Bya ahai etdlan, "i T d Bhm-t el a lşeracır Periler M nız, tıklım ! “iki yakası bir araya gelmiştir? Son zamanlarda öyle şairlere rasladım ve ahbab oldum ki açlıktan nefesleri kokuyordu. Şiir diye sunulan şeyler, ne yalan söyliyeyim, bana pek aylâk surallı, üâmiyane ve kalın görünüyor, Bunlara inceliksiz İ de diyebiliriz, Maamafih, içlerinde, cidden nefis bir fikir'nevalesi 'hazırlıyacak olanlar da yok değil. Fakat, bunlara, şiir veya man- züme denilmesine bir türlü gönlüm razı olmuyor. Çünkü. şiir veya manzüme deyince, bunların muhakkak kafiyeli ve bir ölçüye tâbi yolması lâzımdır. Ritmi chmyiu : Bumlara nasıl, manzume adını verebiliriz?., Bunun içindir ki, gençlerimizin, yazdıkları ve şiir adını ver« dikleri şeylere, bu adı vermelerini doğru bulmuyoörum, bunlara “mensur şiir” demek lâzımdır. Ve en doğrusu da büudur. Yukarıda da söylediğim gibi, gençlerin yazdıkları şeyler için. de cidden güzelleri ve zekâ nadireleri var, Hakikaten zeki, zinde, kuvvetli, münevver yazılar. Fakat, eskilerin dedikleri gibi “derya« , da katre” kabilinden.. Keçiboynuzu gibi, bir miskal bal yemek ' için,bir çeki odun yenir mi?.. Bunların dışında kalanlara Mevzuy ok, fikir yok, orijinalite yok, Basit de değil, mânasız, ber- bad nesmeler. Bu yavelerin, mecmua ve gazetelerde nasıl bir kabul sülunu bulduğune şaşıyorum, Bunlar, üstadım Ahmt Rasim'in (Üsman Nihat)ın dediği gibi bir “fâciai eş'ar”, Osman Nihat, Türk musikisini çok iyi bilen bir artisttir. Zevkle dinlediğimiz ve neffs bestelerile mestolduğumuz birçok ğ şarkıları, diHerimizde ve nız nağme hâliki değildir. 'zameyi naklediyorum : Camt dovarına pisler! Haber in bulmacası B1234 567891011 :ıaoo—ıı-mruıp. Soldan sağa: 1 — Abdülhak Hâmidin (Finten) indeki meşhur şahsiyet, 2 — Sıkı. larak ve küçülerek, 3 — Bazı oyun lardaki aritırma, alfabede iki harf yanyana, vidanın girinti veçıkıntısı 4 — Bir göz tengi, bir şartedati, müuayyen üsüllerde hayvan vurma, 5 — Eski Alfabede hir harf, bir emir, 6 — Buğgün gil yarın gel şek- linde hareket etmek, nolta, 7 — Pe. derin yarısı, seciye sicim, 8 — im. Odat isteyen feryatların dan, alfabede şekersiz gevrek!? ATBUATIMIZ şiir salgınına uğradı. Hangi tıklım tıklım şiir dolu, Bu şiir ve.şair bolluğu karşısın- , da denecek tek bir söz var: Tanrı sayılarını artırsın! Gençlerin şiire heves edip, kolaç kolaç manzumeler yazmala. rı hayra alâmet midir?.. Büna kendi hesabıma “evet!” diyemiye- şeeğim, Fikrimce, müsbet ilimler dururken, hulya ve rüya peşinde “koşmak, Ayşenin saçından; mehtabın bilmem nesinden, güneşin “cünbüşlü ziya oyunlarından, denizin maviliklerinden bahsetmek | doğru bir şey değildir, Ve nihayet, şiir, bir fantezidir. Hangi şairin Aynı zamanda kuüvvetli bir şairdir. Eserlerinin bestelerini değil, güftelerini de kendi ibda etmiştir, Sesi de bir akar su gibi berrak, bir çağlıyan gibi seyyal ve revandir. Büyük babası gibi. mizah kuüdrti de kuvvetli ve orijinal olan |Osman Nihadın yeni şairler ve şiirler hakkında yazdığı bir mane Kalbimdeki o çevik hisler, Serseri bir tavak beşler, Aşkımı inkâr eden belediye müdürü; Periler gelirdi şekersiz gevrek, Geçiler inledi “Lepylâ” diyerek, 'a Koca bir ömrü geçirdi fil, terliyerek i ğ Bir sabah can verdi çizmeli leylek! ğetirdi mecmuayı saçsar güzeller şiirlere, nasıl şiir diyebhbiliriz?., Fikrimce gelince, berbad, soysuz şeyler. sanatkâr torunu değerli izde taht kurmuştur. O, yale LÂEDRİ bir harf, isyan eden. 9 — Ağlayıp bağıran, ciddi, 10 — Bir harerel derecesi, yerdeki yeşillik, — 11Ziya, yemek alât ve edevalından . Yukarıdan aşağı: 1 — Bir cins hayvanların sürücü- sü — Memurları İşten çıkarmaklık, parçalı, 3 — Bir cins deri, bir emir, # — Telefonda çok kullanılan fabir. çehrenin üst kısmında beyazlığı (müs- rekkep ve mavi bir tahbir), 5 — Bir edatın kısaltılmışı, şenlendirme ve güzelleştirme, — 6 Boş ve manasız, cilâsız. — 7 Fazla kısa boylu, alatür- kada bir makam. 8 — Bazısı her işi yapar da bunu belli etmez, birsayı arapça, (körlük), 9 — Uykuda seyre: dilen panorama, kâğıda sarılmış eş- ya, 10 — Sinemanın meşhur çift komiklerinden birinin ilk İsmi, meş hur bir tangömuz, 11 — İnsan yıL vası, öldürücü bir madde , 27 numaralı bulmacamızın halli: 1 — Karavancı, 2 — Aşure, Ope- ra,—Risale, ivan, d—Ak, Mi, Es, Ka 5 — Mala, D, P, F, 6& — Arakiye, Alo, 7 — Ç, T, Sev, Yer 8 — Alice nab, D, 9 — İfa, İtalik, 10 —ÜÖnde, Öc, Ça, E. İl — Po, Adelât, Z. HABER — Akşam pöttün ingapur nasiıl Si vi Hüi üi ü ue d" Üa İKi -. sukut ettti Yazan: M. Rasim ÖZGEN «Gz — Yarına kadar mı? Bu kadar u- zun bekliyemem. Ben, Japon kuvvet- lerinin bu gece hücuma geçmelerini kararlaştırdım. — Japon saatile 23.5 e kadar in- Hizar etmenizi istersem nasıl olur? — Bu halde Japon kuvvetleri o a- na kadar taarruzlarında devam ede- ceklerdir. Şimdi, bana bir evet yahut bir hayırla cevap vermek İster misin?| — ?1.. — Ben kati bir cevab istiyorum ve kayıtsız şartsız bir teslim taleb ediyo- rum. Ne diyeceksiniz?.. Yumu;iuı — İyi, Şu halde, saai, 22 de “Ateş kes" emri verilecektir. Ben, şehirde nizam ve asayişi temin et- mek için, muvakkaten, bin İngiliz as- keri tutmak istiyorum. Muvafakat eder misiniz?.. Perşival — Evet... Yamaşita — Eğer bu şartlara harfi harfin riayet edilmezse, Japon kuv vetleri bir arı kuybetmıyecel:lor ve şeh re karşı umumi ve kati bir taarruza ge- çeceklerdir. Kısa bir süköt... Mülâkat nihayet bulmuştu. Herkes, bu tarihi mülâkatın cereyan ettiği Ford fabrikasının küçü- cük bakkal dükkânından ayrılıp gitti. Ortada, yalnız | gürüp etmekte olan güneş kaldı: Etrafında, İnHizamsız bir şekilde sandalyalar duran masanın ü zerinde ziyasını gezdiriyordu. ERE “Ere" Japon kelimesi (kahraman ruh) demektir. Singapurun teslim olduğu, V1 şu- bat günü, Tokyoda İmparaforun sara yına- varmadan — evvelki meydanda yüz bin kişi toplanmıştı. On binlerce Japon bayrağı, geniş sitenin her tara- fında dalğelaniıyordu. Milyonlarca in- sanlar, sokaklara fırlıyorlar, kafileler, daireler teşkil ediyorlardı. Bu umumi şenlik arasında, oparlör ler “Tenno" ordularının Singapuru al- dığını:ı dair neşredilen hususi tebliğle ri, durup dinlanmeden tekrar edip du- rüyorlardı. Güzetelerin fevkalâde nüshaları el den ele geçiyordu. Payitaht, bötün ge ce zaferi tes'id edecekti. O sıralarda idi ki, payıtahtın pek kalabalık olan — büyük istasyonunda, küçük bir hüdise cereyan eediyordu. Bu hâdise, umumi şenliği sekteye uğra tacak mahiyette de değil, bilâkis, ona şahid olanların — özerinde, büyük bir îlesır husule getirecek bir hal arzediyor U, Kalabalık, rıhtiıma toplandı. Herkes banliyö trenine binmek istiyor ve bir- birini eziyordu. Birdenbire, ortada, bir durğunluk, bir süküt uzandı. Herkes, bir kenara çekiliyor, erkek ler şapkalarını çıkarıyorlar ve eğiliyor ardı. Teşekkül etmekte oan dairerin ortasında, genç bir Japon piyade as- keri duruyordu. Yaralı idi. Göğsünün üzerinde, beyaz bir mendille örtülmüş uzunca bir kutu asılmış bulunuyordu. Bir kadın, çocuğuna kutuyu göste- rerek: — Erel Sus, sesini kes! Bir söz söy- leme!.. diyordu. Ere! Bu kelimenin Japonlar üzerin- deki tesiri müthişti. Harbden yarclı dönen ösker, boyunlarına — astıkları, göğüsleri üzerinde - taşıdıkları kutuda, cephede vatan iİçin ölen arkadaşların dan birinin külünü getirirlerdi. İşte, bu yaralı Japon askerinin boy- nundaki kutuda da, böyle bir ölünün külü vardı. Çocuk 'Ere"' sözünü işitince, gözle- rini, askerin göğsündeki kutuya dikti ve başından kasketini çıkardı. Asker yürüdü ve trene bindi. Girdi ği kompartıman kalabalıktı. Onun gir diğini gören bütün yolcular, bir söz söylemeden ayağa kalktılar, Asker, bir sıraya oturdu. Ötekiler, oturmuyorlar, ayakta duür'uyorardı ve gözlerini da o na dikmiş bulunuyorlardı. Bir kaç İstasyon sonra, yaralı asker kalktı ve trenden indi. O, ölü arkada- şının külünü, ebeveyninin cevine gölü tüyordu. O külü ki, o haftalarca, aylar ca, vahşi ormanlarda, / hücumlarda, hattâ yaralı düştüğü zamanlarda, göğ sünden ayırmamış, muhafaza elmişti. Japonyaya, ne kadar cok, böyle küçücük kutular gelmişti. Bir Japon neferi: “Kalbimde, yeşil ve beyaz bir ha- tıra var. Bizi, her tarafımızdan — kuşa tan vahşi ormanın yeşili ve bir çok as- nin beyazı." diye yazıyordu. “Ere" goldığı zaman, ölen askerin kerlerin göğüslerinde taşıdıkları “Ere" | ailesi (vatanına dönen kahraman ruh) un eftrafına foplanırlar ve onu takdis e derler. İngilizler Malezyada, Singapurda niçin, bu kadar çabuk mağlüb oldu? Çünkü, sancağı — altında bulunan askerlerin. çoğu, bankonaotla kiralan- mış kimselerdi. Bu renkli askerler, harb de sıkıştıkları zaman, silâhlarını efen- dilerine çevirirlerdi; çünkü İngiliz as- kerinin gerilerde, ikinci, hattâ üçüncü hatlarda istirahat ettiğini korunduğunu görürlerdi. Halbuki, Jqponlar, kendileri dövü- süyorlar ve yaralandıkları ve vatanla rına döndükleri vakit, göğüsleri üze- rinde taşıdıkları kutularda, kahraman arkadaşlarının “Ere"lerini beraber ge tirirlerdi. Bundan dolayıdır ki, ne vah- şi ormanlar, ne bataklıklar, ne İngiliz top, bomba ateşi onların gözlerini yıl dırmadı. Hepsi de, vazifelerini, hak- kiyle yaptı. İşte, bu harbden, onlar, ne mües- sir bir hatıra kazandılar: » Yeşil ve Beyazl.. — * Kırk üç sene evvel Japon. yada 'tek bir tüfek bile yapılmıyordu Uzakşark harbi, Japonyada ame lenin ve işçinin hayat durumunu hiç değiştirmemiş, Japon sanayiine de de en ufak bir değişiklik bile yapmamışltır — denilebilir. Zira Jar ponlar savaş hazırlığıma çok evvel başlamışlardır,. Japon fabrikaları - nın çatılarına canavar düdükleri çoktan konmuş, Japon istihsali yıl- lardanberi ön misline çıkarılmıştı Japonyada işçinin çalışma santini de artırmağa ihtiyaç ıoktnr, zira İaponyalı amele , hafta da T edât alışır. — Tokyonun, Yokohamanın, Naga - zakinin, Ozakanın ve Kolenin etra fında, üzerinde hasır yelkenli ka « yıkların dolaştığı kanallarla birbi * rinden ayrılan mahallelerde her sa bah ayni manzara canlanır: Tulüm giymiş, başları kasketli binlerce n« mele; dumanlarını sabahın sislerine karıştıran büyük fabrikaların kapıs larındadır. Japon bayrağını — selâmladıktan sonra öolomalik turların, dokuma tezgâhlarının önüne yerleşen yahut yüksek kratlara koşan bu disiplin li amelenin, vaktile pirinç samanile örgü öÖören, porslen vazoların üzeris ne ince. işler işleyen, — yelpazelerin üzerine canlı renklerle resim ya pan sanatkâr fakat tenbel amelenin torunları olduğuna kim inanabilir? Zira japon sanayii çok yenidir. Rus « Japon harbinden sonra, Ja * ponyanın Avrüupanın' vasiliğinden kurtulduğu andan başlar, 1889 da Japonya tüfeklerini bile Avrupadan alıyordu, şimdi zırhlılarını kendisi yapıyor, 1889 da Japonyada 767 fabrika vardı. 1914 de bu sayı 31 bine, 1938 de 112.000e çıktı, Japon- yada 1914 de 948.000 işçi çalışıyor- du, 1938 de 3,200,000, Bu yorülmie yan kısa boylu işçiler kilo ile salı« ESCAVFOZ "“A a ©) lan saatler, tanesi d0 franga verilen bisikletler yapıyordu. Japonya yıllardanberi bülün dün yaya rakiptir, Bu rekabelin kuvvet li tarafı ucuzluktur, zayıf taralı Ja- ponyada iptidat maddelerin yoklüs ğudüur. Japonya iptidai madde kaynakla- rını ele geçirmeğe teşebbüs etmeden evvel muhtaç olduğu her şeyi ken- disi yapmağa kalkmiş, Mançuri ve şimalf Çin toprakları sayesinde kös mür sıkıntısından — kurltulmuştur. Fakat demir, kauçuk ve bilhassa petrol ihtiyacı, bu maddelerin Ja- ponyada terkip yoliyle. yapılmasına rağmen, şiddetle kendini hissetli riyordu. Buğgün Japonya - Pasilikte eli ne geçirdiği topraklardan bü ihtiya cının mühim bir kısmını lemin els miş bulunuüyor, Japonya lâtin harflerini kabul edecek Toökyo lisan âlimleri, japoncaânın bundan sonra “Büyük Asya"nin res mi lisanı olmasını istiyorlar. Japon Maarif Nazırı, bu âlimlere: — Evet, olmalıdır; ama lisanımız çok karışıktır. Evvelâ, öonu sadele;. firelim. Diyor, Maarif Nazırının bu fikri, Japon- yada birçok taraflarlar temin etmis- tir, Bunların arasında Romagi is « mindeki edebiyat cemiyeli de var - dır. Bu cemiyet, “işe, lâtin harfleri. nin kabulü ile başlamak, ondan son ra ingilizcenin yerine lâlin memle ketlerinin dillerini geçirmek ve fas kat merhale merhale yürümek lâ - zımdır" diyor. Bu cemiyet azalarının fikrine gü re, böylece “Koago” yani “Büyük Asya dili,, doğacakmış, tleari mahiyeti haliz olm:ıı.ı ımgnı anları parasız neşrolnnüur,) Evlenme teklifleri: ' * 25 yaşında, mütenasip vücutl! temiz ve kibar, balık etinde, frans ca bilen lise mezunüu asil bir alle kız ru veya subay bir bayla e istemektedir. (Sahire) remzine mürü caat, * 24 yaşımda, uzunca boylü, çiri olmryan, orta tahsilli, bir serma evvü kocasından ayrılmış temiz — bir all kızı, hayatını kazanmış, tahsilli ti bayla evlenmek istemektedir, (15 lay) remzine müracaat. İş arryanlaı( * Sanat okulu mezunuyum al:e : ,likle aâkam yoktur. Öğleden sonri g:cenin 10 una kadar müessest ımalathane ve fablakalarda rve samlık arryorum, Müracaat En sor dakikada (Adliye muhabiri , * Muhtelif orta okullnrdı. öğre menlik yapmış, husüsi birçok taleb yetiştirmiş, bil bay; ehven — ücre almanca ve riyaziye dersi istemektedir, (İyi öğretir) remzuıî müracaat, , *Liseyi iyi derece ile bitirmiş, as kerlikle alâkası olmıyan — bir genç tatilde herhangi bir işte çalışmak temektedir. (A.R,A,) remzine m caat, * Temiz bir alileye mensup, liseni! onuncu sınıfında bir genç; her türll yerde, çalışmak için iş aramaktadır (N) remzine müracaat. * Ortaokulu yeni bitirmiş yazıl düzgün hesabı seri bir genç; herhan gi bir müessese, emlâk alrm satım | ve bilümum işlerde çalışmak — iste mektedir, (İş arıyan) remzine müra caat, * Liseden iyi derece ile mezun vi askerlikle hiç bir alâkası — olmiyal bir gnç tahsiline uygun olaâarak reği mi veya husus bir — müecasesedi | iş aramaktadır. (H.T,) remzine mü racasi, * Onuncu sınıfa geçen bir lise tala besi herhangi bir milessesede — yal müÜddetince çalışmak — istemektedir (İ.LG.E) remzine müracaat, * Ortaokul talebalerine evlerimiz “saati 50 kuruştan,, ingilizce dersleri verilir. (İng) remzine müracaat. Müteferrik: * 4, 10, 12 yaşlarımda — anasız Ül çocuğa gece ve gündüz evde kalaral bakacak ,temiz va namüslu bir kızi Ihtiyaç vardır. Beyoğlunda, İstiklâ caddesinde 18 numaranın ikinci ka tında Şefik Yasaya müracaatl, Aldırınız: Aşağıda remizleri yazılı olas 6 , Küuyücülarımızın aamılarına — gelen mektüpları idarehanemizden (pazar, ları hariç) hergün sabahtan — öğleye kadar ve saat 17 İden sönra aldırıma. ları, B (A.LE.M. — 492) (AM) (2. — Ayla (A.,TLA,)(Ahmet Tek) (Bahar)(B.V (B.LM.C) (Clddi olalım 35) (Deniz (DAS D) (E, Ural) ÇE, O0) (E.L (F.N,S,) (Gar) (Hassas) (H.B.888! (H, G. K) (Hülya) (H Önsal (H. 45) (Hepşen)(H. 450) (İ.N, 324 (Kaynak) (Küre D. 87) (Kızıl saç! kadın) (Lütfi) — (MT.R) (MM.C (M.E.49) (N,) (N.N,) (N.C.K. (Nelli) (R.G.S) (Sami) — (S.R, 42 (8.T.) (Sevgi) ($Ş.C.KN(ŞF.) Ç(TA.Ş (T.H.R.Z) (Tekcan) (Taliim kim' (YX.B) (Yedek denizci) (Yılmaz ö (Zümrüt) .-----—---’.--o----—o---------o--o--oo-o----oo-.-—-ocoü“o—uı—ıı-——ııı. — Nasıl becerebildim mi? — Becermek de söz mü? Her. kes sizi öyle beğendi ki Ben bura- ya bir vazife ile geliyorunı kızım, bir zat, muvaffakiyetinizi tebrik eimek işini bana yükledi. — Kimmiş bu zat acaba”.. — Kim olduğunu tahmin biraz müşkiü, hattâ imkânsız, fakat seni lızmernek için ben söyliyeyim, va - Eİn... z Ümid, garib bir ses çıkardı ve uçunda bir damla kan görünen parmağını ağzına götürdü, — Vah yavrum, bu habert seni pek mi heyecara getirdi? — Hakkım yoök mu ya, iki se. Nedir vasimi görmemişlim ve bu akşam göreceğimi hiç de ummu - yordum. Sabri daha fazla sabredemedi kapıyı açtı ve İçeriye girdi. Ümid Benç diplomatı görünce ona dağra Htdarak elini uzattı, ve hayretten boğular bir sesle haykırdı: — Sidi görüyorum ha, siri, va timi!.. Sabri, bir taraftan uzatılan &- li öperken, dîğ!l' taraftan Ümidin '—h Ka ş' '“mtllldon daha aşağı kalmıyan bir hayretle genç kiza karsı'ık verdi: — Maşaallah, ne kadar hey- hanmışsmiz böylel.. Bu ilk karşılaşma Sabriyi âde- fa bir parça ürkütmüştü, Şimdi karşısındaki güzel kızdan esti u - mimiliği beklemeye hakkı yoktu. Bu genç kızın, bir zamanlar baba kk etmeyi tanhhitid ettiği #ocuk ol madığını Sabri pek âlâ anlıyordn. Genç diplomat, güzel kızın mini mönij ellerini tuttu ve sordu: — Nasıl, beni gördüğünüze ge. vindiniz mi? Ümid, sanki dün ayrılmış!ar gi bi, tereddürlsüz ve saf bir sesle tevab verdi: — Hiç sevinmez olur muyun, elbette sevindim, Sahbrinin dudaklarımnda tatlı te- bessümler uçuyordu: — Çöok değişmissiniz Ümld, — Büyüdüm değil mi,, Bilse - niz, öyle küçük kalacağım diye ö- düm kopuyordu. — Hem büyümüşsünüz, hem de /| -€ğer şimdiye kadar size bir başka SI söylemem'şsse hemen habert vere- yim ki saşılacak derecede güzelleş mişsiniz. — Güzelleşmiş miyim, İste bu kabil değil., Yalnız eslüsi kadar Ci'rkin olmadığımı sanıyorum, Naime de Iâtif bir sesle söze karıştı: — BSabri bey, rica ederim kıizı - mr böyle şımartmayınız. Ümid manalı manalı güldü: — Böyle iki kelime ile ştmara- gımı sanmak, biraz acele hüküm vermek olmaz mı acala? Sabrinin söz söylerken sesinde acı bir ahenk var: — Eski samimiyetimizden eksi len bir çok şeyler var, galiba Ü. mid, O günlerden kalmış tatlı bir kaç hatırayı düşünsek ne kadar İyi olur, * Nakleden Muzaiier BSEN. —DEGİLDİR! Ümid düşünmeden ,evvelce ha zırlanmış gibi cevab verdi: — Evet, biraz ararsak bir şey ler bu'acağımızı sanıyoruüm, — Arayacağım,.. Çünkü ben; küçük Üm'di eldden- seviyordum, — Bugünkü Ümidi de seveceği Hizi ilmid elerim, Gülümserken çehresi hafifçe kızarıyor, saçları altımlanarak ga - rıldıyordu. Bu saçlar, çok uzum, çok sık, masallarfati sultan'arın saçları gibi sili , ince ve yunmşak. tı. Ve her ışık parcası bü saclar- da kıvamulı parıltılar yapıyordu. — Saçlarınız ve gözleriniz!e pe rileri andırdığınızı biliyor musu . nuz?,. — Çok iltifat ediyorsunuz sev. gili vasim. Sizinle daha çok konusş mak isterdim, Fakat, artık giyin. meye mecburum, Yulnız rlea ede - rim, benden ayrılmadan, güzel ya tınızılan Sülünden de bahssdiniz. — Bo*:ızdn demir!;, Sü'ün ken disinden beklediğ'in bütün Teda - Okörliği yaptı. Küçük Takât sağ - lam bir gemidir , — Beoyaz ipek yelkenleri de ,ar değil mi? Hem inkâr etmeyiniz ki 0 Genize açılınca sular sakinlesir, dalgalar sakin bir Iıelecn:?ı sak çırpınarak onün kabu .:.aîarm! öpmeye gelirler, Öyla değil mi? Üm'd bua sözleri söylerken sesi çocuk sesi gibi tatlılaşryor, Gözle- ri düşüneeli bir dalömn'ıkla uzak'a ra alap gidiyordu, Sabri gene kiza uzun uzun bak tktan sonra: — Evet, dedi, Doğru tahmin ediyorsunuz, Hakikaten 0 geçince dalğa'ar sükün bulur, deniz bir cam rüküdetiyle sahillere yasla - nir, Bal avı seyahatmızda onu size vereceğim, - Genç kızdan ayrıldıktan sonra, Sabri bir müddet tenhalaşmaya baş G © & © d G GT lıyan bahtede gezindi, gözleri he tarafta Üm'di arıyordu. Nihayet « nu gecenin serinliğinden istiladı Ye çıkmıs bir gurubun orta yerin e gördü, Zarif delikanlılar etraftında si yah kelebekler gibi dolaşıyorlar biraz evvelki muvaffakiyetini teb rik ediyorlardı, Genç kızın haşı h iifce Öne eğildi. Mavi gözlerinin z: man zaman aldığı manalardar dinlediği seylerin ho$üna gitHğ anlaşılryordu, Na'mo hanım da bu gürübün i çindeydi, Fakat Sabriyi görür gö mez ayrıldı ve genç dinlomatın ya nma geldi, Sabri ihtiyar kadına: — Kızmırz, dedi, gönüller deni zinde yaman ve fetfün bir kaptan olmuş, Tebrikederim, Najime hanım, beyaz saçları al. tında ve tatlr bir gülümseme ile va , vap Vverdi: — Yaman belki, fakat fettan ol duğunu, ç (Dovımm) j z 7 Jı'.___' İben *İ" _v_..W