kocalarımızı, kardeşlerimizi memleketin müdafa'ası için verdik. Kendimiz toprak kazdık, öküzlerin yerine sapan çektik. Sahne-i harbte sırtımızla askerimizin erzakını taşıdık, taş taşıdık, o efendilerin hanımları gibi paşa babalarımızdan kalan Büyükada'daki köşklerimizde, Şişli'deki konaklarımızda zevçlerimizle karşı karşıya oturub zevk itmedik ve şimdi de zevçlerimizin bol bol, kolay kolay, kazandıkları paralarla tuvaletler yaparak otomobillerde gezmiyoruz. Virdiğimiz kurbanlara gözyaşları döküyoruz. Onların ruhunu şad etmek için elimizde kalan bu mübarek toprakların müdafa'ası yolunda erkeklerimizle beraber feda-yı cana azm ettik. Bu efendilerin damarlarında Türk ve Müslüman kanı varsa memleketin selameti namına rica idiyoruz. Sükut etsinler. Eğer sükut itmeyüb böyle ahlaksızca neşriyatlarında devam idecek olurlarsa gazetelerini boykot yapacağız. Gazetelerini okumadığımız gibi memleketlerimize de kat'iyen sokmayacağız. Buna suret-i katiyede muvaffak olacağız. Bizi buna mecbur itmesinler. Çünkü; ne olursa olsun biz İslam gazetesi hakkında boykot yapmak vicdanımıza ağır gelecek ve izzet-i nefsimize dokunacak, fakat ne yapalım! Gazetelerde gördüğümüze nazaran Hürriyet ve İ'tilafa mensub meb'usları merkez-i umumi istifaya davet idiyormuş. Bundaki maksad nedir? Bittabi' uzak yerlerdeki meb'uslar geç gelebilecekler, bir kısmı da bu suretle istifa ettirildiği takdirde Sulh Konferansı'nın kararından evvel ekseriyet hasıl olamayarak meclisin ictima' idememesini te'min etmekten başka ne fikre mahmul olabilir. Şu halde bu felaketin müsebbibleri de memlekete bu nifakı sokan efendiler olmayacak mı? Her hangi fırkaya mensub olursa olsun muhterem meb'uslarımızdan rica ideriz, kendilerini meb'us intihab etmekle haklarında pek büyük itimat göstermiş olan milletin emniyetini su-i isti'mal ile üç beş kişinin oyuncağı olarak istifa itmesinler. Bu vicdansız bir hareket olur. Bugün millet İttihad, İtilaf tanımıyor. Tekrar söylüyoruz ki fırka istemiyoruz, fırkayı memleketimize adeta tefrika add idiyoruz. Buna sebeb olan üç beş kişiye diktatörlükleri, zulümleri, yanlış hareketleri ile memleketimizi felakete sürükleyen Enverlerden, Cemallerden, Talatlardan ziyade la'net idiyoruz. Çünkü: bu efendiler bilerek, akılları ererek, ilimleri ile irfanlarıyla memleketlerine fenalık idiyorlar. Kendilerini büyüten, yetiştiren memleketleri namına insafa ve din kardeşleri namına vicdana davet idiyoruz. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti --------------❖-------------- İstanbul'da Düvel-i İtilafiye Mümessillerine Avrupa hükumet-i medeniyetlerini mürevvic-i efkarı bulunan gazetelerin son neşriyatında hak ve adalete müsteneden icra-yı hükumet ettiğini cihana ilan idegelmekde bulunan İngiliz kavm-i necib-i müdrikenin umuru hükumetinin müdevver başvekili Lloyd George hazretleri tarafından Sulh Konferansı'na İstanbul ve boğazların beynelmilel hale ifrağıyla 650 senelik hükumet-i İslamiye ve Osmaniye'nin hem makarr-ı hilafeti hem de abidat-ı diniyesi ile kalbgah-ı mekini olan İstanbul'umuzun sade bir suretde makarr-ı hilafete terk ile merkez hükumeti Anadolu'ya nakletmek gibi ma-la-yutak bir teklifat-ı gayr-ı meşru'ada bulunacağı tarzında kulub-ı İslamiyane yeni bir ceriha-i elniyam-ı na-pezir açılmak istenildiği haberini kemal-i teessür ve teleffühle karşıladık. Wilson Prensiplerini düstur ittihaz ile mevki-i mütarekeye atılmış ve bir senedir sulha şedid bir intizarla hak ve adaletin tulu'atını dinlemek üzere iken herhalde bir menba-ı mevsukdan istihbaren vuku' bulan bu teklif-i teşebbüsi ve bu neşriyat-ı efkar-ı İslamiyeyi fevkalhad tahdiş etmiştir. Pek yakında müzakerat-ı sulhiyede tekrar mevzu-ı bahs ve icra-yı tatbik etmek istenilen bu mesele-i mühimme ile hayat-ı milliye ve an'anat-ı diniyemizi temelinden yıkmak emelini adl ü hak uğrunda boğazlaşan hükumet-i mutelifeden beklemediğimiz cihetle mukadderat-ı İslamiyenin o an-ı idamına güşade bir zemin olan bu kahhar ve teklifatı şiddetle protesto ider ateş ve kanla mücehhez bu gibi teklif bombasının ortaya atılması halinde tarihe tekrar iğrenç kanlı sahife-i zulmet açılmasına meydan bırakmaması için adalet ve insaniyetin tealisine rehber olan hükumet-i fehimanelerinize iblağını istirham iyleriz. Belediye Reisi İsmail Kangal Müdafaa-i Hukuk Heyeti Reisi Hilmi Halka Doğru “Tehlike Karşımızda – Uyanalım!” Yaralarımız pek derindir; neşter vurdukça kanar, kurcaladıkça büyür ve sızılar. Bugün; mazeden-hale, halden istikbale doğru uzanan bir silsile-i ihmalatın zirve-i felaketinde bulunuyoruz. Tehlike kucağımızda, meskenet boynumuzdadır. Kara bahtımız üstüne diz çöken mukadderatımızı kurtarmak için meskeneti boynumuzdan, tehlikeyi kucağımızdan fırlatmak lazım. Meskenet uykuyu; tehlike korkuyu sever. Uyanırsak, korkmazsak; bir ejder-i bela gibi boynumuza sarılmış bu iki hasm-ı canın zehrinden ve aczinden halas oluruz. İşte; arzu ettiğimiz; hiçbir vakit ölmeyeceğine ve yaşayacağına iman ettiğimiz bu milletde…. Bu azmi, bu kudreti.. görmek ve uyandırmakdır. Uyumak zamanı, gaflet hengamı değil, sonra son pişmanlık fayda vermez. “Zaman”da adalet, “siyaset”de merhamet arama! Kavilerin zebunlara karşı nazarı tek bi-rahmanidir! Bilhassa; bu gaddarlığın, bu insafsızlığın yegane kurbanı biz olduk, el'an da olmakdayız. Bizi bu cidal-i umumiye sevk eden saik; cebr midir? Kader midir? Dedikleri gibi birkaç kişinin keyfi midir? Yoksa ilca-at-ı hal ve zaman mıdır? Nedir? Bilemiyorum. Belki bunu bir gün tarih tedkik ider, anlarız. Yalnız bildiğim bir şey var ise; mağlub olmak, ifnaya mahkum olmak demek değildir. Bir hükumetin siyasetinden, birkaç şahsın kiyasetinden veyahut zaman ve icaatın görünür, görünmez hatayiatından bir millet mes'ul tutulamaz….. Evet! Altı buçuk asırlık bir saltanata, tarihi bir hakk-ı hayata malik bir millet açıkdan açığa imha idilemez. Eğer her mağlub hükumetin bir galib zümre karşısındaki vaziyeti hükm-i na-becai icab ve ilzam ettirseydi, dünya kurulalıdan beri yeryüzünde hiçbir millet beka bulamazdı, halbuki (1870)'teki Almanlara mağlub ve mültezim Fransa bugün galib tarafda! —§— Hakikat meydanda: Yirminci asrın şimdilik meydanı boş bulan siyaset-i vicdaniyesi bu merkezde! İstedikleri gibi vurub kırıyorlar, atub kesiyorlar… Dört senelik bir badire-i uzmadan henüz çıkmış; değil bir siyaset, bir menfa'ati için: beka-yı hayatı uğrunda, çıplak bir yokluk içerisinde kan dökmüş, yorgun düşmüş mazlum bir milletin tekrar kanı dökmek ve döktürmekten, yuvasını bozmak ve dağıtmaktan zevk alıyorlar! Kılıcını ma'sum kanında, menfa'atini öksüz yurdunda sınayan bu siyaset ve menfa'at celladlarına artık yaptığınız yeter, …. Dur! Diyecek bir bazu-yı adalet, bir sada-yı sıyanet yok! Halbuki şarkın hakime-i ezelisinde- garb içinsaklı duran seyf-i adalet (!) bir gün niyam-ı gazebanından fırlayacak garbın bu bitmez ve tükenmez tecavüzat-ı hukuk-şikenanesine karşı bir cevab-ı kat'i verecekdir. Zira, “Zaman!” Pek yamandır. “Mağrur-ı kemal olma ki; ardınca zeval var!” Bu düstur-ı hikmet; hakkı çiğneyen hakimlerin kanun-ı ezelisidir. —§— Ey muhterem millet! Yukarıdan aşağıya doğru telhisen bast u makal eylediğim kalbi ve vicdanü ifadelerin amak-ı sükununda acı hakikatlerin kanlı ayak yerleri, tatlı emellerin canlı “Hak” izleri vardır. Ancak; şurasını bilelim ki: Bize bizden başka yar-ı sadık yokdur. Bizi korkduğumuz tehlikelerden kurtaracak, umduğumuz mertebelere is'ad idecek kendi varlığımız, kendi kudretimizdir. Öyle ise: Biraz kendimize gelelim. Şu menhus kayıdsızlık, şu katil duygusuzluk şaibelerinden silkinelim. Bizim kendimize mahsus tarihi ve an'anevi vakar-ı milliyemizi takınalım. Bakınız! Vatanın yaralı sinesine eller basıyor, ayak bastık yerlerde otlar kuruyor! Kara bahtlı topraklarımızın tali'siz ve öksüz insanlarımızın sahne-i namus ve imanı üstünde; ne kanlı dil-suz oyunlar, ne feci' ve ciğer-suz ölümler icra idildiğini iyice sorub öğrenelim, bir hikayet kabilinden dinlemeyelim, kulaklarımızdaki pamuklar çıkmalı, gözlerimizdeki perdeler yırtılmalıdır. Herhangimizin eline ufak bir diken batsa, bir tarafımızdan kan çıksa –nasıl acısını hissederek dikeni çıkarmaya, yarayı sağaltmaya çalışırsak bugün onlara ise, yarın bize demek olan –vatan ve milletimizi de böylece koruyalım, alamından, kederinden müteessir olalım. İzmir – Adana havalisinde aylardan beri ölen ve öldürülen insanlar; yakılan; yıkılan hanumanlar el-hasıl galiblerin mağlub zavallı İslamlara reva gördükleri cinayetler, fezahatlar, cism-i maderi vatanın –Allah'dan başka istinadgahı olmayan mazlum evladlarına, ma'sum topraklarına karşı yapılıyor; hem de Rum ve Ermenilerin intikamı istiklali uğrunda yapılıyor. Bu hal bizim için neticesi pek tehlikeli, pek işkenceli bir oyundur?! Bu oyunu tertib edenlerin şu günlerde, Sulh Konferansı'nda, mukakadderatımız hakkında verecekleri kararın da aynı kafalarla, aynı vicdanlardan sudur ideceğine nazaran hakkımızda pek de hayırlı bir şey olmadığını istidlal idiyoruz: [Bilmem ki ayine-i devran şuunat-ı zamana yeni bir mecra-yı diğer aça] her ne olursa olsun artık; bu la-kaydane seyirci vaziyetinden, bu miskinane intizarcı kıyafetinden çıkalım. Tavrımıza bir ciddiyet, fikrimize bir hareket verelim. Bir tarafdan hariçde, diğer tarafdan dahilde mukadderat-ı istiklaliyemizi tehdid eden bu haksızlıklara karşı ayaklarımızı oynatarak ağızlarımızı açalım. Malen, bedenen, fikren olan varlıklarımızı birleştirelim. Bizi en ziyade korkutan bu haksızlıklardan ve tecavüzlerden ziyade varlık hilafındaki atalet ve betanetimizdir! Hali fena göstermekle, cibilliyeti maraziyesini ezhardan çekinmeyen birtakım bedbinlerin, milletin ve selametin zararına bir maksad takip eden maskeli müfsidlerin işaat-ı kazibelerine ehemmiyet vermeyelim. Hayır ve şerrin; akıl ve idrakimizin mi'yarında, vicdan ve kanaatimizin lisan-ı hal ve hakikattedir. İyi düşünür, iyi hareket idersek.. hiç bir vakit aldanmayız… Yok! Her işi cereyana ve tesadüfe terk ider isek kaybedeceğimiz yüzde yüz muhakkakdır. Düşman tecavüzüne, işgal tehlikesine ma'ruz kalub da; hakkı, namusu, istiklali uğrunda mukavemet ve tezahürat gösteren yerlerin mizan-ı adaletde hakkı mahfuzdur. Varlık; yokluğu ifna ider, hareket olan yerde mahkumiyet olamaz. İşte İzmir ve Adana'nın neticesi, Sulh Konferansı'nın mukadderatımız hakkında vereceği hükmün fezlekesi bu vadi-i intibah ve vahdetde nümayan olacak sükun ve i'tidalin, şan ve vakar-ı millimize yakışacak bir suretde ezhar ve isbat idilecek azim ve ef'alin hatavat-ı hüda–pesendanesinden tecelli eyleyecekdir.. Ona göre şimdeden davranalım. E. Tarhan -------------❖------------ Reşadiye'den: Belediye dairesi önündeki üç bini mütecaviz müslim ve gayr-ı müslim ahali bi'l ictima' işgali ve tecavüzatlarına razı olamayacaklarını kanlarının son damlasına kadar müdafa'aya hazır bulunduklarını beyanla bir miting akd ettikleri ve keyfiyeti makam-ı sadaretuzmaya ve i'tilaf mümessillerine ba-telgraf arz olunduğu.