$ TEMMUZ İstiklâl UĞRUNDA | Büyük Milli Roman Yazan: M ia Özü Kemal bey. İl en öğr Bizi daha, Necmiye güldü. Başint silkeli, ir dağınık saçlarını par. iyle, arkaya atarak İz gibi olamadığına ü. için sizi keskandım kurtulmaş olsaldı. Mu bide ural kalma A #ra ayak sesleri e A da, bu sesler gittikçe artan Ee oğultuları a. kayboluyordu Ki vii çadırın önünde Se ayak sesi işitildi: e kaj apının kanadını aç « ve Kim 0. mp Benim Marta! Hazır mı. e m Hür'ne. i iy ordu. pi MAHMUT ATTİLA AYKUT vemizi burâda İçer yorgunluğu, muzu burada alırız. — Ah teşekkür ederim. Dö le de mutlak beklerim. m bey bana Allahısmarla, dıkı demeden sabahleyin erken den gitmiş. — Vallahi ben de farkma var. madım. Sabahleyii çok erken kalkıp gitmiş. Herhalde bir iş vardı aklına geldi. İhsan böyle dir. Onun için, saat, zaman me, kân, muhit yoktur, Nev'i şahsi. na mahsus temiz bir arkadaştır 0. — Selâm söyleyiniz Kemal bey. Güle. güle va ve rica © derim dönüşte bana uğrayınız. Gösterdiğiniz nezaket ve alâka. | ya teşekkür ederim. Beni gün | İerce himaya ettiniz ve beni ko. ruyacak bir karak gidiyorsunuz. Gidiniz Ke mal bey yolumuz açık olsun dö müşte sizi mutlak bökliyeceğim, Ve dostlarımı unutmayacağım. | Mukaddes bir iş uğrunda felâketlerin yakınlaştığı ve hâ. diselerin tesir ve heyecanlariyle kisa bir zamanda (biribirlerine inanarak anlaşmış buluran in, sanlar, muhakkak ki; dostluk keymeti bilen ve ölçen kimseler dir. Kemal, İhsan ve Necmiyede tesadüflin hazırladığı dostluğu «eskiye dayanmayan yeni fakat içten duyan varirklardı. Bunun içindir ki; ayrılış, ha. rici şekline rağmen acı ve elemli oldu... z ».. Sabah saat beş, Galata rihtımınm karşısında. ki Bahriye kraetianesinde dört Dak ea a a yorlardı. Ortalık veni aydınlanıyordu. Cadde tenha idi. Gümrük kapı #ının önünde bir kaç yolcu ayak ta sahlep içiyorlardı. Sisli ve nemli bir yaz sabahıydı.. Trabzona kalkacak bacası yil, dizli bir İtalyan vapuriyle Ana dohtya geçecek dört 'Türk zabiti vapurun hareket saatini bekli. yorlardı. Dördü de sivil giyin. mişlerdi. Dördünün de yanımda nn hüyiyet varakaları vardı. | larında şöyle br konuşma ce. | Teyan ediyordu: — Derinceye hareket eden dün aksam postayı bir Yunan torpitosu Hayırsızada önlerinde yakalamış. — Ben de dün aksam bu ha ri öğrendim. — Acaba doğru mu dersin? Yazık oldu delikanlılara.. — Rüştü baba saat yedide ge, lecek. Asıl havadisi ondan öğre niriz ie konüşmünamı duydu: in Padişah emretti, Martayı şuradeki esirlerin yanma götü. receğ m. —Ne a orada? Bir lacarla kon ö. Varta da bu kene. yerle edecek. Bu sırada birdenbire es ke. r gm ini, sildi. Marta kulak verdi. Ve acı bir hırıltı duydu. Mühtedi Ali, möbetçi ile konuşurken, yavaşça hançeri. ni çekip nöbetçiyi vurmuş, ye. ve düşürmüştü. Yerde can çekişen nöbetçi. nin göğsüne bâsarek, b aşını i. çeriye uzatan mühtedi A — Haydi yürü Martal mi hazır.. yollar açık. Hemen ka. çalım. Dedi. Fakat, Tuna yıldızı tereddüt le Alinin yüzüne bakarak sor- duz baba dostuna bira, | w. L GEORGEDEN: Çeviren: ILHAN TANAR Saat Üç buçuktu. Yuvarlak ye mek masasının bir ucunda otu- Tan iki erkek, zengin ziyafet sof rasının henüz toplanmamış büs - yelerine karşı derin bir düşünce" ye dalmıştı. Tahuklarda meyva ve fıstık kabukları, kristal kadeh lerde yarısı içilmiş içkiler vardı Orta yerde gümüşten ve başın- deki külâhinm ucunda çıngırak” lar sallanan bir soytarı heykeli, “Kahkaha,, mecmuasının fildişin den minyatür bir nnushasmı, güle rek masanm etrafında oturanla” ra doğru uzatmıştı. Kahkaha, İngiliz mizah mec. mualarının en eskisiydi. Mecmu- anın sermayederlerile muharrir e ve karikatüristleri. her hafta bir öğle yemeği tertip ederek, gelecek saymın münderecatı, mevzuları üzerinde konuşurlar, yeni buldukları nükteleri söyle” yip eski şakaları anarak İki üç | sazt hoşça vakit geçirirlerdi. Haftalık ziyafetlerden biri da- İ ha bitmişti. Muharrirlerin bepei gitmişlerdi. Mecmuanm sahiple, rirden Sir Jdhn Corve ile orta ! sayfanm karikatüristi “Vinston henüz masanın başında idiler. İ Belki biraz fazla yiyip içtikten, be'ki de tam iki saat, misafirleri İ güldürmek ve onların nükteleri. İ ne gülmek mecburiyetinden yo. rulmug'er, &deta dalmmlaşmiş. iardı, Bir müddet sustuktan sonra Sir John Corve: — Yemek iyi hazırlanmıştı, Bizim gibi dimağlarile çalrsanlar İçin kuvvetli yemek elzemdir. Maamaf'iı Yarlord, peynir ek. mekle karın doyurduğu zaman lerde fevkalâde mevzular bulur. du ya ve ise, o. müstesna, İçki yasak, sigara yasak, onlarsız kor mik sözler bulmak, ancak Ame. rikalılarla İskogyalıların kârıdır. Zavallı Rolesmlia da geçen gün — Zavalir ihtiyar Rökeaii! — Ne garip, azizim, ikimiz birden zavallı Roksali diyoruz. — Gayet tabil, htiyarladı, He” pimiz öyle değil miyiz zaten” İhtiyarlıyoruz. Meseli, Yarforü o da çöktü. — Yok, yok, Vinston. haksir İlk etmiyedim. Nükteleri fevka, İde canlı. Buluşları her zaman kinden kuvvetli. Beni bile gül, dürüyor. Beni bilirsin Basılan silin çalması gibi herşeye gülen | lerden değilimdir. Fakat Roksajl İ bitli arlık. — Kaç yaşımda biliyor musun? | Geçen gün “Yaşıyan muharrir. Jer,, ansiklopedisine baktım: tam — O kadar var mı? Bizim mec muaya benden on iki sene evvel intisap etmiş. Ben geleli de, dur bükayım, yirmi, tam otuz altı se ne oluyor. Demek ki Roksali bi. zimle kırk sekiz senedenberi ça” İ laşrvor, Dilşün, kırk sekiz sene, idir bütün bir memleket halkım g MiZAK MUHARRIRININ ÖLÜMÜ güldürüyor. İnsan yorulmaz da ne olur? — Bugün bana yeni nükte di- ye, Londraya gelen taşralının meshur hikâyesini anlatmasın nu? — Ne yapacağız bilmem ki? Kovulmaz ya. Kırk sekiz senelik emektar bir muharrir nasi çıka, rilsn? — Tekaüdiye tarzında birşey yapılamaz mı? — Kederinden. mahcubiyetin- deh ölür, İzzetinefis sahibi adam dır. yapamam, Masanm üstündeki soytarının. cangıraklı külühma bakarak ilâ. ve etti: — İnsan. kafasına şu külâht bir kere geçirdi mi, bir daha an" cak basile beraber kesip atar. Simdilik yapacak birşey vok, #.“ İhtiyar Roksal!, Londradan Üç saat uzakta, bir sayfiye yerinde" ki evine dönmek üzere trene bin" mişti. Şehirde yoruuyutda. An cak haftada bir defa, öğle yeme" ğinde bulunmak üzere Londarada geçirdiği birkaç saat bile onu yo” ruyordu. Otomobiller, otobüsler, rüvezzilerin çığlıkları, koşan, çarpan telâşiı insanlar üâsabını harap ediyordu. Evine gelip odasma çıkmeâ yazı masasınm üstünde her za. manki gibi büyük bir bardak süt buldu. Karma, hiçbir hafta ihmal etmez, kocasının şehirden yorgun geleceğini bildiği için sütünü ha" zrlardı. ilk defa olarak müşkül bir vazife gibi omuzlarına çökmüştü, Mevzi aradıkça dimağı büsbü tün boşalıyordu, Ne yazmalı? Es* ki kaynana gelin davaları mı? Yok, o böyle en acemi mizahet, ların bile kalemlerine düşen âdi mevzulara tenezzül etmezdi. Ye ni bir fikir, yeni işlenmiş bir fi, kir. Birden doğruldu. Yenilik peşinde. koşan bir adamın hikâ- yesini yazacaktı. Kalemi kâğıdın üzerine süratle koşmiya başladı. Yazarken kendi bile gülümsüyor du. Yeni şişelerde eski şarap bah sine gelince kahkaha ile güldü, Bitirinee baştan okudu. Fena değildi. Değişik bir mevzu bul, muştu. Kapı sessizce aralandı ve kar rısı çaym hazır olduğunu haber verdi, Roksall, müsveddeyi cebi. idi, Beysz saçları her zamanki gibi sevimli başının etrafında iü- na ile taranmıştı. Kocasınm an. lattığı şehir haberleri bitince, mutat üzere sordu: — Yeni birşey hazırladın mı? O gece hiç in uyumadı. Yazısı, gönderilmiye değecek bir eser miydi? cidden tuhaf mıydı? Yoksa eserleri eski köymetlerini kayıp mı etmişti? Bu fikir o ka, dar müthişti ki alnını ter kapla mıştı. Fakat düşüncelerden yoru lan asabi cümlesi, biraz sonra büsbütün uyuştu. Derin bir uy. kuya daldı. Ertesi sabah yine üzüntülü u yandı. Bir türlü içine ez beğenemediği müsveddeyi cebi ne koyarak ev sahibini görmek üzere civar kasabalardan birine gitti, Trende tam karşısında, on Altı yaşında kadar, traşlı kafalı, yüzü terden pırtl pırıl bir mek- tep çocuğu vardı. Roksall otur. duğu yerde asabi hareketlerle gözlerini üzerinden ayırmıyordu. Yaşlı muharrir bu inatçı nazar, lardan o kadar sinirlendi ki. ni- hayet onunla komuşmıya mecbur oldu, Mektebe gidiyor muydu? Evet Her gün mü? Evet, Futbol oy. , Dar mıydı? Bvet. Okumıya me raklı mıydı? Hayır. Hangi mec, muaları okur? Mizah mesmu* yayı görecek halde değildi. İlk defa olarak ihtiyarladığını idrâk «derek dehşet içinde kaldı ve ga gırdı. Yetmiş sekiz eriği. hasta olmamış, ihtiyarlığı, lü, Mae Hayatı arasında bara mik AE Zi ken, kendi de eğlenmişti. Ölüm fikri bile komikti. Mirasmı kedi. lere terketmek gibi garip vasiyet memeler hatırı getirirdi. “Henüs ölmedim ya,. diye düşündü, “İn sanlar ölünceye kadar yaşamalı, Güldü. Böyle fikirlerin kahkaha. nm sayfalarında yer alması im kânsızdı. Başka mevzu bulması Kizımdı, Tekrar pencereden baktı. Ne tarlada bir hayvan, ne de bulut. suz gökyüzünde bir kuş vardı. Can: hiç yazı yarmak istemiyor du Ama yazması lâzımdı. Ertesi gün de tashih eder, postaya ve, rirdi. Bütün bir siltun dolusu eğ Yazan: İskender F. SERTELLİ 63. — Kapıda bir hırıltı var.. ne oldu? Ali heyecanımı gi — Nöbetçiyi vurdum. Ko. layca kaçabiliriz, Marta! Marta kapıya koştu, kanadı açtı.. ve yerde kanlar içinde ya. tan nöbetçiyi görünce şaşırdı: — Niçin vurdun, bu zaval. byad Mi Seni kolayca kaçırmak i. — Bunu © yapmamalıydın, Ali! Yolumuzun ilk adımm. da önümüze kan döktün.. ben bunu uğur saymam. Ali hiddetle bağırdı; — Haydi yürü.. şimdi bunları konuşman sırası değil. Marta çadırın kapısı önünde kanlar içinde yatan nöbetçiyi çiğneyip geçemiyordu Mühtedi Ali: — Atım hazır, Marta! de. di . Fazla düşünmeğe lüzum yok. Yolu açmak için kan dök. meğe mecburum. Hattâ biraz ötede Yıldırımın da kanmı dö. küp, ondan sonra kaçacağım. Sen beni şu karşıki tepenin kenarında beklersin! dı. N Kendisini prens (Mirçe)ye dir hiç şaşmadan, hattâ kelimesi bile değişmeden, haftanm aynı gününde, aynı saatinde cereyan ederdi, Kadm muzyyen fasılalar- Ja gülümser, veya şen kahkahalar atardı. Yine öyle yaptı ve kocası su. suncâ: — Böyle komik yazı ömrümde duymadım. Dedi, — Ciddi mi söylüyorsun? — Elbette ciddi. Neden sor dun? — Bilmem. Biraz yorgunum galiba. Ne ise, sen beğendin ya, Ayağa kalktı. Karısmın buru, uşk yanağından öptükten sonra tekrar çalışma odasına çıktı, Müsveddeeyi önüne açarak di günceye daldı, Eserini beğenm!- yordu. Bir soğukluk. biçimsizlik vardı, Kendi kendini teselli için adam sende, diye düşündü. mec. muzdan bans bu sütun için yüz lerce lira vermiyorlar ya. Ne ve- kaçırmak cesaretini gösteren bu adam birdenbire aklın; mi oynatmıştı? Neler söylüyordu? Yıldırımı öldürmek. Bu ne müthiş, ne korkunç bir teşebbüstü! Çadırın içinde sendeliyerek : — Sen çıldırdın mı, Ali? Diye bağırdı. Mühtedi Ali. nin gözleri dönmüştü. — Sus! . diyerek elini uzat- & « Görüyorsun ki, aklım ba. şunda, Ne yaptığımı ve ne ya. pacağımı senden iyi biliyorum. Haydi yürü. Duracak vakti. miz yok. Ve genç kadını kolundan tu. tap çekti. — Sen gu ata bin.. bu yolda kimseler yok. İlerideki nöbetçi- leri de birer birer ü Gini çıkacak engel kal ii korkudan titriyordu. Alinin bu derece canavar bir adam olduğunu tahmin et- — Şu giden şişmeaneca çocuk wi efendim? Ne gezer, aptal de gil. köyümüzün en zeki talebesi, dir. Edebiyatla da uğraşıyormuş Hocaları pek güzel yazılar yazdı” şıyor. Özler meni mi? — Ben onları, yavaşça gidip arkalarından vuracağım. Marta: — Bu işi yapma. Diyemedi. Alinin gözler Marta çadırdan çıktı... ve ya- n başma duran hayvana biner ibi « Ali yavaşça yere sinerek, Yıldırımın çadırına doğru gitti. Martanin elli metre gerisinde Hüsrev beyin çadırı vardı. Marta, Hüsrev beyi tanı. yordu. Atı olduğu yerde bırak. lr (Devam war) yi ii ç i