Tereddi Meselesi Anadolu ve Rumeli Müdafa'a-i Hukuk Cemiyetinin tereddisi ihtimalinden mütevellid samimi bir endişe, İstanbul afakını tazyik iderek az çok dur-endişane mütala'ata sebebiyet veriyor. Bu endişeye samimi diyoruz, çünkü memleket, inhilal ve izmihlal karşısında adeta sevk-i tabi'i ile kendiliğinden birleşen Kuva-yi Milliyeden başka, maddi, manevi her istinadgahdan mahrum iken, bu yegane istinadgahı yıkmaya ve bu maksadla mestur hücumlar tertib itmeye cevaz verebilecek bir Müslüman, bir Türk, bir Osmanlı tasavvur idemiyoruz. Bir uzvunun tereddisi, çok yaşamış, yaşadığı müddetçe kuva-yi hayatiyesini su-i isti'mal etmiş nesillerin sakat, alil, ve gayr-i tabi'i mevludatına tahsis idilebilen bir kelimedir. Cemiyetleri de bir uzviyete teşbih iderek tereddileri ihtimalini kabul idebiliriz. Fakat Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti, yahut kısa ta'biriyle Kuva-yi Milliye kendisinden evvel yaşamış, hayatını yıpratmış, teşekkül-i tabi'isinden inhiraf etmiş hiçbir cem'iyet, heyet veya zümrenin mevludu değildir ki uzviyetinde ma'luliyet tevehhüm olunabilsin. Hususiyle Kuva-yi Milliye, yüz bin def'a tekrar ettiğimiz vech ile milletin bir kısım kuvvetlerinden istifade ile mu'ayyen ve hususi bir gayeye müteveccih bir cem'iyet olarak teşekkül itmemiştir. Kuva-yi Milliye layemut bir milletin, ve yedi yüz senelik bir imparatorluğun tehlike-i inhilal ve inkırazına karşı mevcudiyetini, hakk-ı hayat ve bekasını bizzat te'min ve müdafa'a idebilmek içün, pek tabi'i, pek mantıki ve pek zaruri bir şekilde vücuda gelmiş bir vahdetden ibarettir. Bu itibar ile Kuva-yi Milliye ayine-i millettir. Öyle bir millet ki, şimdiye kadar hiçbir nev' teşkilata tabi' tutulmadığı için asırlardan beri herkesin elinde, her başına çıkanın alet-i ihtirası olmaktan usanmış, gafletinden, cehaletinden, safvet-i ahlakından, hiss-i itimat ve merbutiyetinden istifade eden dahili, harici düşmanlarının ayakları altında artık can çekişmemeye, mukadder olan ölüm ise buna karşı da hiç olmazsa çarpışmaya azm etmiş, ve bu gayeye müteveccih teşkilat ile bütün kuvvetlerini, yüreklerini ve dimağlarını birleştirmiş bir millet… Onun maksadı, çapraşık siyasetlere karışık programlara, mütenakız ve muğlak nazariyata boğulmuş değildir. Bir tek hedefi vardır. Selamet-i vatan. Teşkilatının saiki yalnız bir kuvvettir: Endişe-i beka… Şu halde Kuva-yi Milliyenin tereddisine ihtimal vermek, milletin tereddisini kabul etmek demek olur. Halbuki bizim i'tikadımızca mevcudiyetine indirilen darbe-i kat'iye karşısında tam bir vahdet-i fikir ve emelle hakk-ı hayatını isbat ve müdafa'aya çalışan bir millet mütereddi olamaz. Milletin tereddi itmediğine en büyük delil, Kuva-yi Milliyedir. Hatda bütün imanımızla iddi'a idebiliriz ki bugünkü vahdeti vücuda getirmeye muvaffak olan millet, henüz tekamüle başlıyor. Maziye aid asırların teraküm ettirdiği hezimetlerde, su-i isti'mallerde, ahlaksızlıklarda onun hissesi pek azdır. Binaenaleyh İstanbul muhiti müsterih olmalıdır, Kuva-yi Milliye hiçbir zaman tereddi idemez. Anadolu'nun namütenahi menabi'-i hayatiyeye malik olan ve her şeye rağmen yaşamak için aşk ve iman ile yekdiğerine sarılarak tarihinde misli namesbuk teşkilatını vücuda getiren sekene-i ma'sumesi ne Bizans'ın, ne ona benzer köhne medeniyetlerin varis-i seyyiatı değildir ki, ilk hatve-i tekamülünde asırların miras-ı su-istimali olan gizli ve intani marazlarla tereddiye ve sükuta mahkum olabilsin. Kuva-yi Milliye, hiçbir zaman bir fırka programıyla, bir fırka zihniyetiyle, ve fırkalara mahsus olan mevki-i iktidar ihtirasıyla teşekkül etmiş değildir. O münhasıran millete mensubdur. Ve müebbeden milletin seniyye-i harr-ı samimiyetinde kalacak, orada yaşayacak, onun kalb-i ma'sumu üzerinde çalışacakdır. Salhurde çatıları her deverde bin türlü desais ve hıyanet saklayan, muzlim koridorları daima meşkuk hamiyetlerin zıll-ı menfa'ati ile şaibedar olan, mermer merdivenlerinden daima ve daima sine-i milleti tazyik idecek şahsi ve menfa'atperestane tahakkümler cereyan eden hükumet binaları, kapılarından içeriye adımını atacak her fırkayı tereddiye sevk idebilir. Fakat Kuva-yi Milliye daima bu kapının dışında, ve daima o meşkuk binaların bir murakıb-ı ciddisi mevkinde kalacağı için tereddi ihtimalinden ve bilüzum endişelerden varestedir. Kuva-yi Milliyenin tereddisinden korkanların onu hükumete yaklaştırmak tarafdarı olmaları bilhassa nazar-ı dikkatimizi celb etmekten hali kalmadı. Kuva-yi Milliye rüesasının İstanbul'a celbi ve mevki-i iktidara takarrübü öyle siyasetlerdir ki sahiblerinin samimiyetinden şübheye haklı olsak iddi'alarının safvetine inanmamak mecburiyetinde kalabiliriz. Memleketin son ümiti, Anadolu'nun son kuvveti, milletin yegane nokta-i istinadı Kuva- yi Milliyeyi vücuda getiren vahdettir. Bu vahdetin gayesi de mütarekeden beri mevki-i iktidara gelen her hükumetle pek çabuk uyuşarak memleketi inkısam ve izmihlale sürükleyen düşmanlara mukavemettir. Hükumetçilik ve mevki-i iktidar gibi fırka zihniyetleri ne bu vahdete, ne onun gayesi olan mukavemete müsaid olamaz. Memleketin bir karış yerini, istiklalinin en küçük bir cüz'ünü vermemeye ve bu uğurda fedakar olmaya azmeden millet, bir kütle-i vahide halinde öyle bir kuvvettir ki işgal ettiği makamın mes'uliyetini ve tarihe karşı vaziyetini düşünebilen namuslu bir hükumet için, en muntazam ve en kavi ordulardan daha büyük bir istinadgah olur. Hususuyla İstanbul'un duçar olduğu tazyikat-ı hariciye altında vicdan-ı millisinin her gün biraz daha ezildiğine şübhe etmek istemediğimiz mütefekkirini için Kuva- yi Milliye en kuvvetli bir kıble-i ümit olmak iktiza ider. Binaenaleyh doğar doğmaz evladını yiyen galat-ı hilkat valideler gibi onun tereddisinden bahsedecek, yahut onu tereddiye sevk eyleyecek yerde onun tekamülüne aid himmetler sarf etmek ve ona istinaden memleketi kurtarmaya çalışmak lazım gelir. Kuva-yi Milliyenin tereddisine aid durendişane mütala'at arasında İttihadçılık isnadları da bulunuyor. Anlaşılıyor ki fırkalara mensub eşhas, fırkacılığa aid zihniyetlerle o kadar hal-i işba'a geliyorlar ki mensub oldukları fırka haricinde bir millet mevcud olduğunu, ve başka fırkaların namuskar olan mensubinini milletden tarh itmeye imkan bulunmadığını kabul idemiyorlar. Kuva-yi Milliye, herhangi bir veya birkaç fırkaya, veya bu fırkaların mensubinine temayül iderek diğerlerini hariçde bırakmak suretiyle hareket etseydi ve teşkilatını bu şekilde vücuda getirseydi o zaman daha doğmadan ölmeye mahkum, mütereddi ve alil olduğunu iddi'a etmek doğru olabilirdi. Fakat teşekkür olunur ki Kuva-yi Milliye arasında hiçbir fırka veya zümrenin mahdud nokta-i nazarı, bu nokta-i nazara merbut hasis husumet ve adaveti yer bulamamış, hiçbir nifak için zemin bırakılmamıştır. Kuva-yi Milliye, müttehid bir kütle halinde memleketin ve istiklal-i millinin müdafa'asını ta'ahhüd etmiş millet demekdir. Bu gayeyi kabul ve mesa'isini ona tevcih eden her şahıs, İttihadçı olsun veya olmasın, hususi fikir ve içtihadı ne merkezde bulunursa bulunsun, milletin evladı, binaenaleyh Kuva-yi Milliyenin bir cüzü, bir ferdidir. Millet, hiçbir zaman evladından bir kısmını mevcudiyetinden tard ve def' idemez. İttihadçı, mücrim demek ise, kanaat cürüm olamaz. Maddeten ve kanunen cürmü olanları ise, isimleri ne olursa olsun te'dib etmek hükumete aid bir vazifedir. Vakı'a memleketin müdafa'ası, istiklalin muhafazası da hükumetlere aid olmak lazım gelir. Fakat ne yapalım ki mütarekeden beri gelen her hükumet, düşmanlarla bilittifak makusunu yaptı ve bundan dolayıdır ki harici düşmana karşı mevcudiyetini müdafa'a etmek vazifesi millete düştü; ve millet artık kolay kolay itimat idemez oldu. Ferid Paşa Hükumeti, mücrim veya ma'sum, İttihadçı namı altında şöhret bulmuş evlad-ı memlekete reva gördüğü şiddet nisbetinde bir salabetle İzmir'de Yunanlılara karşı da hareket etmiş olsaydı, bugün bazılarını her nedense telaşa düşüren bu mu'azzam milli vahdete belki lüzum kalmaz ve zavallı millet, birçok evladını şehid veya sefil görmek bahtsızlığına uğramazdı. Bir daha tekrar idelim, Kuva-yi Milliye, müttehid bir kütle halinde birleşmiş Anadolu demekdir. Anadolu hukukunu, mevcudiyetini ve ateşini müdrik olarak henüz yaşamaya başlamış, sağlam bir hayat ve azimkar bir kütledir. Binaenaleyh tereddi ihtimalinden çok uzakdır. Kuva-yi Milliye, milletin bir aguş-ı vahdetidir ki selamet-i vatan namına şahsi her türlü infi'alatını, nifak ve husumetlerini terk iderek memleketi kurtarmaya koşan fedakarandan müteşekkildir. Mensubininin kıymeti fırkacılıkla değil, fedakarlığının ve hamiyetinin derecesiyle ölçülür. Bundan sonra hala Kuva-yi Milliyenin mahiyetinden tegafül edenleri hüsn-i niyet sahibi add etmekde tereddüd idersek, zannederiz ki haklı oluruz.