Meclis-i Meb'usan Açıldı Büyük bir fasıla ve tereddüdden sonra Meclis-i Meb'usanımız açıldı. İstanbul matbuatı ne derse desin millet meb'uslarını şimdiye kadar icra idilen intihabata benzemeyecek derecede bir hürriyet ve serbestiyeti ile intihab etti. İstanbul matbuatı demekle umumi bir ma'na kasd itmiyoruz; ma'attessüf muzır bir kısım matbuatımız, milletin geçirmekde olduğu devre-i intibah ve idraki göremeyerek ve yalnız muhitinin ihtisasat ve ihtirasatına kapılarak uzun, kısa birtakım mütala'at dermeyan etmekde ve icra idilen intihabata şahsi birtakım emellerin gizli propagandaların tesiratını söylemekdedir. Biz onlara açıkça söylüyoruz ki; millet bahs olunan fenalıklardan, levs-i irtica' ve istibdadtan münezzeh ve mütealidir. Millet intihabını bizzat yapmış meb'uslarını bi'l-idrak seçmiştir. Bugün her ferd-i millet biliyor ki: tesir ve tehdid altında yapılan intihabat idi ki başımıza büyük felaketleri getirdi. Gazetelerle, hitabelerle alemi iğfal iderek meb'us olan ve sefere-i ma'hud in'amdan nevale-çin olarak İstanbul'un en sefil ve pejmürde muhitlerini kendilerine bir mahall-i zevk ve sefahat ittihaz eyleyen ve millet umuru yerine zevk-i şahsisini düşünen ve en nihayet şuradan, buradan hatta her yerden bir menba' irad bularak keselerini dolduran meb'uslarımız idi ki, kendi heves ve arzuları uğruna bütün milleti felakete sürüklediler. İşte bütün şu altı senelik felaket ve sefalet altında ezilen millet emin olunuz ki bugün kendini idrak etmiş ve hiç kimsenin hatırıyla değil sırf menafi'-i vataniyenin icabatıyla intihabını icra etmiştir. Binaenaleyh bu babda söylenen hainane sözlerin, milletle ve milliyetle alakası olan matbuatın söyleyeceğine kani' değiliz.. Gizli emeller, gizli propagandalar milletin kalbinden ve vicdanından doğan işlerde bulamaz. Belki o yazıları yazan kalemlerin gizli parmakların getirdiği kirli altınlarla yaldızlanmış olduğuna hükmetmek lazım gelir.. Şurasını kaydetmek isteriz ki İstanbul'da yaşayan ve kalemleriyle (dünyaya nizamat veren) vermek isteyen muharrirlerimizin yalnız Anadolu muhiti hakkında idrakleri kısadır. Biz eminiz ki bu memleketde hiçbir gayr-ı vatani kuvvet icra-yı tesir idemez. Bu saf ve samimi Anadolu halkı yalnız vatanı ve vatanını sevenleri sever ve bu uğurda icab iderse ölür. Bu mebhasde bundan ziyade söylemek istemiyoruz. Uzun ve mütereddid dakikaların kabus-ı zulamı altında bugün münevver ve pür-şeref bir güneş doğmuş ve milliyet ve hakimiyet-i milliye esasatını yeneden canlandığını görmekle iftihar eylemiştir. Milletin bütün hukukunu şahsına hasretmek isteyen sabık hükumet ihtimal, bu gayeyi hiç nazar-ı dikkate almamış ve Anadolu efkar-ı umumiyesine karşı lakayd görünmek istemiştir, fakat millet medeni ve tarihi bir inkılab ile bu hakk-ı tabi'isini tekrar almıştır. İsti'dad-ı medenisini, fazilet-i füturiyyesini şu suretle bir daha isbat eden millet emin olalım ki artık mevcudiyetini tanımış - sadedimize rücu idelim- intihabatını bir sureti ciddiyede icra ve liyakat-ı meşrutiyesini isbat etmiştir. Şu dakikada millet mümessillerini İstanbul'a doğru yolcu iderken Anadolu'nun bu zulümler, esaretler, mahrumiyetler altında ezilen harab ve perişan Anadolu'nun hukukunu layıkıyla müdafa'a eylemelerini ve siyaset-i hariciyemizin aldığı cereyan karşısında, metin ve pür-temkin bir fikr-i milli ve insaniyle hukuk-ı vatanı muhafaza itmelerini temenni ideriz. Vatanımızın ma'ruz olduğu felaketler karşısında kendilerine pek büyük vazifeler terettüb eden heyet-i muhtereme bilmelidir ki milli ve vatani kaygılar içinde bir iştirak ve vahdet-i umumiye ile yekvücud olan milletin kendilerinden beklediği şey yalnız, İslamiyet'e yakışan bir asalet, Türklüğe yakışan bir tevekkül ve temkinle Osmanlı milliyetinin hayat ve istiklalini müdafa'a etmekdir. İstanbul muhitinin ihtiras bulutlarıyla dalgalanan aksamına Anadolu'nun saf ve samimi ruhunu serperek umumi bir tesanüd fikri ve ruhu husule getirmek.. Şimdiye kadar muhite neşri ruh ve ihtisas ettiğini zann eden o merkez-i muallayı muhitinin ruhuyla yoğrulmuş bir menba-ı feyz, bir meşrık-ı me'ali haline getirmekde meb'uslarımızın vezaifi cümlesindendir. Şunu teessüflerle kayd etmek isteriz ki serbest bir suretde intihab idilen ve şahısları milletin ruhuyla seçilmiş olan muhterem meb'uslarımızın önünde pek derin uçurumlar vardır. Siyaset-i hariciyemizin aldığı şekil ve renge göre sarf-ı mesa'i etmek bugünkü zalam- alud bulutları afak-ı siyasetden ayırmak pek mühim bir vazifedir. Bilhassa bulundukları muhitde emin ve serbest çalışabilmeleri de meşkuk olan meb'uslarımızın bu babda gösterecekleri muvaffakiyet hakikaten pek büyük olacakdır. Payitahtımız, düşman işgali altında bulunurken hiçbir kuvvetin zebunu olmayarak mukadderat-ı milleti idare etmek saydığımız vezaifin cümlesinden daha mühim ve şayan-ı dikkatdir. Bu mühim zamanda millet vekaletini der'uhde iderek memleketimizi terk eden meb'uslarımıza tarihde kendileri için pek şerefli bir sahife hazırlayan vazifelerinde muvaffakıyetler temenni iderken bir kelime ile sözümüze hitam vermek isteriz. Mebuslarımız bilirler ve bilmelidirler ki “Millet yolu Hak yoludur.”. Millet tarihine namını altınla yazdırmak isteyenler mevcudiyetini, menafi'ini her şeyini millete feda itmelidir. H. L. Muhterem İkaz Refikimizden Aynen İktibas edilmiştir. Türkler Doğranıyor İmdad![1] -------------❖------------- Buraya bugün cebheden bir Yunan esiri getirildi. Bu esir Yunanilerin Türk ve Müslüman ırkını imhaya azm ettiklerini, bu rezil milletin müstekreh şenaetlerini lakaydane söyleriz. Esirin ismi Vasil'dir. Karaburunlu, 18 yaşındadır. Kendisi Andon Velicir Çetesi'nden imiş. Çeteye Yunan zabiti kumanda idiyormuş. Tire, Büyük Kadife, Küçük Kadifekale cihetlerine icra-yı şena'at ve mezalim idiyorlarmış. Bu çetede 50 kişi olub bir top ile 10 mitralyözleri var imiş. Bu esir hiçbir cebr ve tazyika ma'ruz kalmaksızın, gülerek ve adeta Türklerle istihza iderek Nazilli metropolid vekili ile Rum doktorları ve Rum Havra heyeti muvacehesinde gayet basit hadiseden bahsedercesine anlatıyordu: Kendisi üç Müslüman kadınından başka kimseyi öldürmemiş?! Bu çete yalnız iki bin Müslüman kadın ve kızı boğazlamış, kadın ve kızların zevç ve velileri muvacehesinde ırzına nasıl geçdiklerini, İslam kadınlarına ne suretle rakı içirib oynatdıklarını şayan-ı hayret bir kayıdsızlık, hakaretle anlatıyor. Kadınların, kızların (Aman yanıyoruz, öldürmeyin.) gibi istirhamlarına karşı (Tepeleyin kerata Türkleri.) diye Yunan mütemeddin zabit kumandanlarının emirlerini söylüyor. Bunların yanında çetenin dört bin İslam öldürmüş olduğunu hikaye idiyor. Bu esir el-yevm Nazilli'de bulunuyor. Bitaraf ve mütemeddin devletlere mensub namuskar zevatdan her kim isterse hatır ve hayale gelmeyen bu şena'atları kendi kulaklarıyla işitebilir. İslam ve Hristiyan bil'umum Nazilli'de etibba muvacehesinde bu zulümler i'tiraf edilmemiş olsa vehle-i ulada bu adamın muhteli'ş-şu'ur olduğu zann olunabilir. Bu ifadatı işiten Nazilli Rum cema'ati bile Yunanileri yüz bin kere tel'in etmekdedir. İşte Türklere medeniyet getirmek üzere İzmir'e çıkarılan Yunanlıların mahiyeti... Zehi medeniyet, zehi insaniyet! _____________________ [1] Bu babda bitaraf bir heyet huzurunda tutulan zabıt varakaları Nazilli'de mevcuddur. Hülaseten yazdığım bu şena'atların tafsilatı mezkur zabıt varakasında mündericdir. İzmir'de Yılbaşı Yılbaşı günü İzmir'de bazı Yunan ve Rum gençleri ellerinde bayraklar olduğu halde hükumet konağı civarına gelerek nümayiş yapmaya teşebbüs etmişler. Bu da ecnebi mümessillerin ve Yunan kıta'atının müdahalesiyle dağıtılmış