Matbuat ve Vezaif Hukuk-şinasandan bir zatın kavline göre; meşruti hükumetlerin istinad ettiği kuvvadan birisi de matbuat imiş. Şu halde: kuvve-i icraiye, kuvve-i teşriiye, kuvve-i adliyeden sonra gelen dördüncü kuvveti matbuat teşkil etmiş oluyor. Diğer bir nazariyeye göre, her milletin meb'usan, matbuat gibi iki lisanı vardır ki: esma-ı meram, es'af-ı metalib ancak bu vasıtalar ile kabil-i husuldür. Her iki nazariyeye göre, matbuatın haiz olduğu kudret ve kuvvet, vezaif-i neşriyenin ehemmiyet ve azametini izhar ve isbat ider.. Filhakika: hükumetlerine rehber, milletlerine mürşid olan ve iki sütunluk yazılarıyla; efkar-ı umumiyeyi istedikleri noktaya i'male eden, ba'zan bir kabineyi iskata, ba'zan büyük bir ticarethaneyi iflasa mecbur bırakan Avrupa matbuatını görünce insan kuvve-i matbuatı; diğer kuvvetlere tercih edesi geliyor! Kürre-i arzda yüzbinlerce karie ve kari kazanan [Times] ve [Tan] gibi ceraid-i ma'rufeyi değil; ikinci, üçüncü derecede kalan matbuat-ı efrenciyeyi tedkik iderseniz, pek ciddi ve ağırbaşlı bulursunuz! Fenni, ilmi, sınai, siyasi, ticari, zirai mevzu'at ve mübahasatla sütunlarını tezyin eden bu gazeteler her gün mütezaid bir dikkat ve ciddiyetle okuyucularını tenver iderken; pek lüzumsuz addettikleri, şahsiyat ve şetmiyata kat'iyen iltifat itmezler! Gerçi: büyük fedakarlıklar mukabilinde elde ettikleri vesaik ve delail-i resmiye ile ba'zan bir Nazıra, ba'zan de müdür-i umumiye hücum ettikleri görülür. Fakat: bütün bu hücumlar, adab-ı menazireye ri'ayet edilmek, nezahet-i kalemiye muhafaza olunmak suretiyle vuku' bulur; her i'malı, telmihli cümlelerin altında; mutlaka bir şeref ve haysiyet meselesi mevzudur. O hududdan dışarı çıkan ceraide, kimse ehemmiyet vermez, okumak şöyle dursun eline bile almaya lüzum görmez. Bize gelince: Emir bütün bütün bir akisdir, şahsiyatla uğraşmayan gazetemiz olmadığı gibi mahalle kahvelerinden toplanılan müstehcen kelimatdan tutunuz da yakası yırtılmamış, en galiz ve kaba küfürlere varıncaya kadar, ma'atteessüf matbuat sütunlarına intikal ider. İ'lan-ı Meşrutiyeti müte'akib sevda-yı hürriyyetle sermest olarak; kimi bir partinin mürevvic-i efkarı, kimi bir fırkanın naşir-i amali olduğu iddi'asıyla rast gelene çatan çamlar deveren, bardaklar kıran az mı gazeteler görülmüştür?.. Temcid pilavı gibi iki de bir de enzar-ı umumiyeye vaz' ettikleri o çirkin ve müstekreh yazılarıyla okuyuculara tamamen bir usanç vermiş, bereket versin ki: umurları çok sürmeyerek alem-i matbuatdan çekilüb getmişlerdi. İşte halk da o zamandan başlayan bugün tamamıyla yerleşmiş olan bir kanaat mevcuddur ki: O da, gazetecilerin dedikoducu olması ve millete vazife-i irşadiyesini ifa idecek bir kabiliyetde bulunmamasıdır. Evet, halk bu kanaatlerinde çok haklıdır. Çünkü: matbuatımız henüz bu köhne i'tiyadından kurtulub da rüştünü isbata muvaffak olamamıştır. Allah için söylemek lazımsa; bizde ağırbaşlı, ciddi, şahsiyatdan müncerid, fırka dedikodularından münfail, efkar-ı umumiyenin mürşidi, ziraın, tüccarın, ilmin, san'atın, rehberi olmak meziyetini taşıyan ve milletin hakiki hislerini, samimi duygularını, ihtiyaclarını, elemlerini, kederlerini, sürurlarını, gururlarını okuyan hangi gazete mevcuddur. Saha-i intişara atılan herhangi bir gazetenin kalın hurufatla matbu unvanını okuduğunuz zaman bir sevk-i tecessüsle sahifelerini açarsınız! Enzarınıza tesadüf eden; başmakalesini havadis-i hariciye, şuunat-ı dahiliye kısımlarını, hatta ilanat sütunlarını şunun bunun aleyhinde yazılmış makalatla mal-a-mal bulursunuz ve gayr-ı ihtiyari elinizden fırlatırsınız! Şimdi rica iderim böyle bir gazete sizin okumak heves ve ihtiyacınızı tatmin etmiş olabilir mi? Bugün bir kısmı ecnebi paralarıyla, müessesat yardımlarıyla çıkan payitaht matbuatımızın mahiyetlerini anlayabilmek için yüzlerindeki sahte ciddiyet maskesini kaldırmak! Diğer kısım matbuatımız ise bunlara cevab yetiştirmekten vakit bulup da kendilerini alakadar eden mesa'i-i milliye ve vataniye ile iştigal idememekdir. Hasılı payitaht matbuatımızın hepsi bu illetle ma'lul ve musab olduğu için ma'nasız bir şekil ve renkdedirler. Fikrimce taşra matbuatının vaziyetleri hallerine nisbetle daha metin, daha ciddidir. Her an bir manzara-i tesanüd arz etmekten hali kalmayan ve endişe-i vataniye ile talan olan vilayat ceraidimiz; hakkıyla, layıkıyla, vazife-i millilerini ifa ve icra edebiliyorlar. Bazı mahallerde sansürün tig-ı surhı; sine-i neşriyatda bir neşter tahribatı vücuda getirse bile muharrirlerimizin; şahsi ve ferdi dedikodulardan müberra bulunmaları itibarıyla, istihdaf idildikleri gaye-i vataniyeye metin ve azimkar adımlarla yürümelerine mani' olamıyor. Taşra gazetecilerimiz kudsi vazifelerinin kendilerini nereye sevk ettiğini pekala takdir idiyor, milletin seviye-i irfan ve idrakini yükseltmek fırsatını kaçırmıyorlar. Bu sebebledir ki: vilayat ceraidimiz, payitaht matba'asına ezher-i cihet faik ve müreccahdır. Ne çare ki: şu mebzul mesa'i-i hamiyet, bittabi' pek mevzu' kalıyor ve te'min-i musalehata kifayet idemiyor. Bu icab ve iktizaya göre; gönül arzu iderdi ki: mukadderatımızın arefe-i ta'ayyününde; dahili, harici bir sürü ithamat altında ezdirilmek istenilen hukuk-ı Osmaniye'nin ve teşviş, terdid edilmek arzu idilen amal-i milliyenin müdafa'aa ve nekbabanı olmak kabiliyet ve hassasını gösterebilmesi için payitaht matba'atımızda bu eseri takip iderek vakar ve sekinetle memzuc bir manzara-i tesanüd göstersin ve milletin azim ve iradesini dünyaya iblağ ve izhar etsin! Henüz ümit kapıları kapanmamış ve meşime-i siyasetden birçok şeylerin doğmak ihtimali mevcud bulunmuş olduğu şöyle bir zamanda atimizin karanlık, istikbalimizin muzlim olduğuna kani' olarak nevmid olmaya sebeb yokdur. Konferans istediği gibi düşünebilir, rical-i siyasiye arzu ettikleri kadar teklifat ve tasavvuratda bulunabilir: Bütün bunlar bizi hiçbir zaman korkutacak mahiyetde değildir! Türk'ün bir hakk-ı ezeli ve ebedisi temeyyüz ve pak bir mazisi, yedi asırlık saltanat-ı milliyesi, on üç asırlık an'anat-ı diniyesi varken; bugün bir anda bunları feda idemez. El-verir ki: şu noktaları metalib ve amal-i milliyeye terdifen selahiyetdar bir ifade ile dünyaya esma idecek vesait-i neşriyemiz bulunsun! Hiçbir mücrimin ifadesi beklenmeden idam idildiğini işitmedim. Adliyenin kavanin-i müdevviyesi meydanda; kat'iyet kesb itmedikçe, nazar-ı hukukda kanlı katilin bir mevki vardır! Nerede kaldı ki: koskoca bir hükumet! Bununla beraber biz Avrupa ricali siyasiyesine öteden beri bu emrivaki'lere alışkın bulmakla beraber, daima da dur-endiş görürüz. Bir herc ü merci tevlid idecek halat ve fiiliyatdan kat'iyen ictinab ve ihtiras iderler. Bugün şark meselesinin; Alman, Avusturya, Bulgar mesa'ili gibi kolayca hal ve hatem idilemeyeceğini şark demek bir alem, bir dünya demek olduğunu ve hal-i aliye-i siyasiyenin takdir idemiyeceğine ihtimal verilir mi? İşte buna mebnidir ki meselei mezkurenin mu'dilat ve müşkülatı karşısında kim bilir daha kaç günler, i'mal-i fikr it'ab-ı zihn idilecekdir? Kökleşmiş, yerleşmiş Türk kesafet nüfusunu, asar ve abidat-ı diniye ve milliyesini tamamıyla kal' u kam' itmelidir ki: şark meselesi kendilerine mülayim ve müsaid bir çehre gösterebilsin! Velhasıl şu eyyam şek ve şübhede terettüb eden vazifenin aynı; millete de teveccüh idiyor. Değil midir ki: istikbal daima çalışan milletlere açıktır. Bunu geçin; ateden ümitvar olarak muhafazasına ahd ü kasem ettiğimiz vahdet-i milliye etrafındaki vezaifimizde hazırlıksız bulunmamalıyız, bir iman-ı tamla çalışmalıyız. Daima çalışmalıyız ta ki: takatimiz tükeninceye kadar!... Havzalı: M. F. ————❖———— Felaketzedelere Muavenet İdelim Mini Mini Sabri'nin Felaketzedelere Rikkat-i Kalbiyesi; Sabahtan beri, kar kuş başı gibi döküyor. Her taraf rida-yı sefide bürünüyordu. Arasıra vezan olan, şiddetli soğuk bir rüzgar karları birbirine geçiriyor. Bir gird-bad husule getiriyordu. Kuşlar bile bu merhametsiz girdbadlar arasında bir penah bulmak için evlerin saçaklarına üşüşüyorlar, kainatı incimad ettiren, bu soğukdan, tahaffuz çarelerini buluyorlardı. Havanın bu serdi-i şedidinde herkes lanesine çekilmiş çatırdayarak yanan sobasını, ihzar ettiği sıcak odalarda mağrurane uzanmış bir istirahat-ı vücudiye ile; bahar-ı muhiti yaşatıyorlardı. İkindi vakti, mektebden koşa koşa, kendisini annesinin ağuş-ı müşfikine atarak “Of dondum ne kadar da soğuk.” diyen küçük Sabri'nin başı, bundan bir kukulataya gömülmüş, yalnız gözleri görünüyor. Elleri kalın eldivenler içinde minik ayaklarında lastikli fotinler, sırtında kalın bir palto bulunuyordu. Annesi –Oğlum haline şükret..! Senin, İzmir muhacirlerinden haberin yok mu..? Bak! Sobamız ne kadar güzel yanıyor. Isınırsın sıcak çorbamızı içersin.. Zavallı İzmir felaketzedeleri!.. Onların da bizim gibi yanan sobaları, güzel evleri, sıcak çorbaları vardı. Yunanlılar İzmir'e asker çıkardılar. Bütün kadın, erkek, çocuk hep kesdiler. Bu felaketden kurtulan, yüz binlerce kardeşlerimiz, şimdi bu soğuklarda, ötede beride, palaspareler içerisinde bir sıcak çorbadan bile mahrum, mangalsız, sobasız, ekmeksiz kar fırtınaları, yağmur sağanakları altında sürünüyor. Her gün yüzlerce, zavallılar bu sefaletle mahvoluyor. Sabri –Anne bunlara hükumet mu'avenet itmiyor mu..? Annesi: Nasıl itmez, oralara hilal-i ahmer mu'avenet heyetlerini gönderdiler. Elbisesizleri iksa, aşları i'aşe, hastaları tedavi ettiler. Ve el'an da fa'aliyetden geri durmuyorlar ama, hükumetin yardımı pek mahfuzdur. Yüzbinlerce biçareleri doyurmak, giydirmek, şedaid-i tabi'atden kurtarmaya hükumetin himmeti yetişemez. Bunu yapabilecek yalnız milletin insaf, hamiyet, minnet duygularıdır. Bunun için iş hükumetin mu'avenetiyle bitmez. Milletin de mu'aveneti lazımdır. Biz sıcak sobalarımızın başında, mütenevvi ve nefis yemeklerimizi yer, yüklü elbiselerimizi giyerken, biraz da İzmir felaketzedelerini düşünmeli.. Onlara elimizden gelen mu'aveneti esirgememeliyiz. Annesinin –Bu sathi ve fakat acıklı teşrihatı karşısında Sabri'nin saf, küçük kalbinin sızladığı parlak gözlerinde okunuyordu hemen.. Öyle ise anne! Fazla olan palto ve kunduralarımla, bir de babamın gönderdiği paranın yarısını onlara gönderelim. Bu ay, ben seni meyve ve tatlı için, tasdi' itmeyeceğime söz veriyorum. Emi anne..? Sabriciğim, herkes senin gibi düşünseydi biz de, o zavallıların gözlerinden akan elem yaşlarını görmez, sami'amızda bütün feca'atiyle uğuldayan iniltilere mukabil ohlar… şehikalara.. giryelere mukabil handeler işitir, felaketlerini kendilerine bir müddet için unutdurmuş olur, bu felaket ve hicranzede kardeşlerimize, vazife-i milliye ve vicdaniyemizi ifa etmiş oluruz. Ben senin teklifini mea'l-iftihar kabul idiyorum. Sabri bu kabulü annesinin yüzüne bir buse-i teşekkür kondurmakla karşılamıştı. Amasya Kadınlar Müdafaa-i Hukuk-ı Vatan Cemiyetinden Nadide Saadet