Ahval-i Alem Ne Merkezdedir?! Karanlıkdan aydınlığa Doğru “Daima İntibah Daima İttihad” Maksadımız: Merhum Hoca Nasreddin'in dediği gibi suyı görmeden paçaları sıvamak değildir. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın işettiği ahval-i alemden bir hisse çıkarmakdır. Ne oluyoruz? Hayır mı var, şer mi? Kendi hesabımıza düşen bu suallerden hayati cevablar aramakdır. İşte; şuunat-ı alemde dönen dolablar, afak-ı hadisatda parlayan şimşeklerde: bozulub düzelen, düzelib de bozulan milletlerin hayat ve mukadderatı… Gah gözüküyor, gah kayboluyor. Muradımız bunları anlatmakdır. Nasıl ki: bir rüzgar esince ağaçlar sallanır, topraklar uçuşur, mevsime göre zeminde ve tabi'atde hareketler tayeranlar husule gelirse; umman-ı mukadderatımız içerisinde –devamlı geden- şu bir senelik fırtınaların akabinde ne gibi haller nigun ettiğini anlamaklığımız elbette lazımdır ve mühimdir. Evet! Nuh Tufanı'nı andıran bu Cihan Harbi'nin gürlemesiyle dünyanın kazığı[1] yerinden kopmuştur. “Vaktiyle delinin birisi kuyuya bir taş atmış; kırk akıllı bir araya gelmiş de o taşı çıkaramamışlardır.” kabilinden olarak yerinden pek kolay koparılan bu kazık da şimdi yerine öyle kolay kolay çakılamıyor. Rical-i umur kainatdan kimisi kazığı sivriltiyor. Kimisi yeri kazıyor ve kimisi de bu kazığın başına gelecek darbelerin sıkletini ölçüb, biçiyor. Fakat hesabsız, kitabsız sökülen bu cihan-nüma sütunun; şimdilik hakkı ve ölçüsü verilemiyor. Bu gidişle verileceği de bu kadar. Zira yamaya uygun gelmeyen delik gettikçe büyümekdedir. Her ne ise! Bu esrarengiz muvazene-i ameliye böylece devam edip getmekde olsun. Biz bahsimize dönelim. Mütarekenin akdi tarihinden bugüne kadar geçen eyyam; bizim için bir devre-i nekbet, bir vakfe-i zulmet sayılabilir. Ma'sumane bir teslimiyetden sonra seyirci kaldığımız komedyaların gülünecek ve ağlanacak safhalarını temaşadan doyduk. Vakta ki işgaller imhaya, imhalar namus-şikenane mu'ameleye varınca; bittabi' uyanık ve mukabelede bulunmak zarureti karşısında kaldık. Toplarımızın kamaları(?), tüfeklerimizin mekanizmaları toplanırken ve denizlere dökülürken; bu elim akıbetlerin fecayi'ini hatırlıyamıyor idik. Nihayet; Yunanilerin süngüleri, Fransızların topları karşısında na-hak yere dökülen ma'sum kanlarıyla bu hak da tezahür itmeye yüz tutar gibi oldu. Lakin; garbın hodbinliği ile “Şark”da haksızlığa karşı ref'i-liva-yı isyan eden mütezaid kuvvetleriyle hareketini tevsi' idiyor, korkunç ufuklara doğru uzanıyor. Renkleri kadar cevherleri de pek ma'nidar ve ruhdar olan Kırmızı ve Yeşil Ordular; kudret-asararlıklarıyla -hakika-i Avrupayı helecan ve heyecana düşürecek- hududlara doğru ilerliyor ve yürüyor. Garb aleminin en ileri gelen “Times” gibi bir gazetesi [tafsilatı bu gazetemizde münderic] bu harekat ve hadisat hakkında ne mütelaşiyane feryadlar koparmakda, ne müteyakkızane darbeler fırlatmakdadır. İşte; hakkın tezahürü ve galebesi bu demekdir. Ma'mafih; garbın an'ane-i siyasiyat ve debdebe-i tekemmülatına karşı şarkda da yeni bir devre-i tarih açılıyor. Yeni bir safha-i teceddüdün fütuhat ve inkişafatı başlıyor. Son asr-ı beşeriyetin emn ü ihtiyacatı daha vasi' ve daha hakiki va'dlerle tatmine koşan “Bolşevizm” efkar ve harekatı da umumi şarkın muzdarib kalbinden patlayan münfa'il ve mütehevver bir şeraite ateş-feşandır. Sıçradığı yerlerde isabet, müsaid gördüğü muhitlerde refakat görmek ümiti nümayandır. Bilhassa; haksızlığın mahkumu imha politikasını zebunu olan İslamların bu akına zahir olmakdaki mecburiyetleri pek ayandır. Galibler; geç kalan takdirleriyle şimdilik cenuba doğru bir set vazifesi yapabilecek iki küçük milletin istiklalini tasdik eyledi. Büyük bir inkılabın zeminini ihzar eden baş kuvvetlerle özleşmek, uyuşmak yolunu gözetti. Lakin; bu ahenin sele karşı henüz rüşd-i hayata vasıl olmamış bu ufacık hükumetler emniyetle mukavemet idemiyeceği gibi garbın meşkuk vaziyeti, hodbin siyaseti de bu feyyazanı tevakkuf idemiyecekdir. Bu tufan, bu seyl-i huruşan…. Muhalif hadisata karşı mehacim bir vaziyetdedir. Nerede haksızlık görürse, nerede imdad, feryad işitirse o tarafa teveccüh etmekde yekta ve muhtardır. Binaenaleyh; bakalım ayine-i devran neler gösterecekdir. Söylenilmesi na-be-mevsim birçok zihniyet mütefekkirlerimizin elastıkiyyet-i dimağiyyesi üzerinde ihtizaz etmekde; bugünlerde lehimizde dönen feleğin çehre-i beşaretinden salah ümitleri, hayat tebessümleri saçılmakdadır. Bizim her fırsatdan istifadeye şitab idecek bir kudretde olmaklığımız en büyük temennimizdir. Gayesi, hedefi, henüz seviyemizce takdir idilemeyen bu fikir istilasına karşı ne alet olmak ve ne de malum ve mevcud faydadan hali kalmak cihetini iltizam eylemekliğimiz elbette muvafıktır. Şayet mecbur edilmezsek sıhhat ve selameti huzur ve sükunda aramak daha doğrudur. El-hasıl emin bir gaye: daima intibah, daima ittihaddadır. E. T ________________ [1] İstanko denilen muvazene-i a Bizde ma'atteessüf her şey nazar-ı lakaydiyle görüldüğü gibi hayat bile ihmal edilmiştir. Artık ikinci derecede olan memleket kaygısı ariyete ve muvakkatdır. Ve onun hiçbir kıymeti yokdur. Memleket kaygısı ferdi inkişafatımız umumileşmemiştir. Onlara göstereceğimiz mevcudiyetin hududu tevsi' idemez nefse münhasırdır. Bugün en zavallı add ettiğimiz bir fakirin iyi kötü başını sokacağı bir eve giriniz haliyle mütenasib bir tahareti bir nezafeti bir tezyinatı vardır. Mümkün olabildiği kadar mefruştur, hiç değilse bir hasırı bulunur. Şimdi bu adamın yirmi dört saatlik hayatını tedkik ve taksim idelim. Evinde oturmak için ne kadar zaman kalır. Sekiz saat uyku, birer saat de akşam sabah yemeklerinde geçireceği zaman, a'zami bir saat de misafir veya herhangi bir sebeble evinde bulunabilsin, mütebaki on üç saati şehir dahilindedir. Hayatından üç saatini imrar ettiği bir mühlik tezyinat ve tathiratına verdiği ehemmiyetle on üç saatlik kıymetli ve uzun bir hayatını geçirdiği umumi mahallerin, yani sokak, çarşı vesairenin şekilsizliği, pisliği arasında münasebet vardır? Hayat evinde kıymetli iken çarşıya çıktığı zaman neden la-yemut ehemmiyetini kaybediyor, niçin bir kere böyle pis ve müstekreh yerlerde hayatımı israf idiyorum diye düşünmeye lüzum görmüyor. Bu mel'un cehlin mühlik tahribatıdır. Bu gibi vuslat hakkında sütunlarla yazı yazılsa maksad tamamıyla teşrih idilemez. Esasen gazetenin hacmi de müsaid olmadığı için memleketimizin buna ta'alluk derdlerini fırsat buldukça efkar-ı umumiyeye arz itmeyi bir vazife terakki etmekdeyiz. Sadede rücu' iderek şunu demek istiyorum ki beledi intihabatı yapılırken hayatımıza ta'alluk eden bu meseleyi filan efendi veya beyin selamiyle değil bu işe liyakati olabilenlerin intihab edilmesine ihtimam iderek ortalığa getireceğimiz heyet hiç değilse bütün mahlukatın bizar olduğu soğuk, kar kadar sokaklarımıza çarşı ve pazarlarımıza bir şekl-i nezaket ve puşide-i taharet te'min idebilecek bir ser-i liyakat gösterebilsin. Senelerden beri ihmal idilen vezaif-i belediye şübhe yok ki bir senede derece-i matlubeye isal olunamaz. Lakin bugünkü vaz'-ı eliminde de kalmamalıdır. Bu günah bizim yani umumiyetindir. Cezası da bire beş peşindir ve her gün onun pençe-i bi-emanında kıvranırız. Sokaklarda akşama kadar sürünen, dilenen zavallı fukara ve zayıf belediyenin ihmalinden tekessür ta'addüd idiyor. Dünyada bulunan bütün milletlerin hiçbirinde dilenci yokdur. Dinimizin, kavanin-i ictimaiyemizin uluvv-i cenabımızın bütün milletlere tefevvukuna rağmen bize mahsus bir felaket ve bir hastalıktır. Halbuki en adi ve basit birer meseledir ve devası mevcuddur. Yeter ki onu vazife idinebilecek ve ortalıkda bir heyet-i belediye vücuda gelebilsin. İşte bu ve emsali derdlerimizle ber-vechi peşin alakadar olan daire-i belediyedir. O da intihab ideceğimiz zevatın kıymetiyle mütenasib bir mevcudiyet gösterir. Fazla bir şey olamaz. Sütden, yoğurtdan tereyağı çıkar, balık yağı beklemek abesdir. İntihabdan hakk-ı re'yi olan zevat altı a'za intihab iderken altısının da riyasete kabiliyeti aşağı yukarı müsavi olabilecek erbab-ı namus ve liyakati intihab iderse milletine kıymetli bir beledi heyeti vücuda getirmiş olmakla hizmet etmiş olur. Aksi takdirde yaptığı hata olur ve cezasını birlikde çekeriz. H. T. —————❖————— Zulümdide Maraş'ın Fezleke-i Vakayi'i -Vakayi'-i Ahireden Mukaddem Nakl-i iskan mu'amelesine tabi tutulan Ermeniler akib-i mütarekede pey-der-pey avdete başlamış ve haklarında her türlü mu'avenet icra idilerek huzur ve emniyet-i umumiyeleri taht-ı te'mine alınmış olduğu ve üç ay sonra şeraiti mütareke hilafında te'min-i asayiş bahanesiyle livamıza gelerek sekiz mah kadar kalan İngiliz kuvve-i işgaliyesi bile şikayetimizi nazar-ı takdire alarak umur-ı hükumet ve millete kat'iyen müdahale eylemiş oldukları halde kuvve-i mezkureyi istihlaf eden Fransız kuvve-i işgaliyesi Fransız forması altında gizlediği birtakım Ermeni çetelerini beraberinde getirüb her türlü kava'id ve zevabit-i askeriyeden vareste bir halde çarşı ve sokaklarda gezmelerine ve böyle milletdaşlarını Fransız saffet-i askeriyesinde görmekle te'min-i fırak eylemek isteyen fesedenin Müslümanların hissiyatını rencide idecek nümayişler tasaddi eylemelerine ve hatta Ermeni efradının kavlen ve fiilen vuku' bulan ta'addiyat ve tecavüzat-ı namus-şikenane ve takat-güdazanesine ahali-i İslamiye tarafından fevkal-gaye sabır ve tahammül gösterildiği İngilizler tarafından takdir olunarak memleketden müfarekatları sırasında İngiliz kuvve-i işgaliye kumandanının eşraf ve ayan-ı memleketi nezdine davetle gayet memnuniyetkarane bir tarzda beyan-ı veda' ve Fransız kuvve-i işgaliyesi kumandanının da imtizac-ı ahaliyi salib-i esbab karşısında kalmamasına dair izhar-ı temenniyat eylediği bir zamanda Fransızlar hodkamane ve düriştane hallere devam ile yoldan geçen kadınların peçelerini kaldırmak ve iki İslam'ı alenen şehid etmek ve bir tarafdan depoda bulunan esliha ve cebhane ve bombaları kendi devriyelerinin himayesi altında Ermenilere tevzi' ve nakliyatını te'min etmek ve buna şahid olan Osmanlı devriyesi üzerine ateş açarak polis memurunu cerh ve Berber Ökkeş bizzat Fransız irtibat zabiti tarafından katledilmiştir. Depodaki eslihanın suret-i tevzi'i Ayıntab'dan gelen heyet-i tahkikiyenin netice-i tahkikatiyle ve merkum Berber Ökkeş'in keyfiyet-i katli de zabit mumaileyhin i'tirafiyle tahakkuk eylemiştir. Fransız kuvve-i işgaliyesi Ermenileri İslamlar aleyhinde teslih ve teşvikle beraber bir tarafdan anasır-ı Osmaniye'yi