Meclis-i Milliye Tam bir serbesti ile şayan-ı şükran bir sükun ve intizam içinde hitam bulmaya başlayan intihabat, meşrutiyetin düşmanlarını iskat için pek beliğ bir mahiyet gösterdi. Meclisi Meb'usanın ictimaına maddeten imkan olmadığını, ahval-i umumiyenin buna müsaid bulunmadığını, intihabat vesilesiyle memleketde tefrikalar, nifak ve husumetler uyanacağı cihetle milletin vahdeti namına bir müddet te'hir-i intihabatdan başka çare görmediklerini söyleyenler, bugün, fa'aliyetin bu belagati karşısında mahcub olmasalar bile milletin itimatını müebbeden zayi' etmiş oldular. İntihabata mani olan, te'hirine tarafdar bulunan rical içinde mahdud nazarlı ve mahdud düşünceli bazı zevatı istisna idersek, mütebakisinin hemen kamilen ihtiyac-ı hakikeden doğmamış bir fırkaya hükumetin kuvvetiyle, ve binaenaleyh cebir ve tazyik ile tarafdar kazandırmaktan, ve buna muvaffak oluncaya kadar, fırkalarının fakr-ı teşkilatını göstermemek için, intihabata mani olmaktan başka gayeleri olmadığını bugün kabul etmek lazım geliyor. Çünkü te'hir-i intihaba efkar-ı umumiyeyi alıştırmak için ortaya atılan evhamın hiçbiri tahakkuk itmedi. Hakimiyet-i milliye, ilan-ı Meşrutiyetden beri oldukça buhranlar içinde kalmış, zaman zaman mevcudiyetini rahnedar görmüş olmakla beraber, bugün bütün dünyaya şamil bir vuzuh ve bedahetle sabit oluyor ki, Türkler hayat-ı ictima'iye ve siyasiyesinde sarsılmaz bir mevki sahibidir. Rical-i devletin bu hakikate vakıf olarak hareket itmesi, bir tarafdan milletin menafi'i namına elzem olduğu kadar, diğer tarafdan kendi hayat-ı siyasiyeleri namına da en muvafık olanıdır. Gettiği istikametin doğruluğundan emin olanlar, ellerinde tutdukları mukadderat-ı milliyeyi şahsi emellerin ve hususi menfa'atlerin levsiyle bulaştırmayanlar, milletin murakabe-i siyasiyesinden hiçbir zaman tevahhuş itmezler. Milletin, hakimiyetine merbut olmaktan mütevellid bir emniyetle nasıl olsa ve nerede bulunsa teksife muvaffak olacağı iradesini, hiçbir zaman istihfaf itmemek lazım gelir. Milletlerin bir hizb-i kalile tevdi'-i hakimiyet iderek esir veya hayvan gibi yaşamak i'tiyadında bulundukları zamanlar, çok uzak bir maziye karışmış, getmiştir. O zamanların uzakdan kulağa pek hoş gelen aristokratik ve saltanatlı, ihtişamlı idare-i cahilanesine ricat etmek, bu asr-ı tekamüle intisabı inkar eylemek demekdir. Vaktiyle İttihad ve Terakki bile, istibdadını millet meclisinin hazfı, hakimiyet-i milliyenin imhası şeklinde te'sis ve ikameye cür'et idemeyerek, intihabata nüfuz ve müdahaleyi tercih eylemişti. Onu istihlaf eden fırka karikatürlerinin bu buhranı bila tereddüd göze aldırmış olmaları ma'at teessüf ne memleketi, ne milleti tanımadıklarına ve sine-i milletde hiçbir zaman yüz bulamadıklarına en bariz bir delildir. Millet, hakimiyetine her zaman sahib olduğunu, ve istediği vakit ne bahasına olursa olsun bunu müdafa'a ve muhafaza idebileceğini cihana isbat etmiş olmakla aynı zamanda asri zihniyetini, idari kabiliyetini de tasdik ettirmiş oluyor. Cemiyeti beşeriyenin ruhiyatını, yarın fiilen tekzibe uğraması muhtemel olan iddi'alarla değil, hayat-ı umumiyesindeki tezahürat-ı fiiliye ile tedkik edenler, şimdiye kadar zann ettikleri gibi Türklerin, mevki-i iktidarda bulunan birkaç kişiye kolayca esir olur miskin bir millet olmadığını i'tiraf etmek mecburiyetindedirler. Bu mecburiyeti hissedecek Garb erbab-ı vicdanına, intihabat ve Meclis-i Milli pek kuvvetli bir vesile-i intibah teşkil idiyor. Ancak bu tesiratın idamesi, ve yarın sulh konferansında isbat-ı vucud idecek olan heyeti murahhasanın arkasında, mevcudiyet ve istiklaline haris bir hakimiyet-i milliye varlığının ihsas olunabilmesi, her şeyden evvel Meclis-i Millinin ilk celselerinden itibaren tezahür idecek vahdete bağlıdır. Bütün dünyanın enzar-ı dikkati, yarın, Meclis açılır açılmaz, Anadolu'nun muhit-i heyecanından Meclis-i Meb'usanın kürsi-i muhakematına intikal etmiş olacakdır. Anadolu'da birliğini muhafaza eden milletin, Meclis-i Millide bin türlü emeller peşinde türlü entrikalarla, teferru'atda bile olsa, muhtelif nokta-i nazarlarla tezahür ve tebarüzü, hususiyle bu ihtilafatın, istiklal-i milli, hakimiyet-i milliye, beka ve tamamiyet-i vatan gibi mesa'il-i hayatiye etrafında tekevvünü derhal mühim bir aks-i tesir vücuda getirebilir. Vakı'a Meclis-i Milli, muhtelif kanaatlerin en yüksek mevki-i tesadümü olmak itibarıyla şübhesiz hiç kimseden kanaatini gizlemesi, yahut hilaf-ı kanaat söz söylemesi intizar idilemez. Esasen meb'usan-ı muhteremeden hiçbirinin bu halet-i ruhiyede bulunabileceği bile kabul olunamaz. Fakat memleketin bugün içinde yaşadığı vaziyet-i elime, onun istihlasını, ve ne kadar fedakarlık mukabilinde olursa olsun behemehal istihlası, bugün için her vicdan ve hamiyet sahibinin yegane gayesi mevkiinde bulunduruyor. Bu öyle bir gayedir ki bunun hilafında bir nokta-i nazar, Meclis-i Millide değil vatanın her parçası üzerinde siyah bir leke olur. Memleketin istihlası da evvela istiklal-i millinin muhafazasıyla meşrutdur. Bin türlü süslü zavahir altında, bin türlü mestur takyidat ile dahi olsa istiklal-i milliye dokunacak bir mesele mevzu-u bahs olamaz. Efradın olduğu gibi milletlerin de hürriyeti, terakki ve inkişafın, sıyanet ve mevcudiyetin mütevakkıf olduğu ilk esasdır. Binaenaleyh bu esas üzerinde tehalüf idecek bir nokta-i nazarın da vicdan-ı millide nokta-i tahammül bulması imkanı yokdur. Bunlar haricinde bir de memleketin hudud-ı maddisi vardır. Bu hududu milletin iradesine istinad iderek tayin eden Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti, hayalat üzerinde değil, müsbet, kat'i ve hakiki bir zemin üzerinde çalışmayı tercih, ve mütarekenameyi esas olarak kabul etmiştir. Mütarekenamenin tesbit ettiği hududu muhafaza ve müdafa'a etmek, her Osmanlı için bir şeref ve hamiyet borcu olduğu gibi, bu mütarekenameye vaz'-ı imza eden, ve akd-i mütarekeyi beşeriyetin sulh ve selameti namına az çok hüsn-i kabul etmiş olan bütün devletler için de bir namus ve haysiyet meselesidir. Şu halde, esasen büyük bir fedakarlığı, mağlubiyetin bir netice-i zaruriyesi şeklinde telakki etmekten mütevellid hiss-i insaf ile göze aldırmak tayin edilmiş olan hudud-u memleket etrafında da ihtilaf-ı nazara kail olamayız. Meclis-i Millinin bu nukat-ı esasiyede, ve bunlara müteferri' mesa'il-i taliyede mütebayin kanaatlere sahne olmasını ne mümkün, ne de milletçe şayan-ı kabul görebiliriz. Mesail-i hayatiyemiz üzerinde irade-i milliyenin kuvvetli ve mütekasif, sabit ve musır, tecelli itmesi mevcudiyetimizin tahlisi için en müessir bir çare olacakdır. Düşmanlarımız bunu bildikleri içindir ki intihabatı menne, ictima'ı te'hire her ellerinden gelen vasıta ile çalıştılar. Bundan sonra da Meclis-i Millinin kürsi-i muhakematını atalet ve lakaydiye, muhalefetlere sevk etmek için kim bilir neler düşünecekler. Fakat biz, hakimiyetine emin olan ve bu emniyetle teşkilatını te'yid ve takviye eden Anadolu'nun lisan-ı azim ve metanetiyle tekrar ideriz ki bu devrenin meclisine hiçbir şaibe giremeyecek, ve vahdet asıl onda tecelli idecekdir. Sulh ve Türkiye Wilson tekrar in'ikad idecek olan Amerika Kongresi için beyanname ihzar etmekdedir. Mösyö Hitchcock reisicumhur ile uzun uzadıya mülakatda bulunmuştur. Bu mülakatda Loç tarafından dermeyan idilen kuyud-ı ihtiraziye, ezcümle reisicumhur için kuyud-ı mezkureden bazısını kabul etmek imkanı olub olmadığı mevzu-ı bahis olmuştur. Macar siyasi mahafilinde, sulhun Kanun-u Sani evahirine doğru akdedileceğine ihtimal verilmekdedir. Avam Kamarasının 17 Teşrin-i Sani tarihli ictimaında, Türkiye'de uzun müddet ikamet eden General Surns atideki sözleri söylemiştir: Türk milletinin ekseriyet-i azimesi harbe cebren sürüklenmiş olduğundan dolayı müteessir olduğuna kanaat-i kamilem vardır. Ümit iderim ki asıl Türkiye'nin tamamiyetine dokunulmayacağını 918'de va'd eden başvekilimizin bu te'minatı esas ittihaz idilerek Türkiye için muvafık bir suret-i hal bulunacakdır: Hariciye Nazırı Balfour atideki cevabı vermiştir: Hiçbir hükumetin Türkiye hakkında takip ideceği siyasete dair kendiliğinden bir şey beyan itmesine imkan yokdur. Bu siyaset müşterek olmalıdır. Binaenaleyh Türk ülkesinin şekl-i atisini tasvere kalkışmak müttefiklerimize karşı çirkin olur. Şarkda hükümferma olan huzursuzluğun şayan-ı memnuniyet bir suret-i hal bulmak için sarf-ı mesa'iyi müşkülata uğratdığı doğrudur. Yalnız şurasını kat'iyetle söyleyebilirim ki: Türkler gibi büyük ve tarihi bir milletin vatanı, bir sulh konferansı tarafından kararlaştırılacak herhangi bir suret-i hal ile harita-i alemden