Türkiye Sulhu ve Avrupa Siyaseti Muharib devletler arasında akd olunan mütareke tarihinden bugüne kadar bir seneyi geçdiği halde el'an dünya yüzünde şuriş ve fesad devam etmekdedir. Düvel-i galibe ve onları temsil eden konferanslar, meclisler bir seneden beri çalıştıkları halde dünyaya işte henüz bir düzen veremediler… Bir zamanlar büyük bir hararet ve samimiyetle te'sis-i sulh ve salah uğrunda çalışan Amerika Hükumeti, şimdi kendini şöylece bir kenara çekdi. Ortaya atdığı insani düsturlarla beşeriyete ebedi ve şerefli bir hizmet itmeye sarf-ı gayret eden Reisiumhur Wilson hazretleri (Woodrow Wilson) şimdi kim bilir nasıl bir inkısar-ı hayal karşısında müteellim ve müteessirdir; Umumi Harbi Düvel-i İtilafiye lehine çevermek kudret ve liyakatiyle Avrupa efkarında derin bir minnetdarlık uyandıran bu Yeni Dünya Hükumeti, Clemenceau (Georges Clemenceau) ve Lloyd George gibi iki siyasi kurdun çeverdiği entrikalar karşısında müteessir ve mütehayyir kendi kabuğuna çekilmek mecburiyetinde bulundu. Şübhesizdir ki şimdi Washington şehri afakında inceden inceye beşeriyet ve medeniyetin intikamına aid hislerle dolu fikir bulutları yükselmekdedir. Bundan başka büyük bir tereddüdden sonra Umumi Harbe karışan ve sarf ettiği mesa'iye mukabil kendisine bir şeref ve menfa'at te'min idememiş olan Japonya Hükumetinin de şimdilik sesi çıkmıyor. Şimdi meydan-ı siyaset yalnız iki şahs-i malumun her gün yeni bir şekil ve renge giren fikirleriyle meşhun her dakika yeni bir havaya dönen teraneleriyle taninendazdır Pek derin bir gayz ve fikr-i intikam ile ihzar idilen Alman Sulhu sağlam bir esas-ı kabul bulamadı. Almanları ilelebet öldürmeye azmeden siyasi emeller bu son günlerin hadisatıyla pek ziyade alakadar olsa gerekdir. Şimdi mesele sürüklene sürüklene müzmin bir hale getirilen Türkiye mukadderatına intikal etmiştir. Acaba Avrupa diplomatlarının Türkiye mesa'ilini bu kadar uzatmakdaki maksadları ne idi? Nedir? Bu renkden renge gireni iğlak ve işba' idilen mesele sulh ve salah-ı umumi yolunda atdıkları mütereddid ve menfa'atperest adımlarla alemi iz'aç eden İngiltere, Fransa hükumetlerinin daha doğrusu Clemenceau ve Lloyd George'un tatbik ettikleri entrikalı ve gayr-i insani planın tatbikatıdır. Bu dünyanın kanına susamış iki siyasi harisin düşünceleri Memalik-i Osmaniye'nin tedrici bir suretde istilası kahbece avlanmasıdır. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali suretiyle başlayan ve son akdedilen i'tilafname ile meydan-ı aleniyete çıkan bu çirkin ve pürihtiras mefkureyi bütün kalb ve ruhumuzla tel'in iderken bu simsiyah ve muhteris dalgalarla mülkümüzü tahrib ırkımızı imha esaslarını tesbit ve tatbik eden ve geçdikleri yerlerde kanlı ve şayan-ı nefret izleri bırakan adamların takip ettikleri bu yolda kendilerine edna bir muvaffakiyet te'min idemeyeceğini açıkça söylemek isteriz. İstila ve işgal ettiği menatıkı Fransızların yed-i işgal ve imhasına terk etmek suretiyle Alem-i İslam'a karşı bir cemile göstermek isteyen İngiltere Hükumeti bilmelidir ki Müslümanlara karşı her vak'a ile (Gladstone)'un mutia ve mukallit bir evladı olduğunu isbat eden İngilizlerin takip ettiği siyaset Müslüman efkar-ı umumiyesince pek eskeden anlaşılmıştır. Biz biliyoruz ki (Lloyd George)'un Müslümanlık hakkında tatbik ettiği ameliye-i idare (Gladstone) nazariyesinin tatbikatından başka bir şey değildir. İngilizlerin elinden idare-i işgali alarak daha ziyade tevsi'e çalışan Fransa Hükumeti ise Müslümanlar hakkında medeniyete sığmayan ve Fransız tarih-i medenisine yakışmayan bin türlü mezalim ve fecayi' ile imha ve istila emellerini yürütmekdedirler. Şurasını kaydetmek isteriz ki Müslüman milleti Fransız parasıyla, Fransız silahıyla Müslüman aleyhdarlığı yapan ve daha doğru ta'bir ile kasablık vazifesini ifa eden iki buçuk Ermeni'nin kanlı elleriyle söndürülemez. Biz anlıyoruz ki hakkımızda tatbik ve irtikab idilen bu mezalim ve fecaiyi' sırf İngiltere ve Fransa hükumetlerinin planıdır. İmha ve taksim nazariyelerini kolayca tatbik idemeyeceğini anlayan ve Türkiye mukadderatı hakkında verilecek kararın Alem-i İslam ile derece-i alakasını takdir eden İngiliz siyaseti bu tedrici işgal politikasını ihzar etmekle Alem-i İslam'ın kanadlarını kırabileceğini ve Türkiye'yi ortadan kaldıracağını ümit etmiştir. Fakat vakayi' gösteriyor ki bu, kabiliyet-i tatbikiyesi olmayan bir nazariyedir, alemin mukadderatııyla oynayan siyasiler bilmelidir ki bir millet cebir ve kahır ile ölmez, tatbik idilen fecayi', heder idilen kanlar birer tohumdur ki intikam meyvesi verir. İşte Türkiye Sulhu'nu ta'vik ve te'hir eden siyasetin içyüzü budur. Fakat bu te'hir politikası emin olalım ki dünyada yeni bir naire-i fitnenin iştigaline sebeb olabilmek isti'dadını göstermekdedir. Bir inkılab-ı umumi-i fikri ile her dakika kat'i ve seri hatvelerle yol alan (Bolşevizm) emin olunuz ki sulh-ı umumiyi kendi menfa'atlerine uzanan Avrupa'ya dakika dakika yaklaşmakdadır. Şurasını da bilaperva söyleyelim ki: Alem-i İslam vahdet-i milliye etrafında toplanmak kabiliyetini idrak etmiştir. Daimi ve sıkı bir tazyik neticesinde elbette bir aksülamel hadis olacakdır. Varlığı idrak etmiş olan bir milletin imha idilemeyeceği muhakkakdır. Binaenaleyh biz, Türkiye'nin ve Alem-i İslam'ın atisinden emin olarak tazyik ve imha yolunda çalışan kuvvetlere karşı deriz ki “Keskin kılıç kullananlar yanlış hamleden sakınmalıdır”. H.L. İstanbul'da Matbuat Cemiyeti Riyasetine Gönderilen Telgraf Sureti Her milletde kuva-yi selaseden sonra dördüncü bir kuvvet olarak kabul idilen şeyin matbuat olduğu vareste-i iştibahdır. Matbu'at aine-i millettir. Efkar-ı umumiyenin tecelligahıdır. Matbu'atı olmayan bir millet, alem-i beşeriyetde dili olmayan insanlardan farksızdır. Terakkiyat ve tekemmülat-ı zihniye ve asriyede matbuatın oynadığı rol hakikaten şayan-ı hayrettir. Bir milletin özü ne olursa sözü de aynı olmalıdır. Matbu'atla millet arasında sıkı bir münasebet kavi bir rabıta bulunmalıdır. Matbu'at ayrı millet gayrı değildir. Bugün makarr-ı saltanat ve hilafetimizde intişar eden matbuatla milletin efkarı arasında bir yabancılık vardır. Bu yabancılığın vahdet ve tesanüd-i milliye pek acı ve müellim tesiratı görülmekdedir. Bir millet matbuatından faidemend olmalıdır. Zarar görmesi meşrut değildir. Mukadderat-ı milliyemizin tayin ve tesbit edilmek üzere bulunduğu bu an-ı tarihide matbuatın şahsi, fırkavi dedikodulara sahne olması mensub olduğu milletin mütecanis olmadığını, hakk-ı hayata kabiliyeti bulunmadığını ilan ider. Bundan maksad tarih bir tekerrürden ibarettir. kavlini tekzib etmek ise biz Anadolu ve Rumelililer en ufak bir cüz-i vatanın duçar-ı esaret olmamasına ahd-ü peyman ettik. Bu azm-i layetegayyere dinsiz, vatansız, milliyetsiz birkaç serserinin efkarına tercüman olan -tabir-i meşhur-ı diğerle paçavralar mani' olamaz. Matbu'at milletin menfa'atine olarak mukadderat-ı millet hakkında beyan-ı fikir ider. Bir milletin vahdet ve tesanüdünü ihlal için ne sıfat ve ne salahiyeti vardır. Mukarrerat-ı millet dört vatansıza baziçe olamaz. Vatanı, milleti hakk-ı hayat ve istiklali duçar-ı tehlike olan bir millet her türlü vesaitle o kabus-ı felaketi imhaya hazırlanmalıdır. Bunun hilafına hareket en büyük bir ihanet ve en feci' bir cinayettir. Vahdet-i milliye aleyhindeki efkarın hangi gazetelerde yer bulduğunu biliyor ve son bir sayha-i ikazla kendilerini vazife-i vataniyeye davet idiyoruz ve matbuatımızdan şunu rica idiyoruz. Hakk-ı beka ve istiklalimizin tehlikeli bulunduğu şu an-ı dakikde matbuatımızın da milletle hem-ahenk olarak karşımızda sırıtan ejder-i felakete boyun eğmeyerek asırlardan beri muhafaza ettiğimiz tac-ı hilafet ve saltanatın yine istiklal-i tam ile temadisine kabiliyet-i asriyemizin kafi olduğunu bunun hilafına vaki' olacak herhangi bir şeklin kabul ve tatbikine imkan bulunmadığını milletin bu hususdaki azminin pek kat'i ve layetegayyer olduğunu cihan-ı medeniyete matbuatımızla da ilan ve iblağ etmekdir. Milletin yedi yaşından yetmiş yaşına kadar kadınları da dahil olduğu halde kabul eylediği şu akide-i kat'iyenin aksine neşriyatla aheng ve tesanüd-i milliyi ihlal edenler artık bu milletden alaka-i mevcudesini kat' iderek temenni-i esaret etmiş olacaklarından bu gibilerin de temadi-i neşriyatlarına imkan bırakılmayarak bu kabil paçavraların daha İstanbul muhitinden çıkmadan yüzlerine çarpılacağının ve ceza-yı sezalarının milletçe verileceğinin bütün matbuatla ilan edilmesini selamet-i milliyemiz namına istirham iyleriz. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziye Reisi Mehmet Rauf