu.. — Durunuz bakalım neler ya - pıyorlar?. Tepeciği kendilerine siper et - Kadın, başımı biraz u - zatıp baktı. Kocasının koca bir demet papatya taşıdığını gördü : kurutur, sak- larım, bundan başka işe yaramaz, dedi.. Sonra elini uzattı. Bir parmağı" | mı gösterdi: — Galiba parmağıma bir şey battı... Tekin eli tuttu, baktı: ir şey yok, dedi.. Fakat eli bırakmadr... Elele tu - tuşmuş yürüyorlardı. Genç kadın anlatıyordu: — Malüm ya, parmağımm acı - ması işime gelmez.. Ben yün öre - rim... — is bir iş... — Evet hoş. Eğer keyif için o- lursa... abuk ben buna mecbu - kurtulacağımı ümit etmiştim amma... — Neydi bu ümit?. Aygen, eski bir hatrranm tatlı manzarasına dalmış ge” — Uzun hikâye, dedi Güneş altında AİR yo - rulmuşlar, siyalar. seyrekleş - tirmişlerdi. kıp! olm LL zlerindeyğ ateş çıkryordu. Elini elinde tuttu - ğu genç kadma daha fazla sokul- mak, omuz omza yürümek, konu - surken ılık nefesini nefesine karış- tırmak arzusiyle yanıyordu. Ay - en, gönül sırrmı söylemek üze - reydi.. Tekin, bu sırrm dilin ucun- da olduğunu anladı, buna rağmen bir şey sormadr.. Genç kadın, bu hatmayla heyecana kapılmıştı. Söylerse. teskin olmak (ihtimali vardı. o Söylemezse helecanı ar - caktı. Tekinin de bu işine geliyordu .. Ef i sözlerle vakit kaybetme- Se alıskan değildi. Fakat serin kanlılığmı muhafaza ederek, genç kadınm hissiyatını inceden inceye sezmeğe, sonra tahlil etmeğe say- ret etti. Bu uzun sürmedi, Kara- rm verdi: Yaza İl 1 abimi alamamıs.. ,, Ve içinden gecirdi: “Ben de bu kadara razıvım.. ak sesleri, yolun Hülermla bo edi Ağustos böcekleri, 1s sızlığın sesini andıran iplerle kulaklarını eksryordu.. Hava artı! kavnamıs bir civaya benziyordu . Rüzcâr yüzlerinde âdeta peltele - nivordu... Tekin, gözlerini Avgenden &a- Yi kadının yanak- larma pençe pençe kan oturmuştu Derisi alev alev yanıyordu. Nihayet sabredemedi... Sessizli-, &i bozdu... Kendini, bu elele yürü- menin kevfine kapın koyuvererek. 'Tekine bir gönül macerası anlattı. Hâlâ kalbinde bu maceranm izleri vardı. . O zaman daha on e yaşındaydı. Genç onun peşine takılmıştı.. Ne zaman mili çıkacak mayi onu Yazan: Selâmi Izzet Kayacan içindeki tezgâhta o çalışıyordu. unlar mekikte triko Oören altı kızdı. İlk günler, oarkadaşlarına söylemiş, o gülüp alay etmişlerdi. X sonra: “Ya bu akşam bek- lemezse...,, diye üzüntü duymağa başlamıştı. Daha sonra verdiği hediyeleri almış, sandığm dibine saklamıştı . Nihayet bir gün, gencin hediye et- tiği bir altın halkayı parmağma ta- kıvermişti.. Bunun üzerine anne - siyle babası sandığını aramışlar, herşeyi meydana ( çıkarmı Babası küplere binmişti.. o Refiği müdafaa etmişti. - “Gönül ii baba, be- nimle evlen Babası öç ” Refikle görüş” müştü. Neler görüşmüşlerdi? Bu- nu öğerenememişti.. Yalnız o gün- den sonra onu eve hapsetmişlerdi. Ne işe gönderiyorlar, ne de soka - ğa çrkarıyorlardı. Ev değiştirip, şimdi oturdukları yere gelinceye kadar onu gözden uzak tutmamış lardr... Fakat o babasmı bir türlü affe- akları" zengindi. İleride, oğluna sermaye de verecekti.. — O zaman elbette beni li tırmazdı.. * Tekine baktı.. Hatıranın hüz-” | nüne, kaderin kursağında bırak - tığı bir kadınlık gururu karışıyor- m Aşifte bir tavırla çenesini uzat - tr, dudaklarını sivriltti: — Bana kibar, şık giyinen, gü - hanımefendi olurdum.. Söyledkilerini derhal tamir et- mek lâzım geldiğine kani oldu: Üstünü severim... İyi ten adamdır. Allahi e iyi adam, bu inkâr olunamaz — Ne de olsa sizin li sibi şık, kibar değil... — Evet Siz Refiği görmeliy * > diniz.. Sözünün nereye vardığını dü - “ ld etti: zi ilk gördüğüm zaman Ri o Tıpkı onun gi- Tavırlarınız - - ona koli benziyor... Tekin dudaklarını ısırdı. Bu öz evvelâ hosuna gitmedi... Te - vekkeli değil, kadın ona ilk günü öz etmişti... Meğer başkasını ha - tırlıyormuş... Amma içi de biraz rahatladı... (o Elinin altında güzel bir kadın vardı. Bu kadın Be ge . da keklikti... Oda anlattı: in yedi o yaşındayken bir kız sevmişti... Bu ilk aşkıydı... O ka - dın için hayatını fedaya hazırdı .. Onu bir türlü unutamıyordu, Fa - kat ona bir türlü cesaret edip aşkı- İşte Aygen iyordu.. — İşte bunun için, sizinle bura” ya hem gelmek istiyor, hem de korkuyordum... Aygen sevkitabii ile göğüs ka » barttr.. Tam cevap vereceği zaman topuğu. Sa > diz üstü düştü.